Kavimler de şahıslar gibi iki gıda ile hayatlarını idame ve devam etmeye muktedir olabilirler. Mane­vi gıda ve maddi gıda…. Maddi gıda cismin, manevi gıda ruhun bekâ ve ilerlemesine hizmet eder. Fakat ruhi ihtiyaçları oluşmamış akıl ve dimağı gelişmemiş herhangi bir varlık için maddi ihtiyaçlarını ma­kul ve faydalı surette tedarik etmek zor olduğundan, ruhi ihtiyaçları ve manevi ihtiyaçlarını, maddiyatın öncü ışığı sayıp ona yüklemek bir ihtiyaçtır.

Şimdiye kadar kapkaranlık bir bilgisizlik içinde bulunan Kürd kavminin varılacak yere doğru yü­rümesi ve değişik beşer [insan] ka­vimleri arasında kendisine düşen kutsal görevi yerine getirmesi için kuraklık, arızalı, tehlikeli çukurlar, uçurumlar, taşlar ve tuzaklarla ge­çilmesi zor bir hale gelen büyük ve yüksek yol ve geçitleri, kuvvetli bir ışık ile kendisine aydınlatmak lazım.

Bütün milletler bu ilerleme ve yükselme yollarını çiğneyerek arabalara, trenlere, otomobillere müsait vasıtalar vücuda getirdiler. Kürdlük yolu ise çıplak bir vahşi yerdir. Üzerinde pek seyrek ayak izlerinden başka bir şey görünmez. Yabani ot, taş ve girdap hasıl çıplak ve çöl…. İşte Kürdün bundan sonra gayretiyle işlek bir şoseye dönüş­müş olması lazım gelen, karanlık ve meçhul sahasının giderilmesi gerek.

Terkedilmiş ve bırakılmış bir yolu nur hidayetiyle aydınlata­cak yegane bir kuvvet var ise o da bütün milleti, çağdaş medeniyete ulaştıran eğitimdir. Eğitim sefer­berliği derecesinde bulunan bir milletin bu gayeye ulaşması için çekeceği zahmetin büyüklüğü ve dehşeti güven sahibi ve emsalsiz insanlardan başka herkesi hizmet ve ümitsizlikten titretebilir. Fakat başarının şerefi göğüs gerilecek so­runun genişliği ile uygunluğudur. Tehlikesiz ve zahmetsiz bir zafer, ışıksız ve insansızdır.

Bununla birlikte Kürdün bugün millet olarak -itiraf etmeliyiz- eği­tim konusunda hemen hemen hiç­bir şeyi yoktur. Konuşma dili zen­gin ve rengin olduğu halde, yazı dili her çeşit saygınlıktan mahrum tutulmuştur. Şu halde binayı yeni­den kurmak, temeli en sağlam bir biçimde şimdiden atmak lazımdır. Tarih huzurunda ilk Hani’lerin şe­refi ne kadar geniş ise, mesûliyeti de o nispette büyüktür.

Yanlış atılmış bir temel çürük ve eğri bir binanın vücuda gelmesine yol açarsa, mimarın bilhassa tutu­lacağı suç ve haklı azarlanma, hiç­bir mazerete yorulamaz..

Bu derece mahrumiyet-i irfan [bilgisizlik] içinde yuvarlanan ve yuvarlandığı için kendisiyle komşu olan milletlere ve bilhassa Ermeni vatandaşlarına karşı koruma alemi ve hayatta pek noksan manevi si­lahlar ile mücehhez bulunan Kürd milletini adeta yeniden yetiştirmek ve her şeyden evvel ilkokul eğiti­mini yaymaya ve genelleştirmeye çalışmak lazımdır.

Şüphe yoktur ki Devlet-i Osma­niye bu noktada Kürd milletinin ilerlemesi için pek çok çalışacak ve her türlü yardımın yapılmasın­da geciktirme yapmayacaktır. Fa­kat Kürdler yardımın en büyüğünü kendi kendilerinden beklemelidir­ler. Hükmet tarafından yapılacak yardım geniş bir bölgeyi kapsamaz, bu yardıma ya imkan bulunmaz veya imkan bulunsa dahi bir meyve vermez. İlk, orta ve lise okulları için lazım olan kitapları henüz hazırla­mayan, bu başlangıç mekteplerine mahsus öğretmenleri mevcut ol­mayan bir millete resmi bir yar­dım pek küçüktür. Kürtçe ile eğitim yapmanın ve kitaplar oluşturma­nın mümkün olduğu bile şüphe nazarıyla görüldüğü bir sırada ya­pılacak resmi yardımın bile şüpheli bölgelere kaydırılacağından itiraz edilmesi hatıra gelebilir. Bu itiraza mahal olmadığını, Kürtçenin bil­gi ve fence ve öğretme kabiliyeti olduğunu ispatlamak, Kürdlüğün toplumsal çağdaşlaşması ve mane­viyatının arzulanan mukaddes bir hedefe ulaştırılması gayretli kişile­rin vazifesidir.

Kürd dilinin, vücudu bile mu­hakkak körelmiş bazı yöneticilere karşı bu hakikatı, basit eserler ile fiilen ispat etmek üzere her şeyden evvel yapılacak birkaç esaslı iş var­dır ki bunlar Kürdlük ağacının dal­ları sayılıyor.

Birinci vazife, Kürdçe hakiki ve sade bir yazı dilini vücuda getir­mektir. Arap harfleriyle yazılacak bu dil, yazım için Arap alfabesinde bazı değişiklikler yapmayı gerekti­rir.

Kürtçeye uygun alfabe düzenle­mek için şimdiye kadar birçok te­şebbüsler oldu. Birçok numuneler tertip edildi. Bunlardan birini, en iyisini Kürdçenin özelliklerinin ih­tiyaçlarıyla oy birliğiyle tereddüt­süz kabul etmelidir.

Kürdçe bu noktada diğer dillere nazaran ulaşılması daha çok kolay ve avantajlı olacaktır. Çünkü diğer diller gibi harf şekillerine bağlı bir gelenek sabıkası, bir taraf edilmesi müşkül bir alışkanlık geçmişi yok­tur. Okumaya başlayacak çocuklar hemen yeni harfler ile Bismillah çekerek başlamış olacaklar. Ma­mafih Arap alfabesini kabul etmek şart ve hatta mevcut Arap alfa­besine nazaran kapalı addedilen bazı şekiller yeni ve tuhaf şeyler­den uzaklaşmak gereklidir. Arap alfabesinin hali hazır neden biraz daha basit bir şekli kafidir, çünkü nihayet Kürd, şark ailesinden ay­rılamaz, Arnavut Latincileri taklit etmek cinayettir.

İkinci nokta, Kürtçeye en çok lazım olan kitapları yazmak. Me­sela dilbilgisi ve bilhassa bir lügat kitabı hazırlamaktır. Bunun ehem­ miyet-i fevkaledesini [yüksek öne­mini] izaha lazım görmem. Bunlar olmayınca ne tahsil, ne eğitim ve öğretim sistemi, hiçbir şey oluş­maz. Okul yapmak, çocukları bir bina içinde toplamak demek değil­dir.

En gerekli ve zaruri kitaplar ha­zırlandıktan sonra ilk, orta ve lise olmak üzere birkaç numune okul yapma ve oluşturma, en esaslı bir çaba teşkil edilmelidir.

Yazı, kitap ve mekteb [okul] …. İşte aydın fikirli Kürdlerin Kürd­lüğün toplumsal gelişimi için baş­lıca nazarı dikkatlerini celbetmek lazım gelen üç temel ilke…. Basit görünen bu işin pek güç olduğunu itiraf etmelidir. Bu üç temel geliş­me ilkesinin bağlı olduğu yegane kuvvet, gayret ve paradır.

Kürdler bazı milletlerin yaptığı gibi alyansı Franssa-i [Fransa itti­fakı], alyansı İsrailyet şeklinde eği­tim-öğretim talep etmede bir birlik oluşturabilirler. Siyaset ve politika­lara temas eden başka çalışmalara alakadar olunmak üzere sadece öğretim ve ilk öğretim ile iştigal edecek bir heyet kurmada muvaf­fak olurlarsa, yalnız Kürdlükle de­ğil; Müslümanlık ve Osmanlılığa da en mühim bir hizmette bulun­muş olacaklardır. Daha önce iddia ettmiş olduğum gibi, Kürdleri her ne suretle olursa olsun cehaletten kurtarmak, rekabet meydanında onları yutmaya hazır ve donanmış diğer unsurların üstün gelmesin­den korumak yalnız milli görev değil, aynı zamanda dinî görevdir. İslamiyetin mühim bir kitlesinin cehalet ve sefalet içinde yok yere mahv ve heba olup gitmesi insani­yet ve İslamiyette bir zulümdür.

Kürdler için çalışmak isteyen­ler mesailerini bu şekle dönüştür­medikçe hayırlı bir iş görmezler. Sanırız Kürdlükle alakası olan her ferdin kendisi sadece özel önem vermek üzere her ay kendi güç­leriyle uygun cûz’î pek cûz’î bir yardımda bulunursa, belirtiğimiz amaca ulaşmak mümkün olacaktır. Duygusal yardımlaşma ancak bu surette zahir olacak ve ancak bu suretle ortak bir mevcudiyette bu­lunduğu anlaşılacaktır.

(Rojî Kurd, Jimar: 3, 1 Ağustos sene 1329)