(Kurdistan, h: 3, 9ê Şubata 1335/1919)
1- Saîqe û berqî nahwest zûlmetî da di şerq û xerb
Berde barane bi mexsusî le ser mûlkê Baban.
2- Çawê îbret hel bermaye dil le wad’ê dehrê dûn
Seyrke sa…. Felek çi kerd be zumre-î kurdzeban.
3- Çareser kun bê newayan nan û nî’metnan bira
L’ew leb bo sufrew newqle wûn kirawe zerf û xwan.
4- Cumle sadat û mela û hacî bila şîn kin be soz
Defterê ehlê wezaif ser heta pê hek keran.
5- Dil le mîhnet kîle meylê seyrê naw şarim nîye
Herdû çawêm xwînê tê zawe le daxî…. Kan.
6- Bê zeban kewkew zinan her xanedan tê difikirim
Enkebût xwace nişîn û cotê kundin dîdeban.
7- Qewmê kurdan girye kun bo axekan û kurekan
Newî mehbus newî meqtul nîwe yan menfî geran.
8- Kul be doş û xirqe poş bin tac û keşkol hilgirin
Rew bikin eflakê bed xwu biçine şarê xamuşan.
…
(devamı var)
Tercûme
1- Durmayın yıldırım ve şimşekler aydınlık değil, bilakis Şark ve Garbı istila edecek bir karanlık zulmü sonuçlandırdılar. Bu şimşek ve yıldırımın akabinde Baban Emirleri’nin mülk ve ülkelerinde yağmur yerine taşlar yağdı.
2- Ey gafil! Ey sersem gönül! İbret gözlerini aç! Şu alçak ve sefil vaziyetine bak! Yağmacı feleğin Kürd diliyle konuşan kavme karşı reva gördüğü mezalim ve facialara dikkat ve ibret nazarıyla mutalaa et.
3- Ey fukara! Ey muhtaçlar! Düşünüp bir çare bulunuz. Zira ekmek ve nimetiniz kesildi, velinimetler tarafından size verilen ziyafetler kaybolup her tarafta yayılmış olan nimet sofraları dürüldü.
4- Bütün şeyhler, alimler ve zahitler hüngür hüngür ağlamalıdırlar. Zira vazifeli olanlar, himaye ve yardım ehli olanlar iaşe defterleri baştanbaşa silindi.
5- Mihnetin (zorluğun) dermansız derdinden gönlüm doludur. Bundan dolayı teneffüs için şehrin içinde gezmeğe çıkamıyorum. Özellikle düşmanların zulmü neticesinde gözlerim kan ile doludur, hiçbir şey göremiyorum.
6- Hangi saray ve hanedana bakarsam onu çöl ve viran, hal diliyle malikinden daimi surette arayan, kapıcıları örümcek ve nöbetçileri baykuş olarak görüyorum.
7- Ey Kürd kavmi! Ekabir (büyükler) ve eşrafınız için kıyamete kadar ağlamayınız, zira bir kısmı öldürülmüş ve bir kısmı hapiste ve geri kalanlar da sürgün edildi.
(Adeta muhterem edebiyatçımız takriben 150 sene önce önseziyle Bitlis hadisesini öngörmüş ve merhum Şeyh Seyyid Şahabettin, Seyyid Ali, Seyyid Muhamed Şirin, Molla Muhyedin, Halife Molla Selim Hazretleri, akraba ve mensuplarının felaketlerini tasavvur ve tasvir etmiştir).
8- Kapkacak ve eşyanızı yükleyiniz. Dervişler gibi dünyayı terk ve dervişliğin mesleğini seçiniz. Şu kötü haslet fikirlerin yüzüne nefretle bakınız. Sükut, sesiz ve söz söylemeyenlerin şehrine gidiniz.
Molla Ehmed-î Cizîrî
Îro ji nû pir ateşim dîsa ji remza dîlberê
Mecrûhê qewsê pir weşim tîr dane nîva cegerê
Tîr dane qewsê eswede, şehzadeya şêrîn qede
Kuştine wek min dused, wê padîşah û beglerê
Wê beglerê pir kuştine, enguşt bi xwûnê reştine
Ma ehlê dil qet hîştine, suhtîne mîslê mecmerê
Lê ez tenê serta qedem, yekser disojim dem bi dem
Wesfê di işqê ez çi dim, naên hîsab û defterê
Wesfên evîn û işqehe, husn û cemala wê şehê
Naête şerh û medhe, ehsen ji neqşê beşerê.
(Devamı var…)
Nalî
1-Fermo te ke uşşaqê men feryabî dû men
Cuhalle ra kende yê dil sufte adû men
Em goşe nişînane ke wek kunden û şû men
Em serserî ba zane ke wa hem serî bo men
Muşkil bike ne saidê şahîkî wekû men.
2- Ew ferqe ke ser vê ne be sewqîy û sewqatê
Serxweş be meyê fanîy û azade le baqî
Mehrum le kefê bexşin û wer yabe sewaqî
Ta neş’e ê ne çîjin le leb kewserê saqî
Bêçare çû zan ke hemû mest zequmen.
3- Husnê ezelî eksî le ewîneyê rû da
Hate cewelan pertewê cîlweyê le hemû da
Wek rûh le beden neç’e ê le mey mey le sebû da
Rewnakî, rûşewqî le ney û zulmetê mû da
Wechê ummete dil hemû perwaneyê mûmin.
4- Dem huqqeyê itrî nefs û hemdem ê cane
Qed servê rewan beyşû rewan, beyşû rewane
Perçem şehê Çîn helqeyê arayîş û sane
Zulfum be neseb silsileyê ref’et û şane
Men dê xeme ber pê ke hebeşzadeyê rûmen.
5- Hem ma hemû hem mihrî mû hem nûrê selam
Hem bîneş mecnûnim û hem cîlweyê leylam
Eksêkî lebê le’lî mene neş’eyê ney û cam
Men servê rewanî çemenê alemî balam
Nalî be sefîlî bo te saye le dû men.
Tercûme
1- İşittiğime göre, demişsiniz ki; benim aşıkların ancak ilim erbabı ve sanat sahipleridir. Serseriler, cahiller ve nimete nankörlükle nitelenen kimseler benim dostlarım değil, bilakis onları düşman sayıyorum.
2- Yine işittiğime göre demişsiniz ki; sokaklarda dolaşarak, çarşılarda gezilerek, bilinen ve fani bir şaraptan muvakkaten mest, her şeyden ve hatta kendi akibetinden habersiz cömertlik ve kerem avucundan mahrum, gafil dolaşmak ve dolandırmak ta ki dolaplar gibi her çeşit hareket ve sekenatı icra eden adamlar; hakiki bir sakinin dudaklarında mevcut olan Kevser havuzundan bir yudum içmeden ve gerçek bir neşeyi görmeden, zakkum gibi acı ve zararlı şaraplardan mest olduklarını elbette anlayamazlar.
3- Yine işittiğime göre buyurmuşsunuz ki; mum gibi nur saçan çehrelerin etrafında pervane ve gönüllerin dolaşmasının sebebi, ezelde hüsnü ezelinin bir timsali, münevver çehrelerin ayinesine in’ikası ve bu timsalin şulesi vücudun tümüne sirayet etmesi ve her organda görülmesidir. Nitekim ruhun sirayet etmesi, cismin hareketine sebep ve neşenin şarapta birleşmesi, şarap dahi küpte bulunması ve münever çehrelerdeki nurun simsiyah saçlara in’ikası, küpün makbul ve zülfün rağbet edilen olmalarına sebep olmuştur.
Demek ki Nalî’nin felsefesine binaen aşk ve rağbet kemik ve çamura ait değil, belki kemik ve çamurda mevcut olan yeşermenin hakiki ve güzelliği araştırmaya dönüktür.
4- Yine işittiğime göre demişsiniz ki; ağz ve soluğum güzel kokunun kutusu ve bu güzel koku, aşıkların ruhunun dostu ve emelinin sonucudur. Boyum hayat veren, doğru dallanan ve arasıra nezaket ve letafetle sallanan ve bazen de güzellik cilvesinde gezen bir selvi ağacıdır. “Perçem” Çin memleketinin padişahıdır. Perçem, büklümlerin padişahıdır demek istiyor ve etrafındaki halkalar arayış ve gösteriş için saf tutmuşlardır. Zülfüm nesep itibariyle yücelik, şan ve şerefin silsilesidir. Lakin “Rum” memleketinde sakin bir Habeşzade olduğu için ihtiram ve izzet görmezler, bilakis pek fazla uzanmışlar ve binnetice ayaklarım altına düşmüşlerdir.
Özeti: Zülf pek uzun ve siyah, yüz pek beyaz olduğundan ve aralarında benzerlik bulunmadığından saçlar vakar bir şekilde sevgilinin ayaklarına inmişlerdir.
5- Yine işittiğime göre buyurmuşsunuz ki; ben hem ay hem güneş hem de yüce bir nurum. Hem Mecnun’un basiretine hem de Leyla’nın cilvesine sebebim. Badeyi şaraptaki neşeler, kırmızı dudaktan aksetmiş olan cilvelerin neticesidir. Ben ulvi alemde bihemta (eşsiz) ve dosdoğru bir Selvi olduğum halde biçare (çaresiz) Nalî sefillikle daimi surette gölgem gibi beni takip ediyor, bir dakika bile benden ayrılmıyor.
Osmanlıcadan çeviren: Cemîl Amedî