Doğum yeri, tahsili ve meslek hayatı

Mehmet Şükrü Sekban, 1881 yılında Ergani’de doğmuş, babası Çavuş Mehmet Ağa’dır. İlk tahsilini Ergani Maden’inde ve Hozat’da (Kızılkilise), orta tahsilini Diyarbakır’da, lise tahsilini de İstanbul Çengelköy Askerî Tıbbiye okulunda yapmıştır.[1] İstanbul’daki eğitiminin bir bölümünü de Saint Joseph’te okuyor ve burada iyi derecede Fransızcayı öğreniyor. Fransızcası iyi olduğu için kendisine Fransız Şükrü derlermiş. Şükrü’nün babası Mehmed Çavuş Ağa iki evlilik yapmış: Mehmed Çavuş’un birinci evliliğinde Şükrü, Cemil, Zülfü ve Ali olmak üzere dört erkek çocuğu olmuş; ikinci evlilikten olan çocukları ve hanımı ise bir olay nedeniyle hattın öte tarafına Kamışlıya kardeşinin yanına gidiyorlar.”[2] Bu bilgiden öyle anlaşılıyor ki ikinci hanımının ailesinin tamamı ya da bir bölümü hattın öte tarafında yaşıyorlarmış.

1903 yılında yüzbaşı rütbesi ile Askeri Tıbbiye’den mezun olmuş ve Tıbbiyeyi üçüncülükle bitirmiştir.[3] Mezun olduktan sonra, “Bir sene Gülhane Hastanesi’nde staj görür, açılan imtihanı kazanarak Askeri Tıbbiye Mektebi cilt ve frengi kliniği muallim muavinliğine getirilmiş ise de Edirne Askeri Hastanesi’ne gönderilmesi uygun görülmüş. 1905-1907 yılları arasında Edirne’de görev yapmış, burada iki yıl çalıştıktan sonra İstanbul Tıbbiye Okulu’ndaki görevine dönmüştür. 1909 yılında karantina ocağında görevlendirilen Sekban, 7 Kası 1910 yılında Yemene giderek Hudeyde Hastanesi’nde çalışır ancak beş ay sonra istifa ederek İstanbul’a döner.[4] Dr. Şükrü Mehmed Bey, Balkan Harbi başlamadan kısa bir süre önce evleniyor. Balkan Savaşı sırasında Selanik’te görev yapar ve Yunanlara esir düşer.[5] “Birinci Dünya Savaşı’nda İstanbul Gureba Hastanesi’nde Cilt ve Frengi Kliniği mütehassıslığına tayin olunup sekiz yıldan fazla burada mesai yapmış ve 1919’da bu hastaneden ayrılmış. Gümüş liyakat, beşinci rütbeden Mecidiye harp madalyalarıyla, Irak’ta Hilal-i Ahmer madalyasıyla taltif edilmiştir.”[6]

Dr. Şükrü Mehmed Sekban İstanbul’da iken, İkinci Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra kuruluş çalışmaları başlayan Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti (KTTC) kuruluşunda yer almış. KTTC’nin kapatılmasından sonra 1912’de kurulan Kürd Talebe Hêvî Cemiyeti çalışmalarında yer alır ve cemiyete önemli derecede maddi destek sağlayanlardan biridir. Aynı şekilde 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin de üyesi ve aktif çalışanlarından biridir. KTC’nin parçalanması sürecinde bağımsızlıkçı kanatta yer alarak liderliğini M. Emin Bedirhan’ın yaptığı Kürd Teşkilatı İçtimaiye Cemiyeti’nde yer almış. Sekban’ın Kürd cemiyetleri (örgütleri) içerisindeki çalışmaları ayrı bir başlık altında değerlendirileceği için şimdilik fazla ayrıntıya girmeden genel bir özet mahiyetinde hatırlatmakla yetineceğim.

Şükrü Mehmed Sekban, hem mesleki yetkinliğiyle hem de Kürd cemiyetleri içerisindeki faaliyetleriyle, Kürdlerin kültürel ve siyasi gelişimi için dönemin Kürd cemiyetlerine maddi ve manevi önemli desteklerde bulunmuş. Mesleğini icra ederken İstanbul’da yaşayan birçok yoksul Kürdü karşılıksız olarak muayene ve tedavi etmiştir. 1918’de Kürdistan Teali Cemiyeti’ne yakınlığıyla bilinen Jîn, Kurdistan ve Serbestî gazetesi gibi yayınların muhtelif sayılarında “Doktor Şükrü Mehmed Bey” adına yayınlanmış birçok ilan vardır. Örneğin aşağıda “Cilt ve Frengi Hastalıkları Mütehassısı Doktor Şükrü Mehmed Bey” başlığıyla verilen ilan Jîn dergisinin 11, 12, 14, 15, 16, 17, 21, ve 25. sayılarında artarda yayınlanmıştır. “Hemşehrilerimizden Doktor Şükrü Mehmed Bey, pazardan başka her gün sabahtan akşama kadar, Galatasaray Okulu karşısında Hıristaki Hanı’ndaki, öbür adıyla Said Paşa Hanı’ndaki muayenehanesinde hastalarını kabul edip en gelişmiş yöntemlerle tedavi eder.”[7] Aynı ilan Kürdçenin Sorani lehçesiyle Kurdistan dergisinin dördüncü sayısı ve daha sonraki birçok sayısında da yayımlanmış:  “Doktor Şukrî Mehmed Beg: Ew hekîmê mahir û zor zana û xudan xîret le hemû terzî cîyê îftixarî Kurdan e. Eger kî naxoş bî, zû biçît dermanî xoy bika çunke zor zana û bêhewal e. Cîgeyê ew: Le beranber mektebî Galatasaray le kolanî tîyatro le karwansarayî Herestakî (Xanî Seîd Paşa).”[8]

Fransa, Almanya, Avusturya, İngiltere, İtalya hastanelerinde artarda bir buçuk sene çalışıp, bilgisini arttırarak ihtisasını tamamladı. Birkaç yabancı dili iyi bilir, okur yazar, müteşebbis, gözlemleri güçlü bilim ve kültür adamlarındandır. 1908’de yazdığı iki ciltlik “Musavver Emraz-ı Zühreviye (Resimli Zührevî Hastalıklar) 1919-1921 arasında yazdığı yine iki ciltlik Musavver Emraz-ı Cildiye (Resimli Cilt Hastalıkları) adlı kitapları kıymetli eserlerdir. Orijinal vakalarla kıymetli etütleri muhtelif mecmualarda yayımlanmıştır.[9] 1919 yılında İstanbul’da kurulan “Emraz-ı Cildiye ve Efrenciye Cemiyeti” kurucu ve yöneticilerinden birdir. Cemiyetin ilk idare heyeti seçiminde Menahem Hodara başkanlığa ve Şükrü Mehmet (Sekban) ikinci başkanlığa seçilmişlerdir. Cemiyete bağlı olarak Fransızca-Türkçe yayın yapan ve ilk dermatoloji mecmuası olan Emraz-ı Cildiye ve Frenciye Cemiyeti Mecmuası’nı çıkarmışlar.

Dr. Şükrü Mehmed Sekban, 1919 yılında Bağdat’ta gider ve tekrar İstanbul’a düdüğünde serbest doktorluk yapmaya başlar. Birçok Kürd aydını gibi, en son olarak üyesi olduğu Kürd Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyeti’nin aldığı karar doğrultusunda 1922’nin sonlarına doğru İstanbul’u terk ederek önce Beyrut’a ve oradan da Bağdat’a gitmiştir. “İstanbul’da yaşarken daha önce Cağaloğlu’nda ve sonara da Beyoğlu’nda oturdular. Abdullah Cevdet ile yakın ilişkisi vardı ve bir müddet de İçtihat Evi’nin olduğu binada kiracı olarak kalmış.”[10] Beyrut’ta bulunduğu zaman, 14 Eylül 1923’te “Amraz-ı Cildiye ve Efrenciye Mütahassısı Doktor Şükrü Mehmet” imzasıyla, “Kürtler Türklerden Ne İstiyorlar” başlığıyla, “Nafia vekili ve Diyarbakır mebusu Fevzi Bey” eliyle Mustafa Kemal’e bir mektup gönderir. Mektubu gönderdikten bir müddet sonra, Diyarbekir (Ergani/Maden) ahalisinden Doktor Şükrü Mehmed imzasıyla 18 Aralık 1923’te şöyle bir ilave not kayda geçiyor: “Aradan üç ay geçtiği halde bu mektuba henüz bir cevap zuhur etmemesine nazaran verilecek hükmü -başka söz söylemeden- karin-i kirâmın takdir ve vicdanlarına havale ediyorum.”[11] Bağdat’ta iken, İmtiyaz sahibi Sahibkiranzade Salih Zeki ve idari müdürü Reşîd Şewqî olan, haftalık Dîyarîyî Kurdistan dergisine “Yeni İslam Aleminde Milliyet Cereyanları” başlığıyla üçüncü sayıdan başlayarak on iki bölümden oluşan bir dizi makale yayınlamış. Dîyarîyî Kurdistan’ın toplam 16 sayı yayınlanmış; ilk sayısı 11 Mart 1925’te ve 16. Sayı da 11 Mayıs 1926’da yayınlanmış. Şaduman Halıcı 04.10.1926 tarihli EGM arşiv belgelerine (DN:12222-57/1, Bn: 1/E-9, Bt:4.10.1926) dayandırarak aktardığın göre, “Ethem, Mevlanzade Rıfat, Doktor Şükrü Mehmet (Sekban) ve Diyar-ı Kurdistan gazetesi sahibi Salih Zeki’nin Kürdistan konusunda eskiden olduğu gibi ciddiyetle çalışmakta olduğunu İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarına bildirerek uyanık olmalarını istedi. Hatta durumun oldukça ciddi olduğu da eklendi.”[12] Irak’ta iken Nuri Said Paşa’nın 1932’de Kral I. Faysal devrinde kurduğu kabinede sağlık bakanı konumunda olan Sağlık Genel Müdürü olur. Nuri Said Paşa’yla tanışıklıkları İstanbul’da Galatasaray Lisesi’nde okuduğu döneme denk gelmektedir. Sağlık Genel Müdürü olduktan yaklaşık altı ay sonra verem başlangıcı gibi bir zafiyetle karşılaşır ve bunun için Almanya’ya tedaviye gider ve La Question Kurde adlı kitapçığını burada kağıt peçeteler üzerinde yazar.[13]

Bağdat’ta iken, 5 Ekim 1927’de Lübnan’ın Bhamdun kentinde kurulan Xoybûn Partisi’nin Bağdat temsilciliğini de yapmış. Farklı dönemlerde Irak başbakanlığı yapan Nuri Said’in ilk hükümeti döneminde Sağlık Bakanlığı yapmış. Irak’ta bulunduğu zaman İngiltere ve Irak arasında imzalanan anlaşmayla, resmen Irak devletinin bağımsızlığı kabul edildi ancak bahsi geçen anlaşma Irak içerisinde kalan Kürd ulusal azınlığın haklarının tanınmasına dair hiçbir garanti içermiyordu. Sekban, bir gurup Kürd siyasetçisiyle birlikte Milletler Cemiyeti’ne bir mektup yollayarak bu konudaki rahatsızlıklarını belirtmişler.[14]

Kısacası Dr. Mehmed Şükrü Sekban, İkinci Meşrutiyet’ten başlayarak 1933’te Paris’te yayınladığı “La Question Kurde”[15] adlı kitabının yayınlanmasına kadar geçen süreçte, gerek Osmanlı sınırları içerisinde ve gerekse dışarıda kurulan hemen hemen tüm Kürd örgütleri içerisinde yer almış, Kürdler adına ve bu örgütleri temsilen farklı zamanlarda ve mekanlarda oluşturulan heyetler içerisinde yabancı misyonların elçilikleriyle yapılan görüşmelere katılmış, dönemin önemli Kürt milliyetçilerinden biriydi.

150’lik sürgünleriyle ilgili çıkartılan af yasası kapsamında, 1939’da Türkiye’ye dönmüş ve 1946′da Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi’nin kurucu üyeleri arasında yer almış, kendi deyimiyle yaşamının 37 senesini verdiği[16] Kürd ulusal mücadelesinden ve siyasetinden uzak durmuştur. Hayat serüveninde Kürdlere dair birçok açık ve gizli olaylar içerisinde yer almış ve tanıklık yapmış, Kürdlerin geneli tarafında davadan dönüş olarak değerlendirilen ve bizatihi kendisinin de “sahte ve uyduruk kitabım”[17] dediği “La Question Kurde” adlı kitabıyla da çok önemli eleştirilere muhatap olmuş. Kendisi bu kitabı yazmakla, Ankara’nın cahil ricalinin Kürtler üzerindeki zulümlerini hafifletmeyi amaçladığını belirtir.[18] Kürd siyasetçisi ve yakın arkadaşı Refik Hilmi’nin “La Question Kurde” adlı kitabına cevap olarak yazdığı “ret ve tenkit”te, “Şükrü Mehmed Bey’i iki namla; yani iki manevi şahsiyetlerini yaşadığı muhtelif zamanlara delalet edecek birinci ve ikinci Şükrü Mehmed namlarıyla zikredecektir.[19] Adı geçen kitabı, Kemalist yönetimi yumuşatma çabaları olarak değerlendirenler de vardır.

08.05.1960 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanan vefat ilanından öyle anlaşılmaktadır ki Dr. Şükrü Mehmed Sekban, 79 yaşında iken İstanbul’da vefat etmiştir. Dr. Şükrü Mehmed Sekban ve eşi Hüceste Hanım’dan Leyla (Birtek) ve Ferda (Deymer) adında iki kız çocuğu, Dara[20] adında bir erkek çocukları olmuş. Eşi Hüceste Hanım, söylendiği gibi Çerkes değildi, aslen İstanbul’lu ve babası Saray çevresinden idi, bir kısmında Arnavutluk olabilir. Şükrü Mehmed Bey ve Hüceste Hanım’ın evliliğinden üç çocuk doğmuş; Leyla, Ferda ve Dara. Çocukların hepsi İstanbul’da doğmuş.[21] Büyük kızı Leyla Ergani’den komşuları olan Cûdî Birtek’le evlenir. Faruk Hoca’nın anlatımına göre, babası Cûdî Bey aslen Rum kökenli ve Ergani’de doğmuştur. Metal işlerinde becerileri olan çok sayıda Rum ailesi zamanında Gümüşhane’den bakır maddeni işletmesi için buraya getirmişler. Babamın babası yani dedem Rum idi ve orada yüksek hakimlik yapmış. Cûdî Bey, ismini Nuh’un gemisinin durduğu yer olan Cûdî dağından alıyor. Diğer kızı Ferda Hanım babasına çok düşkündü, o da İstanbul’da tanıştığı ve bir kimyager olan Selanikli Sezayi Bey’le evlenmiş. 1922 doğumlu olan oğlu Dara ise, dönüşten hemen sonra İkinci Dünya Savaşı başlamadan evvel Amerika’ya gidiyor, orada kimya okuyor, oraya yerleşiyor, Kaliforniya’da oturuyordu. Sonra bir şirket kurarak iş hayatına giriyor, zengin oluyor ve 2003’lerin başında orada ölüyor.[22]

[1] Müslüm Üzülmez, Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş, Ladin Matbaacılık, İstanbul, 2005, 2. 369

[2] Prof. Faruk Birtek, Özel Röportaj, İstanbul, 20.06.2024

[3] Prof. Faruk Birtek, Özel Röportaj, İstanbul, 20.06.2024

[4] https://www.biyografya.com/biyografi/3032; https://www.bernamegeh.com/mehmet-sukru-sekban-kimdir/, 21. 05.2024

[5] Prof. Faruk Birtek, Özel Röportaj, İstanbul, 20.06.2024

[6] https://www.biyografya.com/biyografi/3032; https://www.bernamegeh.com/mehmet-sukru-sekban-kimdir/, 21. 05.2024

[7] Jîn, aded: 11, 15 Şubat 1335

[8] Kurdistan, aded: 4, 15 Mart 1335 (15 Mart 1919)

[9] https://www.biyografya.com/biyografi/3032

[10] Prof. Faruk Birtek, Özel Röportaj, İstanbul, 20.06.2024

[11] Dr. Şükrü Mehmed Sekban’ın Mustafa Kemal’e Mektubu, Kürtler Türklerden Ne İstiyor? Hazırlayan: Hüseyin Siyabend Aytemur, Hîvda Yayınları, İstanbul, 2021, s. 80-81

[12] Şaduman Halıcı, Mütareke Döneminin İşbirlikçileri Yüzellilik Gazeteciler, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, 2021, s. 77

[13] Musa Anter, Hatıralarım, Aram Yayınları, İkinci Baskı, 2011, s.

[14] Dr. Şukrî Mihemed Sekban, Persî Kurd, Kêşegelî Kemînenetewekan, Wergêranî le Fransiyewe, pêşekî û perawêznûsîn: Dr. Necatî Ebdullah, Hewlêr, 2013, s. 27

[15] Dr. Chukru Mehmed Sekban, La Question Kurde, Les Presses Universitaires de France, 1933

[16] Refik Hilmi, Kürt Meselesi Safahatından, Hazırlayan: Mahmut Akyürekli, Avesta Yayınları, s. 18

[17] Mehmet Bayrak, Ateş-Kan-Barut Günlerinde Kürt Diplomasisi, Özge Yayınları, Ankara, 2021, s. 400

[18] Musa Anter, Hatıralarım, Aram Yayınları, İkinci Baskı, 2011, s. 70

[19] Refik Hilmi, Kürt Meselesi Safahatından (Doktor Şükrü Mehmed Bey Sekban’ın 1933 senesinde Paris’te neşretmiş olduğu La Quastion Kurd unvanlı Fransızca risalesinin ret ve tenkiti), Hazırlaya: Mehmet Akyürekli, Avesta Yayınları, İstanbul, 2023, s. 47

[20] Milliyet gazetesi, 08.05.1960

[21] Prof. Faruk Birtek, Özel Röportaj, İstanbul, 20.06.2024

[22] Prof. Faruk Birtek, Özel Röportaj, İstanbul, 20.06.2024