Seîd Veroj/ Dünden Bugüne Kürdçe Eğitim-Öğretim Talebi ve Seçmeli Kürdçe Dersi-2

Seçmeli Kürdçe dersi ve sonuçları

“Cumhuriyet’in İlk Kürt Raporu” yazarı Derviş Hüseyin Hüsnü’nün ta 1924’te belirtiği gibi; “Dolaştığım 5-6 Kürd vilayetlerinde, “Herkes mahalli lisanı (yerel dili), Kürdçeyi konuşur. İçerilere gidildikçe Türkçe konuşanlar vilayet merkezlerinde bile nadir rastlanılır. Köylerde ise hiç kimse yoktur.” Bundan bir asır önce devletin bir müfettişi tarafından Kürd diline dair çektiği röntgen, hali hazır böyle tespit edilmiştir.

Bundan yüz yıl önce durum bu iken, önceki yazıda da belirtildiğim gibi, Cumhuriyet hükümetleri tarafından Kürd dili ve lehçelerine karşı devlet eliyle yoğun bir şekilde uygulanan yaklaşık bir asırlık inkar, yasak, asimilasyon ve itibarsızlaştırma politikalarına rağmen 1980’lere kadar Kürdlerin yaşadığı coğrafyada özellikle köy ve kasabalarda Kürdçe (Kurmancca ve Zazaca) egemen dil konumunda idi. Bu egemen ve çoğunluk avantajıyla, genel olarak Türkçe konuşanlara neden “şılmdim”, “bildım” diliyle konuşuyorsunuz kendi dilinle konuş diye tepki gösterilirdi. Ancak Kürdler ve Kürd diline karşı uygulanan inkar, cezalandırma, itibarsızlaştırma ve sınırsız asimilasyon politikalarıyla son 45-50 yılda durum tamamen tersine döndü, bugün Türkçe Kürd toplumunun her biriminde egemen dil haline geldi ve kadim Kürd dili lehçeleriyle birlikte büyük bir tehlikeyle yüz yüzedir.

1992 yılında Turgut Özal’ın müdahalesiyle Kürdçe konuşma, müzik ve yayın özerindeki baskılar hafiflese de, başta Anayasa’nın bazı maddeleri olmak üzere işlevsel olan veya olmayan mevcut kanunların birçoğunda dolaylı veya dolaysız bir şekilde varolan maddeler, deyim yerindeyse “Demokles’in kılıcı” gibi sürekli Kürd dili üzerinde sallandırılmıştır.

Kürdçe eğitim-öğretim talebi yaklaşık bir asırdan fazla süredir gündemde olmasına rağmen, Osmanlı son döneminde 1910’da açılan “Meşrutiyet Mektebi”nden Cumhuriyet’in 2010 yılına kadar, resmi bir devlet kurumunda hiçbir şekilde Kürdçe öğretim ve eğitim olmamıştır. Dil hakkı gibi diğer kültürel haklar da yasaklanmıştır. Kürd çocuklarının Türkçe öğrenmesi ve Türkçe eğitim alması kanunla zorunlu hale getirilmiş. Sadece öğrenim ve eğitim değil, Kürdçe her halükarda; okulda, basında, pazarda, kışlada ve bütün resmi kurum ve kuruluşlarda yasaklanmış, bu yasaklara uymayanlar da şiddetle cezalandırılmıştır.

2010 yılına geldiğimizde, AKP hükümeti döneminde, yetersiz ama devletin geleneksel dil politikasını da yumuşatan ve kısmi olarak değiştiren bir adım atıldı. TRT’nin bir kanalı TRT-Kurdî adıyla Kurmancca ve Zazaca lehçeleriyle yayına başladı. Kurulan Yerel Diller Enstitüleri bünyesinde, Kürdçe (Kurmancca-Zazaca) dil kursları verilmeye başlandı. Daha sonra başta Mardin Artuklu Üniversitesi olmak üzere peyderpey diğer bazı illerdeki üniversitelerde toplam beş ilde Kürd Dili ve Kültürü Bölümleri açıldı, lisans eğitimi düzeyinde öğrenci alınmaya başlandı, Kürd dili ve kültürü alanında yüksek lisans ve daha sonra da doktora yapabilmenin yolu açıldı. 2012 yılından itibaren de bölgedeki ilkokullara haftada iki saatlik seçmeli Kürdçe dersleri uygulaması getirildi.

Bu açılım ve uygulamayla, egemen Türkçe dilinin gölgesinde Kürd çocuklarına kendi anadilleri öğretilecekti. Seçmeli Kürdçe dersi uygulamasının yaklaşık on bir yıllık pratik tecrübesine baktığımızda; bu hakkın nasıl tatbik edildiğini, anadili öğreniminde ne derce başarı sağladığı ve ne tür kazanımlar elde edildiğini verilere dayanarak doğru bir şekilde değerlendirmek gerekir.

Mevcut durumda Kürdçe seçmeli ders uygulamasıyla ana dili öğrenimi, egemen ve resmi dil olan Türkçenin gölgesinde gerçekleştirilmektedir. Doğrusu egemen dil olan Türkçe, anadilinin yerini almış ve özellikle şehir merkezlerindeki Kürd çocuklarının büyük çoğunluğunun repertuarında anadilini çıkartmıştır. Çünkü aile ve çocuğun rızası alınmadan, Türkçe öğrenme ve okuma zorunluluğu getirilmiştir. Diyebilirsiniz ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her birey gibi, Kürd çocuklarının da Türkçe öğrenmesinde ne mahsur vardır? Elbette ki dil öğrenmesi açısında bir mahsuru yoktur ve bir çocuk ne kadar fazla dil biliyorsa kavrayışı ve ufku da o oranda gelişir. Sözkonusu ülkenin resmi dili ise onu öğrenmesinde bir sorun da yoktur. Ancak anadili yok sayılarak çocuğa sadece egemen resmi dilin dayatılması, çocuğun eğitimi, kişisel gelişimi, kavrayışı, dili, psikolojisi, özgüveni, sosyalleşmesi ve akademik gelişimi açısında önemli aksaklıklara ve tahribatlara neden olabilir. Bu konuda sıralanabilecek binlerce örnek vardır, önceki yazıda sadece iki örnekten bahs etmiştim. Bu durumu daha somutlaştırıp açıklığa kavuşturmak için, iki kavrama değinmek istiyorum; “artırıcı eğitim” ve “eksiltici eğitim”[1].

Türkçe ve Kürdçe pratiğinde düşünürsek, egemen dil Türkçenin yanısıra anadili Kürdçe ile de eğitim yapılırsa, hiçbir sorun olmaz, bu çocuğun eğitimi ve repertuarının gelişimine olumlu yönde etki eder. Fakat çocuğun anadili ile eğitim-öğrenimi yasaklanarak sadece egemen resmi dil dayatılırsa, bu durumda egemen dil ile eğitim eksiltici bir rol oynar; çocuğun zihniyetinde kavrayış,  psikolojik, dilsel ve eğitimsel hasarların oluşmasına neden olur ve buna bağlı olarak toplumsal, kültürel, akademik ve siyasal aktivitelere katılımında sıkıntılar meydana getirir. Bu durumda egemen dil anadilinin yerine geçer ve anadilini çocuğun repertuarında çıkarmış olur. Bu çerçevede, “Türkiye’deki bütün Kürd çocukları, uygulanan eğitim programlarıyla eksiltici eğitim görmektedirler. Eğer temel olarak anadili aracılığıyla egemen dil ikinci dil olarak iyi bir şekilde öğretilirse, artırıcı bir eğitimle, çocuğun dil repertuarını büyütür ve onları üst düzeyde iki dilli ya da çok dilli hale getirir.” [2]

Tekrardan seçmeli Kürdçe dersine dönersek, bölgedeki beş üniversitede Kürd Dili ve Kültürü Bölümlerinin açılması ve ortaöğretimde 5. sınıftan 8. sınıfa kadar “Seçmeli Kürdçe Dersi” uygulaması yaygın söylemle yeterli değil ancak olumlu bir adımdır. Yeterli değil diyoruz çünkü yaklaşık 20 milyon nüfusu olan Kürdlerden alınan vergilerle Türkiye’deki yüzlerce üniversitede bulunan Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerine veya diğer Türkoloji çalışmaları için harcanmaktadır. Eğer eşit vatandaşlık haklarından bahs edeceksek, aynı şekilde Kürdoloji çalışmalarının geliştirilmesi, ilk ve orta öğretim düzeyinde eğitimin Kürdçe de yapılması çok önemli ve gereklidir.

Yaklaşık on yıllık Seçmeli Kürdçe Dersi uygulamasına dair şimdiye kadar Milli Eğitim Bakanlığı’nın bizimle paylaştığı bilgiler çok sınırlı, mevcut bilgilere göre, ilk yıl yani 2012’de toplam 25.000 öğrenci Seçmeli Kürdçe dersi talebinde bulunmuş. 2015-2016 eğitim ve öğretim yılına dair yapılan açıklamaya göre ise; 71.616 öğrenci Kurmanci ve 6.315 öğrenci de Zazaca seçmeli ders talebinde bulunmuştur. Yani toplam olarak 77.931 öğrenci Seçmeli Kürdçe Dersi talebinde bulunmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı 2021 yılına kadar Seçmeli Kürdçe dersi için toplam 79 öğretmen tayin etmiştir. Bakanlığın paylaştığı bilgilere göre 2021’de toplam 20.265 öğrenci “Seçmeli Kürdçe Dersi”ni tercihi etmişler ve yine 2021 yılında 2’si Kurmanci biri de Zazaca için olmak üzere 3 Kürdçe öğretmeni tayin edilmiştir.

Mevcut durumda her yıl toplam olarak yüzlerce öğrenci Kürdçe Lisans eğitimini tamamlamakta ve bu alanda büyük bir boşluk olmasına rağmen, sadece 3 Kürdçe öğretmenin tayin edilmesi, Kürd nüfusuyla mukayese edildiğinde büyük bir haksızlık ve mağduriyettir. Tayin edilen öğretmenlerin büyük bir kısmı da rastgele okullara gönderilmekte, yeterince Seçmeli Kürdçe dersi tercihi olmadığı için sınıf oluşturulamıyor ve sınıf oluşturulamadığı için öğretmen asli branşında değil boş olan başka derslere yönlendiriliyor. Bunun yanısıra yeterli tercihin olduğu bazı okullarda da öğretmen olmadığı gerekçesiyle, öğrenci başka dersleri tercih etmeye yönlendiriliyor. Ayrıca bu mesleği icra etmiş bir öğretmen olarak da şahit olduğum yasal olmayan olumsuz girişimler ve tablolar da gördüm. İşgüzar veya ideolojik davranan okul idarecileri de vardır, bunlar öğrencileri çeşitli gerekçelerle yönlendirerek Kurmanca ve Zazaca dersleri tercih etmekten uzaklaştırıyorlar. Bunun yanısıra Eğitim-Sen, HDP ve bileşenleri, diğer bazı şoven eğitim sendikalarının ideolojik ve siyasi gerekçelerle “Seçmeli Kürdçe Dersi” uygulamasına yönelik karşı propaganda yürütmesi sonucu terci yönünde velilerin kafasında karışıklık yaratılmıştır. Bu açılımı ileri taşımak ve sorunları aşmak için, ilgili makamlar konuyu yeniden değerlendirmelidir.

Bu uygulamanın başarılı olup daha geniş kapsamlı ve ileri dereceye taşınması için, 12 kişilik sınıf sınırlaması kaldırılmalı, okullun bulunduğu bölgesel nüfus çoğunluğuna göre belirlenmeli. Sınıf öğrenci sayısı sınırlaması ancak Kürdlerin yoğun yaşadığı batı illerinde uygulanabilir. Kürdçe öğretmen tayini de, tıpkı Türkçe öğretmeni gibi bir sınır konulmadan vergi mükellefi Kürd nüfusunun miktarı göz önünde bulundurularak yapılmalı. Böylece belki yüz yıllık asimilasyon politikaları sonucu biraz hafifletilir, Türkiye’deki yaklaşık 20 milyon Kürdün anadili olan Kürdçe (Kurmancca ve Zazaca) “Seçmeli Ders” olarak değil, anadili hakkı çerçevesinde zorunlu olarak öğretilir, ilk ve ortaöğretimde de eğitim ve öğretim dili olur. Aksi durumda, 21. yüzyılda dahi, Kürd dili lehçeleriyle birlikte büyük bir tehlikeyle yüz yüzedir.

Bugün dahi Kürdlerin kendi anadiliyle eğitim-öğretim hakkı talebine çeşitli gerekçelerle ve özellikle de bu talebin “Türk ulus-devlet projesine” ters olduğunu söyleyerek karşı çıkan önemli bir kesim vardır. Aslında bunlar “siyasal İslamcı” ya da “seküler”, kendini nasıl tanımlarsa tanımlasınlar halen tekçi, mutlakıyetçi, anti demokratik İttihat ve Terakki zihniyetinin devamıdır. Bu zihniyetin öncülleri de yaklaşık yüz yıl önce böyle bir talebin Osmanlı bünyesindeki unsurların birliğine ya da ümmetin birliğine uygun olmadığını söylüyorlardı. Demek yaklaşık bir asır zamandır bu kesimin zihniyetinde pek bir değişim olmamıştır ve değişmek niyetinde de değildir. Bugün dil hakkı genel bir insan hakkıdır ve diğer kültürel haklardan bağımsız olarak da düşünülemez. Çünkü bugün Dünya’da tehlike altındaki dillerin ve dil topluluklarının çoğunluğu ne şekilde olursa olsun kendi kendini yönetme hakkından mahrum bırakılan ve egemenliğine sahip olmayan halkların dillerdir. Bu halklara baskı ve tahakküm yoluyla egemen bir dil dayatılmıştır.

Sonuç olarak, çocuklar tarafından öğrenilmeyen, konuşulmayan ve yazılmayan bir dilin varlığını sürdürmesi tehlike altındadır. Çocuk kendi evinde Kürdçe konuşmayı öğrense de, Kürdçe okuma ve yazmayı öğrenmesi için, iyi bir öğretmenin rehberliğinde en az 2 yıl eğitilmesi gerekiyor. Bu amaca ulaşmak için, bugün yeterli olmasa da “Seçmeli Kürdçe Dersi”nin tercih edilmesi önemlidir. Kürd velilere ve Kürd çocuklarına çağırım; Kürdçe (Kurmancca ve Zazaca) öğrenmek, okumak ve yazmak için bu ayın sonuna kadar mutlaka Kürdçeyi seçmeli ters olarak tercih etsinler.

– Zimanê xwe yê Kurmancî hîn bibe, binivsîne û bixwîne!

– Ziwanê xo yo Kirdkî/Zazakî/Kirmanckî/Dimilî bimûse, binûse û biwane!

[1] Dr. Tove Skutnabb-Kangas, Tehlike Altındaki Dilsel ve Kültürel Çeşitlilik ve Tehlike Altindaki Biyoçeşitlilik, Kovara Bîr, Dîyarbekir, hejmar: 3, 2005, s. 12

[2] Age., 2005, s. 12

kaynak: https://www.rudaw.net/turkish/opinion/220120231