Bu dönemde cemiyet üyesi olan kadrolar tarafından “Kürd Millet Fırkası” ve Kürd Demokrat Fırkası adıyla iki legal parti de kurulmuştu. Memduh Selim, Kürd Demokrat Fırkası genel sekreteri olarak dönemin gazetelerine açıklamada bulunmuştur. Cemiyet başkanı Seyyid Abdülkadir de verdiği beyanatta, katib-i umumi Memduh Selim tarafından yapılan açıklamayı işaret ederek şöyle der; “Müslümanlar umumen kardeştir. İslamiyet’in bu kaidesine riayet etmek iddiasında bulunanlar Kürdleri esaret altında yaşatmasınlar, onlara idare-i milliyeleri dâhilinde serbesti ve hakki inkişaf (gelişme hakkı) versinler. Halbuki muhtariyet idaresini bile çok gören bir zihniyetten biz ne bekleyebiliriz? Allah göstermesin, bir fırsat düşerse Kürdlerin yüz bin defa ağır bir hayat, esaret yaşamayacaklarına bizi kim temin eder? Bize ya ölüm ya esaret ya temessül (asimle olmak) ya mahvolmak!”[1] kalıyor.

Geçen yazıda da belirtiğim gibi, 1920’nin ikinci yarısında KTC’nin parçalanması sürecinde Mevlanzade Rıfat, M. Emin Âli Bedirhan’ın liderliğini yaptığı bağımsızlıkçı grup içerisinde yer alarak Kürd Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyeti’ni (KTİC) kurmuşlar. Bu ayrışmayla birlikte, cemiyetin yayınlamış olduğu Jîn dergisi yönetimi de KTİC’ne geçer ve 26. sayıdan itibaren günlük gazete gibi dört büyük sayfa olarak yayınlanır. Serbestî de konumunu koruyarak M. Rıfat’ın yönetiminde yayınını sürdürür.

KTİC kurucularından biri de Dr. Abdullah Cevdet idi ve “Bu dönemdeki Kürd milliyetçileri arasında Batı ile ilişkilerin geliştirilmesi ve Wilson ilkelerinin uygulanması ile Batı desteğinde kurulacak bir Kürdistan düşüncesinin önemli savunucularından bir olduğu görülmektedir.”[2] Dr. M. Şükrü Hanioğlu, Abdullah Cevdet’le ilgili ileri sürdüğü düşüncelerinin delili olarak da, Jîn dergisinde Wilson prensiplerini değerlendiren “Milletler ve İnsanlık” başlığı altında yayımlanan makalesinden aşağıdaki alıntıyı aktarmaktadır. “Her millet kendi mukadderatını tayin, kendi hükümetini intihab, kendi tarz-ı idaresini tayin etmekte hürdür ve bir millet diğer bir millete hâkim olamaz diyen prensip meselâ yalnız İzmir’in Yunan idaresine geçmesini protesto ederken temsik ve isti’mal olunamaz. Ekseriyetini Kürdlerin teşkil ettiği vilayetlerin Kürdistanlığı mevzu bahs olunca da bu prensip tanınmak ve muta ve mer’i bulunmak icab eder. Binaenaleyh Türkler için Arab’ı, Çerkez’i, Kürd’ü, Laz’ı, Ermeni’yi, Rum’u taht-ı ta’biyetinde tutmak için masruf-u kuvveti tasarruf etmekten akilane ve bunun aksini takip etmekden gafilane bir siyaset olamaz.”[3] Wilson Prensipleri’nin benzer yorumları cemiyet siyasetine paralel yayın yapan Serbestî, Jîn ve Kurdistan gazete ve dergilerinde farklı yazarlar tarafında yapılmış ve savunulmuştur.

1922 yılının sonlarına doğru İstanbul’un Ankara Hükümeti’nin denetimine geçmesiyle birlikte, KTİC’nin aldığı karar doğrultusunda birçok Kürt aydını ve siyasetçisi gibi M. Rifat da İstanbul’u terk etmek zorunda kalmış. Böylece Serbestî gazetesinin yayını da son bulmuştur. Diğer bir kısım sürgünlerle birlikte 1922 yılı Kasım ayı ortalarında Romanya’nın liman kenti olan Köstence şehrine ulaşırlar.

İtilaf Devletleri’nden İngiltere ve BMM adına Mustafa Kemal yönetimi arasında 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’nın bir maddesi de, mütareke dönemi boyunca Mustafa Kemal ve arkadaşlarına muhalefet eden muhaliflerin sürgün edilmesi ve vatandaşlıktan çıkartılmasıyla ilgiliydi. Resmi Türk tarih yazımında “150’likler” olarak ifade edilen bu sürgün listesinde, Mevlanzade Rıfat 97. sırada yer alır.

Durumu yakından izlemek üzere Romanya’nın Köstence kasabasına yerleşmiş olan M. Rıfat, yaklaşık bir buçuk yıl sonra Mart 1925’te Çerkez Ethem ile birlikte Yunanistan’a geçer. 11 Mart’ta Çerkez Ethem’le yaptıkları toplantıda mevcut durum değerlendirmesi yaprak Kürd ordusuna katılmak üzere Yunanistan’dan ayrılmaya karar verirler. Yunanistan’dan aldıkları pasaportları Fransız ve İngiliz konsolosluklarına vize ettirerek 4 Nisan 1925’te Atina’dan ayrılarak 1925’in sonlarına doğru Britanya ve Fransa’nın egemenliğinde bulunan Irak, Lübnan ve Suriye sahasına giderler. Mevlanzade’nin pasaportu tüccardan Abdurrahman Rıfat adına düzenlenmişti. Ekip Nisan ortalarında Musul’a ulaşır, oradan 19 Mayıs’ta Halep’e giderler. Kürd İstiklal Cemiyeti Komitesi’nin üyesi olan Mevlanzade Rıfat, Kürt-Türk Hilafet Cemiyeti’nin de üyelerindendi.”[4]

Daha önce Kürdistan Teali Cemiyeti merkez yönetiminde olan Mevlanzade Rıfat, cemiyetin kapatılmasından sonra illegal olarak kurulan Kürdistan İstiklal ve İstihlas Komitesi ya da kısaltılmış adıyla Kürdistan İstiklal Komitesi bünyesinde faaliyetlerini sürdürmüş. Kürdistan İstiklal Komitesi örgütlemesiyle Şeyh Said’in sahadaki liderliğinde gerçekleşen 1925 Kürd ulusal hareketi sürecinde ve sonrasında, Kürdler adına birçok siyasi ve diplomatik girişimlerde yer almış. Bu amaçla farklı tarihlerde olmak üzere arkadaşlarıyla birçok kez Bağdat’ta gitmişler. 11 Mayıs 1926’da ise Çerkez Edhem ve İhsan Nuri’yle birlikte Bağdat’a ziyarette bulunmuşlar.[5]

Xoybûn (Hoybun-Bağımsızlık) partisi kuruluş çalışmalarında aktif olarak yer almış. Bu süreçte “İttihat ve Terakki İktidarı ve Türkiye İnkılabının İçyüzü”[6] adıyla iki ciltlik çok önemli bir eser de yayına hazırlamış. 1930 yılına kadar aktif olarak Kürd örgütlerinin bölgedeki faaliyetleri içerisinde yer almış, örgütsel çalışmalar çerçevesinde Musul-Süleymaniye-Halep-Bağdat-Kahire-Beyrut ve Atina gibi merkezler arasında mekik dokumuş olan M. Rıfat, kendisi de “Yüzellilikler” sürgünlerinden olan Refik Halid Karay’la yediği bir evle yemeğinden sonra fenalaşarak 8 Eylül 1930’da geçirdiği kalp krizi sonucu hayata veda etmiştir. Vakit gazetesinde yayımlanan ölüm haberinde, Mevlanzade Rıfat’a karşı yürütülen ötekileştirme ve ırkçı tutum şöyle dile getirilmiştir: Vaktiyle İstanbul’da Serbestî isminde bir gazete neşrederek muhalefet yapmış olan yüzelliliklerden Mevlanzade Rıfat’ın Suriye’de Kürtler ve Ermenilerle birlikte aleyhimizde çalıştığı birkaç defa yazılmıştı. Bu vatansız, Halep’te füc’eten ölmüş. Türkiye bir düşmanından daha kurtulmuştur.[7]

https://www.rudaw.net/turkish/opinion

[1] Jîn, Seyyid Abdülkadir Efendi Hazretlerinin Beyanatı, no: 33, 17 Cemaziyelahir 1338 (8 Mart 1919), İstanbul, r. 1

[2] Dr. M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1981, s. 320

[3] Dr. M. Şükrü Hanioğlu, Age., Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1981, s. 321

[4] Şaduman Halıcı, Age., s. 71-72

[5] Dîyarî Kurdistan, no: 16, 11 Mayıs 1926

[6] Mevlanzade Rıfat, İttihat ve Terakki İktidarı ve Türkiye İnkılabının İçyüzü, Yedi İklim Yayınları, İstanbul, 1993

[7] Mevlân Zade, Vakit, 18 Eylül 1930