Kemalistler, Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşamına son verip kendi devletlerini kurmak isterken, Kürtlerin desteğini kazanmak için varlığını millet olarak ret etmediler. Etmeleri de olanaklı değildi. Çünkü Kürtler Osmanlı İmparatorluğunda kendi ulus ve ülke kimlikleriyle yaşıyorlar, milli haklarına sahipler, kendi kendilerini yarı otonom şekilde yönetiyorlardı.

Kemalistler, devlet kurma sürecinde Kürtlerin bir bölümünün desteğini aldılar. Kürtlerin önemli ve nasyonalist bağımsızlıkçı kesimi, yeni devletin tehlikeli olduğuna ilişkin görüşleri ifade etmeye ve Kemalistlere karşı tutum belirlediler. Bunun sonucu daha 1919 yılında Dr. Nuri Dersimi ve arkadaşlarının öncülüğünde Koçgiri’de milli ayaklanma organize edildi. Koçgiri Kürt Milli Direniş Hareketinin liderleri ve destekleyicilerinin söyledikleri doğru çıktı. Kemalistler devlete sahip olunca, Kürtleri millet olarak ret ettiler. Kürtlerin Türk olduğu ırkçı teorisini, milli görüş-devlet görüşü haline getirdiler. Koçgiri Kürt Milli Direnişini kanla bastırdılar. Kürtlerin milli haklarını gasp ettiler. Kürdistan’ı işgal ve ilhak ettiler. Klasik sömürgeci sistemden daha olumsuz ve geri bir sistem yarattılar. Kemalistler, aslında sivil ve askeri bürokrasiye dayanan bir devletti. Türk milletine dayanmayı kendi elit çıkarlarını korumak, tek parti (CHP), tek lider (Atatürk), tek resmi devlet ideolojisi Kemalizm diktatörlüğünü yapılandırmak için kullandılar. Kürtlerin hiçbir tarzda milli hak taleplerini olumlu karşılamadılar. Bundan dolayı ortaya çıkan Milli Direniş Hareketlerini kanla ve katliamlar bastırdı.

Böylece Sömürgeci Kemalist Türk Devleti, Kürtlere karşı, Kürtlerin varlığını inkâr eden ve düşmanlık eden bir devlet oldu.  Kürtlerin inkârı, devletin kuruluş ve siyaset felsefesi haline geldi.

Bundan dolayı, Kürtlerin varlığının anayasada kabul edilmesi oldukça önemli, devleti sarsan, devleti radikal değişikliklerle karşı karşıya bırakacak bir konudur.

Kürtlerin varlığı için mücadele, Kürt varlığının anayasal olarak kabul edilmesi talebi, farklı bir bilincin ortaya çıkmasına neden oldu…

1960’lardan sonra Kürtlerin varlık mücadelesi, Kürtlerin varlığının devlet tarafından anayasal olarak tanınması çalışmaları; Kürtlerin sosyolojik ve siyasi anlamda kabul edilmesi mücadelesi önemli bir süreç oldu. Bu mücadele, 1965 yılında Kürdistan Demokrat Partisinin (TKDP) ve 1969 yılında Devrimci Doğu Kültür Ocaklarının (DDKO) kuruluşuyla yasal anlamda Kürtler ve Türkler içinde yaygın hale geldi. Kürtlerin millet olarak varlık mücadelesi, Kürt milletinin dil, kültür, diğer milli değerleri etrafındaki yasal ve açık çalışma, 12 Mart 1971 Darbesinin yapılmasında gerekçe oldu.

Bu mücadele ve bu konudaki çalışmalar darbe ile son bulmadı ve bastırılamadı, devam etti. Özellikle de Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkı Yönetim Komutanlığı Askeri Cezaevinde ve mahkemesinde kapsamlı devam etti.

Bu konuda aşınmanın ve yeni kabullerin olması halinde, Sömürgeci Kemalist Türk Devletinde deprem olacağı, devletin değişimine kaçınılmaz olarak yol açacağı açıktı.

Türk Devletinin eski haliyle devam etmesinin olanaklı olmayacağının bilincinde olan devlet kurmayı: Devletin gerçek yöneticileri askerler, hazırladıkları DDKO iddianamesinde Kürtlerin millet olarak var olmadığını ispat etmek için kendilerince yüzlerce sayfalık, yerli ve yabancı araştırtmalara dayanarak, Kürtlerin var olmadığı, Kürt Türk olduğu tezini ispat etmek için olağanüstü çaba gösterdiler.

DDKO’lu tutuklular, devletin ve askeri kurmayların bu saçma, ırkçı, sömürgeci tezlerine karşı, Kürtlerin varlığını göstermek için, “Ey Askeri Savcı Kürt Halkı vardır. Güneş balçıkla sıvanmaz” tezleriyle Kürtçe ve Türkçe, Kürt dili, tarihi, kültürü, yazım edebiyatı, tüm Kürt milli değerler etrafından geliştirdikleri tezler ve mücadelelerle, Kürdistan’ın parçalı halinin ve konumlarıyla bu ırkçı tezi yalanladılar.

Bu varlık mücadelesi, 1974’ten sonra gelişen, sosyolojik ve siyasi anlamda ortaya çıkan Kürdistan’ın Kuzeyindeki Milli hareketin temel taşlarını döşedi.,

Kürtlerin varlığının anayasal olarak kabulü, devletin değişmesine, adem-i merkeziyetçi ve federal idari yapıya, demokrasiye ve bütünlüklü olarak Kürt milli haklarının gündeme gelmesine yol açar…

Cumhur İttifakı, Ak Parti ve diğer siyasi partiler, 12 Eylül Darbe anayasasına karşı, yeni, sivil ve demokratik bir anayasadan bahsediyorlar. Kürtlerin, Kürt yurtseverlerinin, Kürdistan parti ve örgütlerinin bu yaklaşımı, kendi milli çıkarlarına uygun bir şekilde ele alıp, sonuçlara varması gerekir.

Kürtlerin millet olarak varlığının ve Kürt dilinin anayasada hukuki olarak kabulü çok temel ve hayati sonuçlara yol açar. Bu sonuçlar özetle nelerdir, bakalım.

1- Kürtlerin millet olarak anayasal olarak kabulü, devletin resmi ideolojisinin, kuruluş felsefesinin çökmesine yol açacaktır.

2- Kürtlerin olmadığı ırkçı tezinin bütün toplum tarafından savunulmasını olanaksız kılacaktır.

3-“ Devletin, sadece Türk Devleti olması gerekir” tezini boşa çıkaracaktır. O saatten sonra devletin farklı milletler bağlamında yeniden tanımlanması ve yapılandırılması kaçınılmaz olarak herkesin ve özellikle Türklerin önüne çıkacaktır.

4- Demokratikleşmeye yol açacaktır.

5- Devletin eski tarz tekçi otoriter, totaliter, ırkçı, sömürgeci tarzda yönetilmesi olanaksız hale gelecektir. Devletin adem-i merkeziyetçi ve federal tarzda yapılandırılması gündeme girecektir.

6- Kürtlerle Türkler, Kürtlerle yeni kurulacak adem-i merkeziyetçi ve federal devlet arasında barışın taşlarını döşeyecektir.

7- Sömürgeci sistemi, Kürdistan’daki işgal ve ilhakı aşındıracağı; tartışma ve değiştirilmesi gerektiğini gündeme sokar.