Alevilik Üzerine başlıklı ilk yazı 1 Ocak 2020 tarihin taşımaktadır. (nerinaazad, zazaki.net, 1 Ocak 2020) Bu yazı, Aleviler ve Sosyalistler yazısına (nerinaazad 4 Şubat 2021) güncelleştirilerek ek olarak da konulmuştu.
Bu yazıda, Rêya Heqîyê inancıyla ilgili bazı değerlendirmeler yapmaya çalışacağım. Rêya Heqîyê doğa dinidir. İnsanı yaşamın merkezine koyan bir inançtır. İnsanı, doğayı, tanrıyı bir bütün olarak kavrayan bir inançtır. Hallac-ı Mansur’un (854-922) Enel-HaK (ben tanrıyım) demesi bununla ilgilidir.
Rêya Heqîyê inancını yaşayanlar, Kal û Bela’dan beri, yani önsüz zamanlardan, öncesiz zamanlardan beri biz varız, derler. Kal û Bela’ Varlığın, varoluşun başlangıcını ifade eder. Arya Uygarlığı’ndaki Ahura Mazda ve ikizi Ehrimen’ın babaları Zervan da önsüz, öncesiz zamana işaret etmektedir.
Bu, Hakk’ın, insanın zuhuruyla ilgili bir süreçtir. Edip Harabi, (1853-1917) bu ilişkiyi şöyle vurguluyor:
Daha Allah ile cihan yoğ iken/Biz anı var edip ilan eyledik
Hakk’a layık hiçbir mekan yoğ iken/ Hanemize aldık mihman eyledik.
Henüz Allah ve cihan yok iken, onu ( İnsanı), biz varettik. Hakk’a (Tanrıya) layık hiçbir mekan yok iken, O’nu içimize aldık, en yüksek değeri verdik
Bu, insanı önceleyen, insanı yaşamın merkezine koyan bir anlayıştır. İnsanı, doğayı tanrı kabul eden bir anlayıştır. İnsan yaratılmış değil, yaratandır. Rêya Heqîyê’deki, Alevlikdeki sır budur. Hallac-ı Mansur’un, işkencelerle vücudunun parçalanması ise, Hakk’ın, Allah’ın, Mansur’un, insanın Enel’indeki vücudundan çıkarılıp geri alınmasını anlatır.
Bu inançta olanlar, kadim sözcüğünü de kullanırlar. Kadim, kadim inanç, kadimden gelen, kadimden beri varız… gibi sözcükleri, Kal û Bela’dan beri varız gibi söylemleri, sadece Rêya Heqîyê inancının yaşayanlar kullanır. Çünkü diğer dinlerin, inançların, yeryüzünde görülme tarihler bellidir. En eski din Museviliğin tarihi, İsa’dan önce 1300’e varmaktadır. Hristiyanlık, İsa ile başlamaktadır. Rêya Heqîyê 4000 yıldan fazla bir geçmişe sahiptir. İslam’ın 1400 yıllık, Kızılbaşlığın 600 yıllık, Alevi kavramının kullanılmasının ise 140 yıllık bir geçmişi vardır.(bk. Erdoğan Yalgın,’ın İsmet Yüce’ye verdiği röportaj “Bu yolun vicdanlı bir talibi; “Muhammed’i, Ali’yi, Ehlibeyit’i sevmekle Müslüman olunamayacağını” çok iyi bilir” Bu röportaj, Şubat/Mart 2020 tarihli ve 86 sayılı Dersim Gazetesinde yayımlanmıştır.
Ayrıca bk. Erdoğan Yalgın, Biz Tarihimizi, Tufanların Yaşandığı Kutsal Topraklarda Arıyoruz. Erdoğan Gülbahçe’ye verilen röportaj, Dersim Gazetesi, Ocak 2018, Yıl 7 Sayı 75, s. 8-12; Semah Dergisi, Sayı 38, Mart-Nisan 2018, s. 39-44
Rêya Heqîyê’de adam öldürmek yoktur. Çünkü bu kişideki doğa-tanrıyı öldürmek anlamına. Adam öldürenler düşkün sayılır.
Rêya Heqîyê’de tek kadınla evlilik esastır. Toplumda birden fazla kadınla evlilik görülüyorsa, adam öldürme gibi olayla başlamışsa bunu, İslam’a asimile olmanın görüntüleri olarak değerlendirmek gerekir.
Örneğin, İran’da Yarsan, Irak’ta Kakailerde beddua etmek yoktur. Beddua İslami bir kültürdür. ‘Onlar benim oğlumun gözünü çıkardılar, sen de onların oğlunu kör et tanrım…’ ‘Allahtan dilerim, senin de kolun kanadın kırılsın…’ Yarsanlarda/Kakailerde bu tür beddualar yoktur. Çünkü, Mitraizm’de tanrı, İnsanları cezalandırmaz… İnsan-Doğa-Tanrı bütünlüğü içinde, Tanrı, zaten insanın, Doğa’nın bir parçasıdır.
Rêya Heqîyê inancı, dağlara, ağaçlara, hayvanlara, ırmaklara, göllere saygılı bir inançtır. Dağlarda, ormanlarda ağaç kesilmesine, hayvanların öldürülmesine karşıdır. Rêya Heqîyê inancında olanlar, ormanda, dağda… bir ağaç kesildiği zaman, ormanın, dağın bir çocuğunun öldürüldüğünü hissettiğine inanır. Rêya Heqîyê inancını yaşayanlar, dağda, ormanda bir hayvan öldürüldüğü zaman, dağın, ormanın bunu hissettiğine bir çocuğum daha öldürüldü diye ağladığına inanır.
Rêya Heqîyê’ İnancında Önemli Kırılma
Rêya Heqîyê’ inancını yaşayanlar, 640 yıllarında, İkinci Halife Ömer döneminde, İslam’ın, Kürdistan, İran gibi alanlarda gelişmesi sırasında çok büyük baskıya, işkenceye maruz kaldılar. İslam’ı kabul edenler, baskıdan, şiddetten uzak kalabildi ama kendi inançlarının sürdürmeye çalışanlar çok ağır zulümlerle karşılaştılar. Onlar da yaşadıkları esas alanlarını terkederek başka uzak diyarlara göçerek zulümden kurtulmaya çalıştılar.
Ahmet Önal, 10 Eylül 2019’da bana gönderdiği bir iletide, Ebü’l Vefa el Kürdî ile ilgili önemli bir bilgi vermişti.
Tac’ül Arifin Ebl’l Vefa El Kurdî (925-1007) bir Yarsan din adamıdır. Cem yapmalarından, kadın-erkek semah dönmelerinde dolayı, Bağdad’da Sünni İslam din adamları tarafından sorguya çekilir. Bu sorgu sırasında, Ebü’l Vefa el Kürdî Rêya Heqîyê’yi savunamaz. İslamla, Rêya Heqîyê’yi birleştirmeye, uzlaştırmaya çalışır. Rêya Heqîyê’ anlayışını dile getiren Hallac-ı Mansur’un 922’de işkencelerle vücudu parçalanmıştı. 1191’de de Kürd filozof Şehabeddin Sühreverdi’nin canına aynı nedenlerle kıyılacaktı. (1154-1191) Bu tutum, Rêya Heqîyê’de önemli bir kırılmaya neden olur.
Bundan önceki, Aleviler Soyalistler Kitabı Üzerine başlıklı yazıya eklenen bir yazı vardı. Alevilik Üzerine başlıklı bu yazıda. Murad Ciwan’ın görüşleriyle ilgili bir bölüm vardı. Bu bölümü, bu yazıya da alma gereğini duyuyorum:
Murad Ciwan, 21 Aralık 2020’de, bana gönderdiği bir iletide,İslam’ın gelişmesi sırasında, bazı inançlar üzerindeki baskıyı belirttikten sonra, şunları da söylemektedir:
Bazı toplulukları tamamiyle kendi dinlerine döndürebildiler ama bazıları da yeni aldıkları bilgileri kendi var olan inançlarıyla yoğurarak, kendi inançlarıyla uyumlaştırarak aldılar. Böylece yeniden İslam ya da Hristiyanlık dışı bir inanç ortaya çıktı. Ama bu yeni dinlerden dönüştürerek aldığı özellikler nedeniyle antik dinlerden farklı yeni bir versiyon oldu, yani adlar da aldı. Bir de azınlık olarak islam çoğunlukları içinde oldukları için daha önceki ad ve sembollerinde yeni din ortamında yaşam alanı bulacak değişiklikler yaptılar. Bu nedenle onlara artık Zerduşti, ya da Mitrai demiyor Ehlê Haq/Rêya Heq, Kakeyî, ya da Êzîdî diyoruz. Kendileri de böyle diyor.
Şeyh Adi bin Müsafir ve Ebü’l Vefa el Kurdi gibi mürşidler/misyonerler ve onların neslinden ya da yolundan gelenler, Hristiyanlıktan ve İslam’dan etkilenen bu yeni İnanç aşamasının sembollerini, yol yordamını oluşturdular. Yani bir nevi İslamlık ya da Hristiyanlık sonrası Zerduştilik ve Mitralık gibi’
Selahattin Ali Arik, Rêya Heqîyê inancı ile İslam’ı bağdaştırma işini, sadece Tac-ül Arifin Ebül Vefai Kürdi tarafından yapılmadığını, örneğin Sex Adıyy’ın da bu süreçte rolü olduğunu belirtmektedir. Sex Şenbeki, Şex Suvari, Şex Hawara, Şex Azirî gibi Yarsan din adamlarının da eklemektedir. (Alevilik ve Tarihi, Dara Yayınları, Haziran 2019, Diyarbakır, s.150)
***
Tac’ül Arifin Ebl’l Vefa El Kurdî’nin Bağdad’da Kalmina’da bir okul kurduğu, bu okulda birçok öğrenci yetiştirdiği vurgulanır.
Yalnızca Kürt Aleviliğinin değil, Babailerin yol önderinin de Ebu’l Vefa-i Kurdi’ olduğu söylenir. Özellikle 1200’lü yıllarda Türkmen obalarına önderlik etmiş filozof kadronun tümü, yani Baba İlyas, Baba İshak, Hacı Vektaş Veli, Şeyh Garkın, Geyikli Baba ve daha niceleri, Ebu’l Vefa-i Kurdi’nin Bağdat ekolünden etkilenerek-yetişerek Rojavadan Anadolu’ya geçtikleri vurgulanır.
Kanımca bu okul, yukarıda belirtilen sorgudan sonra kurulmuştur. , Rêya Heqîyê ile İslam’ı birleştirme, uzlaştırma amaçlıdır. Bu sürecin Rêya Heqîyê’de çok büyük kırılmalar yarattığı, Rêya Heqîyê’yi aşındırdığı açıktır.
Bugün, Yarsan/Kakai mensupları, ibadet sırasında, kutsal bildikleri kişilerin adlarını sayarken Sey Rıza’ adını da dile getirirler ve Sey Rıza adı anıldığı zaman, saygı duyduklarını belirten bir tutum sergilerler. (Munzur Çem, Kermê dare, dare ra yeno, Deng, Mart 2019, Sayı 113, s. 67, Faik Bulut, Horasan’dan Nasıl Geldik? s. 261)
Bu, İslam’ın gelişmesi sırasında, büyük bir kitlenin, Hewraman’dan kaçarak Dersim’e göçtüğünü anlatır. Tac’ül Arifin Ebl’l Vefa El Kurdî’de, İslam’ı anlatması için, öğrencilerinden Şeyh Dilo Belincan’’ı Dersim’e göndermişti. (bk. Erdoğan Yalgın’ın yukarıda sözü edilen röportajları.)
Bu baskılar yüzünden, Hawraman’dan kalkan büyük bir kitlenin de Akdeniz’e kadar ulaştığı biliniyor. Hafız Esad (1930-2000) bir konuşmasında 900 yıl kadar önce İran taraflarından geldiklerini söylemişti. Suriye’de Alevi denen kitlenin, Lübnan’da Dürzilerin kökenini Hewraman olduğu söylenebilir. Uzun asırlar bu kitlelerin Araplığa asimile olmalarını sağlamıştır.
Günümüzde, Rêya Heqîyê ilgili araştırmalar, incelemeler yapılması önemli olmalıdır.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.