Klasik Alevilik millet olarak Kürdlerde kendisini buluyor. Kürdistan’ın çok geniş alanında büyük bir nüfusla temsil ediliyor.
İsmet Yüce

KOÇGİRİ

hewramanAslında klasik Alevilik millet olarak Kürtlerde kendisini buluyor. Kürdistan’ın çok geniş alanında büyük bir nüfusla temsil ediliyor. Kürdistan coğrafyası dışında Horasan ve sürgün bölgesi Cihanbeyli bölgesi ile Haymana ile Rojhılat’ta başta Kırmaşan olmak üzere dağınık halde Ehli Hak-Yaresan Kürt Aleviliği yaşıyor. Bütün Kuzey Dersim bölgesi ile neredeyse bütün Kuzey Batı ve Batı nüfusu Kürt Alevidir. Bu alan: Antep’ten Zara’ya kadar bir çizgi halinde uzanır. Giyim kuşamdan yaşam tarzı ve kültür pratikleri ile inanış tarzları nerdeyse birebir aynıdır.

Tarihsel olarak Alevi inancının Kürdistan’da belirleyici alanlarından birisi olan Koçgiri Eyaleti; Sivas, Maraş, Erzincan, Dersim ve Malatya’nın orta kesiminde yer alıp ana şehirleri Reşadiye, Şebinkarahisar, Hafik, Zara, Kemaliye, Divriği, İmranlı, Kemah, Refahiye, Gürün ve Kangal’dan oluşur. Bölgenin birçok yeri pirler, dedeler ve ocaklar diyarıdır. Bilinen Alevi ozanların büyük kesimi Koçgirili’dir.

Koçgiri asıl önemini 1920’lerde gelişen, Kürt milli düşüncesi temelinde planlanan ve çok belirgin tarihi bir yere sahip direnişten alır. Bir Kürt-Alevi direnişi olan ve 1 Ekim 1920’de başlayan direniş, Alişer Bey ve Zarife Hanım’ın etkin önderliğinde başlamıştır. Tarihin derin bir katliamı ile 17 Haziran 1921’de son bulmuş ise de Kürt Aleviliğin direniş temelinden hareketle, Dersim 1938’e kadar sürmüştür.

Modern ve uluslararası bir niteliği olan direniş, Kürt Teali Cemiyeti ve çıkardıkları Jin dergisi etkisi temelinde örgütlenmiştir. Kürt Teali Cemiyeti 1919’da Malatya ve yine bu yörede bir direniş denemesi yapmışlarsa da istenen sonucu alamamışlardır. Büyük Kürt milli kahramanı Dr. Nuri Dersimi’nin de etkisi belirleyicidir. Alişer bir Kürt aristokratı, şair ve bilge idi. Dönemine göre oldukça öngörülüydü ve eşi Zarife Hanım ile beraber hareket ederdi.

Dönemin işgalcileri Mustafa Kemal’in özel emir ve birlikleri ile Kürt-Alevi tarihinin en acımasız katliamını gerçekleştirdiler. Tam bir Alevi kırımı yaşandı, köyler yakılıp yıkıldı, sürgünler yapıldı. Geride kalanlar ise afetler sonucu katledildi. Direniş sonrası liderler idama mahkum edilmişse de Dersim Grubu’nun direnişi ile idamlar durdurulmuştur. Kadınlar cephede savaşmış, mahkemeler kurulmuş ve belirli bir ordulaşmaya gidilmiştir. Tarihimizde birçok ilklerin denendiği, referansları derin bir direniştir.

Kürt-Aleviliği temel olan direnişte, Şadan Aşireti Reisi Paşo, Ağustos 1920’de Kuruçay’a cephane götüren askeri birliği tutsak etmiş, cephaneye el koymuş, Refahiye’yi denetime almış, hükümet konağına Kürdistan Bayrağı’nı çekmiştir. Yine Maciran (İmranlı) ele geçirildiğinde de Kürt milli bayrağı göndere çekilmiştir. Alevilik vurgusu temel olan Kürt devleti amacı ile hareket eden direnişçiler, ‘Geçici Kürt Hükümeti’ adı altında bildiri yayınlamış ve ‘Soylu Kürt Milletine’ diye devam eden bildiride, 24 cümle içinde 12 defa Kürt ve Kürdistan kelimesine yer vermiştir. Bu da Kemalist cumhuriyete karşı Kürt milli düşüncesinin ilk modern ısrarıdır.
Alişer Bey, Zarife Hanım’la birlikte, 1937 Dersim direnişine kadar 20 yıl Kürdistan savaşı vermişlerdir.

DERSİM

Kürt milli direnişleri, direnişçilerin sözleri ve şiirler alt alta yazılarak da anlatılabilir. Direnişler ve sahiplenişler bu kadar derin ve güçlü-trajik. Seyid Rıza’nın “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size ders olsun”
özdeyişi, bu anlamda bütün süreci bugünü de içine alarak ifade ediyor. Dersim ve büyük milli direnişleri-direnişi üzerine söylenmeyen kalmadı. Son dönemlerde daha da anlam kazanan Kürt Aleviliğindeki yeri üzerine durmak gerek. İşgalcilerin asıl saldırıları, hem tarihsel hem de güncel olarak buradan hareket ediyor. Kürt milleti de işgalcilerin hareketinin üzerine giderek tarihine ve atalarına sahiplenmesi doğru ve sonuç alıcı olur.

Öyle ki Dersim tarihinde direniş ve işgal son yüzyıla damgasını vurmuştur. 18. yüzyıldan 1916’ya kadar Dersim, Osmanlı’ya karşı savaşmış sözde cumhuriyetten sonra ise cumhuriyet işgalcilerine karşı direnmiştir. Söylem ve yönelme hep aynı fakat tarihler ve isimler değişmiştir. 1866’da Osmalı güçleri, Süleymen Ağa Direnişi’ne karşı “ıslah” girişimi adı altında saldırmış; 1878’de aynı şey denenmiş; 1907 ve 1909’da “çıban başı” söylemi ile saldırılmış; 1916’da ise “hizaya getirme” adı ile yönelinmiştir. 1926 ve 1930’da ise cumhuriyet güçleri, Pülümür Direnişi’ne aynı tanımlama ile saldırmışlardır.

1937-1938 direnişlerine karşı da aynı söylem kullanılmıştır.

Milli düşüncenin geliştiği yıllardan itibaren Dersim ve önderleri Kürt milli hakları temelinde merkez ile sürekli bir çatışma içinde olmuşlar ve uzun dönem bağımsızlığa yakın bir özerklik temelinde yaşamışlardır. Osmanlı’nın son dönemlerinde Seyid Rıza, Dersim merkezini kontrol altına alır ve merkeze bağımsızlık temelli bir telgraf çeker. “Bağımsız bir Kürdistan kurulması gerektiğini aksi halde bu hakkın silah gücüyle alınacağını” bildirir.

Dersim meselesi ve statüsü 1920’li yıllardan 1937’ye kadar çeşitli biçimlerde işgalci mecliste tartışılır. Dersim otoritesi hiçbir zaman işgalci merkeze tabi olmamıştır. Bu yüzden sürekli bir askeri operasyon alanı olmuştur. Seyid Rıza 1920’de de Hozat’a askeri operasyon düzenlemiş, ilçeye girmekten sonradan vazgeçmiştir. Bu operasyondan sonra meclis tartışmalarında; Dersim Mebusu Hasan Hayri Bey, Koçgiri (Koçgiri, Dersim, Horasan ve Rojhılat Kürt Aleviliği tarihsel olarak birbirlerine bağlı olduğu için her şartta beraber anılmaktadır) ve Dersim Kürtlüğü ve Aleviliğin tarihçesine ilişkin, 3.10.1921’de bir konuşma yapmıştır: “Bugün sorsan Dersimliler doğrudan doğruya Kürtoğlu Kürtüm derler” diye konuşmuş, Dersimlilerin Alevilik tarihi üzerine Kerbela’dan Horasan’a örneklerle söz etmiştir.

Dersim’e operasyon ve işgal merkezin sürekli gündeminden olduğundan, her zaman plan ve provakasyonlar içinde olmuşlardır. Meclis 1935 yılında Tunceli’ Yasalarını kabul etmiş, sıkıyönetim ve dağıtma-türkleştirme yasalarından sonra, yeni direniş 1937 Newroz’unda başlamıştır. Fatih Rıfkı Atay, -ki işgalcilerin fikir babasıdır-; 1871’den bu yana 11 askeri harekat yapılmıştır diye konuşmakta: ’Dersim’in ıslahına gerek yok, Dersim’i boşaltmak gerek’ diye asıl niyetlerini ortaya koymuştur. Bunu söylediğinde tarihin 1930 olduğunu düşünürsek, asıl plan ortaya çıkar.

Üç ayrı dönemde gerçekleşen direniş, 1938 Aralık ayında tam bir vahşet ile sonlandırılmıştır. Dersim işgali üzerinden yeni hükümet ve ideolojisi Kürdistan’da yeni bir tarz geliştirmiştir. Asimilasyon amaçlı yatılı bölge okulları, köy enstitüleri ve sürgünlerle tarihi çarpıtarak, Kürt Aleviliği merkeze bağlanmak istenmişitir. Resmi rakamların tersine 60 bin insan katledilmiştir. 20 bin trajik sürgün yaşanmış; çevre talan edilmiştir. Her türden, pratik ve ideolojik izleri bugün bile kendini yer yer göstermektedir.

Pir Rıza 1863’te Ovacık’ta doğmuş, 15 Kasım 1937’de, 74 yaşında Elazığ’da idam edilmiştir. Trajedi Pir’i sonuna kadar bırakmadı. Mütevazi yaşamını son anda bile bırakmadı. “40 liram ve saatimi oğluma verin” dediğinde, oğlunu da idam edeceklerini söylemeleri üzerine, “Beni önce asın, oğlumu görmeyeyim” vasiyetini bile işgalciler zulme çevirmek için çatışmalarda bir oğlunu, 3 torununu ve eşini kaybeden Seyid’in 17 yaşındaki oğlunun yaşını büyüterek, kendisini de 74 olan yaşını küçülterek idam ederler. Oğlunun idamını görmek zorunda bırakırlar.

Seyid’in Kürtlüğü tarihidir. Ağdat’ta konağında, Tujik Dağı karşısında kırmızı, beyaz, yeşil renkli Kürdistan Bayrağı’nı dalgalanırdığı biliniyor.

Dersim Zaza Kürtçesi saf Kürtçe olup yabancı hiç bir sözcüğü içermemektedir. Dersim Kürtçesinin Horasan lehçesine yakınlığı vardır.

Dersim vilayeti ana olarak; Hozat, Pertek, Mazgirt, Nazimiye, Kiğı, Pülümür, Çemişgezek ve Ovacık’tan oluşur. Munzur Suyu ve Mercan Dağları, Kutu Deresi, Ali Boğazı ve Munzur Dağları neredeyse kutsala yakın Dersim bölgeleridir. Bu kutsallık tarihi olduğu kadar direniş süreci ile de bilinmektedir.

HORASAN

Resmi ideoloji Alevi Kürt asimilasyonunda, Horasan’ı bir tuzak gibi kullandı. Alevi Kürtleri vahşet ve askeri zor ile, yok edemediği Alevi Kürtlüğü bu Horasan asimile tuzağı ile tarihe gömmek istedi. Türkleştirme ve özünden koparmada Horasan adı kullanılmış, Türk düzmece tarihi üzerinden yapay bir tarih oluşturulmak istenmiştir. Bu propagandanın etkisi ile Horasan asimilasyonu oluşturulmak istenmiş ve yakın döneme kadar kısmen de bunda başarılı olunmuştur. Osmanlı’nın ünlü 1900 yıllarındaki tarihçilerinden Şemseddin Sami’nin Kamusul Alam’ında, “İran’ın her tarafında, hatta Horasan’da birçok Kürt aşireti bulunuyor” anekdotu, egemen kaynaklara önemli bir örnek oluşturmaktadır. Buranın, bir buçuk milyon civarında Kürt nüfusuna sahip olduğu bilinmektedir.

Kürt komutan Ebu Müslüm Horasani, 718-755 yani 8. yüzyılda yaşamıştır. Kuruluşuna öncülük ettiği Abbasi Devleti ile kendi adı ile anılan, Horasan eyaletini de kurmuştur. Coğrafi olarak kuzeydoğu İran ve Hazar Gölü’nün güneyinde bulunan bölge, tarihsel Horasan’a göre yarıdan az bir bölgeye yayılır. Bugün bile Horasan nüfusunun büyük bir kesimi Alevi Kürtler’den oluşur. Kültürleri, giyim kuşamları ve inanç uygulama biçimleri Kürdistan’ın geri kalan alanları ile aynıdır.
Genel tarih olarak İran Safevileri üzerinden hareket ederek bu tarihe bir giriş yapılabilir. Sincan Kürtlerinden olduğu kabul edilen Şah İsmail, kuzeyden gelen Sünni saldırılarına karşı Horasan eyaletinde bir Alevi savunma hattı oluşturmak istedi. Bunun için döneminde sınırları Maraş’a kadar gelen alanda Alevi Kürtler’den onbine yakın bir nüfusu alarak Horasan’a yerleştirdi. Özbekler’den alınan bu alanın korunma ve savunması bu kesimlerden, Alevi Kürtler’den oluşturuldu. Maraş, Dersim ve hatta Suriye’ye kadar olan bölgede dönem dönem aileler bu savunma hattını oluşturmak için batıdan Horasan’a taşındı. Sünni Özbek ve Türkmenlere karşı, bu Kızılbaş-Alevi Kürtler’den bir savunma hattı oluşturuldu, oluşturulmak istendi. İkinci doğuya göç Şah Tahmas döneminde yapıldı. Yine onikibine yakın bir Kürt-Kızılbaş’ın buradan alındığı biliniyor. Üçüncü olarak, Şah Abbas döneminde yine aynı sayıda göç oluşturuldu. Bu rakam da onikibin olarak ifade ediliyor.

Yavuz Sultan Selim döneminde 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması ile ilk defa ikiye bölünen Kürdistan’da nüfus ve siyasi dengeler değişti, bozuldu. Bu tarihten sonra batıda Maraş Toroslarına kadar uzanan Şii İran egemenliği son buldu. Daha önce Şahlar tarfından doğuya, Horasan’a götürülen Kızılbaş Kürtler, Osmalı topraklarında kalan aile ve yurtlarına dönmek üzere geri göçe başladı. Bu Horasan’da gelmekten çok, gidenlerin geri gelmesi idi. Horasan’da Dım Dım Kalesi üzerinden, kuzeyde Dersim, Malatya, Sivas, Antep, Adıyaman hatta Afrin’e -bugünkü Rojava- kadar geri dönüş yaşandı. Bu geri dönüşe rağmen bugün Horasan’da nüfüsun çoğunluğu Kürt-Alevi kesiminden oluşmaktadır. Şimdiki Horasan aşiret yapısı ile Kuzey Kürdistan Alevi-Kızılbaş aşiret yapısı aynıdır.

Osmanlı – İran savaşlarında Kuzey Kürdistan’dan Horasan’a göçertilen ve 1639 Kasr-ı Şirin Antlşaması’ndan sonra Kuzey Kürdistan’a geri gelen Kürt Alevileri ve inanç azınlıkları, sürekli bir baskı ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu baskı, göçertme ve takiplere bir de asimilasyon politikası eklenince, çok boyutlu bir zemin kayması oluştu. Osmanlı topraklarına oldukça dağıtılan Kürt Aleviler de bundan en çok nasibini alan kesim oldu. Hem milli duygu eksikliği hem de inançların yaşanmasında ciddi sorunlar oluştu. Kürtlüğü ve neredyese inancı inkara kadar vardı. Üzerlerindeki yoğun baskı bu durumu sürekli kıldı ve zaman içinde ağırlaştırdı. Kürtçe eğitimin hem yasaklı hem de sadece konuşma düzeyinde kalması, zamanla dilde sorunlar oluşturdu. Kürtler; pirlerini, ozanlarını, eserlerini Türkçe, Farsça ve Osmalıcanın yanı sıra Arapça yazmaya, söylemeye zorlandı. Yeni dönemlerde siyasi dilin de Türkçe olmasından dolayı, dil asimilasyonu iyice derinleşti.

Sadece konuşma dilinde kalan Kürtçe, pirlerin, dedelerin düşüncelerini anlatmaya yetmedi ve iyice Türkçeye yönelindi. Ancak nefesler, beyitler vb Türkçe olsa da özünde Kürt-Alevi tarzını ifade ederler. Deyiş ve makamları diğer milletlerinkinden farklıdır. Ozanların deyiş ve türküleri günümüz Aleviliğinin ana eksenini oluştururlar.

Osmanlı ve sonraki yöneticiler, özel sistemle topraklarından kopartılarak Kürtlüklerinden uzaklaştırılan tarihi Alevilik inancını asimile tarzda yaşatma ve zamanla yok etme merkezi politikası izlemişlerdir. Böylece Kürtlük düşüncesinin zayıflaması ve zayıf bir duruşla merkeze bağlanması hedeflenmiştir.

Not: Bu konuda Mehmet Bayrak dışında oldukça sınırlı olan Türkçedeki kaynaklara çok önemli yeni bir kaynak eklendiğini duyurmak gerek. Ünlü Kürt şair ve bu konularda ayrıntılı alan araştırmaları ile tanınan Selim Temo, ‘Horasan Kürtleri: Tarih – Edebiyat” adlı kitabını yayımladı. Kitaba en çok alan araştırmaları kaynaklık etti. Horasan bölgesiyle görüşme ve doğrudan kaynaklardan hareket eden bu yapıt bir dönemin önemli araştırmaları arasında yerini alacaktır.

Ehli Haklar, Yaresanlar, Kakailer ve Şebekler: ROJHILAT

Koçgiri, Dersim ve Horasan alan değerlendirmelerinden sonra Kürt Aleviliğinin alanlarını ve ana düşüncelerini paylaşmak isteyen bu dizinin son bölüm ise temel olarak Ehli Haklar olarak bilinen ve temel alan Doğu Kürdistan’da bulunan Rojhılatlı Alevi Kürtler ve az ama etkin bir nüfusla temsil edilen Güney Kürdistan Şebeklerini tanıtımayı amaçlıyor. Genel olarak bu dizide amaçlanan inanışın tanımlanması ve ayrıntılandırılması değil, Kürt milli kimliği ile bağlantı ve tarihi ilişkilerine bir not düşmektir.

Ehli Hak Aleviliği üst temsili ile Yaresanlar, Rojhılat’ta Kakailer, Doğu ve kısmen Güney Kürdistan’da olmak üzere Şebekler yaşamaktadır. Bu tanımlama ve araştırmada çeşitli isim ve tanımlar geçmekte ve sanki farklı imiş gibi algılansa da aslında bir tek alanı ifade etmektedir. Karmaşık olan, bu alanın oldukça az araştırılmış ve üzerinde az antlaşma sağlanmış belirlemeler olmasıdır. Oysa temel olarak Hawrami – Gorani Kürtçesinden bahsedilmekte ve Alevi Kürt düşüncesinin Kürdistan’ın sadece bu bölge özgünlüğünde temsilinin farklı isimlerle adlandırılmasından ibarettir.

Bu kısa çalışma için çok ayrıntılı araştırmalar yapmış olmamıza rağmen sınırlı bilgilere ulaşılmış ve bu bilgilerin ya birbirine benzer ya da çarpıtılmış referanslar olduğunu gördük. Durum bu olunca isimlerin farklılığı ve üst üste gelmesi de kaçınılmaz oluyor. Temel çıkarsama bu alan Aleviliğinin Kürdistan’ın diğer bölge Aleviliği ve tarzları ile neredeyse birebir aynı olmasıdır.

Yaresancı Goranlar – Hawramiler Zerdüşti gelenekten dolayı inanış referanslarında Arapça yerine Kürtçe kullandıkları, araştırmacı Maruf Haznedar tarafından belirtilmektedir. Yine aynı araştırmacı “Kürt edebiyatı, Gorani lehçesi ve Ehli Hak’a dayanır” demektedir. Avesta’nın dilinin de Hawrami olduğu düşünüldüğünde bu oldukça isabetli bir belirleme oluyor.

Selim Temo’nun iki ciltlik büyük Kürt Şairleri Antolojisi’nde belirtildiği gibi Yaresanların aynı zamanda şair olan pir ve uluları, Kürtçe yazıyorlardı.

Behluli Dana, “Dewreq Balul” ve öbür eserleriyle oluşturulan “Zebure Haqiqat” adlı kutsal kitap, Yarsanizmin temel kaynaklarını oluşturmuştur. Behluli Ehli Hak, Yaresancılığın kuramcısı ve kurucusudur. 8. yüzyılda, tahminen 837 ölüm tarihi, Kürt literatüründe ‘Med’li anlamında Behluli Madi (Mahi) olarak da bilinen Kürt şair Luristan Mahilküfeli’dir. Gorani ve Luri lehçeleri ile yazmıştır. Bunun temel felsefesi: “Ali-Allah, Ali-İlahi” olarak da bilinir. Allah’ın Ali’ye dahil olduğu temelli bir düşünce biçimleri vardır.

Bununla birlikte temsilini birçok ozandan bulan bu düşüncenin bilinenlerinden Baba Tahire Uryan, 10. yüzyılda yaşamış ve Kürtlerin Ömer Hayyamı olarak da bilinir. Birçok kadın ozan da bu isimlere eklenebilir. Baba Tahire Uryan, Babe Tahire Hemedani, Babe Tahire Lori, Babe Tahire Kurdi isimleri ile bilinen bu tarihi ozan-şair, 935 yılında Hemedan’da (Ektebana) doğdu. Hakkında çok ayrıntılı bilgiye sahip olunmamaklala birlikte, Lori lehçesi ile şiirler yazdığı ve o yıllarda “Kürt geceledim, Arap uyandım” dizeleri ile milli kayboluş ve köklere sahiplenememenin çığlığı olmuştur.

Yine Rojhılati Yaresanların temel kitaplarından “Serencam”, Sultan İshak tarafından yazılmış, 200 sayfa, 14. yüzyılda Hawrami – Gorani lehçesi ile şiir ve metinlerden oluşmaktadır. Ehli Haklar Kırmaşa’da yaşarlar, inanç merkezleri Nosud’tur. Tebriz ve Urmiye’de de bulunurlar.

Güney Kürdistandaki Ehli Haklara ise; Kakai, İbrahimi, Bejwan ve Şebek denilir. Temel olarak küçük farklılıklarla aynı Alevi inanç ve tarzlara sahiptirler. Şebekler daha çok Horasan’a dayandırılırlar. Kavram olarak “hakikat yolu, doğru yolu seçen, hakikat mensubu olan” anlamına gelir. Kaki ise Kürtçede kardeşten gelir. Alevi inancında “kardeşlik” kavramı oldukça önemlidir. Birbirlerine de böyle kardeş anlamında “kake” derler. Genel olarak 8. yüzyıl referans alınsa da 13. yüzyılda Sultan İshak’ın inancı sistemleştirdiği kabul edilir.

İranlı yazar Hesan Tebbari, Kürt – Aleviliğinin en özgün tarifi olan “isyancı gelenek”le Kakalier için,“Kakailik isyana dayalı bir dindir. Düşünsel bir başkaldırıdır” diye tanımlama yapar.
Genel olarak açıklanmaya çalışıldığı gibi Bütün Kürdistan’da Alevilik inanç, uygulama, felsefe ve tarzları neredeyse birbirinin aynıdır. Çok farklı coğrafyalarda da olsa, fiziki ve kültürel benzerlikler de aynıdır. Yaşam ritüelleri ve biçimleri de çok az farklılar göstermektedir. Bunlarla birlikte bulundukları her bölgede Tebbari’nin dediği gibi isyancı bir tarzda Kürtlüklerine ve inançlarına sahip çıkarak, yüzyıllardır her türden asimile ve baskıya rağmen milli duruş ve inançlarını inatla bugüne taşımışlardır.

20 Aralık 2016

Osman AYDIN: BU YAZI ARKADASIM DOGAN CEREN`IN EKLEMESIDIR…

Rûdaw

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu’nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

Kaynak:
-Minorsky; Kürtler
-Mehmet Bayrak; Kürt ve Alevi Tarihinde Horasan
-Selim Temo; Kürt Şairler Antolojis; 2 Cilt
-Selim Temo; Horasan Kürtleri: Tarih-Edebiyat
-Gürdal Aksoy; Dersim Alevi Kürt Mitolojisi: Rea Haq bağlantılıdır.
-Faik Bulut; Kürt Dilinin Tarihçesi
-Osman Aydın; Kürt Ulusal Harketi, 1925
-Dr. Nuri Dersimi; Kürdistan Tarihinde Dersim
-Dr. Nuri Dersimi; Hatıratım
-Dr. Suat Akgül; Dersim
-İsmail Beşikçi; Tunceli Kanunu 1935 ve Dersim Jenosidi