Mele Selim komutasında 700 kişiden oluşan Kürdler, şehir merkezine doğru saldırıya geçerler. Resmi binalara ve kışlalara mevzilenmiş olan Türk birlikleri ile ayaklanan Kürd kuvvetleri arasında şiddetli çatışmalar başlar. “Daha önce harekete karşı gönderilen bir taburluk askeri güç, şiddetli bir kar fırtınası sırasında saldırıya geçen Kürdlerle şiddetli bir çarpışmaya tutuşmuş ve yenilgiye uğrayarak kasabaya geri çekilmiş bulunuyordu. Saldırıya geçenler, bu gücü kovalayarak kasabanın güneydoğusuna düşen Kanîziwa (Kuruçeşme) adlı Ermeni mahallesi ile “Hersan” adlı Kürd mahallesine gelmişler ve adı geçen mahalleleri işgal etmişlerdi… O gece derin bir beklenti ve tereddüt içinde geçti. Kentin bazı mahallelerinde yaşayan aşiretler (Zeydanîler, Mermutîler, Komisiler) Kürdlerin tarafını tuttukları halde kesin kararlarını verememişlerdi. Saldırıya geçenler ise, her nedense, kentin Hersan mahallesinden başka öbür mahalleleriyle bağlantı ve ilişki kurmamışlardı. Bu nedenle o gece güçlerine güvenerek ya da umulmadık sonuçların ortaya çıkması olasılığına karşı güvenemeyerek, kenti tümüyle işgale girişememişlerdi.”[1] Bitlis’teki önemli hedefler kuşatılmıştı, şehir merkezinde yaşayan Kürdlerin çoğunluğu harekete destek veriyordu. Sabahleyin ortalık ağarır ağarmaz, bütün gözler, saldırıya geçmiş olanların bulundukları tarafa doğru dönmüştü. Gerçekte, kasabanın en hâkim noktası bulunan Dîdeban ve Şerîbey tepelerine, üzerinde “kelime-i şehadet” yazılı bayraklar çekilmişti.[2]

Sabahleyin tekrar başlayan çarpışmalar akşama kadar sürmüş ve pek heyecanlı olmuştu. Kürdler sayıca az oldukları gibi, silah ve cephaneleri de yok denecek kadar azdı. Çoğunluğu hançer ve değnekle donatılmış olduğu gibi, komutadan, disiplinden ve düzenden de yoksun idiler. Aralarında, liderlerden sayılan eski Şirvan beylerinin torunlarından Mehmed Emin, merhum Padişah Sultan Hamid’in tüfekçilerinden Hêwirsli Ali Ağa, Xumaçlı Ferso vb. vardı.

Mahalli hükümetin iki taburluk düzenli ve jandarma gücü ile iki dağ topu, iki mitralyözü ve çok miktarda silahları vardı. Yeni Vali, askeri deposunu açtırıp silah ve cephane dağıttığı gibi, kasabanın hâkim noktalarından olan kaleye, kışlaya, hükümet konağına ve Gökmeydan mezarlığına top ve mitralyözler mevzilendirmişti.[3] Ağır silahlarla donatılmış hükümet kuvvetlerinin açtıkları yoğun ateş sonucu, iki günlük yoğun çatışmalardan sonra Kürdler yaklaşık 20 kayıp vererek civardaki evlere ve mevzilerine çekiliriler. Özellikle vali tarafından cephenin ön saflarına yerleştirilen Ermeniler başta olmak üzere çok sayıda askerde kayıp verdi. Saldırı ve geri çekilme şeklindeki bu çatışmalar 18 Nisan1914’te kadar davam eder. Bu süre içerisinde hükümet güçleri savunma konumundadır.

Van, Muş, Erzurum ve Diyarbakır vilayetlerden bölgeye sevk edilen askeri birliklerle birlikte, Osmanlı yönetiminin alışıla gelen yöntemle mezhep ve tarikat farklılığını kullanarak Kadirî şeyhlerinden başta “Şeyh Abdülbaki ve Şeyh Hüseyin Kadıri”[4] olmak üzere birçok etkili ve nüfus sahibi Kürdlerin hükümet safına geçmesiyle, İhsan Paşa komutasında düzenli ve yerel güçlerden oluşan büyük bir saldırı başlatıldı. Bitlis şehir merkezinin önemli bir bölümünü kontrolünde bulunduran Kürd savaşçılarla hükümet güçleri arasında vuku bulan kanlı bir savaş sonucunda Şeyh Şahabettin’in oğlu Şeyh Mehmed Şirin ve amcaoğlu Seyyid Ali esir düşerler ve kısa bir süre içerisinde arkadaşlarıyla birlikte idam edilirler. Şeyh Şehabeddin ise, kardeş kavgasının olmaması ve daha fazla Kürd kanının dökülmemesi için Bitlis’ten Müküs’e çekilir ve böylece şehir tekrar hükümet güçlerinin eline geçer.

Hükümet güçlerinin Müküs’e yönelmesi üzerine, Şeyh Şehabeddin, Van gölü kıyısına inerek yelken gemisiyle Erciş’e, oradan da sınır bölgesine doğru giderken, ilk söylentilere göre Ruslara iltica etmeyi onuruna yediremeyip teslim olmuş, son söylentilere göre de Zîlan deresinde tutuklanarak Bitlis’ e getirilmişti.[5] Van Valisi Tahsin Bey’in 3 Mayıs 1914 tarihli Dahiliye Nezareti’ne gönderdiği şifreli telgrafta, Şeyh Şehabeddin ile biraderi Mehmet Şirin, Hoca Said ile on dört irticacı arkadaşı dün vapurla doğruca Tatvan’a gönderilmiş ve Bitlis’ten gelen askeri müfrezeye teslim olunmuşlardır. Şeyh Şehabeddin’in Bitlis’e ulaşmasından birkaç gün sonra 18 kişi hakkında idam emri çıkarak, üç ayrı gecede kasabanın değişik yerlerinde idam hükmü yerine getirilmişti. Seyyid Ali, Şeyh Şehabeddin, Feqî Xelîl ve başkaları Gökmeydan’da; Şeyh Şirin, Mela Muhyeddin, Feqî Cundî ve başkaları da Çarşı meydanında asılmışlardı. Hizan’ın “Paknûs” köyünde oturan Şeyh Şehabeddin, hocası Mele Selim’e karşı, yüreğinde zaafa yakın derin bir saygı ve bağlılık duygusu beslerdi. Bu duygularını ölüm karşısında bile göstermekten çekinmemişti.[6]

Bitlis Valisi Mustafa Abdülhalik ve polis müdürü imzasıyla 18 Mayıs 1330’da (31 Mayıs 1914) İçişleri Bakanlığı’na sunulan raporda; Örfi İdare (sıkıyönetim) mahkemesince icra kılınan derin ve adil soruşturmalar neticesinde adı geçen Seyyid Ali, Şahabuddîn, biraderi Mehmed Şirin ve Hiritli Fake Halil, Karkarlı Molla  Muhyeddin, Korcanlı Molla Cundî, Cihangiroğlu Mecîd, Horuslu Abdullah oğlu Hurşîd ve Hâkân-ı sâbıkın tüfekçilerinden Hêvrisli Ali ve Hêvrisli Hacı Bapîr, Homaçlı Hacı Hayran ve Yakolu Feka Selim, Homaçlı Hacı Mir’at (?) ve bozguncu hareketlere en evvel ön ayak olmasıyla Şatak nahiyesinde yakalanan Haçuganlı Süleyman nam (14) şahıs verilen karâr ve sâdır olan irade-i saniyye-i hazreti padişâhî üzerine 23 ve 27 Nisan 1330 tarihlerinde asılarak idam olundular. Yine Divan-ı Harbçe (13 Nisan-13 Mayıs) zarfında yapılan soruşturma üzerine asilerden bugün Rus Konsolosluğu’nda bulunan Molla Selim de dahil olduğu halde firarda bulunan on dört (14) kişinin daha gıyaben idamına ve dört şahsın yüzlerine karşı müebbet….” Diğer onlarca tutukluya da farklı hapis ve sürgün cezaları verilmiştir.[7]

Bu olay Zaza Mele Selim Efendiyi çok etkiledi. Bitlis merkezindeki hükümet kuvvetlerine yönelik bir saldırı planı hazırladı ve bu amacını gerçekleştirmek için gerçekten bir kahramanlık örneği sergileyerek Bitlis şehir merkezine kanlı bir gece operasyonu düzenledi. Olay şöyle gelişir: Mele Selim Efendi 40 fedaisiyle birlikte gece şehir merkezine sızarak hükümet kuvvetlerine karşı saldırıya geçer ve beş saat süren çatışmalar sonucunda; iki alay komutanı, beş rütbeli subay ve 140 asker hayatını kaybeder. Çatışma gece karanlığında olduğu için birçok asker birbirinin silahından çıkan mermilerle vurulmuştu. Şafak söküp gün doğunca Mele Selim ve Arkadaşlarının etrafı sarılır, çatışmalar şiddetlenerek devam eder. Çatışmalar sonucunda on Kürd savaşçı öldürülür, yirmisi çemberi yararak bölgeden uzaklaşır, Mele Selim ile diğer on arkadaşı da Bitlis’te bulunan Rus konsolosluğuna sığınırlar.[8] Law Reşîd’e göre; Mele Selim, 16 kişilik arkadaşları ile birlikte yol üzerinde bulunan Rus Konsolosluğuna iltica etmiştir.[9] Vali M. Abdülhalik Renda ise, Rus konsoloshanesine Molla Selim de içlerinde olmak üzer on yedi kişinin iltica ettiğini[10] Rus konsolosunun ağzından aktarır.

Ayaklanma sürecinde saf değiştirerek devlet tarafına geçen şeyhler, etkili nüfusa sahip olan ağalar ve aşiret liderleri ayaklanmanın bastırılmasından hemen sonra Talat Paşa tarafından beşinci derecede Mecidi nişanıyla ödüllendirilirler. “Nazır (Bakan) Talat imzasıyla 28 Nisan 1914 tarihinde Van ve Bitlis vilayetlerine gönderilen şifreli telgrafta, Bitlis hadisesinden dolayı güzel hizmetleri görülüp takdire şayan olan kişileri hizmet ve başarı derecelerine göre ödüllendirilmeleri istenir. Talat Paşa’nın yazılı emri üzerine, 12 Mayıs 1914’te cevaben Dahiliye Nezareti’ne gönderilen telgrafta; Bitlisli Haci Necmeddin Efendizade Şemseddin, Küfrevi Şeyhizade Şey Abdülbaki, Hacı Fazıl Efendizade Şeyh Muhammed, Şeyh Fetullah Efendizade Şeyh Alaeddin ve Norşin’de oturan Şeyh Ziyaeddin Efendiye beşinci rütbeden Mecidi nişanı verilmiştir.”[11]

Bundan sonra başlatılan operasyonlarla binlerce Kürd tutuklanır, Bitlis hapishanesi tıka basa Kürd doldurulur. Şirkov Rus konsolosluğuna verdiği raporda: Bitlis hapishanesi ağzına kadar dolu. Ve tutukluların durumu, Ermeniler nasılsa Müslümanlarda öyle. Tarif etmek mümkün değil… Bitlis hapishanesi öyle bir durumda ki, normal bir insanın aklını yitirmemesi işten değil. Şehir hapishanelerine artık tutuklular sığmıyordu. Yeni tutuklulara yer açmak amacıyla, askeri mahkemeler sürekli olarak ölüm kararı veriyordu.[12] İhsan Paşa başkanlığında oluşturulan Divan-ı Harbi Örfi mahkemesi, bir yandan ölüm kararlarını hayata geçirerek hapishaneleri boşaltıyor, diğer yandan da onları yeni getirilen Kürdlerle dolduruyordu. Kürd isyancılara erzak ve tahıl sağlamakla suçlanan Ermeniler de hapsediliyor ve cezalandırılıyordu. İstanbul’da yayın yapan Ermeni Gazetesi Azadamart, Kürd başkaldırısıyla ilgili haberler yayınladığı gerekçesiyle İttihat ve Terakki yönetimi tarafından kapatılır.[13]

Divan-ı Harbi Örfi adıyla oluşturulan askeri heyet, başkaldırı hareketinin liderlerinden yakalanan Şeyh Şahabettin’in oğlu Şeyh Mehmed Şirin ve amcaoğlu Seyyid Ali Efendi, Mele Resul ve diğer on arkadaşları Bitlis şehir merkezinde bulunan Gök Meydan’da kurulan darağaçlarında asılarak idam edildiler. Kürdler gururla ve korkusuzca idam sehpasının önüne gittiler. İdam cezası verilenlerden biri de Mele Resul idi. İdam sehpasının önünde dönüp Türk askeri ve idari yetkililerine şöyle seslendi: “Kürd ulusunun kısa bir müddet içinde mutlaka Türklerin boyunduruğundan kurtulacağına olan inancım tamdır.” Çok sayıda idamlar ve yoğun bir şekilde tutuklamalar devam ederken, çevre köylerden gelen tutuklu Kürdlerin eşlerinden oluşan yaklaşık 300 kişi nisan ayı sonlarında Bitlis’te bir protesto gösterisi düzenleyerek tutukluların serbest bırakılmasını istedi ancak jandarma müfrezesi yürüyüşü dağıttı.[14]

(Devam edecek.)

https://www.rudaw.net/turkish/opinion/05052024

[1] Law Reşid (Kemal Fevzî), Mele Selim ve Bitlis Hareketi, Jîn, aded: 17-18, (Jîn, Kovara Kurdî-Tirkî & Kürdçe -Türkçe Dergi (1918-1919), M. Emin Bozarslan, Deng Yayınevi, Sweden, 1985)

[2] Law Reşid (Kemal Fevzî), A.g.e.

[3] Law Reşid (Kemal Fevzî), A.g.e.

[4] Nevzat Bingöl, Bitlis İsyanı ve Şeyh Selim, Do Yayınları, İstanbul, 2013, s. 82

[5] Law Reşid (Kemal Fevzî), A.g.e.

[6] Kerem Soylu, Osmanlı Belgelerinde Bitlis ve Civarı, İstanbul, 2017, s. 220 (Lütfi Baksi arşivi)

[7] DH.EUM.EMN 85/59 (Nevzat Bingöl, Bitlis İsyanı ve Şeyh Selim, Do Yayınları, İstanbul, 2013, s. 89)

[8] Îsmail Heqî Şaweys, Mele Selîm Efendî, Jiyan û Berhemekanê Îsmaîl Heqî Şaweys, Dezgay Çap û Belawkirdinî Aras, Zincîrey Roşinbîrî, Çapî Yekem, Çapxaney Wezaretî Perwerde, Hewlêr, 2003, Bîr, Hejmar: 2, 2005, s. 44

[9] Law Reşid (Kemal Fevzî), A.g.e.

[10] M. Abdülhalik Renda, Hatırat, Yayına Hazırlayanlar: Aytaç Demirci- Sabri Sayarı, YKY, 2. Baskı, 2019, s. 150

[11] Kerem Soylu, Osmanlı Belgelerinde Bitlis ve Civarı, İstanbul, 2017 (Lütfi Baksi arşivi)

[12] Celilê Celil, Kürt Aydınlanması, Avesta Yayınları, İstanbul, 2013, s. 141, 147

[13] Dr. Celîlê Celîl, Jîyana Rewşenbîrî û Sîyasî ya Kurdan (Di dawîya Sedsala 19a û Destpêka Sedsala 20a de), Jîna Nû, Uppsala, 1985, s. 168

[14] Dr. Celîlê Celîl, A.g.e., s. 169