Lozan Antlaşması‘nın 100. yıldönümü, Türkiye’de ve Türklerin yoğunlukla yaşadıkları yabancı ülkelerde coşkuyla anılıp kutlandı.

Geleneksel Türk-İslamcılar ve Kemalist çevrelerce kabul gören ortak anlayış şudur:

Lozan, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası tapu senedidir.

Diplomatik konulara vakıf deneyimli gazeteci Sedat Ergin’e göre:

Lozan Antlaşması, geride bıraktığımız yüz yıl boyunca Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını ve uluslararası alanda uzun soluklu, kalıcı bir barış dönemini sürdürebilmesinin en temel güvencelerinden biri olmuştur. 1 

Nitekim CHP’li belediyelerce İzmir, İstanbul gibi büyük şehirlerde bu yıl düzenlenen anma törenleri ve konferanslarda dile getirilen görüşler de AKP’li belediyelerinkinden pek farklı değildi. Kenan Evren dönemindeki törenlerin resmi söylemlerini andırıyordu.

Duyurulardan biri şöyleydi: Şişli Belediyesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi niteliğindeki Lozan Barış Antlaşması’nın 100. yıldönümü onuruna gerçekleştirilen açılışla “100. Yılında Lozan Antlaşması: Sonsuz Barış” adlı sergiyi İstanbullularla buluşturdu.

Ankara Politikalar Merkezi ve İnönü Vakfı’nın desteğiyle Yapı Kredi Bomontiada’daki “Barış Yüzyılı” konulu panele; Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin, Prof. Dr. İlber Ortaylı, Ankara Politikalar Merkezi temsilcisi emekli Büyükelçi Mustafa Oğuz Demiralp, İsviçre’nin Ankara Büyükelçisi Jean Daniel Ruch ve İsmet İnönü’nün 4. kuşak torunu gazeteci Zeynep Bilgehan konuşmacı olarak katıldı. 2

Kemalistler ile İslami kesimlerin ayrıştıkları nokta ise bu antlaşmanın “Zafer mi yoksa hezimet mi?” olduğuydu.

Nitekim Türk-İslam sentezini benimseyenlerin önemli bir kısmı “Halifeliğin kaldırılması ve ümmetçi bir politikadan vazgeçilmesi” anlamında Lozan’ı “zafer değil, hezimet” olarak görmektedir.

Geçmişe dönersek: Birinci Dünya Savaşı münasebetiyle ilan edilen Büyük Cihat yahut Cihadı Ekber fetvası, fiiliyatta Sultan II. Abdülhamit’in pan-İslamcı siyasetinin devamı niteliğindeydi.

Şöyle ki:

  •  3 Kasım 1914 tarihli İkdam gazetesi, “Gaza-yı Ekber-Silâh Başına”başlıklı haberiyle İslâm düşmanlarına karşı cihat çağrısında bulunur.

11 Kasım’da kesin şekilde kararlaştırılan cihada ilişkin ilk olarak Halife-Sultan Mehmet Reşat tarafından orduya hitaben bir beyanname gönderilir.

Bu beyannamede dünyadaki 300 milyon Müslüman’ın kaderinin Osmanlı Devleti’nin selametine bağlı olduğu bildirilmekte ve savaş istikametinde askere cesaret aşılayıcı bir söylem benimsenmektedir.

13 Kasım’da Hırka-i Şerif odasında Sultan M. Reşat’a cihat ilân etme yetkisi veren fetva okunur.

14 Kasım’da, Emini Ürgüplü Ali Haydar Efendi tarafından İstanbul Fatih Camii’nde bu kez kamuoyuna duyurulan söz konusu fetva ile beraber Osmanlı Devleti’nin “Mukaddes Savaş”a çağrısı resmîleşir. 3

Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan ve genelde Müslüman ve gayrimüslim halkların yaşadıkları Anadolu, Mezopotamya ve Ortadoğu topraklarını kaybeden İttihatçı kadroların bakiyesi sayılan Kemalistler ise daha gerçekçi davranarak Lozan görüşmeleri sürecinde ümmetçi toplumun simgesi sayılan saltanatı (1922) ve halifeliği (Mart 1924) kaldırdılar.

Bu yüzden de Osmanlıcı-İslamcı çevreler Lozan’ı “hezimet” olarak görmeye başladılar. Bir kısmı hâlâ aynı görüşte olup “Laikliğin kaldırılıp halifeliğin benimsenmesi” yoluyla yeni bir ümmetçiliğin ikame edilmesinden yana fikir beyan etmekteler.

Gazeteci Turan Kışlakçı gibi orta yolcular da var. Nitekim Kışlakçı, Katar sermayesiyle yayınına devam eden Londra merkezli El Quds El Arabi gazetesinde Arapça yayınlanan 26 Temmuz 2023 tarihli makalesinde bir yandan Lozan Antlaşması’nın “Türkiye Cumhuriyeti’nin temel güvencesi olduğuna” işaret ederken diğer yandan bu antlaşmayı “günümüzde ortaya çıkan birçok müşkülatın ve sorunun kaynağı” olarak görüyor.

Ona göre: “Lozan’ın üzerinden 100 yıl geçmesine rağmen ayrıntıları hâlâ açıklık kazanmamıştır. Dolayısıyla kimileri Lozan için ‘zafer’ derken, Kadir Mısırlıoğlu (İslamcı, Osmanlıcı ve halifeci görüşleriyle bilinen tanınan tartışmalı isim-FB) nezdinde ise bahsedilen Antlaşma bir ‘hezimet’tir… Dolayısıyla: Görünen o ki, Lozan’ın hâlâ geçerli olup olmadığına dair sorular henüz bitmemiştir.”

Kemalist görüşü benimseyenlerden birkaç aydının görüşleri ise şöyledir:

  • Prof. Dr. Hakkı Keskin: “Türkiye’de özellikle tarikatların ve onlara sempatiye bakanların, 100. yılını kutladığımız Lozan Antlaşması’na ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı haince bir propagandayı sürdürmekte olduklarını günümüzde de görmekteyiz. Taliban yanlısı bir düzen isteyen bu kesimlere karşı demokratik, laik bir hukuk devletini savunanların mücadelesi kararlılıkla sürecektir.” 
  • Soner Yalçın: “Hitler ve Naziler, Atatürk hayranıydı. Nazi ideolojisi ve stratejisi ile Türk bağımsızlık hareketiyle ilgili mukayeseli tarih çalışması yapan Stefan Ihrig, ‘Naziler ve Atatürk’ kitabında bu hayranlığı ayrıntılarıyla yazdı. Sadece Atatürk’ün, dayatılan emperyalist antlaşmaları yırtıp atıp, ulusal kurtuluş savaşı verip, yenilgi küllerinden yeni devlet kurmasını, Naziler yayın organlarında detaylarıyla neredeyse gün be gün ilan etti. Bağımsızlığı inşa etmek için Atatürk’ü rol model aldılar: “Biz neden Türkler gibi Versailles’i yırtıp atmıyoruz?” dediler. 5
  • Sinan Meydan: “Lozan’la, her şeyden önce Osmanlı Devleti’nin yüzlerce yıllık kapitülasyon bağımlılığına son verdik. Bu sayede tam bağımsız, eşit, egemen, üniter ve laik yeni bir devlet kurabildik.” 
  • Ataol Behramoğlu: “Lozan Barış Antlaşması bir gerçekçilik başarısıdır. Bir kurtlar sofrasında, bu kurt sürüsünün kendi aralarındaki çıkar çatışmalarından da akıllıca yararlanarak yeni Türkiye’nin bağımsız, özgür bir devlet olarak varlığını uluslararası hukukun güvencesine aldılar.” 

Bu arada belirtelim: Şair ve Yazar Ataol Behramoğlu’nun kaleme aldığı tiyatro oyunu “Lozan”; 1993’te Metin Belgin yönetiminde, Timur Selçuk’un beste ve şarkılarıyla Antalya Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenmiş, İstanbul turnesinde de başarıyla oynanmıştı.

Yazara göre, günümüzde de gösterilmekte olan oyunun ana omurgasını “antiemperyalizm” oluşturmaktadır.

Türkiye egemen sınıflarının resmi tutumu ise genel hatlarıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şu sözlerinden anlaşılabilir:

Lozan Antlaşması’yla elde ettiğimiz hakları kararlılıkla savunurken, yeni hamlelerle ülkemizin kazanımlarını tahkim edeceğiz. Lozan Barış Antlaşması’nın 100’üncü yıl dönümünde, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal’i, silah arkadaşlarını, istiklal ve istikbalimiz uğrunda hayatlarını feda eden tüm şehitlerimizi rahmetle yâd ediyorum. Gazilikle müşerref olan kahramanları hürmetle anıyor, Rabbim Türkiye’yi ilelebet payidar eylesin diyorum.8

Aynı Erdoğan, Yunanistan ile Türkiye arasında yaşanan adalar ve azınlıklar meselesinde Lozan Antlaşması’nın bazı maddelerinin Türkiye lehine olacak tarzda güncellenmesi gerektiğini de söyledi.

Ancak görüştüğü mevkidaşı Yunan Prokopis Pavlopulos, söz konusu antlaşmayı “gözden geçirme veya değiştirme önerisini” reddetti. 9

Lozan’da muhatap alınmayan ve bu antlaşmanın çok boyutlu trajik sonuçlarına sürekli maruz kalan Kürtlere gelince, onlar 100. yıl münasebetiyle Türkiye ve dünya kamuoyunun dikkatini çekmek üzere bireysel veya örgütsel düzeyde birçok ülkede etkinlikler düzenlediler.

Bazı somut örneklerini sıralayalım:

  • 1 Temmuz’da ABD’de yaşayan Amerikan-Kürt Bilgi Ağı’nın (American Kurdish Information Network) Sözcüsü, siyasi aktivist ve yazar Kani Xulam, Lozan Antlaşmasının 100’üncü yılı vesilesiyle Washington’dan New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’ne “Özgürlük ve Zafer Yürüyüşü” başlattı. 530 km uzunluğundaki yürüyüşe, belli aralıklarla yaklaşık 20 kişi eşlik etti. Amerikalı aktiviste, Kürt dostu ve diasporada yaşayan Kürtler de destek verdi. 10
  • Kürt aktivist Kani Xulam, Beyaz Saray önünden New York’a yürüyüş başlattı
  • 8 Temmuz’da HAK-PAR, PAK, PSK ve TDK-TEVGER öncülüğünde “Lozan Antlaşması’nın 100. Yılında Kürdistan’ın Geleceği Konferansı” düzenlendi. Moderatörlüğünü Seîd Veroj’un yaptığı oturumda sosyolog yazar İsmail Beşikçi, tarihçi Mehmet Bayrak ve Ekrem Önen, Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Kürdoloji Bölüm Başkanı Dr. Kirill Vertyayev ile zoom üzerinden siyaset felsefesi uzmanı Hasan Yıldız ve Sofya Üniversitesinden öğretim görevlisi Prof. Yaşar Abduselamoğlu konuştular. 11
  • 10 Temmuz’da Paris Kürt Enstitüsü öncülüğünde hazırlanan “Lozan 1923’ten Lozan 2023’e” başlıklı konferans İsviçre’nin Lozan şehrinde gerçekleştirildi. Lozan Belediye Başkanı Grégoire Junod ile İsmet Şerif Vanli Mirası isimli kuruluşun yöneticisi İhsan Kurt açılış konuşmaları yaptılar.
  • Diğer konuşmacılar şunlardı: Enstitü Başkanı Kendal Nezan, Derya Bayır, Prof. Dr. Hamit Bozarslan, (İsviçre-Zürih,  ABD-Michigan, Avustralya New Castle, İstanbul Bilgi gibi üniversitelerde Osmanlı ve Türkiye tarihi üzerinde dersler veren ve Lozan hakkında eleştirel bir kitap yazmış olan) Prof. Hans-Lukas Kieser, (ABD-Oberlin College öğretim üyesi) Prof. Leonard V. Smith, (Sorbonne Üniversitesi öğretim üyesi) Emeritus Prof. Raymond Kevorkian, (Fransa-Lyon Katolik Üniversitesi öğretim üyesi) Prof. Joseph Yacoub, (İsviçre-Neuchâtel Üniversitesinden) Jordi Tejel Gorgas, (Ulster Üniversitesinden Kürt akademisyen) Şerko Kirmanc, Prof. Dr. Baskın Oran ile Prof. Mesut Yeğen.
  • Kürt Diaspora Konfederasyonu (DİAKURD) avukatları Hişyar Özalp ve Rıdvan Dalmış, “Lozan Antlaşması’nın iptali ve Kürt halkının self-determinasyon hakkının uygulanması” talebi ile Danıştay’a başvuruda bulundu. Konuya ilişkin açıklama yapan avukatlar, iç hukuk yollarından bir sonuç alınamadığı takdirde konuyu BM İnsan Hakları Komitesi’ne götüreceklerini bildirdi. 12 
DİAKURD avukatları, Lozan Antlaşması konusunda Danıştay’a başvurdular
  • Mardinli Kürt aktivist Lokman Kodak, Kürtlerin bir statü sahibi olmasını engelleyen Lozan Antlaşması’nın 100’üncü yılını protesto amacıyla 14 Temmuz’da İsviçre’nin başkenti Bern’den Cenevre’ye bir yürüyüş başlattı. 13
  • İsviçre’deki Kürt Diaspora Merkezi, bağlı bulunduğu Kurdistan Diaspora Confederation ile 27-28 Mayıs tarihleri arasında Lozan Antlaşması’nın 100. Yılını değerlendiren bir konferans düzenledi. KDP lideri Mesut Barzani konferansa ilettiği mesajında şunları dile getirdi:

“Kürt kültürünün mensupları diğer etnik ve ulusal gruplarınkiyle barış içinde bir arada yaşamaktadır. Baskıcı rejimler, kusurlu politikalar ve diktatörlükler, Kürt halkının karşılaştığı esas tehlikedir. Burada önemli olan Lozan Antlaşması’nın negatif (olumsuz) sonuçlarını düzeltmek ve yapılan hataların sadece Kürtlere mal edilmesinin doğru olmadığını kabullenmektir.

Bu hata ve kusurların düzeltilmesi hususu; bölge ülkeleri ile küresel denklemde söz sahibi olan ülkelerin, hükümet dışı sivil toplum örgütleri, akademik ve sosyal enstitüler, aktivistler ve ünlü muteber şahsiyetlerin hep birlikte meselenin barışçıl ve demokratik bir çerçevede çözülmesine katkıda bulunmasına bağlıdır. 

Kürt Diasporası, davasını savunmak suretiyle Kürt halkının haklarının kabul edilmesinde etkili ülkeler nezdinde önemli bir rol oynayabilir.” 14 

  • Almanya’da yaşayan Kürt yazar İbrahim Sediyani, “Media Corsica” isimli Korsika dergisi için kaleme aldığı “100e Anniversaire du Traité de Lausanne: La France et l’Angleterre Peuvent-Elles Laver Leurs Péchés au Kurdistan?” isimli Fransızca makalesinde, 100 yıl önceki Lozan Antlaşması’nın baş mimarlarından biri olan Fransa ile İngiltere’yi “Kürt ulusuna ve Kürdistan’a karşı işlediği bu günahı temizlemeye” çağırdı. 15
  • Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin Oberhausen kentinde, Barzani yönetimindeki Irak KDP partisine yakınlığıyla bilinen Lozan Antlaşması Komitesi ve Kürdistan Gençlik Ağı, 18 Temmuz’da bir basın açıklaması düzenledi. Rûdaw TV kanalına konuşan Lozan Antlaşması Komitesi Hurşit Aleyvi, 21 Temmuz’da Cenevre İnsan Hakları Komitesi binası önünde Lozan Antlaşmasını protesto edeceklerini, 22 Temmuz’da ise BM binası önünde bir miting düzenleyeceklerini söyledi.
  • Lozan ve Cenevre şehrinde iki ayrı miting/yürüyüş düzenleyen İsviçre merkezli Kürt oluşumlarının bu etkinliğine, Avrupa’nın çeşitli şehirlerinden yaklaşık 15 bin kişi katıldı. Bunlar arasında Kürtler, dostları, aydınlar, siyasetçi, diplomat ve siyasi partiler de vardı. Ayrıca Kürtlerin yaşadıkları dört parçadan siyasi parti temsilcileri, aydın, siyasetçi ve yabancı diplomatların katılımıyla “Lozan Antlaşması’nın 100. Yıldönümünde Kürdistan Halkının Tutumu” konulu bir konferans düzenlendi.
  • Lozan Belediyesi, Lozan Antlaşması’nın imzalandığı salonda konferans düzenlemek isteyen Kürtlere izin vermedi. Kürtler konferansın yapıldığı tarihi salonu talep ederken aynı zamanda Türkiye’nin de salonda etkinlik talebinde bulunması üzerine belediye, “İki taraf da talep etti. Bu nedenle hiçbir tarafa salonu vermeyeceğiz” dedi. 16 
  • 22 Temmuz’da Belçika merkezli KNK tarafından aynı münasebetle Lozan şehrinde düzenlenen geniş kapsamlı forum tarzındaki toplantıya farklı ülkelerden katılan yaklaşık 50 kurum ve kuruluş ile 600 kişi görüş belirtti.
  • 24 Temmuz pazartesi günü Diyarbakır Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nde bir araya gelen Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Kürdistan Komünist Partisi (KKP), İnsan ve Özgürlük Partisi (PİA), Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK), Kürdistan Demokrat Partisi-Türkiye (PDK), Hereketa Azadi, Devrimci Demokratik Kürt Derneği (DDKD), Şeyh Said Derneği ve Kürt Kadınlar Birliği Platformu üyeleri, Lozan Antlaşması’nın 100’üncü yılı münasebetiyle ortak bir açıklama yaptılar. 17
  • 30 Temmuz’da İstanbul merkezli Halkların Demokratik Kongresi (HDK), “Yüzüncü Yılında Lozan: Muhasebe ve İmkân” başlıklı dar kapsamlı bir konferans düzenlendi. Her kişi, kesim ve platformun Lozan’a ilişkin görüşleri farklı olmakla birlikte ortak noktaları şu şekilde özetlenebilir:

Lozan Antlaşması Türkiye ve bölgedeki halkların doğal ve temel haklarını yok saymıştır. Tanınan azınlık haklarını bile uygulamamış; tersine, Lozan’da kabul edilen görevlerini ya ihmal yahut bilinçli biçimde hasıraltı etmiştir. Tek millet anlayışıyla inkâr ve asimilasyon politikalarını hayata geçirmiştir. Lozan’ın başlıca muhataplarından sayılan Kürtlerin itirazlarını şiddetle bastırıp kitlesel kırımlara yol açan askeri yöntemler kullanmıştır. Bu ve birçok nedenle biz, söz konusu antlaşmayı tanımıyoruz.

Soru şudur: Peki, dünyanın hemen her yerindeki Kürtler neden kitlesel biçimde bu yıl ayağa kalkıp Lozan karşıtı çeşitli (siyasal, kültürel, akademik, toplumsal) etkinlikler düzenleyip siyasi kampanyalar başlattılar?

Lozan savunucuları ve resmi çevreler, bu soruyu “dış mihrakların oyunu, ülkeyi bölmeye yönelik batılı ülkelerin gizli-açık faaliyetleri, Lozan yerine Sevr Antlaşması’nı ikame etme çabaları” şeklinde yanıtlayabilirler.

Oysa olup biteni anlamak için meseleyi değişik açılardan ele almakta yarar var.

Şöyle ki:

Lozan Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz 1923 tarihinin üzerinden yüz yıl geçti. O sırada hakları elinden alınan etnik ve inançsal topluluklar Lozan’ın muhtevasına itiraz etmekle birlikte bilinç, siyaset, diplomasi, sosyal ve örgütsel düzlemde yeterli değillerdi.

Var olan bireysel ve kolektif itirazlar ise iktidarın “böl ve yönet” veya “havuç ve sopa” (Kürtlere verilecek haklar konusundaki samimi olmayan vaatler gibi) politikaları neticesinde başarısızlığa uğratıldılar.

Oysa mevcut haliyle Kürtler, bilhassa siyasal, toplumsal ve kültürel amaçlı Kürt oluşumları 100 yıllık süreçte babadan oğula aktarılan acı-tatlı tecrübelerin ışığında belli bir bilince kavuştular.

Söz gelimi Lozan öncesi ve sonrasındaki Kürtler, bilimsel tanımıyla henüz ulus niteliğini kazanmamışlardı; “milliyet” diye tanımlanabilecek çok parçalı aşiret toplulukları halindeydiler. Dolayısıyla sınırlı sayıdaki aydın zümreler sayılmazsa Kürtler ulusal bilinçten yoksundular.

Kısacası Kürtler Lozan ve öncesinde “Kendine Kürt” iken, günümüzde “Kendisi için Kürt” olmaya başladılar.

Nitekim günümüzün siyaset ve akademik çevreleri, “Kürtlerin kitlesel bir ulus bilinci taşıdıklarını ve bu temelde örgütlendiklerini” söylemekte ve bu konuda araştırma yapıp kitaplar yayınlamaktalar.

Diyarbakır’daki parti ve oluşumların 24 Temmuz tarihli basın açıklamasında geçen ibareler, bu tespitimize kanıt olarak gösterilebilir.

Kürt halkı önümüzdeki yüzyılı başta, Türk, Fars, Arap halkları olmak üzere bölge halklarıyla her alanda eşitlik hukuku temelinde birlikte yaşamak istiyor. Ret ve inkâr sürdürülerek değil; ülkesiyle, ulusal kimliğiyle tanınarak ve eşit siyasi, coğrafik statüye dayalı zeminde birlikte yaşama koşullarının yaratılması için mücadele veriyorlar. 18
Bilhassa Avrupa’daki yabancı aydın, akademisyen ve araştırmacılar, son yıllarda Lozan Antlaşması’nın muhtevası ile amaçlarını sorgulayan ve taraf olarak onu imzalayan batılı devletlerin tutumlarını eleştiren pek çok kitap yayımladılar.

Bakabildiğim görece eski iki yayından biri, W. G. Elphinston imzalı The Kurdish Question (Kürt Meselesi) adıyla 1946 yılında basılmış kitaptır.

Bir diğeri, Middle Eastern Studies isimli İngilizce gazetenin Temmuz 1997 tarihli üçüncü nüshasında Othman Ali imzasıyla The Kurds and the Lausanne Peace Negotiations: 1922-1923 (Kürtler ve Lozan Barış Görüşmeleri) başlıklı makaledir.

Yakın zamanda yeni çıkan dört kitabın adını ve yazarlarını da verelim:

  • Jay Winter, The Day the Great War Ended 24 July 1923: The Civilization of War. (Oxford Scholarship, Ekim 2022)
  • Jonathan Conlin ve Ozan Ozavci editörlüğünde hazırlanan They All Made Peace-What is Peace? The 1923 Lausanne Treaty and The New Imperial Order isimli kitap. (Ginko-2023)
  • Hans-Lukas Kieser, When Democracy Died: The Middle East Enduring Peace of Lausanne. (Cambridge University Press, April 2023)
  • Michelle Tusan (University of Nevada Las Vegas), The Last Treaty: Lausanne and the End of the First World War in the Middle East. (Cambridge University Press, Haziran 2023)

İrdeleyici ve sorgulayıcı bu dört kitabın üstünde durduğu noktalar şöyle özetlenebilir:

  • Antlaşma, zorunlu bir nüfus değişimi sözleşmesi içeriyordu. Bu ölçüye göre Türkiye’de Yunan Ortodoks vatandaşları, Konstantinopolis’te yaşayan kişiler hariç, o eyalette vatandaşlık ve ikamet haklarını kaybetti. Batı Trakya sakinleri dışında Yunanistan’daki Müslüman vatandaşlar da öyle.
  • Yaklaşık iki milyon kişilik değişim (mübadele veya tehcir), Yunan-Türk savaşından doğan muazzam mülteci sorununa çözüm sayıldı.
  • Lozan’da aynı zamanda uluslararası hukuka dil, tarih veya etnik kökenle değil, sadece din tarafından tanımlanan bir vatandaşlık tanımı da getirildi. Bu, etnik temizliğin ardından yüzyılın ilerleyen dönemlerinde ve sonrasında tekrar tekrar izlenen bir emsal haline geldi.
  • Küçük Asya ve bölgedeki Kürtler, İranlılar, Araplar ve Ermeniler Lozan’a karşı çıktılar. Çünkü bu antlaşma sayesinde bölgedeki etnik ve dini azınlıklar ile küçük toplulukların kendi geleceklerini belirleme ve güvencede olma hakları ellerinden alındı…
  • Dolayısıyla çatışmanın uzun süren doğası ve devam eden insani kriz, ardından yakalanan sivil nüfus için yıkıcı olduğunu kanıtladı ve Avrupa liderliğindeki bir emperyal düzen ve insani müdahale hakkındaki eski kesinlikleri giderek daha fazla sorguladı… Sonuçları ise, savaş sonrası dünyayı dönüştürecek…

Suriyeli Kürtler hakkında birkaç kitabı olan Avusturyalı siyaset bilimci ve kültürel antropolog Prof. Dr. Thomas Schmidinger de aynı bağlamda faaliyet gösterenlerden biridir.

Kendisi Avusturya Kürt Çalışmaları Birliği genel sekreteri ve “Kurdische Studien ve Kurdish Studies” dergileri yayın kurulu üyesidir.

Lozan’ın yüzüncü yılı münasebetiyle Haseke şehrinde Rojava Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından 7-8 Temmuz’da düzenlenen konferansta konuşan Schmidinger’in, antlaşma hakkındaki değerlendirmeleri kısaca şöyledir:

  • “Lozan, bölgenin (Ortadoğu’nun) siyasi bölünmüşlüğünü tahkim etmiştir. Bu Antlaşma sonucunda Türkiye, Suriye ve Irak ve hatta İran gibi dört devlet ortaya çıkmıştır.
  • Söz konusu devletlerin hepsi de sınırları içinde bulunan etnik ve inançsal azınlıkların yapısını tanımak yerine ulus-devlet (tek millet-tek devlet) anlayışı gereği, bunları bastırmış; imha ve asimile etme yoluna gitmiştir.
  • Osmanlının geleneksel çoğulcu etnik ve inançsal yapısının mirasını devralan Mustafa Kemal, Lozan’daki Musul meselesinde elini güçlendirmek maksadıyla Kürtleri seferber etmiştir.
  • Antlaşma imzalanıp Türkiye bağımsız bir devlet olduktan sonra, Türk hükümeti ülkedeki kültürel çoğulculuğu kabul etmeyerek ulus-devlet politikalarıyla bu çoğulculuğu ortadan kaldırma politikası gütmüştür.”

Doğrudan bağlantılı olmamakla birlikte yukarıdaki faaliyetlerin akademik türevi sayılan “The Lausanne Project” isimli sitede 100 yıldan bu yana Lozan Antlaşması’nın perde arkası, şimdiye kadar açılmamış dosyalarla bilgi ve belgeler ele alınarak tartışılıp kamuoyuyla paylaşılıyor.

Paris’te akademik dersler veren ünlü Kürt sosyolog Prof. Dr. Hamid Bozarslan ile yerli yabancı 36 kadar meslektaşının kolektif çabaları sayesinde Lozan Barış Konferansı’ndaki gelişmeleri günbegün öğrenmek mümkün. Birçok dilde yayın yapan ilgili site, maksadını şöyle açıklıyor:

Programlarımız, araştırmacılara iki dünya savaşı arası dönemde Orta Doğu ve dünyanın geri kalanı arasındaki ilişkilere dair yaptıkları çalışmaları paylaşabilmeleri ve Lozan’ın mirasını derinlemesine inceleyebilmeleri için bir tartışma ortamı sunuyor.

Daha önce de (25-26 Haziran 2020) University of Southampton ile Utrecht University isimli iki akademik kurumun girişimiyle Paris’te düzenlenen atölye çalışmasına dünyanın farklı bölgelerinden katılan yaklaşık 30 akademisyen ve konu uzmanı Lozan Antlaşması’nı enine boyuna ele alıp tartışmışlardı.

Devam edecek…

Kaynak: https://www.indyturk.com/node/653016/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/lozan-antla%C5%9Fmas%C4%B1n%C4%B1n-100-y%C4%B1ld%C3%B6n%C3%BCm%C3%BC-yerli-ve-yabanc%C4%B1-etkinlikler

Kaynakça:

  1. https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/lozan-antlasmasinin-100-yildonumundeki-gonul-borcumuz-42301513, 22 Temmuz 2023.
    2. https://www.dunya.com/kultur-sanat/dunya-barisini-saglayan-lozanin-100-yildonumu-haberi-699803, 29 Temmuz 2023.
    3. Dr. Hasan Hasan Ulucutsoy, “Birinci Dünya Savaşı’nda Donanma Mecmuasının Cihat İlanı Özel Sayısı”, 2018.
    4. Cumhuriyet, 26 Temmuz 2023.
    5. https://www.odatv4.com/yazarlar/soner-yalcin/yuz-yillik-mesnetsiz-tartisma-hedef-hep-ayni-ataturk-78710927, 25 Temmuz 2023.
    6. https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/sinan-meydan/bagimli-duzeni-yikan-antlasma-lozan-2102538, Cumhuriyet, 26 Temmuz 2023.
    7. Cumhuriyet, 26 Temmuz 2023.
    8. https://www.ntv.com.tr/turkiye/cumhurbaskani-erdogandan-lozan-mesaji, CLs72rIwuE-EitvE0pWKZQ, 24 Temmuz 2023.
    9. https://www.voaturkce.com/a/erdoganin-atina-ziyaretine-lozan-tartismasi-damga-vurdu/4153562.html, 7 Aralık 2023.
    10. https://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/010720234, 1 Temmuz 2023.
    11. Rûdaw TV sitesi, 8 Temmuz 2023.
    12. https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/1307202313,13 Temmuz 2023.
    13. https://www.rudaw.net/turkish/world/140720234, 14 Temmuz 2023.
    14. https://www.kurdistan24.net/en/story/31531-Kurds-hold-conference-on-100th-anniversary-of-Lausanne-treaty.
    15. https://www.rudaw.net/turkish/world/170720235, 17 Temmuz 2023.
    16. https://www.rudaw.net/turkish/world/220720232, 22 Temmuz 2023.
    17. https://www.voaturkce.com/a/kurt-partilerden-lozan-cagrisi-kurtler-den-ozur-dileyin/7193874.html.
    18. Amerika’nın Sesi (VOA) Türkçe sitesi.

***

(2)

Lozan meselesini kaldığımız yerden irdelemeye devam ediyoruz.

Yabancı ülkelerdeki yayınlar, sadece Lozan’a eleştirel yaklaşanlardan ve salt batılı ülke medyasındaki değerlendirmelerden ibaret değil.

Bir kısmı İslamcı-Osmanlıcı çizgide seyreden ve mevcut AKP iktidarının bu husustaki bakış açısını destekleyen analizlerdir.

Bir kısmı da Lozan’ın Türkiye ve Ortadoğu bölgesinde yarattığı olumsuzluklara değiniyor.

Tıpkı Suudi sermayeli ve Londra merkezli ünlü El Mecelle dergisinin hazırladığı üç bölümden oluşan dosya gibi…

Bu kapsamda Husam Eytani’nin 22 Temmuz 2023 tarihli analizinde, Lozan Antlaşması ile Ortadoğu ve Avrupa haritasının yeniden belirlendiğinden söz edilirken, Musul vilayetini talep eden Türkiye’nin niçin bundan vazgeçip İngiltere ile uzlaştığına değiniliyor.

Analizin son bölümünde, “millet sistemi”nin (günümüzdeki cemaat sistemi-FB) geçerli olduğu Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasını devralan Türkiye Cumhuriyeti’nin Lozan Antlaşması temelinde etnik ve dini toplulukların ulusal ve kültürel haklarını hiçe saymasına değiniliyor.

İlaveten bundan kaynaklanan iç çekişme ve çatışmalara da işaret ediliyor ki, en büyük iç kapışmanın Kürtler ile Türkiye’deki iktidarlar arasında yaşanan silahlı çatışmalar olduğu hatırlatılıyor. 1

Aynı dosyadaki eşzamanlı ve S. M. İmzalı bir başka makale, esas olarak Lozan ile Kürtler meselesi irdeleniyor. Şöyle ki:

Fransa ile İngiltere, Kürdistan denen coğrafyayı kendi aralarında paylaşarak Irak ve Suriye’de manda (sömürge) yönetimi kurdular. Bir müddet sonra Türkiye, Fransa ve ardından İngiltere ile ikili pazarlığa girerken Sovyetler Birliği’yle de ilişkilerini geliştirdi. Sevr Antlaşması’na şiddetle karşı çıkan Mustafa Kemal, bunu imzalayan Osmanlı yetkililerini görevinden azletti.

Bu arada yeni kurulacak olan modern Türkiye’nin Türkler ile Kürtlerin devleti olacağı konusunda Kürt ileri gelenlerini ikna etti. Bu dönemde, iki önemli konferans düzenlendi.

İlki Sadece İngiliz yetkililerin katıldığı 1921 Kahire Konferansı’dır. Burada İngiltere, Kürdistan dâhil Ortadoğu’da kendi nüfuz alanlarını belirledi. Ayrıca Milli Mücadele’yi sürdüren Türkiye’ye yönelik nasıl bir siyaset izleyeceğini de ele aldı. 

İkincisi olan 1922 tarihli Londra Konferansı’na katılan Türk yetkililerle, Sevr Antlaşması üzerinde bazı değişiklikler yapılıp Kürtlere tanınan hakların inkârı konusunda mutabakata varıldı.

Dolayısıyla bölgedeki siyasi hava tamamen değişmiş oldu. Lozan Antlaşması, böyle bir atmosferde yapıldı. Sevr gereğince hakları tanınmış olan Ermeni ve Kürt temsilcileri müzakerelere alınmadılar…

Lozan sonrasında ulus-devlet felsefesi ve fikriyatı Ortadoğu’da etkili oldu. Büyük devletler, bölgedeki her toprak parçasında uluslaşmakta olan halkları, kendi kışkırtarak azami ölçüde çıkar sağlama yoluna gittiler. 

Lozan’daki ikili üçlü müzakere ve pazarlıklar sonucu sınırları cetvellerle çizilmiş olan yeni devletlerin halkları (özne konumundaki farklı topluluklar) bu gelişmelerden hiç haberdar olmadılar.

Burada varılan uzlaşma ve mutabakatlar Lozan benzeri anlayışların ürünü olup günümüzde olumsuz etkileri hâlâ sürmektedir. İktidar tekelini elinde tutan devletler, çıkarları icabı geçmişteki anlaşmalara sıkı sıkıya yapışmaktalar. Oysa gerçek demokrasi, özgürlük ve eşitliğe kavuşabilmek için bu tür antlaşmaların kıskacından kurtulmayı dileyip isteyebiliriz. 2

El Mecelle‘nin üçüncü dosyası eski büyükelçi, bürokrat Ömer Önhon tarafından kaleme alınmış.

Lozan’a gelinceye kadarki Osmanlının son dönemlerini ve İttihat Terakki Cemiyeti’nin politikalarını gözler önüne seren bu makalede Lozan’ın zafer olduğu vurgulanıyor. Şöyle ki;

Osmanlıcı kesimlerin iddialarının tersine, Lozan’ın gizli saklı maddeleri yoktur. Bu antlaşma sayesinde Türkiye, emperyalist güçlerle baş ederek kendini kabul ettirmiş ve bağımsız devlet olarak uluslararası sahneye çıkabilmiştir.

Keza Sevr’in Ermeniler ve Kürtler için vaat ettiği mutasavver Kürdistan ve Ermenistan, Lozan Antlaşması’nda görmezlikten gelinip mahsus unutulmuştur. 3

Erbil’de yaşayan Suriyeli Kürt aydını Mahmud Rustem’in El Mecelle dergisine yazdığı 27 Temmuz 2023 tarihli makalede, Lozan Antlaşması sonrasında “tarihin dışına çıkarılan” haklardan bahisle şunları yazıyor:

Sykes-Picot Antlaşması (16 Mayıs 1916 tarihinde Britanya ve Fransa arasında yapılan ve aynı yılın Ekim ayında Rusya tarafından onaylanan, Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu’daki topraklarının paylaşılmasını öngören gizli antlaşma-FB) 19’uncu yüzyıl sonlarındaki Arap milliyetçiliğinin Asya kıtasındaki Arap toprakları üzerinde büyük bir devlet kurma hayalini yerle bir etti. 

Zira Sykes-Picot, galip devletlerin küresel düzeydeki büyük siyasi-stratejik projesinin bir parçasıydı. Bunun sonucunda Arap coğrafyasında birçok devlet kuruldu. 

Sevr Antlaşması, Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiydi. Aynı zamanda Arapların yanı sıra Ermeni, Kürt, Süryani ve Rumlara yaşadıkları topraklar ve milli sınırlar içinde verilmesi kararlaştırılmış belli hakları içeriyordu.

Ancak 1919-1923 yılları arasında iki önemli gelişme Sevr kararlarının uygulanmasının önüne geçti. İlki Milli Mücadele, ikincisi ise Bolşevik Devrimi’nin yükselişiydi. Bunun üzerine galip Avrupa devletleri, Sovyet merkezli komünist tehlikeye karşı Türkiye ve önderi Atatürk’ü yanlarına çekme politikası gütmeye başladılar.

Batılı ülkelerin Lozan Antlaşması’nı imzalamaları, aynı zamanda onların Türkiye’yi tanıyıp uluslararası denklemde sahneye çıkarak bölgesel bir güç haline dönüşmesini de beraberinde getirdi. Böylece modern Türkiye, jeopolitik oyunların aktif aktörü haline geliverdi.

Haliyle mutlak ulus (tek millet) siyaseti, mücavir bölgelere ve sınır ötesindeki azınlıklara dayatıldı; sadece ülke içinde değil, aynı zamanda Ortadoğu bölgesinin tamamında geçerli olabilecek bir politika benimsedi. Türkiye’nin komşu ülkelerle ilişkileri de bu şarta bağladı.

Azınlıkların ve ötekilerin yok sayılmasına dayalı katı merkeziyetçi devlet anlayışı, sonradan kurulacak olan Suriye, Irak ve İran’daki yeni devletlere sirayet etti…  

Lozan Antlaşması, bölgedeki devlet ilişkilerinin çerçevesinin belirlenmesi bakımından örnek bir model teşkil etti. Merkezi devletin dışında kalan inançsal ve etnik topluluklar inkâr edildi; icabında tedip ve tenkile maruz bırakıldı, tarihin dışına atıldı.  

Bu yanıyla Lozan, bölgedeki birçok halkın, milliyet ve ulusun hezimete uğratılmasında tarihi bir vesile oldu. Sonuç olarak Ortadoğu’daki toplumların demografik yapıları ve sosyal bünyesi tümüyle çöktü. Çoğulculuk ve demografik denge hepten bozuldu.

Lozan’da galip devletlerin temsilcileri

Lübnanlı yazar ve gazeteci Toni Francis Lozan meselesine değinirken, bu antlaşmasının sona erdiği ve gizli maddelerinin bulunduğu yolundaki komplovari iddiaları reddediyor.

Ayrıca, Türkiye’nin Suriye, Irak ve Libya’ya askeri müdahaleleri ve Yunanistan’la olan bazı sınır anlaşmazlıklarından yola çıkan Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın 2016 yılındaki şu demecine yer veriyor:

Lozan Antlaşması’nda belirlenen sınırların adil olduğundan şüpheliyim.

Yazara göre:

Lozan’ın 100. yılında Türkiye ve dünya, güçlü ülkelerin çıkarları doğrultusunda sınır haritalarını değiştirebilecek bir üçüncü dünya savaşı sürecinde mevcut konumunu korumayı en büyük görev saymaktalar.

Dolayısıyla Sykes-Picot ve Lozan antlaşmalarına devam edeceklerdir. Zira alternatifler belirsizdir ve 100 yıl önce kurulanların çıkarlarına aykırıdır. 4

Ürdün’de Lozan Sempozyumu

Ürdün’ün başkenti Amman’da gerçekleşen 28 Temmuz tarihli uluslararası sempozyumda tartışılan konuları da ele almamız faydalı olacaktır.

Türkiye Kültür Merkezi (Amman), Arap Fikir Kulübü, Ürdün Tarihçiler Cemiyeti ve Ürdün Haşimi Krallığı Arşiv (Dökümantasyon) Merkezi’nin ortaklaşa düzenlediği sempozyumu izleyen gazeteci Mahmud Münir’in izlenimlerini aktarırken seçtiği başlık ilginçtir:

Gelecek, Geçmişinden Kurtulamadı!  

Ürdünlü gazetecinin izlenimlerine dayanarak, aşağıdaki tespitleri yapmamız mümkün:

ORSAM Başkanı Ahmet Uysal’ın açılış konuşmasını yaptığı sempozyumda Arap/İslam halklarının Milli Mücadele’ye sempati ve destekleri vurgulandı.

Daha çok Osmanlı nostaljisi çerçevesinde fikir belirten Iraklı tarihçi Seyyar Cemil, Birinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki Osmanlı mağlubiyetinin nedenini İttihat ve Terakki anlayışına bağladı.

Velid Arid ile Abdurrahman Cud’an da benzer muhafazakâr ve Osmanlıcı bir bakışla konuyu ele aldılar.

Bununla birlikte her ikisi de Atatürk’ün kurduğu yeni cumhuriyet rejiminin anlaşılabilmesi için Araplarla Türklerin ortak çalışması gerektiğine işaret ettiler.

Faslı Abdurrahman Heyli, Milli Mücadele sırasında ülkesi insanlarının Türkiye’ye büyük sempati beslediğine dair belgeler sundu.

Filistinli Velid Salim, Yahudi halkına Filistin’de yurt kurma hakkını vaat eden İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’un bu tarihi hatasını düzeltmek için, Türkiye’nin Lozan müzakereleri sırasında çaba harcamadığından şikâyet etti.

Salim’e göre: Lozan Antlaşması gereğince Türkiye, bir Osmanlı vilayeti sayılan (Bilad-i Şam kapsamında) Filistin’deki bütün yükümlüklerinden sıyrıldı.

Dolayısıyla oradaki Filistinliler, yeni bir kimlik alabilmek için İngiliz yönetimine başvurmaya mecbur kaldılar.

Bunu fırsat bilen İngiliz İdaresi de 1925 ve 1931 tarihli kararlara dayanarak kendi himayelerinde bulunmaları hasebiyle dışarıdan göçüp gelen Yahudi muhacirlerin Filistin kimliği alma hakkını yürürlüğe koydu.

Ürdünlü araştırmacı Velid Abdulhay’ın sunumu özellikle Türk katılımcıların tepkisine neden oldu. Çünkü Abdulhay, Türkiye’deki mevcut krizden hareketle Lozan’ın geleceğinden umutlu olmadığını söyledi.

“Ulusal, bölgesel ve küresel düzeydeki değişimlerin Lozan’ı pratikte hükümsüz bıraktığını; dolayısıyla bu antlaşmanın tümden iptali yerine bazı maddelerinin gözden geçirilip düzeltilmesi gerektiğini” vurguladı.

Mısırlı Macide Mahluf, Lozan tutanaklarına ve TBMM’nin 1920-1923 tarihli oturum zabıtlarına dayanarak Türkiye ile İngiltere, Fransa ve Yunanistan arasında Lozan’dan önce görüşmeler yapılıp mutabakata varılması nedeniyle TBMM üyesi Hüseyin Avni ve birçok milletvekilinin sonradan imzalanan Lozan Antlaşması’na karşı çıktıklarını belgeleriyle ortaya koydu. 5

Yine, Lozan’ın 100. Yıldönümü münasebetiyle bir değerlendirme yapan Kosova kökenli Suriyeli Muhammed M. Arnavut, öncelikle Lozan’da Türkiye’nin kesin bir zafer kazandığını belirtiyor; ancak bu zaferin olumsuz yan etkileri ve yansımalarını yazmayı da ihmal etmiyor:

Lozan ve önceki antlaşma metinlerine dayanılarak din ve milliyetçilik adına kültürel çoğulculuk yok edildi. Yüz binlerce insan (Müslüman, Rum, Ermeni vs) yerini yurdunu terk etmeye zorlandı. Mübadele adı altında köklü demografik değişiklikler meydana geldi. Bölgede (Balkanlar, Anadolu, Ortadoğu) kurulan yeni devletler ise zaman zaman imha, etnik temizlik yöntemlerine başvurarak siyasi/demografik mühendislik projelerini uyguladılar. 5

Lozan hakkında bazı kenar notları:

Birinci bölümdeki bilgilendirme ve yorumların dışında Lozan Antlaşması münasebetiyle birkaç hususa değinmek isterim.

Kimi Kürt aydın ve siyasileri, Lozan’ın, “Kürtlerin yaşadıkları toprakları/coğrafyayı dörde böldüğünü” ileri sürerler.

Bazı Kürtler ise Sevr-Lozan antlaşmalarını kıyaslayarak, “Birincisinin hiç olmazsa Kürtlere (devlet kurma ve kendi geleceğini belirleme gibi) bazı siyasal haklar tanıdığını” söylemektedirler.

Kanımca bu noktada bilgi ve analiz eksikliği mevcuttur. Çünkü Kürt coğrafyası Lozan’da değil, ilk kez İran Safevi ile Osmanlı devleti arasında varılan 17 Mayıs 1639 tarihli Kasr-ı Şirin Antlaşması sonucu ikiye bölünmüştür.

16 Mayıs 1916 tarihli Sykes-Picot Antlaşması ile Kürtlerin yaşadıkları coğrafya Fransa ile İngiltere arasında paylaşılarak dörde bölündü.

Mesela klasik Kürt coğrafyasının yüzölçümü 409 bin kilometrekare olarak hesaplanmıştır.

Sykes-Picot Antlaşması uyarınca İran’a ayrılan parça yaklaşık 124 bin, Irak’a ayrılan parça 72 bin, Suriye’ye verilen 18 bin olarak öngörülmüş; Türkiyeli Kürtlerin yaşadığı yerler ise 194 bin 400 kilometrekare olarak belirlenmiştir.

10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşması, İngiliz Temsilci Mark Sykes ile Fransız temsilci Georges Picot’un cetvellerle çizdikleri sınırların Osmanlıya imzalatılmış halidir.

Sevr Antlaşması’nda, Türkiyeli Kürtlerin yaşam alanları, “Kürt bölgesi” olarak adlandırılmıştı.

Bu bölge Kürtlerin bulunduğu bütün il ve ilçeleri kapsamıyordu; daha çok Güneydoğu ağırlıklı illerdi.

Buna karşılık Kürtlerin yaşadığı kuzey ve doğu illerinde bir Ermenistan kurulacaktı.

Sevr’in 63 ve 64’üncü maddelerinde şu ifadeler yer almaktadır:

İşbu Antlaşmanın yürürlüğe konuşundan bir yıl sonra, 62. Madde’de belirtilen bölgelerdeki Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti Konseyi’ne başvuruda bulunmaları hâlinde ve Konsey’in de bu nüfusun bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varır ve bu bağımsızlığı onlara tanımayı Türkiye’ye salık verirse (tavsiye ederse), bu durumda Türkiye, bu öğütlemeye [tavsiyeye] uymayı ve bu bölgeler üzerinde bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi, şimdiden yükümlenir. 

Söz konusu vazgeçmenin ayrıntıları Başlıca Müttefik Devletlerle Türkiye arasında yapılacak özel bir sözleşmeye konu olacaktır.

Açıkçası Sevr’de tanınan hakların alınması, “ölme eşeğim ölme yaz gele yonca bite” türünden batılı devletlerin insafına bırakılmış yani ipe un serme siyaseti izlenmiştir.

Üstelik de Kürtlerin yaşam alanlarının bir kısmının “Ermenistan” olarak tanınması Kürtlerle Ermeniler arasında düşmanlık yaratıp birbirine düşürme taktiğidir.

Sırf bu yüzden bile Sevr’den medet ummanın bir mantığı yoktur, tarih de bunu göstermiştir.

Öte yandan İngiltere, Sevr’in imzalanmasından sonra gerek Kürt bölgeleri gerekse Ermenilere ayrılan toprakların verilmesi için dönemin Osmanlı yönetimini sıkıştırmıştır.

O sırada iktidarda olan Hürriyet ve İtilaf Fırkası, bu hakları Kürt temsilcileriyle müzakere edip uzlaşmak üzere Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin gözetiminde bir “Kürdistan Komitesi” kurmuştur.
Buradan ikinci bir meseleye geliyoruz.

Mustafa Kemal, Hürriyet ve İtilaf Hükümeti’nin Kürtlere Sevr’de belirlenen hakların verilmesi için ilgili bir komisyon kurduğunu görünce, “Türk dostu ve dişi arslan” diye bilinen Fransız gazeteci Madame Berthe Georges-Gaulis ile Sivas Kongresi öncesinde buluşarak ona İngilizlerin çevirdiği entrikalardan bahsetmiştir.

M. Kemal, bu Fransız gazeteci aracılığıyla dolaylı yollardan Fransız yetkilileriyle irtibat kurmuş; neticede Fransız diplomat Henri Franklin Bouillon, ülkesi adına müzakereleri yürütmek amacıyla 20 Eylül günü Ankara’ya gelmiştir. 20 Ekim 1921’de de Fransızlar ile savaşı bitiren Ankara Antlaşması imzalanmıştır.

Türkiye ile Fransa arasındaki savaşa son veren bu antlaşmada Berthe Georges-Gaulis’in payı büyüktü. Meclis zabıtlarına yazıldığı biçimiyle, “Madam Golis” için iki kez teşekkür önergesi verilmişti.

Uzun yıllar İstanbul, Beyoğlu’nda yaşayan Madame Gaulis, Fransız basını için çalışan eşi ölünce gazeteciliğe başlamıştı.

Fransa’nın Osmanlı ile savaşa girmesi üzerine İstanbul’u terk etmek zorunda kalmış, savaş bitince Eylül 1919’da geri dönmüş ve Anadolu’daki Kuvayı Milliye komutanlarıyla görüşmüştü.

Kimileri, onun için “ajan gazeteci” tanımını kullanmaktadır.

Ben, bu bilgiyi araştırmacı-yazar Mehmet Bayrak’ın iki televizyon konuşmasında dinledim. Kendisine bilginin kaynağını sordum.

Mehmet Ertuğrul Düzdağ isimli bir araştırmacının “Yakın Tarihimizde Gizli Çehreler” (İz Yayıncılık-2017) başlıklı kitabından bahsetti.

Mehmet Bayrak dostumun kitabından alıp bana ilettiği görüntülerden birinde Gaulis, dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ile birlikte görünüyor; diğerinde ise Mustafa Kemal, Fransız diplomat Henry Franklin Bouillon’un yanında yürüyor.

“Mehmet Akif uzmanı” diye tanınan M. E. Düzdağ, genelde İslami çevreye mensup olmasının yanı sıra Kadir Mısırlıoğlu gibilerinin Lozan’a aykırı görüşlerine yakın görünüyor. Bu yüzden de ben bu araştırmacının kitabındaki iddiaları ihtiyatla karşılamak durumundaydım.

Konumuza dönersek; bir şekilde Musul vilayetini Fransızların elinden kapan İngiltere bu bölgede petrol bulunca, Kürt haklarını savunmaktan vazgeçip Lozan’dan önce Türkiye ile anlaşma yoluna gidiyor.

Prof. Dr. Baskın Oran’ın deyimiyle: “Çünkü İngilizlerin artık Kürtlere ihtiyacı kalmamıştır.”

Ayrıca İngiltere, Türkiye-Irak sınırındaki dağlık bölgelerde yaşayan Kürtleri kontrol edemeyecek durumdadır.

Üstelik Irak Kürtleri (Mahmut Berzenci direnişi gibi) İngiltere’ye problem çıkarmaktadır.

Öte yandan Sevr gereğince verilmesi vaat edilen Ermenistan’ın Sovyet yayılmasını önleyecek “tampon bölge” işlevini göremeyeceğini anlayan İngiltere, bu işlevi yerine getirebilecek Ankara Hükümeti’ne yanaşmıştır.

Demek ki Lozan’a gidiş yolu üç aşamadan oluşmuştur: M. Kemal önce Fransızlarla anlaşmış, ardından İngilizlerle diyalog kurmuş, üçüncü aşamada ise İzmir İktisat Kongresi (17 Şubat-4 Mart 1923) toplamıştır.

Bu sonuncu toplantı, aslında batılı ülkelere Kemalist yönetimin şu mesajını içermektedir:

Türkiye’nin geleceği ve tercihi kapitalist dünyadır. Sovyet yardımları geçicidir, Türkiye Bolşevik dünyaya yönelmeyecektir!

Bu teminatı alan İngiltere, Fransa ve diğer devletler, Lozan’ın önünü açarak Balkanlar, Anadolu ve Mezopotamya’da yaşayan halkların aleyhine işleyecek ve hatta bazı azınlıkların sonunu getirecek antlaşmayı imzalayarak Türkiye’nin tapu senedini onaylamışlardır.

Bu haliyle Lozan, daha önce dörde bölünmüş Kürt coğrafyasının uluslararası garantörler tarafından tasdik edilip mühürlenmiş halidir.

Ne yazık ki Lozan sonrası temel bir söylem haline getirilen “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” şiarının içeriye ilişkin kısmı gerçekleşmemiştir.

Türkiye 1920’lerden itibaren bilhassa Kürtlere yönelik yaklaşık 30 kapsamlı tedip ve tenkil harekâtı düzenlemiş; on binlerce insanın kanı akıtılmış, yurtlar ve haneler viraneye dönmüş; binler insan idam ve sürgün edilmiştir.

Biliniyor ki: Lozan’ın 100. yılı münasebetiyle batılı ülkelerde ve Ortadoğu’da veya Kürtlerin bulunduğu coğrafyada bu antlaşmaya itiraz edip tanımak istemeyen, yerine daha demokratik esaslara dayalı, katılımcı bir “toplumsal sözleşme” veya “devlet” isteyen kimi Kürt oluşumları arasında ihtilaflar mevcuttur.

Mesela KNK’nin konferansa davet ettiği Irak’taki KDP,  hem örgütsel rekabet-husumet hem de Türkiye ile sıkı ilişkileri (ticari, siyasi ve ideolojik) nedeniyle toplantıya katılmamıştır.

Keza yurtdışındaki Barzani-KDP yanlısı kişi ve kuruluşlar KNK girişimiyle Lozan’da düzenlenen etkinliğe katılmadılar. Farklı tarihlerde kendi başlarına etkinlik düzenlediler.

KDP fanatiklerinden bazıları, “Madem devlet kurulmasını istemiyorsanız, o halde niçin Lozan’da protesto konferansı düzenliyorsunuz?” türünden sorularla KNK ve yakın çevresine sataşmalarda bulundular.

Benzer sözlü sataşmalar Lozan ve Kürtlerin birliği hususunda görüş belirten YNK (Yekitî) Başkanı Bafil Talabani’ye de yöneltildi.

Lozan’ı protesto yürüyüşü ve toplantılarında Irak Kürt yönetimini temsil eden bayraklara bazı KNK yanlıları itiraz edince, karşı taraftakiler KNK sembollerine veryansın ettiler.

Abdullah Öcalan’ın resimlerinin bazı göstericilerle taşınması ise İran ve Iraklı Kürt siyasi parti temsilcilerini rahatsız etti. Bu konuda da bir gerginlik yaşandı.

KNK toplantısına davet edilen 50 kurum (ki bir kısmı yabancı toplumsal kurumlar) ile 600 kişi, bir anlamda fraksiyonculuğu aşan geniş çaplı bir siyasete tekabül ediyor görünse bile, arka planda bu örgütün belirlediği çizgi ve amaca ters düşen, aykırı söz edebilecek kimselerin çağrılmaması da dikkat çekiyordu.

Her kesimin ayrı etkinlik düzenlemesi ve aykırı olabilecek seslere yer vermemesi örneği İstanbul’daki HDK konferansında da görüldü.

HDP dışında Diyarbakır’da etkinlik düzenleyen bir iki kuruluş ise, sadece kendine yakın gördüğü isimleri konuşmacı olarak davet etmişti.

Buna karşılık Diyarbakır’da bütün siyasi parti ve grupları kapsayan iki etkinlik düzenlendi ve ortak basın açıklaması da yapıldı.

Demek ki Kürt temsilcileri Lozan gibi büyük bir tarihi olayda bile birlikte iş yapamayacak kadar rekabet ve husumet içindeler. Bu yüzden de “Kürt halkının birliği” yolunda aldıkları kararlar da havada kalmakta.

Sosyolog Prof. Dr. Hamit Bozarslan’ın deyimiyle “Kürtlerin ortak bellek geliştirmeye ihtiyacı var.”

Lozan’a itiraz eden Kürt oluşumlarının taleplerinde de ciddi farklılık ve çelişkiler var. Burada bile bir söz ve anlayış birliği bulunmuyor.

Mesela HDP ile benzer anlayıştaki kesimler Lozan Antlaşması’na alternatif olarak “Demokratik Lozan”, “Toplumsal Sözleşmeye dayalı yeni bir anlaşma”, “1921’deki Birinci TBMM’nin ruhunu taşıyan demokratik cumhuriyet” gibi önermelerde bulundular.

Barzani ve KDP paralelinde siyaset yapan kimi oluşumlar ise Lozan’ın reddedilmesini ve yerine “siyasi idare (özerklik, federasyon veya devletin) tesis edilmesini” yegâne çare olarak görmekteler.

Diyarbakır’daki Kürt oluşumların düzenlediği Lozan Konferansı / Fotoğraf: Rûdaw

Örnek olarak da Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki federal yönetimi göstermekteler.

Hâlbuki IKB’nin hayranlık duyup neredeyse izinden giderek benimsediği AKP-Erdoğan tarzı siyasetin açmazı, salt devlet kurmanın Kürtlerin derdine derman sadrına şifa olmayacağının başlıca kanıtı sayılmalıdır.

Bu yıl yapılan etkinliklerde göze çarpan şey, Kürtlerin kendi içlerine dönük bir kampanya yürütmesi ve fraksiyonel anlayışlardan bir türlü kurtulamaması oldu. Lozan Antlaşması’na yoğunlaşayım derken yersiz ve zamansız yan konular da gündeme sıkıştırıldı.

Lozan gibi uluslararası bir anlaşmanın asıl muhatabı; buraya imza atmış olan devletler yani yabancı (özelde ABD, Fransa, İngiltere, İtalya, Rusya vs) kamuoyudur.

Mesela KNK, Lozan nedeniyle en fazla mağdur olan Türkiyeli Kürtler yerine İranlı, Iraklı ve diasporadaki Kürtleri çağırmıştı.

Davet edilenler arasında yabancı diplomatlar ile karar sahibi olabilecek düzeyde siyasetçilerin sayısı çok azdı.

Hâlbuki sorun, onun öznesi olan Kürt halkı ile müsebbibi sayılan devletlerin temsilcileriyle çözülebilir.

KNK ise, yabancı kamuoyu kavramından daha çok sendikalar, kitle örgütleri, kimi siyasetçileri ve partileri anlamaktadır.

Ancak bunların karar vericilere etkileri sınırlıdır; dolayısıyla asıl ulaşılması gereken kesim iktidar çevreleri ile karar merkezleri olmalıdır.

KDP yanlısı oluşumların bulup etkinlikte konuşturduğu sınırlı sayıdaki yabancı siyasetçi ve akademisyenin bahsettiğim anlamdaki kapsamlı lobi ve kamuoyu yaratma faaliyetlerindeki rolü de sınırlıdır.

“Sevr mi? Lozan mı?” kıskacından kurtulmanın yolu, bütün uluslararası benzerleri gibi Lozan Antlaşması’nın da tarihsel açıdan ebedi olmadığının farkına varmaktır.

Bir antlaşma ne kadar uzun sürerse sürsün ya değişen şartlara uyarlanmak ya da kadük kalmak durumundadır.

Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın 7 Aralık 2017 tarihli Yunanistan ziyaretinde tespit ettiği önemli bir gerçek vardı:

Lozan, 94 yıl önce yapılan bir antlaşma… Sadece Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan bir antlaşma değil. 94 yıl içerisinde dünya yeniden inşa ediliyor…

Son söz: Değişen dünya koşullarında bilinçlenip talepkâr olan Kürtlerin siyasi ve barışçıl müzakereler sonunda hakları tanınacaksa, bunun adının “Yeni Lozan/Değiştirilmiş Lozan” olması veya başka bir isimle anılması işin teferruatıdır.

Kaynak:https://www.indyturk.com/node/653791/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/lozan-antla%C5%9Fmas%C4%B1n%C4%B1n-100-y%C4%B1ld%C3%B6n%C3%BCm%C3%BC-yerli-ve-yabanc%C4%B1-etkinlikler

Kaynakça: 

  1. https://www.majalla.com/node/295931/
    2. https://www.majalla.com/node/295966/
    3. https://www.majalla.com/node/295936/, 24 Temmuz 2023.
    4. https://www.independentarabia.com/node/476526/, 24 Temmuz 2023.
    5. Amman’daki Sempozyum, 28 Temmuz 2023. https://www.alaraby.co.uk/culture/
    6. https://www.alaraby.co.uk/culture/, 24 Temmuz 2023.