Kurdîyê Bitlîsî (Bitlisli Mehmed Emin Bey) ve Kürd diline dair çalışmaları

Bu yeni dönemde, sürdürülmekte olan tartışmalara katılıp Kürd diline dair bütünlüklü düşünceleriyle çok ciddi önerilerde bulunanlardan biri de Jîn ve Kurdistan dergisinin yazarı “Kurdîyê Bitlîsî” dir. Kürd yazın dünyasında uzun bir süre “Kurdîyê Bîtlîsî”, Halil Hayali’nin mahlas adı olarak kabul ediliyordu. Kurdistan dergisinin 16. sayısında “İrtihal-i Müessif” başlığıyla yayımlanan ölüm haberinden ortaya çıktı ki “Kurdîyê Bitlîsî” mahlası, Bitlisli Yüzbaşı Mehmed Emin Bey’e aittir. Mehmed Emin Bey, Bitlis eşrafından Şemsîyê Bitlisî’nin torunlarından. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Mehmet Emin Bey’in “Kurdîyî Bîtlîsî” imzasıyla Jîn dergisinin farklı sayılarında Kürdler ve Kürdçeye dair on iki yazısı yayımlanmıştır. Kurdistan dergisi mevcut sayılarında ise iki yazısı yayımlanmış. Bîtlîsî’nin Jîn ve Kurdistan dergilerinde yayımlanan yazıları:

– Dehak Efsanesi-1

– Dehak Efsanesi-2

– Kürdler Münasebetiyle

– Kürdistan’daki şehirler sekenesi Türk müdür?

-Kürdlere dair:  Kürdlerin menşei, sîma, din ve âdât teşkilât-ı içtimaiye Türklere karşı vaziyetleri

– Kürdlere dair-2

– Kürdçeye dair

– Gazindek

– Kürdler “İranî” değil midir!-1

– Kürdler “İranî” değil midir!-2

– Kürdler “İranî” değil midir!-3

– Kürdler “İranî” değil midir!-4

– Hadisat’ın Bir Muhtırası Münasebetiyle-1

– Hadisat’ın Bir Muhtırası Münasebetiyle-2

 Şimdilik doğum tarihi bilinmemekte ancak ölüm tarihi Kurdistan dergisinde verilen vefat ilanından hareket ederek, 22 Kasım 1919 olduğunu öğreniyoruz. “İrtihal-i Müessif: Bitlis eşrafından Şems-i Bitlisi ahfadından (torunlarından) ve Kurdistan, Jîn mecmualarının yegane muharriri (yazarı) muktedir, mütefekkir, münevver (aydın) hamiyyetmend ve cesur Yüzbaşı Emin Bey ( Kurdîyê Bîtlîsî) şerh-i halin (bu ayın) 22ci günü dar-ı bekaya (ahirete) rihlet etti (göçtü). Şimdilik yalnız fatiha-yı şerife ithafı ile aile, akraba ve ahbabına taziye eder ve gelecek nüshamızda ebedi bir yadigar olarak resim ve yiğitlik meziyetlerini sept eyleriz (yazarız).”[1] Jîn gazetesinin 36. sayısında da, mecmuanın eski imtiyaz sahibi ve sorumlu müdürü Müküslü Hamza üzerine “Bir Şehid-i Millet” başlığıyla yazılan yazıda, Yüzbaşı Bitlisli merhûm Emin Bey’in, cemiyet ve gazete teşkilatının esaslarını düşünenlerden biri olduğu belirtilmektedir. Aynı zamanda bu tarihî mecmuanın yayınlanmasında “Halil Hayâlî, Bitlisli Emin Bey’in yanısıra Süleymaniyeli Mevlûd, Süleymaniyeli Babanzade Nûrî, Süleymaniyeli Reşid Beyler kadar, belki onlardan daha fazla Hamza’nın himmetine medyûndur (borçludur).”[2]

28 Teşrinisani 1335 (28 Kasım 1919) tarihinde yayınlanan Kurdistan mecmuasının 16. sayısında “İrtihal-i Müessif” başlığıyla yayımlanan başsağlığı mesajında ölüm günü olarak belirtilen teşrinisaninin “22. günü”, Rumi takvimine göre 22 Teşrinisani 1335 (22 Kasım 1919) denk düşmektedir. Yani Kurdistan dergisinin 16. sayısının yayın tarihini esas aldığımızda, Yüzbaşı Emin Bey’in ( Kurdîyê Bîtlîsî’nin) 22 Kasım 1919’da ebediyete göç ettiği ortaya çıkıyor.

Kurdistan mecmuası, no: 16, 28 Kasım 1919

Mehmed Emin Bey, Kürd diline dair çok ciddi planlı ve programlı bir çalışmayı kastederek, yazdığı uzun makalede “Her işin, “Levh-i Mahfuz”[3] düzeyinde başarılı olan bir programa sahip olmakla mümkün olabileceğini”[4] dile getirir.

Mevcut durumu değerlendirip yazı ve imlada değişimin zorunluluğunu belirterek bir “ortak dilin” ulusal birliği sağlamak için gerekliliğini tartışmaya açar ve Kürdlerin göstereceği sürekli çabayla bir “ortak dile” sahip olabileceğine olan inancını dile getirir. “Dilimizin bugünkü durumu, bir bilim dili niteliğini taşıyor olmaktan çok uzaktır. Nüfusu milyonlara ulaşan ulusumuzun bütün kolları arasında anlatma ve anlama aracı olacak bir ortak dile ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç, zaman geçtikçe yaşamsal bir durum alıyor. Sonra, bizim bugünkü yazma usulümüz ve imlâ usulümüzle hiç bir zaman, elektrik hızıyla ilerleyen bilgi ve uygarlık kervanlarına yetişilemez ve yüzyılların aramızda açmış olduğu boşluklar doldurulamaz.

Dünyada yaklaşık olarak on yedinci yüzyılın ilk yarısından beri tartışılmakta olan ve özellikle de 1789 Fransız Devrimi’nden sonra modern ulus-devletlerin oluşumu sürecinde tartışılan en önemli konulardan bir de ortak bir ulusal dilin oluşturulmasıydı. Kürdler, bu sürece gecikmeli olarak dahil oldular ve yirminci yüzyılın başlarından itibaren bu konuyu tartışmaya açtılar. Kürd cemiyetlerinin yayınladıkları dergi ve gazeteler aracılığıyla bu tartışma sürecine dahil olan Kurdîyê Bitlisî, “Kürd’ün bir ortak dili var olabilir mi?” sorusunu cevaplarken; Evet Kürd ulusu arasında bir ortak dil ihtiyacı vardır.

Türkiyeli ve İranlı her Kürd, gereğine ve elde edilmesine şiddetle inandığı ulusal tanışma ve birliği sağlamak için ortak dil ihtiyacını, yüreği sızlayarak duyuyor ve bu duygusunu her fırsattan yararlanarak ilan ediyor.

Ortak dil edinmek mümkün müdür?” sorusuna verilecek yanıt, sürekli çabaya bağlı, uzun zamanlara muhtaç olmakla birlikte, kısaca “evet”ten ibarettir.

Bu takdirde biz Kürdler, ortak bir dile nasıl sahip olabiliriz?

Bazı kimseler biliyorum ki, Kürdçenin birçok lehçelere sahip bulunmasını, böyle bir amacın gerçekleştirilmesine engel sanıyorlar.

Bunlar aldanıyor, pek yüzeysel düşünüyorlar. Lehçeler bir engel olmaktan çok, dilimiz için tükenmez birer sözcük haznesi ve dolayısıyla bir nimettir. Yararlanma yolunu bulan bir incelemeci, onlardan sonsuz yararlar sağlar.

Hem bu yalnız bizde, Kürdlerde var olan bir olay değildir. Dünyanın en düzgün ve zengin dillerine sahip uluslarda dahi, yüzyıllarla sayılan edebiyat dönemlerine rağmen, hala eski canlılığıyla yaşayan ve konuşulan lehçeler (patois) vardır. Onlar arasında, ortak ve edebi dile sözcükler bakımından pek yan bakanları ve hatta öbürleri tarafından asla anlaşılamayanları bulunduğu halde, bizim lehçelerin en büyük ayrılıkları, hemen hemen harflerin değişik olması ile sınırlı gibidir. Bu nedenle lehçeler, konuşuldukları kitle arasındaki yaşam haklarını korumakla birlikte, kamunun olabilecek edebî bir ortak dil edinilebilir ve genelleştirilebilir kanısındayım.”[5]

Yazar bir ortak dil çalışması yürütürken, dilin özelikle Arapça ve Farsça başta olmak üzere diğer yabancı dillerden alınan sözcüklerden temizlenmesi, arındırılması gereğini vurgulayarak, “ulusun öz dili, o ulusun aydın olmayan kitlesinin ve özellikle yaşlı kadınlarının konuştuğu dildir” belirlemesiyle avam (halk) dilinin derlenmesinin önemine vurgu yapmaktadır. Ancak aynı zamanda bir “seçkinler dili” ve “halk dili” ayrımı gibi ucubelerden de kesinlikle sakınılması gerektiğine dikkat çekmektedir. “İkinci olarak, eski ve yeni Kürd yazarları tarafından hazırlanmış dilbilgisi kitapları ve bir-iki sözlük varsa da, bunlardan sağlanacak yarar sınırlı bir ölçüde kalacaktır. Bir de Kürd edebiyatçıları ve şairleri tarafından yazılmış ve bir kısmı usulen toplanıp kitap halinde yazılmış divanlar, şiirler ve beyitler vardır. İstisnaları bulunmakla birlikte, bu divanların ve şiirlerin hemen hemen hepsi, ulusun gerçek dili olan halk dilinden çok uzak, ve yazıldıkları çevreye ve zamana göre çoğunlukla Arapça ve Farsça sözcüklerle doldurulmuş, garip birer karışımdırlar. Varlıklarından vazgeçilmesi mümkün olmamakla birlikte, bu gibi eserlerden sağlanacak yarar sınırlıdır.

Üçüncüsü ve en önemlisi, ulusun avamının kendi belleğinde sakladığı hazinedir. Bugünkü işlerde başarıya ulaşmak, bugünün anlayışlarına uygun çalışmakla mümkündür. Günümüzde genellikle kabul edilmiş bir kural vardır; o da, “ulusun öz dili, o ulusun aydın olmayan kitlesinin ve özellikle yaşlı kadınlarının konuştuğu dildir” kuralıdır.

Bu nedenle ben de, dilin derlenip yazılmasında, avam kitlesinin kabul ettiği usullerin ve sözcüklerin esas alınmasını istiyorum. Bu, gerçek bir hazinedir. O bereketli kaynağın içeriğini ele geçirmeyi başarırsak ve ele geçirdiğimiz malzemeyi en son bilimsel kurallara uygun bir biçimde düzenleyip kaleme almayı da başarırsak, hiç tereddüt etmeden iddia edebilirim ki, bugün Doğu’da piyasada olan dillerin çoğunluğundan daha zengin bir yazı ve konuşma diline az zamanda sahip oluruz.”[6]

Yazar yukarıda belirtilen tespitlerden sonra, Kürd dili çalışmalarının yürütülmesinde bir dil planlaması amacı çerçevesinde, Kürd Tamim-i Maarif ve Neşriyat Cemiyeti (KTMNC) bünyesinde daimi bir “Lisan Encümeni” oluşturularak çeşitli kaynaklardan nasıl yararlanılması gerektiğini dokuz madde halinde tasarladığı uzun bir programla sunmuş. Bu program ayrıntılı olarak Jîn dergisinin 21 ve 30 Mart 1335 (30 Mart 1919) tarihlerinde yayınlanan 14ci ve 15ci sayısında yayımlanmıştır.

29 Nisan 1919 tarihli Serbestî gazetesinde yayımlanan haberde, sözkonusu çalışmaların semeresin şöyle müjdelenmiş; Kürd Neşr-i Maarif Cemiyeti’nin, öteden beri ayrık harfleri esas alarak Kürdçenin reforme edilmesi ve kitaplaştırılmasına (gramerinin yazılmasına) çalışmaktadır. Sonradan şayanı memnuniyet bir teşebbüsü haber aldık. Kürd Neşr-i Maarif Cemiyeti, ilk ileri adımını ve reforme olmak üzere Kürdçenin alfabe ve gramer kitaplarını yazma ve düzenlemekle neşre karar vermiştir. Alfabe ikmal edilmiş olmakla, birkaç güne kadar basımı yapılacaktır. Bu defa basılacak olan alfabe, evvelce basılana nazaran daha faydalı ve daha mükemmeldir. Müteşebbis ve yazarlarını tebrik ederiz.”[7]

Kaynak: https://www.rudaw.net/turkish/opinion/05022023

[1] Kurdistan, sayı: 16, 28 Teşrinisani 1335 (28 Kasım 1919), s. 208

[2] Malmîsanij, Kürt Talebe-Hêvî Cemiyeti (İlk Legal Kürt Öğrenci Derneği), Avesta yayınları, İstanbul, 2002, s. 303

[3] Levh-i Mahfuz: Din inancına göre, Tanrı tarafından takdir edilen her şeyin yazılı bulunduğu levha.

[4] Kurdîyê Bitlîsî, Kürdçeye Dair-2, Jîn, sayı: 15, 30 Mart 1335 (30 Mart 1919)

[5] Kurdîyê Bitlîsî, Kürdçeye Dair (Kürdçe Üzerine), Jîn, sayı: 14, 21 Mart 1335 (21 Mart 1919)

[6] Kurdîyê Bitlîsî, Kürdçeye Dair (Kürdçe Üzerine), Jîn, Sayı: 14, 21 Mart 1335 (21 Mart 1919)

[7] Serbestî, Sayı: 480, 29 Nisan 1919