Birkaç yıldan bu yana yaptığım tespitte ısrarlıyım: ABD’nin jandarmalık ve efendiliğini yaptığı tek kutuplu dünya son aşamasına geldi. Çok kutuplu dünyaya geçiş aşamasında ise büyük bir kaos, rekabet, hegemonya mücadelesi, çok yönlü çatışma ve Ukrayna’daki gibi savaşlar yaşanıyor. Devasa askeri gücü ve tehlikeli militarist politikasına rağmen ABD’nin gerileme süreci başlamış sayılır. Yine de riskli askeri-stratejik çıkışlar yapmayı sürdürüyor. Çünkü süreç tekdüze gitmeyecek; hem saldırı hem de savunmayı içeren gelgitler yaşanacaktır.
ABD’nin saldırı ve kuşatma politikaları bile, aslında eski imtiyazlarını korumaya ve denetim bölgelerini tahkim edip savunmaya yöneliktir. Bu konuda ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı General Michael Kurilla’nın, 24 Aralık 2022 tarihli basın açıklaması epey aydınlatıcıdır:
“Amerikan-Körfez ilişkileri ortak çıkarlara dayanıyor. Bilhassa Suudi Arabistan ile sağlam ilişki, Ortadoğu’nun güvenliği ve istikrarının devamlılığı için zorunludur. Eskiden ABD’nin bölgedeki yükümlülüğü, orada bulundurulan asker sayısıyla ölçülürdü. Oysa şimdi, bölge ülkeleriyle gerçekleştirdiğimiz ortaklıkların derinliği ve büyüklüğü oranında yükümlülük taşıyacağız.”
Bir başka gerçek; büyük gerileme kapsamında doların hâkimiyetinin zayıflamasıdır. Bu stratejik gerileme karşısında ABD’nin eski müttefikleri ve uydu sayılabilecek ülke yöneticileri bile, fırsattan istifade bölgesel yayılmacılığa, işgale ve yükselen süper devletlerle işbirliği yapmaya yöneliyorlar. Mesela Suudi Arabistan ŞİÖ-Şanghay İşbirliği Örgütü’nün diyalog ortağı oldu; Yemen’e askeri müdahalede bulunup kendine bağlı bir hükümet kurdurdu. Hızlı gelişim gösteren ekonomileri temsil eden BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) oluşumuna da katılmaya niyetleniyor.
Ukrayna’daki savaşın değiştirdiği dengeleri gözlemleyen Körfez ülkeleri, kendi çıkarları doğrultusunda Rusya ve Çin ile çok yönlü ekonomik-ticari-siyasi ilişkiler kurmaya başladılar.
Son örneğini Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Suudi Arabistan ziyareti ve başkent Riyad’da Arap liderleriyle buluşmasında gördük.
ABD’nin bıraktığı açıkları ve gedikleri yakından takip eden Çin, 30 yıl önce S. Arabistan ile kurduğu siyasi ilişkisini çok boyutlu hale getiren stratejik bir hamle yaptı.
Çin Dışişleri Bakanlığı, bu amaçla, 1 Aralık 2022’de “Yeni Dönemde Çin-Arap İşbirliği” başlıklı önemli bir rapor yayımladı. Rapor birbirini bütünleyen şu dört alanı kapsıyor: Stratejik ilişkiler oluşturma, siyasi güven, ekonomik işbirliği ve kültürel temaslar. Çin’in raporu, ayrıca şu üç konuya karşı konumlanmayı belirliyor: Dış müdahaleye, her türlü hegemonyaya ve güç siyasetine karşıtlık. https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mehmet-ali-guller/ortadoguda-guc-boslugu-yok-2009925
Amerikan yönetimi ve karar merkezlerinde, “ABD kısmen geri çekilince, Ortadoğu’da iktidar boşluğu oluştu. Bu boşluğun Çin tarafından doldurulacağı tehlikesi var” yolunda yaklaşık bir yıldır süren tartışma söz konusu. Bu tartışmaya dolaylı bir yanıtı Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi’nin tepkili açıklamasında da görebiliyoruz: “Biz Ortadoğu halklarının bölgenin efendisi olduğuna inanıyoruz. Burada bir güç boşluğu söz konusu değil, dışarıdan bir efendiye ihtiyaç yoktur.” (Anadolu Ajansı, 17 Ocak 2022)
Çin’in son hamlesine bakalım: Suudi Arabistan Kralı Salman bin Abdulaziz’in daveti üzerine, 7 Aralık 2022’de başkent Riyad’a giden Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, görkemli bir törenle karşılandı. Suudi yönetimi bu törenle, başta ABD olmak üzere Batılı müttefiklerine nazire yapar bir tavır sergiledi.
Üç yıl önce Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman’ı Pekin’de ağırlayan Şi, bölgedeki son ziyaretinin stratejik önemini vurgulayarak ‘Üç kıtada itibarı yüksek olan S. Arabistan sayesinde zirveye katılan Arap devletleriyle ilişkileri geliştirip imtiyazlı ve stratejik düzeye taşımayı amaçladığını’ açıkladı.
Çin Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında, “Arap-Çin zirveleri, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana taraflar arasında birincil önemde ve en büyük diplomatik faaliyettir” denildi. Suudi Enerji Bakanı ise, ‘ikili ilişkilerin niteliksel bir sıçrama kaydettiğini’ vurguladı.
Veliaht Prens M. Bin Salman’ın ilan ettiği ‘Vizyon 2030’ belgesi, ülkesinin petrole bağımlı ekonomiden kurtulmasını hedefliyor. En önemli hedef ise, gelir kaynaklarını çeşitlendirip büyütmek suretiyle Suudi Arabistan’ı dünya ölçeğinde 19. sıradan ilk 15 ülke arasına taşımak; küresel rekabet endeksinde ise 25. sıradan ilk 10’a yükselmektir. Görüleceği gibi Suudi yönetimi, sürdürebilir yeni bir ekonomi modeli için Çin’in farklı yatırımlarına ihtiyaç duyuyor.
Çin’in uzun vadeli hedefi ise şöyle özetlenebilir: En fazla yatırım yaptığı S. Arabistan’ın bu ihtiyacını küresel ölçekteki ‘Yol ve Kuşak’ stratejik projesiyle karşılamak. Ayrıca ABD’nin Körfez’deki hegemonyasını, petrol-dolar dengesini bozmak. Mesela Çin’in dünyaca ünlü ileri teknoloji imalatı olan Huawei’nin 5G sisteminin, Körfez ülkelerindeki önemi ve işlevi daha da artabilecek. Çünkü Suudi-Çin yatırım şirketleri arasında toplam 34 ticari anlaşma imzalandı. Sırada 20 anlaşma daha var. (https://www.indyturk.com/node/586516/, Cibril Ubeydi, 12 Aralık 2022) (https://sputniknews.com.tr/20221209/cin-abdye-yanitini-ortadogudaki-ziyaretiyle-veriyor-dostlarini-cogaltiyor-1064400217.html, 12 Aralık 2022.)
Suudi dış politikasına muhalefetiyle bilinen Londra merkezli Ray El Yom, 8 Aralık 2022 tarihli haber yorumunda ilginç tespitler yapıyor:
“Asil Arap atlarının eşlik ettiği Şi’nin N701 model arabası, baştan sona Çin imalatı lüks bir otomobildi. Şi, bununla ülkesindeki teknolojinin ne kadar ileri olduğunu göstermek istedi. Suudi medyası, ziyaret boyunca Çin’e övgüler dizdi. Suudi yönetimi bu görkemli buluşmayı, Çin’in Körfez ülkelerine sosyal, kültürel, siyasal ve teknolojik açılımını sağlama almak üzere, çok boyutlu ve amaçlı yatırımlarla taçlandırdı.
Acaba bu girişim, ABD’nin yerine Çin’i koymayı mı hedefliyor? Zira son zamanlarda Amerikan-Suudi ilişkilerinde bir gerileme var. Örneğin, ABD Başkanı Biden’ın ısrarına rağmen Suudi Arabistan Rusya ile birlikte, petrol üretimini artırmadı.”
Londra merkezli Suudi gazetesi Şark’ul Avsat’ın yazarı Mişari El Zayidi, 9 Aralık 2022 tarihli Arapça değerlendirmesinde, değişen dünya dengeleri ışığında Çin-Suudi stratejik ortaklığının imzalanma gerekçesini isabetli cümlelerle dile getiriyor:
“Dünyanın güvenliği, Ukrayna’daki Rusya-Batı savaşı nedeniyle büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Kutuplaşan taraflar arasında, her ikisiyle de iyi ilişkiler kurabilen devletlere ihtiyaç var. Mesela Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman, savaşta esir alınan Rus ve Batılı askerlerin değiş tokuşuna aracılık yaptı.
Böylece bağımsız bir çizgide yürüyerek hem kendi ülkesine, hem de dünya âleme faydalı olabilmek için, süper devlet sayılan Çin ile mükemmel stratejik işbirliğini bağımsız iradesiyle sağlamlaştırdı.
Bu adımlar, Suudi Arabistan’ın kıdemli Batılı müttefiklerine sırt çevirmesi ve hasım olması anlamına gelmiyor. Tam tersine, iki kutuplu dünyada geminizi sadece tek limanda demirlerseniz, ya alabora olursunuz, yahut çakılıp kalırsınız. Dolayısıyla şark coğrafyasında bulunan Suudiler, Doğu’daki dev ülkelerin limanlarına yanaşarak dengeyi yakalayabilir ve ortada bir yerde ayakta kalmayı başarabilirler.”
Gelelim esas soruya: Çin’in Ortadoğu’da stratejik bir konum elde etmesi, bölgenin jeopolitiği açısından ne anlama geliyor? Buna iki türlü yanıt verebiliriz:
Bir: Çin, bölge devletlerine yönelik dış (bilhassa askeri açıdan) müdahalelere karşıdır. Örneğin bir Çinli yetkili, ABD’nin Suriye’deki varlığını üç gerekçeyle eleştiriyor: “ABD’nin Suriye’de asker bulundurması, ABD’nin Suriye’den hem petrol, hem de tahıl kaçırması ve ABD’nin Suriye’ye füze saldırısı düzenlemesi de yasadışıdır.”
Bu yanıyla Çin yönetimi Suriye, Irak, İran ve hatta Türkiye’deki etnik taleplere sıcak bakmayacak, hele hele ayrılıkçı hareketlere karşı, kesinlikle bahsedilen devletlerin yanında olacaktır. Bir örnek; yıllar önce Selahaddin Demirtaş başkanlığında Pekin’i ziyaret eden HDP heyeti pek sıcak karşılanmıştı. Ancak Çin yönetimi, Kürt meselesine yönelik herhangi bir tutum belirlememişti.
Keza Çin’in, şimdi İran’da yaşananlara benzer hak ve özgürlük talepleri için ayağa kalkan kitlelerin mücadelelerine de duyarsız kalacağı varsayılabilir.
İki: Çin’in Arap dünyasına yönelik hamlesine karşılık ABD Başkanı Joe Biden, 13-15 Aralık 2022 tarihleri arasında, 45 Afrika ülkesi başkanını başkent Washington’da ağırladı. Afrika ile ekonomik-ticari ilişkileri sağlam olan Çin’e karşı bir rekabet alanı daha açan ABD, yeni ortaklığını üç sacayağı üzerine kurmuş görünüyor: Savunma, kalkınma ve diplomasi.
Amerikan ordusunun yayın organı Stars and Stripes dergisindeki yazıda, ABD Savunma Bakanlığından bir yetkili, zirvenin asıl maksadını şöyle açıklıyor: “Çin ve Rusya’nın Afrika üzerindeki etkisi genişlemiştir. Bu kıtadaki çıkarlarını ve müttefiklerini savunmak için, ABD’nin daha modern bir yaklaşıma ihtiyacı olacaktır. Çin ve Rusya’nın başarıya ulaştığı ülkelerde, Amerikan ilişkilerini derinleştirmek üzere yeni bir strateji uygulamak lazım.”
Yakından izlenirse, Çin’in Arap dünyasındaki hamlesinin sarsıcı etkilerini uzak olmayan bir gelecekte görmek mümkün olacaktır. 29/12/2022
Kaynak:https://gazetekarinca.com/cinin-arap-ulkeleri-ile-stratejik-isbirligi-ortadoguyu-nasil-etkiler/