(Harvard Üniversitesinde Yakın Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Fakültesinde Öğretim Görevlisi)

Kürdistan‘ın jeopolitik konumu Kürt ulusunun 20. yüzyılda bağımsız bir devlet kurmasının önündeki en büyük engel olmuştur. Günümüzde yedi uluslararası sınıra dek uzanan (ve iki devlette içinde bağımsız yerleşim birimleri halinde olan) Kürdistan, 1991‘e dek süren 70 yıllık olaylı dönemde, Ortadoğu‘yu Sovyetler Birliği‘nin Kafkasya‘daki ileri savunma hattından ayıran dağların oluşturduğu bir savunma kemerini andırmaktaydı. Sovyetler Birliği‘nin dağılmasıyla birlikte Kürdistan Ortadoğu‘nun bu kuzey ufkunda geleceği belirsiz bir tampon bölge işlevi görmeye devam etmektedir.

Kürtler, dünyanın dört önemli jeopolitik güç oluşumunun; yani, Arap dünyası (Irak ve Suriye), NATO (Türkiye), Varşova Paktı ve Sovyet bloku (Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan) ve Güney Asya-Orta Asya Bloku (İran ve Sovyet Türkmenistan‘ı) temsil edildiği toprakların yerli temsilcileri olan tek etnik grup olmak gibi belirsiz bir bölünmüşlüğe maruz kalmışlardır. Kürtler ve onların 20. yy‘daki kaderi bu dünya blokları arasındaki güç politikaları ve değişen çıkar noktaları bağlamında kavranmak zorundadır.

İran‘ı baskı altına almak için Kürtlere yardım etmek dünya güçleri için, Türkiye‘nin doğu kanadını dolaylı olarak ama ciddi biçimde SSCB ile birlikte olmaya zorlama, dolayısıyla NATO‘nun güvenliğini tehlikeye atma anlamına geliyordu. Irak Kürtleri‘ne sunulan yardım, uzun süredir Bağdat‘a kin besleyen İran ve Suriye‘ye dolaylı olarak yardım etme ve yine Türkiye‘yi endişelendirme anlamına gelmekteydi. Irak ve Suriye‘de bulunan ve Arap olmayan azınlıklarla dış güçler arasındaki flört, Arap bloku tarafından hiçbir zaman iyi karşılanmamıştır. Batı için Kürtlere yardım etmemek ise onları Sovyetler Birliği‘nden yardım bekler hale sokmak ya da sorunlarını anlatmak üzere tek alternatif olarak terörizme yöneltmek anlamına gelmektedir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bu kuzey kartı, Kürt liderlerinin elinden çıkmış oldu. Ancak günümüzdeki kararsız durum eski haline dönebileceği gibi bilinmeyen yeni bir biçim de kazanabilir.

Diğer tarafları kurak olan Ortadoğu‘nun temel su kaynağı olan Kürdistan, hakim ülkeler için kritik bir önem taşır. Buna ek olarak, Türkiye ve Suriye‘nin petrol rezervlerinin tamamına yakını Kürdistan‘dayken, Irak‘ın toplam petrol rezervlerinin üçte birini Kerkük petrol bölgesi oluşturmaktadır (bkz. Doğal Kaynaklar: Petrol). Gerçekten de aynı ekonomik ilgi, muhtemelen Britanya‘nın I. Dünya Savaşı sonrası Kürdistan için bağımsızlık öngören Sevr Anlaşması’na sırt çevirmesinin temel nedenidir. Petrol bulunan Orta Kürdistan‘ın stratejik ve ekonomik öneminden dolayı, geriye kalan kısmın Türkiye‘ye ilhak edilmesi karşılığında, Britanya burayı Irak mandasına kattı.

Kürtlerin ulusal refahının önündeki diğer bir engel ise, Kürtlerin yakın çevrelerinde doğal dostlardan yoksun olmasıdır. Kürtler, panArap ideali etrafında birleşmeye hizmet ettiği için, etrafındaki diğer Arap devletleri tarafından desteklenen Filistin halkından bu yanı ile açık biçimde ayrılmaktadır. Kürtler egemen komşularının hiçbiri ile etnik bir kimlik ortaklığına sahip değildir. Kürtler kendi stratejik topraklarının ve dünya jeopolitik çıkar çatışmalarının kurbanıdır. Bu yüzden, hem bölgesel hem de uluslararası alanda dostları yoktur.

Ayrıca Kürtler, her biri farklı bir ülkenin kültür ve dünya görüşünden etkilenen, birçok jeopolitik bloka ayrılmış olmalarından dolayı da kaçınılmaz olarak bölünmüşlerdir. Günümüzde, Doğu ve Güney Kürtleri‘nden İran‘ın geleneksel ideolojisi olan İslam‘a uymaları istenirken, Irak ve Suriye’de yaşayan Kürtler, Batı karşıtı bu iki ülkenin radikal Arapçılığı ile kendi varlık nedenlerini ve geleneklerini uyumlu hale getirmek zorundadır. Anadolu‘daki Kürtler ise, Güney Avrupa görünümlü bir kültür ve batıya sadık olan modern bir devletle karşı karşıyadır.

Bu kültürel, ekonomik ve politik güçler Kürtlerin çeşitli kesimlerini farklı yönlere doğru çekmektedir. Eğer bu duruma bir son verilmezse, hiç kuşkusuz uzun vadede, Kürtlerin ulusal kimlik ve kültürel birliği zayıflayacak, eski ve tek ulustan yeni yeni uluslar ortaya çıkacaktır. E uno plurium. Şöyle bir soru sorulabilir: Eğer ortak bir öğe olan yabancı önyargısı ve baskısı altında çektikleri acılar son bulursa, Kürtler günümüzde hâlâ tek bir ulusu teşkil edecek miydi? (bkz. Ulusal kimlik).

Kürdistan Elde Tutulmaya Değer mi?

Ortadoğu‘yu yöneten devletlerin Kürt bölgelerini ve sürekli artan bir nüfusu ellerinde tutmakla elde ettikleri, edecekleri kazanç ve altına girdikleri yük birlikte düşünüldüğünde, kısmen ve ya tamamen bağımsız bir Kürdistan, bu devletlere ne getirip ne götürecektir? Mevcut topraklarının içinden egemen bir Kürdistan‘ın varsayımsal olarak doğabileceği bu devletler için, bağımsız bir Kürdistan‘ın doğuracağı jeopolitik, ekonomik ve sosyal sonuçlar neler olacaktır? Kimler kazançlı çıkacak, kimler kaybedecektir?

Günümüzde Kürtlerin büyük çoğunluğunun yaşadığı Türkiye ile başlayalım. Bugün Kürtlerin yaşadığı merkezi Kürt bölgelerinin tümünü kapsayacak böylesi büyük bir bağımsız panKürt devletinin kurulmasından, ekonomik, sosyal ve uluslararası ilişkiler bakımından en kârlı çıkacak ülke Türkiye Cumhuriyeti olacaktır. Kürdistan ekonomik olarak Türkiye‘nin en geri kalmış bölgesidir ve diğer açılardan Avrupalı olan Türkiye toplumunun, en tutucu, nüfus artışı en yüksek, eğitim seviyesi en düşük ve en az bütünleşmiş (entegre olmuş) kısmını oluşturur. Türkiye‘nin böyle bir bölgeyi ve nüfusu elinde tutmaya çalışmakla, yükünü fazlalaştırmaktan başka bir şey yapmadığını görmek için kâhin olmaya gerek yok. Kürdistan‘ı kaybetmekle Türkiye yarımadası aslında sosyolojik, demografik, ekonomik ve tarihsel olarak, en az Güneydoğu Avrupa‘daki herhangi bir ülke kadar Avrupalı olacaktır. Son derece Asyatik ve en fakir kesim olan Kürdistan‘dan kurtulmuş bir Türkiye yarımadası neredeyse kesin olarak Avrupa Birliğine kabul edilecek ve bu da Avrupa‘nın tüm kapılarının Türkiye‘ye açılmasını beraberinde getirecektir. Yeniden yapılanmış böyle bir Türkiye‘nin çok önemli bir kısmı, Kürdistan yaylalarından doğan su kaynaklarına bağımlı olmayacağı için, Kürtlerin stratejik su kaynakları Türkler için anlamsız hale gelecektir. Sözgelimi Dicle-Fırat nehir sistemi, Kürdistan‘dan Irak ve Suriye‘ye, Aras ve Kura nehirleri ise doğuda Ermenistan ve Gürcistan‘a akar. Yüksek dağ sistemi Toroslar, jeolojik olarak ve nehir sistemleri bakımından Kürdistan‘ı Türkiye yarımadasından kesin bir şekilde ayırır. Türkiye potansiyel olarak güneydeki susuz Arap komşularına satabileceği Kürt sularını kaybedecektir. Ancak, böyle bir kazanç Kürdistan‘ı elde tutmanın getirdiği yükle kıyaslanamayacak kadar azdır.

Aslında, işlemeyen ve ekonomik geçerliliği olmayan bir yönetim şeklinin çözülmesi Türkiye‘nin hemen yanı başında, yani Sovyetler Birliği örneğinde görüldü. Yıllarca devam eden yanlış ekonomik yöntemlerden kaynaklanan şimdiki zor duruma rağmen, şu anda bile Rusya‘nın toplumsal ve insan hakları sicili büyük ölçüde düzelmeye başlamıştır; imparatorluk döneminde Rusya kaynaklarının Orta Asya ve Kafkasya‘daki fakir bölgelerin kalkınmasına aktarıldığı düşünülürse, Rusya bu durumdan ekonomik olarak da kazançlı çıkacaktır. Kürdistan‘dan kurtulan bir Türkiye‘de kişi başına düşen milli gelir artacak, okuma-yazma oranı yükselecek, nüfus artış oranı düşecek, Türkiye daha modern bir ulaşım sistemine sahip olacak ve insan hakları ihlalleri dosyasının kabarması için daha az neden kalacaktır. Hatta Türkiye‘nin Asya‘da kendisini kaygılandıracak daha az komşusu kalacaktır. Bu tür yeni bir yapılanmada, Türkiye‘nin Asya sınırında sadece egemen iki devlet, Kürdistan ve Gürcistan olacaktır. Kısacası Türkiye, bağımsız Kürdistan gibi jeopolitik bir senaryodan en kazançlı çıkan taraf olacaktır.

Öte yandan, İran‘ın kendi Kürt bölgelerinin büyük bir kısmını kaybetmesi (Horasan bölgesi, birleşik Kürdistan topraklarına uzaklığından dolayı muhtemelen böyle bir senaryoya dahil edilmeyecektir) iç etnik dikişlerinin sökülmesine ve bu ülkenin dağılmasına yol açabilir. İran varlığını sürdürebilmek için, antik çağlardan bu yana yaptığı gibi, mevcut durumu korumak isteyecektir. Ülke temel olarak etnik azınlıklardan meydana gelmiştir. Üçüncü büyük etnik grup olan Kürtlerin ayrılmasına izin verdiğinde, diğer bir düzine etnik grubu kendi sınırları içerisinde tutabilmesi için artık fazlaca bir gerekçesi kalmayacaktır. Kuzey Azerileri halihazırda eski Sovyetler Birliği topraklarında kendi bağımsız devletlerine sahiptirler. İran devletinden kopmalar başladığında, belki de daha çok İranlı Azeri artık bu devlet içinde kalmanın anlamsız olduğunu düşünecektir. Bu durumda, bağımsız Kuzey Azerbaycan‘la birleşmeye gitmeleri ihtimal dahilindedir. İran için politik sonuçlar yeteri kadar korkunç olacağı için, bu parçalanmanın yol açacağı ekonomik sonuçları tartışmayı gereksiz buluyorum. Eğer egemen bir panKürt devleti kurulursa bundan en zararlı çıkacak devlet İran olacaktır.

Suriye‘nin Kürt topraklarını kaybetmesi, muhtemelen “milliyetçilik” duygularının incinmesinden başka, devlet üzerinde önemli bir etki bırakmayacaktır. Suriye‘nin Kürt topraklarını kaybetmesine karşılık olarak, Arap yerleşim alanları olan Harran Ovası (Urfa‘nın güneydoğusu) ve Mardin‘in güneyi Suriye‘ye bırakılabilir. Şu anda Türkiye sınırları içerisinde bulunan bu bölgeler, yeni bir Türk-Kürt düzenlemesi yapıldığında, coğrafi bir gereklilik olarak Kürdistan sınırları içerisinde kalacaktır. Böylece, Suriye tümüyle Arapça konuşan, çok az ya da hiç toprak kaybı olmayan bir ülke olacaktır. Ekonomik bakımdan, Suriye‘de bulunan tüm Kürdistan topraklarının toplam ekonomik değeri, Harran Ovasının verimli pamuk tarlaları kadar bile değildir.

Irak‘ın kendi Kürt bölgelerinin ayrılmasına izin vermesi, zengin doğal ve tarımsal kaynaklarından dolayı, devlet için önemli bir ekonomik kayıp anlamına gelmektedir. Kerkük petrol bölgesinin, rafinerilerin ve diğer imkânların kaybedilmesi çok pahalıya mal olacaktır. Ancak, güneyde, yani Arap Irak‘ta çok daha fazla petrolün bulunuyor olması Kerkük petrollerinin kaybedilişini çabuk unutturacaktır. Iraklıların Dicle Nehrinin büyük kollarının stratejik kontrolünü kaybedecek olmaları, su ihtiyaçlarının dörtte üçünü sağladıkları bağımsız bir Kürdistan‘ın insafına kalmaları anlamına gelecektir ki, bu öyle pek de eninde sonunda unutulabilecek bir şey değildir. Gerek Dicle gerekse de Fırat, Kürdistan‘dan doğar ve Kürdistan dağlarını aştıktan sonra hiç bir kol almazlar. Kendi su kaynaklarının denetimine ilişkin sorun Bağdat‘taki her hükümet için büyük bir endişe kaynağıdır ve Bağdat‘ın Kürt bölgelerini yitirmesi ona petrol açısından değil ama, en çok su kaynaklarının kaybı anlamında dokunacaktır.

Bir bütün olarak Irak devleti temelde Kürt sorunundan dolayı çok sıkıntılı bir yakın tarihe sahiptir ve böyle bir ayrılığın gerçekleşmesi tüm taraflara rahat bir nefes aldıracaktır. Suriye gibi, Irak da hemen hemen tümüyle Arapça konuşan ancak daha az zengin ve çok daha az güvenlikli bir ülke olacaktır.

Kürt Bağımsızlığı

Diğer ulusların deneyimleri esas alındığında, Kürdistan için üç bağımsızlık modeli mümkündür ve bunlar aşağıda incelenmiştir:

  1. Bir pan-Kürt Devleti

Tüm parçaları kapsayacak bir pan-Kürt devleti, yalnızca dışsal nedenlerden dolayı değil, aynı zamanda iç nedenlerden dolayı da gerçekleşmesi imkânsız olan olasılıkların başında gelmektedir. Bu olasılığın gerçekleşmesi, Türkiye ve İran gibi en kalabalık ve en güçlü iki devletin de aralarında bulunduğu dört Ortadoğu devletinin parçalanmasını gerektirmektedir. Ortadoğu toplumları, Kanada’nın Quebecliler, Çekoslavakya’nın Slovaklar için yaptığı gibi, oylama ile ayrılmaya izin verecek bir sosyal olgunluk düzeyinden çok uzaktır. Kürdistan’ın parçalarını yöneten devletlerden hiçbiri yakın bir gelecekte Kürtlere ya da egemenlikleri altında yaşayan diğer gruplara böyle bir lüksü tanıyacak durumda değildir. Modern silahların tahrip gücü göz önüne alındığında (bu silahlardan bazılarının etkisi son on yılda Türkler ve Iraklılar tarafından doğrudan Kürtler üzerinde denenmiştir), Kürtler ile bu devletler arasında uzun süreli kanlı bir savaş, hiç kuşkusuz, bir pan-Kürt devletinin bir parçası olacak herhangi bir yer bırakmayacak kadar büyük bir tahribat yaratacaktır. Birinci Dünya Savaşı büyüklüğünde bir tufan olmaksızın ve tüm bu yerel devletlerin yapısı parçalanmaksızın, Kürtlerin tüm insanlarını ve topraklarını bu devletlerin elinden kurtarabilmelerini düşünmek mümkün değildir.

Bir pan-Kürt devleti, bizzat Kürtlerin kendilerinden kaynaklanan nedenlerden dolayı bile gerçekleşebilir ya da istenebilir değildir. Kürt toplumundaki kültürel ayrılıklar, Kürtler gibi birbirinden uzak düşmüş tüm büyük uluslarda olduğu kadar yaygındır. Kahramanmaraş ve Gaziantep‘teki Kürtler ile Sanandaj ve Kirmanşah’taki Kürtleri siyasal olarak birleştirmek, birbirleri ile kıyaslanabilecek kadar farklılaşmış olan Irak, Suriye ve Kuveyt Araplarını, ya da Almaya, Avusturya, ve İsviçre Almanlarını aynı bayrak altında toplamak kadar yersiz ve saçma bir durumdur (bkz. Ulusal Kimlik). Bunun gerçekleşmesinin tek olası yolu, demokratik olmayan bir güç kullanımıdır. 1871’de Güç kullanarak birçok Alman prenslik ve yönetimini tek bir Almanya devleti altında birleştirenler Prusya kuvvetleri olmuştur. Bu dönemde bile, Avusturya ve İsviçre Almanları dışarıda ve bağımsız kalmışlardır.

Ancak, eğer böyle bir pan-Kürt devleti kurulacak olursa, uzun vadede geleceği parlaktır. Böyle bir devlet ekonomik açıdan geniş tarım ve su kaynaklarına sahip olacaktır. Petrol rezervleri daha şimdiden iyi gelişmiş, kendi rafinerileri, boru hatları ve İskenderun Körfezinde kurulu ihracat imkânları mevcuttur. Tüm Ortadoğu’daki en büyük devletlerden biri olacağı gibi, potansiyel olarak en zengin devletlerden biri de olacaktır. En az yedi bağımsız ülke ile sınırı olacak ve zorunlu olarak Ortadoğu politikasında büyük bir oyuncu olacaktır.

  1. Bir Çok Kürdistan

Bir Kürt devleti olgusu niçin ya Büyük Kürdistan ya da hiç anlamına gelsin? Esasen, büyük veya küçük, niçin yalnızca tek bir Kürdistan olsun? Unutmayalım ki, tam da Kürdistan’ın komşuları arasında Farsça konuşan 3 ve Arapça konuşan çok sayıda devlet vardır. Daha uzağında, Almanca konuşan dört bağımsız devlet, İspanyolca konuşan çok sayıda devlet ve İngilizce konuşan bir düzine devlet bulunmaktadır. Bu ülkelerin her biri, dile ek olarak, kültürel ve tarihsel olarak da birçok ortak unsura sahiptir. Ulusal kimliğin tek bir bayrak altında gönüllü birliğe dönüşmesi için ortak bir dil ya da kültürden daha fazla şeye ihtiyaç vardır. Yukarıda söz edilen devletlerin hiçbiri kendi kardeşleri ile birleşme telaşı içinde değildir. Böyle bir maharet, ya zalim bir kuvvet ya da sıradan insanları çekebilecek açık ve doğrudan bir yararı gerektirir. Bunlar olmadığında, birleşik bir pan-Kürt devletin yalnızca ortak ulusal Kürt kimliğinden doğmasını beklemek, birer pan-Arap, pan-Alman veya pan-Fars devlet kadar olasılık dışıdır. Kürdistan söz konusu olduğunda, yakın bir bağımsız devlet umudunun olmadığı günümüzde bile, Kürt siyasal partilerinin birçoğu, aralarındaki farklılıkları çoğu zaman birbirleri ile savaşarak çözmektedir (bkz. Yakın Tarih ve Siyasi Partiler). Böyle bir umut doğduğunda, bu aynı grupların, birleşik bir Kürdistan uğruna aralarındaki büyük farklılıkları bir tarafa bırakacaklarını beklemek ne kadar gerçekçidir? Bölünmüş ve heterojen bir Kürdistan‘ın, yukarıda örneklerini verdiğimiz uluslarla aynı yoldan giderek, birçok “Kürdistan”a ayrılmasını ne engelleyebilir?

Bir Kürt devleti Kürtlerin çoğunu bile kapsamak zorunda değildir. Azerbaycan Cumhuriyeti, Ermenistan, İsrail ve Laos gibi devletler bugün yaşayan Azeri, Ermeni, Yahudi ve Laosluların yalnızca küçük bir kısmını kapsamaktadır. Kürt liderleri Barzani, Talabani ve diğer Kürt liderler gerçekçi, meşru ve moral anlamda ancak Kürdistan‘ın bulundukları parçasında kendi istemlerini gerçekleştirme amacı güdebilirler. Günümüzde bu liderlerin tümü de böyle bir “bölücü” söylemden kaçınmakta, bunun yerine kendilerini daha popüler ancak gerçekçi olmayan Büyük Kürdistan‘ı savunan birer pan-Kürt lider olarak görmektedirler.

  1. Bir ya da birçok Kürt toplumunu komşu ülkelerde bırakan, bir ya da birçok Kürt devleti

Bir ya da birçok bağımsız Kürdistan yaratacak her türlü şema, çok sayıda Kürdü (kendi) topraklarının dışında bırakacaktır. Coğrafyanın çoktan vermiş olduğu karar nedeniyle, Horasan, Orta ve Batı Anadolu ile Kafkasya‘daki Kürtleri bağımsız “Kürdistan” ile birleştirmek için bu Kürtolmayan ara bölgelere başka yerlerden Kürt getirmek gerekecektir. Klasik zamanlardan bu yana Orta Anadolu ve Horasan Kürtlerinin merkezi Kürdistan‘la bir ilişkisi olmamıştır. Kafkaslarda olanlar (Kızıl Kürdistan bölgesi) ise 19. yy ortalarında Erivan (Ermenistan Cumhuriyeti) hanedanlığına yapılan yoğun Ermeni göçü nedeniyle pratik olarak merkezi Kürdistan‘dan kopmuşlardır. Bu bölgelerin bağımsız bir Kürdistan‘a katılması beklenemez, ancak bölge sakinleri, her ne kadar olasılık dışı görünse de, göçü seçebilir ve milyonlarca göçmen gelerek böylesi varsayımsal bir Kürt devletine (devletlerine) yerleşebilir. Gerçek anlamda bir ayrılma eğilimi doğduğunda, bu göçmen nüfus böyle bir devlete sempati duymakta son derece zorlanacaktır. Yüzüstü bırakılan bu toplum, ayrılmanın ağır darbesini taşımak zorunda kalacağı gibi hızla geriye dönüş ya da asimilasyon ile karşı karşıya kalacaktır.

Bu büyük parçalar dışında, ayrıca bir de Kürt diasporası sorunu vardır. Günümüzde, Türkiye‘deki Kürtlerin yarıya yakını İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük şehirler ile Türkiye‘nin önemli ticaret merkezleri gibi, Kürdistan dışındaki bölgelerde yaşamaktadır. Bu kadar tehlikeli sayıda olmasa bile Irak, İran ve Suriye‘de de büyük bir Kürt topluluğu endüstri merkezleri ve şehirlerde yaşar. Bağımsız bir Kürdistan‘ın kurulması halinde bunların tümünden vazgeçilmesi gerekecektir. Ekonomik olarak zayıf olan bir bağımsız Kürdistan‘a hemen ya da sonradan taşınmak bunların çok azına çekici görünecektir. Bu noktada İsrail‘in karşı karşıya olduğu Yahudi diasporası hatırlanmalıdır. İnsanlar, özellikle de böyle bir diasporada yeni bir nesil doğduğunda, oradaki yaşama giderek alışır ve yeni bu yeni yaşam tarzına bağlanır. Ancak, eğer bulundukları yerlerde açıktan açığa bir önyargı ya da baskı ile karşı karşıya iseler, ekonomik olarak ne kadar dezavantajlı olursa olsun, birçoğu bağımsız Kürdistan‘a göç edebilir. Pek çoğu ise, kendi tercih ettikleri yaşam tarzını koruyabildikleri sürece, yaşamlarını diasporada, ekonomik olarak gelişmiş benzer toplumlarda sürdürmeye devam edeceklerdir. Bağımsız bir Kürdistan hiç bir zaman bütün Kürtleri içermeyecektir.

* Bu yazı Mehrdad R. Izady’nin “Bir El Kitabı, Kürtler” adlı Kitabından alınmıştır.

Ek Okuma ve Kaynakça

Izady, Mehrdad R., “Geopolitics of Kurdistan vs. Hopes of a New World Order,” Altered States: A Reader in the New World Order, yayına hazırlayanlar, Phyllis Bennis ve Michael Moushabeck (New York: Interlink, 1993) içinde; Kutschera, Chris, “Le Mouvement National Kurde,” Military Review 66 (1981); Nash, Theodore, “The Effect of International Oil Interests upon the Fate of Autonomous Kurdish Territory: A Perspective on the Conference at Sévres, August 10, 1920,” International Problems 15, 12 (1976).