Yaşar Karadoğan/ Dersim’in Hawarına Koşan Şeyh Abdürahim ve Arkadaşları

yazar:

kategori:

Yıl 1937, aylardan Temmuzdur. Dersim’deki Kürd Aleviler karadan ve havadan ateş altındadır. Munzur kan akmaktadır. Gazeteler her gün Seyid Rıza ve Kürdler hakkında kara haberler vermektedir.

Şeyh Said efendinin küçük kardeşi Şeyh Abdurrahim ve arkadaşları sığındıkları Suriye’den Dersim’in hawarına (imdadına) koşmak için yola çıkarlar.

18 Temmuz 1937 tarihli Tan gazetesi Şeyh Abdurrahim ve arkadaşlarının katlini birinci sayfadan ‘Fesatçı bir çete cenup hududu boyunda imha edildi’ başlığıyla duyurmaktadır. Her ne kadar  haberde Şeyh Abdurrahim’in Şeyh Said efendinin ‘oğlu’ olduğu gibi bir yanlışlık yapılsa da, teşbihte hata yoktur!:

‘Öldürülenler arasında Şeyh Said’in oğlu da var. Serseriler, Seyit Rıza’ya yardıma geliyorlarmış.’

18 Temmuz’da gazetede yazılan haber 17 Temmuz’da Tan muhabiri tarafından Diyarbekir’den bildirilmiştir. Ama Şeyh Abdurrahim ve arkadaşları haberden yaklaşık on gün önce Nusaybin’den giriş yapmışlardır.

Haber şöyle devam eder:

‘Nusaybin’den hududumuzu aşarak içeri giren bir çete tepelenmiştir. Çete ile jandarma müfrezelerimiz arasında Bismil kazasına bağlı Aşağı Salat köyünde şiddetli bir müsademe olmuş, 3 şaki kaçmış, diğer tanınmış dördü de tedip edilmiştir. Müsademe esnasında bir jandarma neferimiz şehit düşmüş, bir çavuş hafif yaralanmıştır.’

Haberde, Diyarbekir vali yardımcısı Kazım Demirer, müfrezeler komutanı Binbaşı Hamdi, Bismil jandarma komutanı yüzbaşı Salih, merkez bölük komutanı yüzbaşı Hulusi, Sinan nahiye müdürü Haki, yaralanan Diyarbekir merkez karakul komutanı Faruk, çatışmada ölen jandarma Zülküfi, Göçmenköylü Nasuh adlı kişilerin ‘büyük feragatla çalıştıkları’ belirtilmektedir. Çatışmada ölen Zülküfi adlı asker Diyarbekir’de Ulucami’nde (Şey Said effendi ve 47 arkadaşının önünde asıldığı cami) cenaze namazı kılınmış (18 Temmuz 1937).

Tan gazetesi Şeyh Abdurrahim ve arkadaşlarını şöyle tanıtıyor:

‘Çete, eski isyanda (Şubat 1925 kastediliyor.Y.K.) yakalanarak asılan Şeyh Said’in kardeşi Şeyh Abdürrahim, 933’te tepelenen Şeyh Fahri’nin kardeşi Şeyh Misbah ile Şeyh Said isyanında sergerdelik eden kaçak Liceli Kör Cemil Şeyda ve avanelerinden mürekkeptir.’

Kğrdler arasında dolaşan bilgilere göre Şeyh Abdurrahim ve arkadaşları Suriye’den itibaren takip edilmişler ve yanlarında olan asker kökenli biri tarafından ihbar edilmişlerdir.

Gazete haberinde çatışmanın oluş şeklini şöyle aktarıyor:

‘Cenuptaki fesatçılardan Şeyh Abdurrahim, Şeyh Misbah, Kör Cemil Şeyda, Kaçak Savurlu Hüseyin ve Balıkesir’den Diyarbekir’e muhakeme için gönderilirken Müslümiye istasyonunda cenuba kaçan Ziya ve adamları, 8 temmuz Perşembe akşamı karanlıkta Nusaybinin 20 kilometre şarkından hududu geçmişler, tam 9 gün Dircuma ile Hitabin arasındaki dağlık arazide saklı bir yürüyüşten sonra Bismil kazasının Sinan nahiyesine bağlı Aşağı Salat köyüne yaklaşmışlardır.’

18 Temmuz 1937 tarihli Son Posta gazetesi ise olayı ikinci sayfasında çift sütun üzerinden ‘Seyit Rıza’ya yardım için hududu geçen bir çete imha edildi’ başlığıyla duyuruyor:

‘Diyarbekirden bildirildiğine göre memlekete fesat sokmak , cenup vilayetlerimizin asayişini bozmak ve teşkilat yapmak maksadile Nusaybin’den hududumuzu geçen bir çete imha edilmiştir.

(…)

Çetenin mevcudiyetini evvela Romanya göçmenlerinden Nasuh hisetmiş, çeteden Balıkesirli Ziya da yakalanacaklarını anlayarak sıvışıp bir tezkere ile çetede bulunanları bildirmiştir. Bunun üzerine Nahiye Müdürü Hakkı harekete geçmiş, jandarma, korucu ve köylülerle çetenin üzerine yürüyüp bir oyalama müsademesine başlamış, bilahare gelen müfrezenin de iştirakile yapılan çetin bir müsademeden sonra Ziya teslim olmuş, Misbah, Savurlu Hüseyin ve Kör Cemil tepelenmişlerdir. 3 şaki de kaçmıştır. Kaçanlar da takip edilmektedir. Birkaç saat zarfında yakalanacakları umulmaktadır. Bu çetenin Dersimli Seyit Rıza’ya yardım etmek, Piran ve Palo taraflarında teşkilat yapmak maksadile geldikleri tahmin edilmektedir.’

Son Posta’nın haberinden anlaşıldığı kadarıyla Şeyh Abdurrahim ve arkadaşlarının imha edilmelerinde Balıkesirli Ziya kilit bir rol oynamıştır.

Tan gazetesindeki haberde de ‘Kaçak Ziya bir ara sıvışarak köylülerin yanına gelmiştir. Ziya hemen küçük bir pusula yazarak , çetenin kimlerden teşekkül obulunduğunu bildirmiş, bunun üzerine Nahiye Müdürü Haki harekete geçerek üç jandarma , korucu ve bir grup köylü olduğu halde eşkiyanın üzerine gitmiştir. Karşılaşma çok muvafakiyetli olmuş, oyalama müsademesi devam ederken hadise mahalline makinalı vesaitle jandarma takip müfrezeleri de yetişmiştir.’

Tan gazetesi de Kürd direnişçilerin önce Romanyalı göçmen Nasuh tarafından görüldüğü belirtilmektedir.

Şeyh Abdurrahim ve arkadaşları saklandıkları yerin etrafındaki buğday tarlalarının yakılması sonucunda kuşatmadan kurtulamamışlardır ama haberde buna değinilmemektedir.

Tan gazetesi haberine şöyle devam etmektedir:

‘Çetin bir müsademeden sonra Abdürrahim, Misbah, Savurlu Hüseyin, Kör Cemil tepelenmiştir. Ziya müsademeden çok geçmeden teslim olmuş, diğer üç şaki kaçmıştır. Müfrezelerimiz kaçanlarla ikinci bir müsademe daha yapmış bunlardan biri daha yaralanmıştır. Çetenin silah ve tabancalarından başka beynname, hüviyet cüzdanı, silah ve yol vesikaları bulunmuştur.

Verilen malumata göre bu çete çapulculuk için hududu geçen takımdan değildir.Bunlar Piran (Dicle. Y.K.) ve Palu taraflarında teşkilat yapmak, masum halkı aldatmak, cenupta bir asayişsizlik hadisesi çıkarmak, Dersimli Seyit Rıza’ya yardım etmek ve şimdiye kadar asılan, tepelenen arkadaşlarının intikamını almak niyetile elbirliği etmişlerdir. Çetenin fesat planı tamamen suya düşmüştür. Çete, daha yurdumuza girmeden, teşkilat içinde bulunan Muşlu Hilmi, Kör Cemil Şeyda tarafından vaktile Şeyh Said aleyhinde yazı yazdığı için öldürülmüştür.

Bu hadiseyi hazırlayanlardan şu isimleri öğrendim. Bunların hepsi cenup aşırı yerlerden gelmişlerdir. Cemil Paşa oğullarından Kadri, Ekrem, Mehmet, Savurlu Hüseyin, Abdurrahim ve adamı Sofu Sait, Muşlu Hilmi ve Hasan ağa, evvelce Seyit Han çetesinden kalıp kaçan Selahaddin, Abdülaziz ve Şeyh İbrahimin bazı tevabii Şam’da bir toplantı yapmışlardır. Şeyh Abdürrahim Ziya’yı orda bulmuştur. Ziya Bahikide Cemil Paşa oğlu Mehmet’in yanına gönderilmiş, orada bir müddet kalmıştır.Müteakiben Abdurrahimin resiliğinde cenupta Sincar’da Şeyh Mustafa’nın evinde, sonra Helva’da Şeyh İbrahim’in yanında toplantı yaparak vaziyeti müzakere etmişler ve Abdurrahim’in Nusaybin yanındaki Himara köyünden itibaren harekete geçmişlerdir. Şakilere Şeyh Misbah burada iltihak etmiş ve toprağımıza girerlerken de tepelenmişlerdir.’

Ziya’nın daha Suriye’de iken Şeyh Abdurrahim ve arakadaşları arasında devlet için çalıştığı bu haberlerden anlaşılıyor.

Rivayetlere göre Şeyh Abdurrahim’in cesedi günlerce güneş altında buğday tarlasında kalıyor ve günlerce sonra bulunup gömülüyor.

Tan gazetesi 20 Temmuz 1937 tarihli sayısında Şeyh Abdurrahim ve arkadaşlarının katledilmeleri hakkında  ‘Tepelenen çetenin artıkları’ başlığı altında şu bilgileri veriyor:

‘Diyarbekir, 19 (Tan muhabirinden) Evvelki gün tepelendiğini bildirdiğim çetede ağır yaralanan Sofu Said’in cesedi, fundalıklar arasında bulunmuştur. Üzerinde sergerde Şeyh Abdürrahimin mührü çıkmıştır.  Çetenin son şakisi olan Şeyh Misbah da Silvan kandarma bölük komutanı Yüzbaşı Hamdi tarafından Kaster köyünde teslime  mecbur bırakılmış, serseri Şeyh bird ere kenarından kaçarken ölü olarak tutulmuştur. Misbah’ın uşaklarından ikisi de iki saat önce yakalanmıştır.’

Gazete haberlerinde kullanılan dil ‘En iyi Kürd ölü Kürdtür’ politikasının örneklerini sunuyor.Öldürülen Kürdlerin bir insan olduğu akla gelmemekte, Kürdün ölüsüne de ‘sergerde ve çete’ gibi sözlerle hakaret edilmektedir. Yunalılara karşı verilen Türk milli mücadelesinde yer alan Zeybekler, Efeler kahraman, ‘Dersim’deki kandaşının hawarına koşan’ Kürd ise çetedir!

Temmuz 1937 başlarında, Şeyh Abdurrahim ve bir avuç arkadaşı Bismil’deki Deşta Perxane’de (Perxane Yazısı) günlerce direnir ve yaşamlarını kaybederler.

Koçgiri, Piran 1925, Takrir-İ Sükun, Mecburi İskan,Tunç-eli Kanunu darken sıra Dersim’e gelmiştir.

Dersim’deki Kürd Alevilerin imdadına yetişmek için Türk siyasi sınırlarını geçen, Nakşibendi Şeyhi Abdurrahim effendi ve arkadaşları fedekarlıklarını canlarıyla ödüyor.

Şeyh Said ailesi bir Kürd ocağıdır. Bu ocak darağaçlarından, sürgünlerden, zindanlardan ve kurşunlanmalardan nasibini alan bir ekoldür. Şeyh Abdurrahim de bu geleneğin en sonuncusu olmasa bile, en önemli kahramanlarından birisidir.

* * *

Şeyh Abdurrahim’in ve arkadaşlarının katlinde rol oynayan Balıkesirli Ziya olayı Kürdlerin ne kadar dikkatsiz olduklarını gösteren bir örnektir. O zamanın Ömer Güneyi adeta Ziya’dır. Bundan daha önce ise kendisini İngiliz istihbaratçısı Templeton adıyla Seyid Abdülkadir’e ve Palulu Kör Sadi’ye yutturan Türk istihbarat görevlisi Nizamettin olayı vardır.

Ne zaman Şeyh Abdurrahim aklıma düşse, Templeton kılığındaki Nizamettin ile Balıkesirli Ziya’yı ve Kürdlerin naifliğini hatırlıyorum.

7 Mayıs 2020