16 Ekim 2017 günü Kürdistan’ın kalbi Kerkük’te ortaya yere konulan hazırlıkları önceden yapılmış işgal hareketi ve bu arada özellikle YNK ve Goran’a bağlı bir kısım Kürd siyasetçilerin sergilediği alçakça tutum tarihte okuduğumuz ve şahit olduğumuz ihanetleri unutturacak türden ağır ve örgütlü bir ihanetti. Bu süreçte İran ve Türkiye başta olmak üzere Kürdistan’ın topraklarını işgal altında tutan 4 sömürgeci devlet kahredici rollerini alırlarken bir kısım Kürd siyasetçilerinin de onların saflarında yer alarak Kürdistan’ın kalbi Kerkük’e saldırmaları son derece düşündürücüdür.

YNK’nin kurucusu ve Kürdler adına uzun yıllar önemli mücadele süreçlerini yönetmiş Mam Celal’ in ailesinden insanların bahsi geçen bu ağır ihanette rol almış olması Mam Celal’ in yıllarca İbrahim Ahmed’in genlerini ve düşüncesini taşıyan ne kadar alçak bir güruhla siyaset yapmaya çalıştığını göstermesi açısından da oldukça önemlidir.

Kerkük işgalinde düşmanların kendilerine vadettiği üç kuruş menfaatten ve yarım asırlık kinden dolayı KDP ve diğer milli güçlere karşı düşmanla işbirliği yapanlar bilmelidirler ki sadece birkaç ilçenin işgal edilmesine sebep olmamışlar bir yandan 50 milyon Kürd insanının 100-150 yıllık özgürlük mücadelesi sonucu Güney Kürdistan’  da yeşeren umutları önemli oranda yok ederlerken diğer yandan da YNK’nin kurucusu ve mücadele insanı Celal Talabani’nin 1992 yılında bir halk toplantısında Kerkük’te sarf ettiği “tek bir Kürd kalıncaya kadar Kerkük Kürdistan şehri olarak kalacaktır” sözüne ihanet ederek bu mücadeleci insanın kemiklerini sızlatmışlardır. Aslında Kerkük ihanetinde yukarıda da belirttiğimiz gibi işbirlikçi hainler sıradan bir ihaneti hayata geçirmemiş, Kürd Halkının evlatlarının kanı, alın teri ve açlığı pahasına 150 yılda yaratılan değerler alçakça ayaklar altına alınmıştır.

Özellikle 2003 yılından itibaren Kürdlerin Güney Kürdistan’da her gün yeni yeni ekonomik, sosyal ve siyasal mevziler kazandığı bir dönemde ve bu gelişmeler doğrultusunda diğer 3 parçadaki Kürdistani mücadelelere de önemli katkılar sağlanmaktaydı. Ancak işgalcilik ve zulüm mazileri oldukça eskiye dayanan Kürdistan düşmanları Kürdler açısından bu olumlu gidişata elbette ki seyirci kalmayacaklardı. İşte bütün bunlardan dolayı süreci durdurmak mümkünse de geriye çevirmek üzere kendi aralarında bir konsensüs sahibi olan Kürdistan işgalcileri Kürd siyasal yapıları içerisinde yer alan zayıf halkaları yakalayarak onları bu gidişata karşı kendi saflarına çekmenin çabası içerisine girmişler ve bu çabaların meyvelerini de 16 Ekim işgal hareketi sırasında görmüşlerdir.

Ancak gerek işgalciler ve gerekse tenezzülcü iş birlikçiler her zaman olduğu gibi bir şeyi unutmuşlardır: Kürdler ve onun civan evlatları hem cesur hem de onurludurlar dolayısı ile tarihte bu ve benzeri ihanetlere çokça rastlamış olan Qazi Muhammed’ in, Mele Mustafa’nın ve Şeyh Said’ in evlatları bu sıkıntılı ve sancılı dönemde de her şeye rağmen onurlarına ve atalarına ait kutsal topraklara mutlaka sahip çıkacaklardır.

Tarih şahidimiz olsun ki Kürdlerin özgürlüğüne tahammül etmeyen hem işgalciler hem de onların iş birlikçileri Kürdlerin tertemiz vicdanlarına hesap vermek zorunda kalacaklardır. Önümüzdeki günler Nemir Mele Mustafa çizgisinde ısrar edenlerin başarılarıyla dolacak ve Kürdistan Halkı mutlaka özgürleşecektir.

Saygılarımla

22/10/2018 İSTANBUL