Mensubu bulunduğumuz Kürd milletinin muhtaç olduğu ilk teşebbüslere şimdiye kadar çaba sarfedenlerin gayretlerine karşı pek çok engeller bulunuyordu. Özellikle baskı idaresinde ve onu takip eden yarı baskı idareleri dönemlerinde “Kürd” kelimesini kullananlara adeta asi nazarıyla bakılıyordu. Diğer milletlerin her türlü teşebbüs ve gelişmelerine yardım edildiği halde, bu biçare masumları ezmek, dillerini unutturmak, memleketlerinde eski ilmi müesseseleri bulunan medreseleri bile “okul açacağız” diye tahrip etmek ve eğitim teşkilatlarına gelince bütçe müsait değil demek, velhasıl her fırsat ve her suretle Kürdleri cahil olarak bırakmak adet olmuştur.

“Bizim de bir lisanımız, bir tarihimiz vardır” diyenleri fesat çıkarıyor diye sürgün, hapis ve işkenceden kurtulamıyorlar.

Okullarımıza gelince: Evvela bütün Osmanlı yurdunda eşit bir teşkilat yoktu. Hata diyebilirim ki memleketim olan Hakkari, vaktiyle bir Kürd hükümetinin merkezi ve bilhare bir emirlik ve nihayet bir vilayet ve en sonda bir sancak merkezi olduğu halde meşhur “Medresa Meydanê”, “Medresa Pêzanê” gibi ilim ve sanat kaynağı ve Mela Ehmedê Xanî, Melayê Bateyî, Pertew lakabıyla anılan Mustafa Beg gibi dahileri yetiştiren darû’l fünunların (üniversite) bugün enkazları kazıldığı halde yerine bir mekteb-i idadi (lise) bile açılmadı. Ancak İlkokul seviyesinde bulunan bir rûştiye (ortaokul) mektebi vardı. Bu mektep yalnız Türkçe konuşabilmek için bir dil okuluydu. Zira öğrenciler katiyen Türkçe bilmezlerdi. Tabii olarak resmi dil cebren öğretiliyor, ilim ve fen ise dil uğurunda feda ediliyordu. Bu okuldan diploma alan birisi doğrudan doğruya hükümet dairelerinden birisine gider, orada yazı öğrenmeye başlardı. Bu eğitimden sonra Van idadisine (lisesine) ve daha sonra İstanbul’a gidiyorlardı ki buna da her biçarenin serveti müsait değildi. Netice olarak vatan evladı cahil kalıyorlardı.

Saadetimize gelelim: Artık semalarımızda arız olan bulutlar dağıldı. Her taraftan herkes “ben kürdüm ve Kürdlüğümle iftihar ederim” diyebilir ve her hususta ilmi yollarla hemcinsini aydınlanmaya teşebbüs ediyor. Hamdolsun yine hamdolsun bugün “Jîn” adındaki ilmi dergi ile birlikte bu defa “Kurdistan” adlı diğer bir derginin Kürdçe yayın sahasına çıkmasına iftihar eder ve muvaffakıyetlerini cenab-ı Haktan dualarla niyaz eylerim.

Kurdistan, No: 1, 30 Ocak 1919