(Serbestî, Sayı: 181, 21 Kanunî Evvel 1918)

Birbirini takip eden 10’u geçen makalemiz şu anda çevremizde lazım gelen etkisi, genel tesiri icra edemedi.

Kürdistan’ın Osmanlı devlet ve unsurları arasında gelecek hayatımız üzerinde ifa edeceği pek mühim vazifeler maalesef henüz takdir edilemiyor.

Kürdistan, Osmanlı devletinin ikbal ve istikbali üstünde mühim bir rol oynamağa namzettir.

Tarihi benliği, arazisi, nüfusu, tabiat hazineleri, karâbtesi, edebiyatı, tabii duyguları uzun uzadıya izah edilen Kürdistan ve Kürdler hakkında acaba nasıl kanaatlerin etkisiyle henüz memleketimiz hassas ve hareketlenme içinde bulunmuyor.

Memleketimiz, hayat ve kaderini aydınlatma, istikmal ve tesbit ile uğraşan günlük gazetelerin baş yazarlarını bu mühim ve hayati melse ile uğraşmağa davet etmiştik. Kürdü savunmak, türkü ve Osmanlı devletinin menfaatlerini müdafaa etmektir kanaatı bir genel kanaat şeklindedir. Fakat ne kadar esef vericidir ki davet etme çığlığımız uzuyor, yorum ve izaha karşı bir sükut, garip bir sessizlikle mukabele ediliyor.

Hakikatı, hakkı, doğru ve faydalıyı zararlı ve faydasızdan ayırmaya muktedir, cidden muktedir bir basın heyetine malik olduğumuza inanıyorduk ve bu inanç, bu iman bizi teselli ediyordu.

Fakat ne kadar utanılacak bir durumdur ki yanıldığımız, hem de pek acı bir suretle yanıldığımızı anlıyoruz.

Bazı istisnaları dikkate almazsak, ferdi ve siyasi ihtiraslar, faydasız bir heyecan seli, çorak vadilere akan suların akibeti gibi yüce basın kuvveti düşük, faydasız ve belki kısmen zararlı ve neticesiz bir duruma giriyor.

Söyleyiniz, bağırınız fakat kime? Yatan kalplerde çıkan bu müthiş çığlığa tahammül edecek kulak nerede? Herkes başını çeviriyor, çünkü rağbet edilen bir emelsiz ve amelsiz vaktinin katili, kolay ve çalışmadan bir çırpınış var.

Bu şiddetli dili kullanmak selahiyetini acaba kimden alıyoruz? Bunu bize sormak isteyenlere cevabımız gayet açıktır.

Yüzlerce seneden beri ezilen bir milletin vicdanından Kürdistan ve Kürdler ne oluyor? Osmanlı devletinin bu pek güzide unsuru nasıl bir şekil altında milli inkişafı istihsal edecek.

Kürdistan vilayetlerinde yaşayan bu mert, necip, kanı ve ruhu temiz millet, Osmanlı devletine ilhak olduğundan beri asla düşmedi.

Şimdi o müthiş faciadan ta sınırlı mağduriyetlerden sonra Bab-ı Ali Kürdistan’ın ve Kürdlerin hayatını bu mühim, nazik ve pek esaslı dakikada kimlere emanet ediyor. Hükümetin iyi niyetinden eminiz ve siyasi basiretine inanmak istiyoruz.

Fakat bu inancı takviye edecek mucizeler veya hiç olmazsa tezahürat, bu şifa veren ilaçlar nerede?

Ruhumuzun yaralarında o şifa veren ilaçlara karşı ölmez ve sönmez bir ateş var.

İkinci bir noktaya da işaret etmek isterim. Yapılacak teşebbüslere çalışkan bir ruhla katılım gösterilmelidir.

Kararlar verildikten, esaslar çözüldükten, genel sorunlar bir umumi fasıla tabi olduktan sonra, yapılacak teşebbüslerin neticesi boştur, hiçtir, faydasızdır.

Bu fırsatı değerlendirmek telafi edilmeyecek bir zayiat olur. Tarih sayfalarının arasında bile isim ve hüviyeti unutulan milletler kuvvetini toparlayıp hayat bulurken, güzide Kürd unsurunu müstakbel etkin mevkiye yüceltmeğe niçin henüz teşebbüs edilmiyor?

Anadolu’nun yatan gönülleri, Kürdistan’ın yakılan kalpleri aynı sözü ve özü terennüm ediyor.

Fakat hala aydınların kulakları tıkalı, geçmiş hükümet ile hazır hükümetin hiçbir zaman kıyaslanması kabil olmamakla beraber ihtimal haricinde deli düşüncelere sarılmakla hatalı idi. Gelen hükümet henüz meşru gayelere hayat, kuvvet ve kudret bahşetmek fırsatını üretememekle müteesirdir.

Kısacası yaşamak kabiliyetine malik, yaşamak ve yaşatmak kudretine sahip bir Kürdistan var.

Öyle bir Kürdistan ki ruhları birlik, birleşmek aşkıyla yatan Kürdlerle dolu.

Bu milletin nabzı yoklanırsa orada daha asırlarca durmayıp vuracak bir kuvvet ve haşmet var.

Kürdü kurtarınız! Bu gayeyi takviye ediniz! Kürd yaşayacak ve yaşatacaktır.

 

Kaynak: Du Birayên Bedirxanî: Celadet û Kemiran Bedirxan (1913-1923)