Birinci Dünya Savaşı başlamadan çok kısa bir süre önce Bitlis’te liderliğini Hayretin Berazi, Sipkili Aziz Bey, Mele Selim, Zırkili Akid Efendi, Eleşkirt Şeyhi Osman Efendi ve Bekir Efendi’nin[1] yaptığı bir Kürd başkaldırı hareketi meydana gelir. Dönemin resmi yazışmalarında ve kimi kaynaklarda dile getirildiği gibi, bu hareketin spontane ya da hususen Mele Selim’in adı ve unvanıyla ilişkilendirerek “cihatçı” ve “irticacı” kavramlarla tanımlanması, daha sonraki Kürd hareketlerinde de görüleceği üzere, İttihatçıların sık sık başvurdukları bir taktiksel yöntemdir. Bunun amacı Rusya, İngiltere ve Fransa gibi büyük çoğunluğuyla Hristiyan alemine mensup laik devletlerin Kürdlere karşı olası yakınlaşması ve desteğini, bu söylemeler üzerinden manipüle ederek kırmak ve engellemekti.

Osmanlı ordusunda Yüzbaşı rütbesinde muvazzaf subay olarak istihbaratta görev yapan İsmail Hakkı Şaweys’in aktardığına göre, 1914 Bitlis ayaklanmasını hazırlayan süreç 1894’e kadar uzanmaktadır. İngiltere ve Rus Çarının da baskısıyla Abdülhamid 1894’te olası bir Kürd-Ermeni çatışması ve adı geçen nüfuslu Kürd şahsiyetlerin muhalif duruşlarını gerekçe göstererek Seyyid Abdulkadir, Musa Begê Xwêtî, Mele Selim ve diğer bazı Kürd ileri gelenlerini Medine’ye Sürgün etmişti. Sürgüne gönderilmiş olan Kürd ileri gelenleri Hicaz’da Seyyid Abdulkadir, Hacı Musa Beg, Mele Selim ve diğer birçok Kürd ileri gelenleri ve hacı Kürdlerin de iştirakiyle geniş katılımlı bir toplantı yapılır. Toplantının ana gündemi; sürülen Kürdlerin durumu, Abdülhamid rejiminin Kürd toplumu üzerindeki ulusal, toplumsal ve ekonomik baskılarıydı. Yapılan fikir teatisi sonucunda, Osmanlı devletinin Kürdistan’daki bu haksız uygulamalarına karşı hep birlikte tavır almak, karşı koymak üzere anlaşarak yemin ederler. 1896’da çıkan af üzerine sürgünde bulunan Kürd ileri gelenleri geri döndüklerinde anlaştıkları gibi, istibdat baskısına karşı halkı örgütlemek, harekete geçebilmek ve Kürdleri bu baskıcı rejimden kurtarabilmek için her biri bulunduğu yerlerde çalışmaya başlarlar. Mele Selim de Kürdistan’a döndüğünde, arkadaşlarıyla sözleştikleri gibi propaganda ve örgütleme çalışmalarına başlar. Bu amaçla Van, Başkale, Bitlis, Muş ve Diyarbekir yörelerini dolaşarak fikirlerini yaymaya çalışır.[2]

Mele Selim ya da bilinen diğer adıyla Halife Selim, bu çalışmaları yürütürken Diyarbakirli Fikri Necdet Efendi’nin girişimiyle 1900 yılı başında kurulmuş olan Kürdistan Azm-i Kavi Cemiyeti kurucularından ve yöneticilerinden bir olduğunu daha önce belirtmiştik. Kürdistan Azm-i Kavi Cemiyeti’nin 1908 yılına kadar aktif olduğunu farklı Kürd kaynaklarından biliyoruz. Mele Selim ve bir kısım arkadaşları çalışmalarını bu süre zarfında, adı geçen cemiyet bünyesinde sürdürmüşler.

1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanından kısa bir süre sonra çıkartılan yeni af kanunuyla, sürgünde bulunan Kürd ileri gelenleri başta İstanbul olmak üzere ikamet yerlerine dönerler. Başta Seyyid Abdülkadir ve arkadaşları olmak üzere Kürd aydınları, uleması ve ileri gelenlerin önemli bir kesimi Meşrutiyeti destekler. Meşrutiyet’in ilanı, Kürdler için de yeni bir dönemin başlangıcı olmuş. Bu dönemde kurulan ilk Kürd örgütü Kürd Teavün ve Terakki Cemiyeti’dir.  Kürd Teavün ve Terakki Cemiyeti (KTTC), 19 Eylül 1324 (1908)’de kurulmuş, eldeki bilgiler ışığından öyle anlaşılmaktadır ki, başta Mele Selim ve Kürdizade Ahmed Ramiz olmak üzere Kürdistan Azm-i Kavi Cemiyeti kurucuları ve üyeleri de bu yeni örgütün içerisinde yer almıştır. KTTC’nin yayın organı olan KTTG’ne gönderilen telgraflardan ve diğer bazı kaynaklardan öyle anlaşılmaktadır ki Cemiyetin Bitlis, Muş, Diyarbekir, Musul, Erzurum, Hınıs ve Bağdat’ta şubeleri açılmıştır.[3] Mele Selimin de kurucuları arasında olduğu Bitlis KTTC şubesi, en çok üyesi olan aktif şubelerden biriydi. Bu süreçte, Bitlis İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bütün girişimlerine rağmen, Kürd cemiyetinin gelişmesini önleyememiştir. T. Zafer Tunaya göre, Bitlis’te çıkan ayaklanmanın başında Cemiyetin kurucusu ve arkadaşları (Halife Selim ve Ali Ağa) bulunmuşlardır.[4] KTTC’nin Kürd toplumu içindeki faaliyetleri, Kürdistan’daki örgütlemesi, gelişimi ve yaygınlaşması siyasi iktidarı oldukça rahatsız etmiş ve yaklaşık bir yıl sonra cemiyet kapatılmıştır.

Bu dönemde İttihatçıların korktukları en önemli konulardan bir de olası bir Kürd-Ermeni ittifakıdır. Ermeni ve Kürdlerin büyük çoğunluğu oluşturduğu bir bölgede, bu iki halk arasında kurulacak bir ittifak, hiç beklenmedik gelişmeler meydana getirebilir, Ermenistan ve Kürdistan coğrafyası tamamıyla Osmanlıdan ayrılabilirdi.

Balkan Harbi’nde alınan yenilgi ve yaşanan toprak kabından sonra, Kürdler de yeni bir arayış içerisine girer. İstanbul’da bulunan bir kısım Kürd aydınları ve ileri gelenleri, dağınık halde bulunan farklı Kürd siyasi gurupları bir araya getirmek için çeşitli girişimlerde bulunurlar. Bu doğrultuda Mayıs 1912’de, bütün Kürt siyasi ve sosyal grupların temsilcilerinin katılımıyla genel bir toplantı düzenlenir. Toplantıda, Kürt halkının genel çıkarlarını temsil edecek yetenekte bir birlik partisini örgütleme kararı birlikte alınır.[5]  Rêxistina Îrşad (Doğru yolu gösteren) adıyla yeni bir örgüt kurulur. Rêxistina Îrşad’ın amacı, İttihat ve Terakki yönetiminin ‘Kürdleri silahsızlandırıp vergileri artıran uygulamalarına Kürdistan’da son vermek’ ve bölgesinde otonom bir yönetim kurmaktı.[6] İsmail Hakkı Şaweys, örgütün kuruluş amacıyla ilgili şu bilgileri aktarıyor: Talepleri; Kürdistan’ın Türklerden ayrı olarak Osmanlı Devleti sınırları dahilinde ve Hilafet yönetimi altında muhtar (otonom) idareye sahip olmasıydı.[7] Ağustos 1912’de Rusya’nın Türkiye büyükelçiliğinden Rusya Dışişleri Bakanlığına gönderilen rapordan da anlaşılmaktadır ki yöneticilerinin ayaklanma hazırlığını yürüttüğü gizli bir Kürd örgütü “İrşad” kurulmuştur. Örgüt yöneticileri, Kürtlerin bulunduğu ülkenin doğu bölgelerinde üstleniyorlar. Örgüt yöneticilerinde Hayretti Barazi’nin Erzurum Rus Konsolosu Ştritter’e bildirdiğine göre, örgüt komitesi Sibki Aziz Bey, Zırki Akid Efendi, Eleşkirt Şeyhi Osman Efendi, Selim Efendi ve Bekir Efendi’den oluşmaktadır. Örgütün mührü ve her üyenin ayda 10 para ödediği bir kasası vardır. Hayrettin Berazi’ye Erzurum, Bitlis, Beyazıt ve Muştaki Kürtleri ayaklandırma görevi verilmişti.[8] Bu grup aynı zamanda Rusya sahasında bulunan Kâmil Bey ve Abdürrezzak Bedirhan Bey’le de ilişki halindedir. Bab-ı Âlî Dahiliye Nezâreti’nden 18 Mart 1914’te gönderilen şifreli telgrafa göre, “Halife Selim’in bir sene önce İstanbul’da Şeyh Abdülkadir’e misafir olduğu[9] belirtilir. Bitlis Rus Konsolosu Girs de hareketliliğin yayıldığı alanla ilgili elçiliğe verdiği raporda; “Kürtler içindeki hareketin Musul vilayetinde, Diyarbekir vilayeti sınırlarına yakın bölgelerde, Bitlis vilayetinin Siirt Sancağı köylerinde ve aynı şekilde Kürt beyleri ve şeyhlerinin Duhok’ta da görüldüğü rapor ediyordu.”[10] Osmanlı arşivlerinde Bitlis isyanı başlamadan önce Mele Selim’in Abdürrezzak Bedirhan Bey’le görüşmek üzere Gürcistan’a gittiği kaydedilmiş. Aynı dönemde Şeyh Abdüselam ve Sımail Ağa Şıkaki (Sımko) da, Abdürrezzak Bedirhan aracılığıyla Rusya yetkilileriyle görüşmek üzere Tiflis’e gitmişler.[11] Burada ortak bir istişarenin de yapılması büyük bir ihtimaldir.

(Devam edecek.)

[1] Celilê Celil, Kürt Aydınlanması, Avesta Yayınları, İstanbul, 2013, s. 136

[2] Jiyan û Berhemekanê Îsmaîl Heqî Şaweys, Dezgay Çap û Belawkirdinî Aras, Zincîrey Roşinbîrî, Çapî Yekem, Çapxaney Wezaretî Perwerde, Hewlêr, 2003, Bîr, Hejmar: 2, 2005, s. 41-42

[3] Malmîsanij, Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti ve Gazetesi, Avesta Yayınları, İstanbul, 1999, s. 45

[4] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler Cilt 1, İkinci Meşrutiyet Dönemi, 1908-1918, İletişim Yayınları, İstanbul, 4. Baskı, 2011, s. 431

[5] Celilê Celil, Kürt Aydınlanması, Avesta Yayınları, İstanbul, 2013, s. 134

[6] Nevzat Bingöl, Bitlis İsyanı ve Şeyh Selim, Do Yayınları, İstanbul, 2013, s. 31

[7] Jiyan û Berhemekanê Îsmaîl Heqî Şaweys, Dezgay Çap û Belawkirdinî Aras, Zincîrey Roşinbîrî, Çapî Yekem, Çapxaney Wezaretî Perwerde, Hewlêr, 2003, Bîr, Hejmar: 2, 2005, s. 43

[8] Celilê Celil, Kürt Aydınlanması, Avesta Yayınları, İstanbul, 2013, s. 136

[9] Kerem Soylu, Osmanlı Belgelerinde Bitlis ve Civarı, İstanbul, 2017

[10] Celilê Celil, Kürt Aydınlanması, Avesta Yayınları, İstanbul, 2013, s. 137

[11] Nevzat Bingöl, Bitlis İsyanı ve Şeyh Selim, Do Yayınları, İstanbul, 2013, s. 35