KTC’nin Kürd muhacirlerin iadesiyle ilgili çalışmaları ve girişimleri

Birinci Dünya Savaşı’nı sonlandıran Mondros Antlaşması’nın önemli ve süratle yerine getirilmesi lazım gelen şartlarından biri de, muhacirlerin bir an önce vatanlarına iadesi idi. Antlaşma’nın imzalanmasından çok kısa bir süre önce, “8 Ekim 1918’de Talat Paşa kabinesinin istifasının hemen ardında, “karar-ı askeri ile bir mahalden çıkarılarak diğer mahallere sevk edilmiş bilumum ahalinin çıkarıldıkları mahallere dönmelerine müsaade edilecekti. Bu müsaadeye ilişkin olarak tüm vilayet ve mutasarrıflıklara çekilen telgrafta, Erzurum, Trabzon, Van, Bitlis, Diyarbekir, Elazığ ve Erzincan ahalisinden mültecilerin geri dönüşleri için bu mahaller ile yapılacak muhaberat sonrası sevkiyata “peyderpey” başlanması isteniyordu.”[1] Bu kararın uygulanabilmesi için gerekli ve yeterli bir bütçenin oluşturulması gerekiyordu. Mebûsan Meclisi’nin bu önemli emri kolaylaştırmak için kurtulmuş vilayetler namıyla ve Kürdistan’ın harabe şehirlerinin tekrar ihya maksadıyla üç milyon liranın sarfını uygun bulup tasdik etti. Uzaktan-yakından muhacirler nakil ve sevk olundu. Az çok iaşe yardımı edildi. Lakin bu bahtiyarların hiçbiri Kürd muhacirleri değildi. Çünkü Kürdlerden bir fert bile Konya’dan bir adım uzaklaşmamış idi. Bu lütfa ilaveten üç kuruş kadar bir kut (yiyecek) ile iaşe olunan bu çaresizlerin yevmiyeleri de kesildi.

Biz artık bu zihniyette bulunanlara boyun eğip minnet duygusundan sarfı nazar edelim de Kürdlerin mağdur ve sefil, gurbetzede ve üzüntü içinde perişan halde olan vatandaşlarına karşı imdat ve yardım yöntemini tayin edelim. Kürdler yoksa cömertlik ve kerem manasını yalnız evlerine, çadırlarına gelen misafirlere mihmandarlık etmeye mi münhasır zannederler? Beş sene önce kendileri gibi bahtiyar ve asude yaşayan yüzbinlerce din kardeşleri ve milletlerinin sahra gurbetinde açlıktan, sefaletten öldüklerini, herkes yar ve diyarına kavuştukları zamanlarda bu musibeti görenlerin hala vatan ayrılığıyla dılsohte (gönlü yanmış) ve perişan olduklarını işitmediler mi? Elbette işitmişlerdir.

 Her kavmin, milletdaşlarını bütün gayretiyle ve kardeşlik sevgisiyle kucakladığı şu tarihi zamanlarda, Kürdlerin vatandaşlarına karşı kayıtsız davranmayacakları apaçıktır. Bir Kürdün zillet ve sefaleti bin Kürdün izzet-i nefsini yaralar.[2]

Kağıt üzerinde alınan birçok karara rağmen, mütareke hükümeti yetkilileri de muhacir edilen Kürdlere yapılan mezalimi hafifletmek için gerekli ve yeterli ilgiyi göstermemiş, alınması gereken önlemleri ve atılması gereken adımları atmamışlar. Bir Kürd imzasıyla Jîn dergisine gönderilen mektupta, Çukurova bölgesine göçertilen Kürdlerin mevcut durumuna dair hem içerideki hem de dışarıdaki sessizliği ve ilgisizliği şiddetle eleştirerek, bunun dünyanın vahşet dönemlerine benzediğini belirtir. “Eski nüfuslarının beşte biri oranında kalan bu insan türünün en talihsiz evlâtları, bugün ancak birer insan iskeletidirler… Bunlar, kışın şiddetli günlerini Seyhan ırmağı üzerindeki köprünün ıssız ve nemli taşları üzerinde dilenmekle, gecelerini de harabeye dönmüş birtakım evlerde ve arsalarda çamur içinde inleye inleye geçiriyorlar. Hepsinin fersiz gözleri dünyaya veda etmeye, güçsüz elleri bedenlerinden ayrılmaya yüz tutmuş durumdadır. İnsan bunlara baktıkça insanlıktan nefret etmek, vahşete dönmek ve gazetelerin sütunlarını dolduran XX. yüzyıl hakkındaki alkışlara karşı başkıldırmak ister. Bilmem ki azizim, dünyaya ne oldu! Gittikçe geriye, vahşet dönemlerine doğru mu dönülüyor! İnsanlık buna mı derler![3]

   Kürd muhacirler meselesi, mütareke süresi boyunca özellikle dönemin önemli Kürd kurumlarından olan Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC) ve ona yakın dergi ve gazeteler tarafından bütün cihetleriyle izah olunarak takip edilmiş ve bu hususta resmi ya da gayri resmi hükümet yetkilileri nezdinde çeşitli girişimlerde bulunulmuştur. Konya, Ankara, Kastamonu, Kayseri, Niğde, Kütahya, Eskişehir, Amasya, Tokat, İskenderun, Burdur ve sair yerlerde bulunan altıyüzbin (600.000) Kürdün “Kürdistan”a iadeleri hususlarını tetkik etmek üzere Maliye nezaretinde eski şurayı devlet reisi Seyyid Abdülkadir Efendi Hazretleri, Eski Dahiliye Nazırı Mehmed Ali Bey, Maliye Nazırı ve muhacirler umum müdürlüğünden oluşan bir komisyon teşekkül etmiştir.[4] Mevzubahis konuya dair Kurdistan dergisinde yayımlanan bir yazıda, böylesine büyük bir meselenin sadece Kürd ve Osmanlı hükümetiyle de sınırlı olmadığını belirterek dünya kamuoyunun dikkatini bu meseleye çekmek ister. “Bugünkü alemin vaziyeti karşısında; Kürd efkar-ı umumiyesinin (kamuoyunun) hazırlanması, Kürd milletinin geleceği noktayı nazarından ne kadar zaruri ve mühim ise, Kürd muhacirlerinin durumlarının ıslahı ve yurtlarına lüzum-i iadeleri de o nispette zaruri ve hayatidir. Bu sorunlar yalnız Kürdleri ve Osmanlı hükümetini değil, bütün yüce insanlık kamuoyunu işgal edecek bir mahiyettedir.”[5] Adana’dan Jîn dergisine gönderilen bir mektupta, muhacir durumuna düşürülmüş Kürdlerin yurtlarına dönebilmeleri için KTC’nin daha fazla çaba göstermesi talebinde bulunuyor. “Dönüşleri için gerekli tedbirlerin alınması konusunda saygıdeğer Kürdistan Cemiyeti’nin dikkatini çekiniz… Çünkü dört buçuk yıldan beri göçün acı, amansız darbeleriyle yaralıyız.”[6]

Serbestî gazetesinde “Kürd muhacirlerinin vaziyeti” başlığıyla, KTC tarafından bu amaçla hükümet yetkilileri nezdinde yapılan çağrılar ve girişimler tekrardan hatırlatılmıştır. “Kürdistan Teali Cemiyeti İstanbul genel merkezi tarafın­dan yapılmış olan sayısız teşebbüsler ve birkaç günden beri gazetemizde yapılan neşriyata rağmen, hükümetin Kürd mu­hacirleri hakkında lazım gelen destek ve yardımları yerine ge­tirmeyi azmettiğini açıklayan emareler mevcut değildir.

Kürdlerin köylerinden cebren tehcire mecbur edildikleri malumdur. Anadolu’nun muhtelif vilayetlerine menkul ve gayrimen­kul mallarından tecrit edilerek serpilmiş olan kardeşlerimizin ne müthiş bir sefalet içinde perişan olduklarından merkezi hü­kümet haberdar mıdır? Bilmiyoruz!…

Matbaamıza her gün gelen mektuplar, ocaklarından mah­rum edilmiş olan aziz kardeşlerimizin çektikleri nihayetsiz ızdırapları elim bir surette anlatıyor.

Beş senelik savaş, Anadolu’nun mali, sanayi ve iktisadi hayatını mahvettiğinden, Kürdlerin oralarda barınabilmesi imkansızdır.

Muhacirlerin memleket­lerine nakli hususunda yapılan teşebbüslerimize karşılık alı­nan netice, muhacirler müdürlüğünde yeterli miktarda tahsi­sat bulunmadığı yolundaki malumattır.

Birinci Dünya Savaş’ı esnasında Tazyik sahralarında Mu­sul sokaklarında fizyolojik sefaletten ölen Kürdlerin imdadına büyük miktarlar ilave olunmasına mâni olmak zamanı gelmiş ve belki de geçmiştir.

Kürd unsurunun daha ziyade mağduriyetine sebebiyet ver­memek, adaletin bir gereğidir.

Kendilerine karşı yapılan mezalimin hafifletilmesi na­mına, yüce hükümetin muhacirler meselesine bir çözüm yolu­nu bulması gerekir.

Tekrar ediyoruz. Bu büyük ve milli yaraya şifalı bir mer­hem tedarik olunsun.

Bugün Kürdlere ait mühim meselelerden biri de budur.”[7]

Bu serzenişlerden yaklaşık on gün sonra 9 Mayıs 1919 tarihli Serbestî gazetesinde yapılan yeni bir açıklamada; “Birkaç günden beri gazetemiz sürekli Kürdistan’dan Anadolu’ya zorunlu göç eden ve tehcir edilen muhacirlerin sızlatan vaziyetinden bahis ile, bu duruma bir son verilmesi hakkında hükümetin nazarı dikkatini çekmekteydi. Şikâyetle­rimizin yavaş yavaş duyulmaya başladığını haber aldık. Buna cidden memnun olduk. Şikâyetlerin duyulması haksızlıkların telafisine, ihmal olunmuş hakların iadesine delalet eder. Bu iti­barla hükümete teşekkür ederiz. [8]

İstanbul’a kadar yayılan, şiddetli yoksulluk içinde bulunan Kürd muhacir yetimlerine sahip çıkıp kurtarmak amacıyla İstanbul’daki Kürdistan Teali Cemiyeti, bir yetimhane kurma projesi tasarlar ve öncelikli olarak da yetim çocukları şehirdeki bir kısım Kürd ailelerin yanına yerleştirilir. Bu mevzuya dair yapılan açıklamada; “Şark vilayetlerinden Ankara, Konya havalisine göç edip ta şehrimize kadar dökülen binlerce Kürd muhacirlerinin bes­lenmeleri hakkında hükümet nezdinde sürekli yapılan müra­caatları evvela kaydetmiştik.

Daha sonra Kürdistan Teali Cemiyeti’nin bu konuda pek isabetli bir karar aldığını memnuniyetle bildirdik. Cemiyet, bilumum Kürd muhacirlerine yardımcı olamayacağını nazarı dikkate alarak, şimdilik İstanbul’da bulunan muhacir yetim­lerinin yerleştirilmesine karar vermiştir. Bu maksatla İstan­bul’da bulunan muhacir yetimlerinin miktarı ve yerleşecek yerlerin tespiti yapılmıştır.

Tahkikat neticesine nazaran bugün şehrimizde her türlü yardımdan mahrum ve en sefil şiddetli yoksulluk içinde çırpı­nan muhacir yetimlerinin miktarı beş yüze ulaşmıştır.

Adı geçen yetimleri hem sefaletten kurtarmak hem de is­tikbal için aydınlık ve aydın olarak yetiştirmek emeliyle bir “yetimhane” kurulması tasavvur olunmakta ise de, müesse­senin tesis ve teşkili zaman alacağından, şimdilik daha pratik bir tedbire müracaat olunmuştur.

Adı geçen yetimler, Kürd aileleri arasında taksim oluna­caktır. Bu kararın alınmasıyla beraber, uygulanmasına başlan­mış ve şehrimizde bulunan Kürd ailelerinden bir kısmı kendi­lerine gönderilen Kürd çocukları kabul etmişlerdir. Müteşebbislerini tebrik ile Kürd ailelerini bu hayırlı işe iş­tirak etmelerine davet ediyoruz.”[9]

KTC’nin en önemli çalışmalarından ve girişimlerinden biri de, batının çeşitli vilayetlerine dağıtılmış yüzbinlerce Kürd mültecinin (göçmenlerin) durumunun iyileştirilmesi ve geri dönmesini sağlamaktı. Cemiyet merkezinde düzenlen bir konferansta, bu konuyla ilgili 1 Haziran 1919’da yapılan değerlendirmede, KTC’nin genel sekreteri Memduh Selim Begî durumu özetleyen çok net ve açık bir değerlendirmede bulunuyor. “Cemiyetin siyasal girişimleri düzeyindeki en önemli işi, Anadolu’nun her tarafına dağılan pek çok sayıdaki Kürd göçmenlerini yerlerine geri göndertmekti. Cemiyet bu konuda, ateşkesten beri kurulan hükümetlerden ısrarla istemde bulundu ve hepsinin kesin ve resmî biçimde söz vermelerine rağmen hiçbir şey yapılmadı. Cemiyet, göçmenlerin çektikleri sefaletleri tümüyle ve bütün acılığıyla bilmektedir; bunu hükümete de anlatmıştır. Şimdiye kadar bu göçmenlerin geri gönderilmemelerinin nedenleri, hükümetin içtenlikli bir biçimde bunu istememesinden başka bir şeyde görülmemektedir.”[10]

Sınırlı örgütlüğü ve gücüne rağmen, KTC ve ona yakın kuruluşların özellikle de yetim muhacir Kürd çocuklarıyla ilgili girişimleri ve çalışmaları oldukça önemlidir. Ancak bu ağırlıklı olarak İstanbul’la sınırlı kalmıştır. Kendi ailesi de zorunlu göç edenler arasında olan Hakkarili Ebdurrehîm Rehmî, yetim kalmış muhacir Kürd çocukların durumunu konu alan şiiriyle bu bölümü sonlandıralım.

Nalîna Sêwîkî

Ez mame sêwî bêda û bab im

Xanîyê min sotin, ez malxirab im

Babê min kuştin bêdîn kuffaran

Muhtaç im îro destê neyaran

Gurgêt du pê hatin, ketin kerîyan

Muhacir im ez wê ketime derîyan

Nanek dixwazim jibo vejînê

Rehmê bi mi nakin ji xeyrê kînê

Insaf bikin ey ewladê Adem

Ez jî mirov im, qet xwe bi we nadem

Wextê zeman da ez xanedan bûm

Cihê xwe da ez sahibqiran bûm

Rojê du sed mêr min bûne mêhvan

Daîm tijî bûn min dergeh, dîwan

Ji goşt û birincan sifre derêtxist

Memnûn, mureffeh min rê diêxist

Îro min ar e ez behs ji wê bikim

Dinya we bûrand, îroke çi bikim?”[11]

[1] Fuat Dündar, İttihat ve Terakki’nin Müslümanları İskân Politikası (1913-1918), İletişim Yayınları, 7. Basım, 2018, İstanbul. s. 65-66

[2] Mîzayê Cizîrî, Birinci Dünya Savaşı ve Kürd Muhacirleri, Kurdistan, Sayı: 14, 23 Eylül 1335 ((1919)

[3] Bir Kürd Genci, Jîn, Aded: 15, 30 Mart 1335 (Jîn, Kovara Kurdî-Tirkî & Kürdçe -Türkçe Dergi (1918-1919), M. Emin Bozarslan, Deng Yayınevi, Sweden, 1985)

[4] Altı yüz bin Kürdün memleketine İadesi, Kurdistan, sayı: 8, 29 Mayıs 1335 (29 Mayıs 1919)

[5] Vaziyeti umumiye-i Ekrada bir nazar, Kurdistan, sayı: 8, 29 Mayıs 1335 (29 Mayıs 1919)

[6] Bir Kürd Genci, Jîn, Aded: 15, 30 Mart 1335 (Jîn, Kovara Kurdî-Tirkî & Kürdçe -Türkçe Dergi (1918-1919), M. Emin Bozarslan, Deng Yayınevi, Sweden, 1985)

[7] Kürd muhacirlerinin vaziyeti, Serbestî, no: 481, 30 Nisan 1919

[8] Kürd muhacirleri hakkında, Serbestî, no: 490, 9 Mayıs 1919

[9] Muhacir Kürd Yetimleri, Serbestî, no: 481, 30 Nisan 1919

[10] Memduh Selîm Begî, Kürd Kulübünde Bir Söyleşi, Jîn, Aded: 21, 18 Haziran 1335 (1919)

[11] Ebdurrehîm Rehmî, Nalîna Sêwîkî, Jîn, Aded: 11, 15 Şubat 1335 (1919)