Dördüncü Bölüm

Konsensüs Demokrasisi ve Bosna-Hersek Federal Konsensüs Demokrasisi

Giriş

Demokratik temel ilkeler ve kurumlar,  farklı grupların çelişen taleplerin niteliğine ve düzeyine göre, her devlete az veya çok değişik biçimde uygulanmaktadır. Değişik uygulamalardan hareketle oluşturulan modeller iki temel grupta toplanabilir. Birinci grupta, siyasal karar alma süreçlerinde çoğunluk iradesini esas alan modellerdir. Çoğunluk demokrasi, yarışmacı demokrasi, rekabetçi demokrasi gibi adlarla tanımlanan bu modeller, genellikle sosyo-ekonomik sınıfların temel farklılaşma olduğu toplumların tecrübelerine dayanarak oluşturulmuştur. “Çoğunluk demokrasileri, nispeten homojen topluma sahip ülkelere daha uyar, yani örneğin derin sınıfsal karşıtlıklar veya mezhepsel çatışmalarla dolu olmayan bir toplum birbirinden keskin biçimde ayrılmış alt kültürlere veya kamplara bölünmemiş devletler için geçerlidir.”[1] Başka bir deyişle çoğunluk demokrasi, devletin özelliklerinin değiştirilmesi, tasfiyesi gibi politikalarla ilgilidir.

İkinci grup demokrasileri ise, siyasal karar alma süreçlerinde çoğunluk iradesine değil, toplumu oluşturan çeşitli grupların uzlaşmasıyla ortaya çıkan iradeye üstünlük tanımaktadır. Konsensüs demokrasi, ortaklaşmacı demokrasi, oydaşmacı demokrasi gibi adlarla tanımlanırlar. Bu demokrasiler, çıkarların ve çıkar gruplarının farklılaşması çok boyutlu ve yüksek düzeyde olduğu devletlerin deneyimlerinden oluşturulmuştur. “Birçok alt kültürün veya kampların bulunduğu toplumlar için ilke olarak Konsensüs demokrasi bütünleşme ve de siyasal irade oluşmasına ve karar almasına daha uygundur.”[2] Başka bir deyişle konsensüs demokrasisi, devletin özelliklerinden ziyade devletin ögelerinin değiştirilmesi, tasfiyesi gibi politikalarla ilgilidir.

Aşağıda, ulus-devletlerin çoğulcu sosyal yapısının demokratik yönetimin işleyişine etkisi bakımından, çoğunluk ve konsensüs modellerin çerçevesinde karşılaştırmalı olarak inceleyeceğiz.

1-Çoğunluk Demokrasisi ve Konsensüs Demokrasi Modellerinin Karşılaştırılması

Çoğunluk modeli, halkın yönetiminin halkın çoğunluğu tarafından yapılacağıdır. Halkın yönetimi olan demokraside, halkı oluşturan farklı gruplar anlaşmazlık içinde ve çelişen tercihlere sahip olabilir. O zaman, yönetim kimin çıkarlarına hizmet edecektir?  Sorusuna, çoğunluk modeli, çoğunluğun çıkarına diye cevabını verir. Bu formül, çoğunluk modelinin özüdür. Çünkü çoğunluğun çıkarlarıyla uyumlu çoğunluk yönetimi, azınlığın çıkarlarıyla uyumlu azınlık yönetimine göre, “halkın, halk için, halk tarafından yönetimi” biçimindeki demokratik ideale daha çok yakındır. Çoğunluk demokrasisinde, çoğunluğun iradesinin egemenliği, gelecekte azınlık iradesinin çoğunluk iradesi haline gelmesini kabul eder. Başka bir deyişle, iktidarla muhalefetin yer değiştirme olanaklarına ve haklarına sahiptir. Böyle olmayan bir yönetim demokrasi değil, çoğunluğun despotizmi olur. Çoğunluk demokrasisi ile anlatılan çoğunlukçu demokrasi değil, azınlık haklarını güvence altına alan bir çoğunluk yönetimidir.

Burada çoğunluk demokrasi ve konsensüs demokrasi modellerin, yaygın olarak kullanılan çoğunlukçu demokrasi ile çoğulcu demokrasi modelleriyle çakışmadığını belirtmek gerekir. Çoğunlukçu demokrasi anlayışı, çoğunluğun kararının her şeyin üstünde olduğu, yani çoğunluğun iradesini sınırlayacak kurumların bulunmadığı, azınlık haklarının güvencelerinin olmadığı bir düzendir. Genel olarak, demokrasi karşıtı bir rejim olarak vasıflandırılmasa da, liberal demokrasinin temel ilkelerine aykırı olan, çoğunluğun despotizmine dönüşme koşullarını içeren bir yönetimdir. Çoğulcu demokrasi, en az şu ilkelere sahip olan bir yönetim biçimidir. 1- Görevde olanların seçilmesi. 2- Özgür, âdil ve dönemsel aralıklarla yapılan seçimler. 3- Kapsayıcı seçme hakkı. Her yetişkinin görevlilerin seçiminde oy kullanma hakkı vardır. 4- Bütün yetişkinlerin, yönetimde seçimle belirlenen mevkiler için yarışma hakkı. Ancak, bir mevkie seçilmek için gereken yaş sınırı, seçme hakkı için getirilen yaş sınırından daha yüksek olabilir. 5- Düşünce özgürlüğü. Vatandaşlar, bir cezalandırma tehdidi altında olmaksızın, geniş anlamıyla siyasal meseleler hakkında, görevlilerin, yönetimin, rejimin, sosyo-ekonomik düzenin ve yürürlükte bulunan ideolojinin eleştirisi de dâhil olmak üzere, kendi düşüncelerini ifade etme hakkına sahiptirler. 6-Bilgilendirme özgürlüğü. Vatandaşlar, alternatif bilgilendirme kaynaklarına ulaşma hakkına sahiptirler. Ayrıca, alternatif bilgilendirme kaynakları vardır ve hukuken korunmaktadırlar. 7- Örgütsel özgürlük. Yukarıda sıralananlar da dâhil olmak üzere, çeşitli haklarını gerçekleştirebilmek için, vatandaşlar, siyasi partiler ve çıkar grupları da dâhil, görece özerk kuruluşlar ve örgütler oluşturma hakkına da sahiptirler.[3]

 Bu çalışmada söz konusu olan çoğunluk ile konsensüs demokrasilerinin ikisi de, yukarıda belirtilen anlamda çoğulcudur. Aralarında temel ayrılık, sosyal yapıdaki çoğulculuğun birinde kabullenilmesi, diğerinde reddedilmesi değildir. Bu sosyal çoğulculuğun başka deyişle farklı sosyal kesimlerin siyaseti ne ölçüde şekillendireceği veya şekillendirilmesi gerektiği konusundadır.

Yönetim kimin çıkarlarına hizmet edecektir?  Sorusuna, konsensüs modeli, mümkün olduğu kadar çok kişi tarafından mümkün olduğu kadar çok kişi için yönetim. Bu formül, konsensüs modelinin özüdür. Konsensüs demokrasisi, siyasal kararların alınmasında çoğunluk iradesinin egemen olmasını değil, toplumdaki çeşitli grupların tümünün onayıyla alınmasını esas alır. Arend Lıjphart, iki modeli birbirinden ayırmak için, yedi farklı ölçüt, geliştirmiştir. Bu yedi ölçütü. Aşağıda, çoğunluk ve konsensüs demokrasi modellerinin en iyi örnekleri olan Birleşik Krallık, Belçika, İsviçre ve Bosna-Hersek çerçevesinde ele alacağız.[4] Birleşik Krallık, üniter devlet olmakla birlikte, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’ya özerk statü tanıdığından ötürü, federal siyasal kültürün izlerini taşımaktadır. Belçika, İsviçre ve Bosna-Hersek ise, federal devletlerdir.

1.1. Yürütme Kuvveti

1.1.1. Çoğunluk Demokrasisinde Yürütme Kuvvetinin Toplanması    

Çoğunluk demokrasisinde, yürütme kuvvetinin, çoğunluğun iradesini yansıtacak biçimde toplanmasıdır. Örneğin, çoğunluk demokrasisinin uygulandığı Birleşik Krallık’ta, hükümet, normal olarak mecliste çoğunluğa sahip olan partinin üyelerinden oluşur. Azınlık partilerin üyeleri hükümete yer almaz.  Koalisyon hükümetine ender rastlanır. Bu durumda, hükümet tek bir sosyal kesimi temsil eder.

 1.1.2. Konsensüs Demokrasisinde Yürütme Kuvvetinin Paylaşılması

Konsensüs demokrasisi ise, yürütme kuvvetinin ya da gücünün paylaşmasını benimsemiştir. Hükümet, önemli partilerin tamamının ya da büyük kısmının geniş bir koalisyonundan oluşur. Böylece belli başlı tüm sosyal kesimler hükümete yer alır.  Konsensüs demokrasinin en iyi örneklerinden bir olan İsviçre’de, 7 üyeli ulusal hükümet organı olan Federal Konsey, üç büyük ve bir orta boy partinin koalisyonu olarak kurulur. Federal Konsey bu yapısıyla, aynı zamanda, İsviçre’deki Almanlar, Fransızlar ve İtalyanlar olmak üzere üç büyük dil ve kültür grubunu da temsil eder. İsviçre’de, hükümet organın karar alma sürecine ülkedeki belli başlı tüm sosyal kesimlerin katılımını sağlayan uygulama, 1959’dan beri kesinlikle uyulan gayri resmi bir düzenlemedir. İkinci örnek olarak Belçika’da ise, 1970’ten itibaren hükümet, Felemenkçe ve Fransızca konuşan bu iki büyük sosyal gruptan eşit sayıda bakandan oluşmaktadır.[5]Bosna-Hersek Anayasası’na göre, Başkanlık Konseyi ve Bakanlar Kurulu olmak üzere hükümet organın her iki kanadının, ülkedeki üç ayrı halkın temsilcilerin katılmasından oluşur. Başkanlık Konseyi, bir Sırp, bir Hırvat ve bir Boşnak’tan oluşur.  Hükümet organın ikinci kanadı olan Bakanlar Kurulu ise, üçlü Başkanlık Konsey’in atayacağı bir başbakan tarafından oluşturulur. Bakanlar Kurulu’na her üç halkın1/3 oranında temsil edilmesi esasına göre üyeler atanır.[6]

1.2. Yasama ve Yürütme Organların İlişkisi

1.2.1. Çoğunluk Demokrasisinde Yürütmenin Üstünlüğü

Modern demokrasilerinde kuvvetler ayrılığı ilkesinden dolayı, yasama ve yürütme fonksiyonlarının ayrı organlar aracılığıyla yerine getirilir. Çoğunluk demokrasisi de, teorik olarak kuvvetler ayrılığı ilkesini kabullenmiş olmakla birlikte, pratikte, yasama ve yürütme kuvvetlerinin birleşmesi ve yürütmenin üstünlüğü geçerlidir. Birleşik Krallık bir parlamenter hükümet sistemine sahiptir. Bu durumda hükümetin parlamentonun güvenine dayanarak çalışmasıdır. Teorik olarak Avam Kamarası oyları ile hükümeti görevden alabilir. Bu nedenle Avam Kamarası’nın hükümeti denetlediği söylenir. Oysa ülkede geçerli olan seçim ve parti sisteminin bir sonucu olarak, hükümet, Avam Kamara’sının bir çoğunluk partisinden oluştuğundan ötürü, her zaman Avam Kamara’sının desteğine sahiptir. Birleşik Krallık demokrasisi, teoride, parlamentonun egemen olduğu söylenir; ancak pratikte, çok açık bir biçimde hükümet üstün bir konumdadır.

1.2.2. Konsensüs Demokrasisinde Yasama ile Yürütme Güçler Dengesi

Konsensüs demokrasisi, yürütme güçlüdür, ancak parlamentodan üstün değildir. Konsensüs modelinde, ülkedeki beli başlı bütün grupların güçleri oranında temsil edilme hakkına sahip olduğu parlamento ile yürütme arasında dengeli bir ilişki geçerlidir. Yasama ile yürütme organın birbirine karşı üstünlüğü yoktur. İsviçre’de, Federal Konsey’in yani yürütme organın yedi üyesi dört yıllık sabit bir süre için seçilirler ve parlamento bu süre içinde güvensizlik oyu veremez. Yürütmenin önerdiği bir yasa teklifi reddedilirse, ne bu yasa teklifine destek veren Konsey üyesinin ne de Federal Konsey’in istifa etmesi gerekir. Belçika’da ise, Birleşik Krallık gibi parlamenter sisteme sahip olmakla birlikte, yasama ile yürütme ilişkisi dengelidir.

Bosna-Hersek Anayasası bakımından, İsviçre ve Belçika’ya oranla konsensüs demokrasinin öngördüğü yasama-yürütme ilişkisine daha çok uygun olduğu söylenebilir. Bosna-Hersek’in iki yürütme organı vardır. Bunlar; doğrudan halk tarafından seçilen, üçlü Başkanlık Konseyi ile Bakanlar Kurulu’dur. Bakanlar Kurulu parlamento sistemin kurallarına uygun oluşturulur ve parlamentoya karşı siyasal sorumluluğu vardır. Bakanlar Kurulu kuruluşunda parlamentonun halkı temsil eden Temsilciler Meclisi kanadından güvenoyu alır. Görev süresinde güvensizlik oyu ile düşürülebilmesi için, parlamentonun iki kanadının birlikte karar alması gerekir. Yürütme işlevi bakımından, Başkanlık Konseyinin mi, yoksa Bakanlar Kurulunun mu daha fazla söz sahibi olacağı, dolayısıyla, başkanlık sistemine ait özelliklerin mi, yoksa parlamenter sistemin özelliklerinin mi daha üstün olacağı, siyasal sistem bakımından çoğunlukçu bir öğe oluşturmaz. Yürütme yetkisi, fiilen bu iki kurumdan birinde toplanmış olsa dahi, her ikisinde de ülkenin üç kurucu halkı temsil edildiğinden ötürü, bu durum konsensüs demokrasisinin özelliklerine aykırılık oluşturmayacaktır. Bosna-Hersek Anayasası, yasama-yürütme ilişkisi ve yürütme organının oluşumu açısından, oldukça orijinal bir düzenleme getirerek, konsensüs demokrasisinin özüne uygun, ideal bir sistem kurmuştur.[7]

  1. 3.Parlamento

1.3.1. Çoğunluk Demokrasi Modelinde, yasama yetkisinin toplanması

Çoğunluk demokrasisinde, parlamento, çoğunluk iradesinin ortaya koyduğu bir görüşme ve karar organı olarak kabul edilir. Bu anlamda yasama yetkisinin tek meclise ait olması, eğer iki meclisli bir sistemse, yasama yetkisinin bu meclislerden birinde toplanır. Birleşik Krallık’ta Avam Kanarası ve Lordlar Kamarası olmak üzere parlamento iki meclisten oluşmaktadır. Yasama yetkisi Avam Kamarası’na aittir. Lordlar Kamarası’nın tek yetkisi yasaların yapılışını geciktirebilmesidir.  Lordlar Kamarası mali konulardaki yasaları bir ay, diğer tüm yasaları ise bir yıl kadar geciktirebilir.

1.3.2. Konsensüs Demokrasi Modelinde Yasama Yetkisinin Paylaşılması

Konsensüs demokrasisi ise, genel olarak, yasama yetkisi biri bütün ülke halkını, diğeri ise ülkedeki farklı sosyal grupları temsil eden iki meclis arasında bölüştürülür. Farklı sosyal grupları temsil eden mecliste, nüfusu az olan grupların artık temsil edilmesi ya da bu gruplara yasa yapma/bozma sürecinde etkilerini artıran bazı olanaklar sağlanmaktadır.

İsviçre siteminde, Ulusal Konsey temsilciler meclisi olup, tüm İsviçre halkını temsil eder. Eyaletler Konseyi ise her bir kantonun iki ve her bir küçük (yarı) kantonun ise tek bir temsilciyle temsil edilen bir federal meclistir.  Böylece küçük kantonlar, Ulusal Konsey’e nazaran Eyaletler Konseyi’nde daha çok güçlü bir biçimde temsil edilmektedir. Belçika parlamentosu, Temsilciler Meclisi ve Senato olmak üzere iki meclisten oluşmuştur.  Belçika’da, 1973 Anayasa değişikliğinden sonra Senato’nun yetkileri büyük ölçüde azaltılmıştır. Bununla birlikte, yasa yapma/bozma sürecinde birtakım düzenlemeler sebebiyle, Senato’nun söz konusu işlevi Temsilciler Meclisi içinde yerine getirilmektedir.  Bosna-Hersek parlamentosu, Temsilciler Meclisi ve Halklar Meclisi olmak üzere iki meclisten oluşmaktadır. Tüm ülke halkını temsil eden Temsilciler Meclisi 42 üyeli olup, bu üyelerin 2/3’ünün Hırvat ve Boşnakların yaşadığı federasyon bölgesinden, 1/3’ünün ise Sırp Cumhuriyeti bölgesinden seçilmesini kabul etmiştir. Halk Meclisi ise, ülkenin üç kurucu halkının (Boşnak, Hırvat ve Sırp) beşer üye ile eşit olarak temsil edilen 15 üyelidir. İki meclisin yasa yapma/bozma sürecinde yetkileri eşittir. Bosna-Hersek parlamentosu, ülkedeki belli başlı farklı sosyal grupların yasama prosedürüne etkin biçimde katılmasına fırsat vermekte ve bu sosyal gruplar arasında bir uzlaşma oluşmasını amaçlamaktadır.[8]

1.4. Siyasal Partiler

1.4.1. Çoğunluk Demokraside Tek Boyutlu ikili Partili Sistemi

Sosyal yapısı büyük oranda türdeş olan devletlerde, çoğunlukla iki büyük partinin siyasal alana egemen olmaktadır. Bu partiler, birbirlerinden genellikle, sosyo-ekonomik sorunlara yönelik görüşlerindeki farklılıklarla ayrılır.   Farklılıklarını da sağ ve sol ideolojiye dayandırır.  “Sosyo-ekonomik politika konusunda, sol ve sağ olmak üzere dört parti tutumu vardır; (1) üretim araçlarının devlet mülkiyetinde veya özel mülkiyette oluşu; (2) ekonomik planlamada devletin rolünün güçlü veya zayıf oluşu; (3) servetin zenginden fakire doğru yeniden dağıtımından yana veya karşı olmak; (4) devletin sosyal refah programlarını genişletmek veya buna karşı koymak.”[9] Tek boyutlu (sosyo-ekonomik) iki partili sistem, çoğunlukçu demokrasinin, ayırt edici unsurlarından biridir. Çoğunluk demokrasisi modelinin uygulandığı Birleşik Krallık’ta siyasal yaşamı iki büyük parti olarak, Muhafazakâr Parti ve İşçi Parti tarafından idare edilmektedir. Başka partiler de seçimlere girmekte ve Avam Kamarası’na üye gönderirler. Ancak bu partiler iktidar olacak kadar oy alamazlar. Galler milliyetçiler, Kuzey İrlanda Partiler, İskoç Milli Partisi gibi küçük partiler birkaç üyeden fazlasını elde edemezler. Meclisteki üyelerin büyük çoğunluğu bu iki büyük partinin olup ve hükümetleri de bu iki büyük parti tarafından oluşturulur.

1.4.2. Konsensüs Demokrasi Çok Boyutlu Çok Partili Sistem

Sosyal yapısı türdeş olmayıp çoğulcu olan ülkelerde, sosyo-ekonomik görüşlerine ek olarak, dinsel, kültürel, dilsel, etnik, bölgesel ve benzeri unsurlar bakımından, birbirlerinden farklı olan birçok parti siyasal alanda aktif biçimde yer alır. Çok boyutlu (dinsel, kültürel, dilsel, etnik vb.) çok partili sistemde konsensüs demokrasinin ayırt edici unsurlarından biridir. Konsensüs demokrasisi modelinin uygulandığı İsviçre’nin, siyasal yaşamında büyük oranda etkin olan beş partidir. Bu partiler en az dört boyut bakımından farklıdırlar. Bu partiler sosyo-ekonomik ve dinsel bakımından yüksek; kültürel-etnik ile kırsal-kentsel destek unsurları bakımından orta seviyede farklılaşır.[10]

Kültürel ve dinsel unsur bakımından birbirlerinden farklı olan üç halktan oluşan Bosna-Hersek’te, sosyal yapıdaki bölünmüşlük siyasal alana da yansımaktadır. Söylemlerinde, üç halkı birbirinden ayıran unsurları ve çıkar farklılıklarını öne çıkaran partiler siyasal yaşama egemendirler. Politikalarını üç halk arasındaki farklılıklar yerine, sosyal gruplar arasındaki benzerlikler ve ortak çıkarlar üzerine oluşturan sosyalist, liberal eğilimli partiler ile çeşitli partilerin oluşturduğu koalisyonların halk desteği şu anda oldukça azdır.  Dört yıllık bir iç savaştan çıkan Bosna-Hersek’te, siyasal partilerin kültürel ve dinsel unsurların yanı sıra sosyo-ekonomik bakımından da farklılaşması ve bu farklılaşmanın büyük ölçüde olması doğaldır. Ancak, farklılıklar bununla sınırlı değildir. Ülke bütünlüğünün korunması, dış politika tercihleri, insan hakları ve demokrasi anlayışı bakımından çok önemli farklılıklar vardır. Siyasal partilerin bu denli farklı siyasetler izlediği bir ülkede, siyasal sistemin istikrarının sağlanması oldukça güçtür.[11]

1.5. Seçimler

Çoğunluk ve konsensüs demokrasisi modelleri, birbirlerinden farklı seçim sistemleri kullanır.

1.5.1. Çoğunluk Demokrasinin Seçim Sistemi

Çoğunluk demokrasi modeli, mutlak ya da nispi çoğunluk sistemini uygular. Bu sisteme göre, bir seçim bölgesinde en fazla seçmen oyu alan aday kazanır ve diğer seçmenler ise temsil edilemez. Ülkedeki seçmen oyların mutlak ya da nispi çoğunluğunu alan parti, parlamentoda oy oranının üzerinde üye ile temsil edildiği için, tek başına hükümetini kurabilir. Böylece çoğunluk sistemi, genel olarak, iki parti sistemini teşvik eder ve koalisyonsuz hükümetin kurulmasını sağlar. Bu seçim sisteminin bir sonucu olarak, yürütme gücünün toplanmasının nedeni olur.  Tek adaylı nispi çoğunluk sisteminin en iyi uygulayıcılarından biri Birleşik Krallıktır. Yeni Zelanda da çoğunluk demokrasisini benimsemişti. Ancak 1993 yılında nispi temsil sistemini kabulünden sonra çoğunluk demokrasisinden uzaklaşma yolunda hareket etmiştir.[12]

1.5.2.Konsensüs Demokrasinin Seçim Sistemi

Konsensüs demokrasisinde, yasama organın temsilciler meclisleri nispi temsil sistemiyle seçilmektedir. Nispi temsil sisteminin amacı, her partinin seçimlerde aldıkları oy oranında parlamentoda temsil edilmesidir. Nispi temsil sistemi, birçok partinin siyasal yaşamda yaşamasına ve etkili olmasına olanak sağladığından ötürü, genellikle, bir parti tek başına iktidar olamaz. Bu da koalisyonların kurulması ve hükümetin farklı sosyal grupları temsil eden siyasal partiler tarafından paylaşmasını getirir.[13]

Konsensüs demokrasi modeli ile yönetilen Bosna-Hersek’te milletvekilleri seçimlerini, nispi temsil sistemiyle yapılır. Üçlü Başkanlık Konseyi’nin seçiminde ise, zorunlu olarak nispi çoğunluk sistemi uygulanır. Günümüzün koşullarında, Bosna-Hersek’te nispi temsil yerine çoğunluk ya da başka bir sistemin uygulanmasının, siyasal sistem bakımından çoğunlukçu bir sonuç yaratmayacak ve siyasal yaşamda beli başlı parti sayısının azaltılması anlamında önemli bir değişiklik doğurmayacaktır. Bosna-Hersek’i oluşturan üç halk arasındaki sosyal bölünmüşlük, aynı zamanda siyasal alanı da kesin olarak ayrıştırmıştır. Onun için, ülkedeki tüm seçmenlere seslenen partiler zayıf, Hırvat, Boşnak ve Sırp seçmenlere seslenen partiler ise oldukça güçlüdür. Bu nedenle, Bosna-Hersek’te, kültürel ve dinsel unsular yönünden farklılaşan en az üç büyük partinin yaşamasına imkân tanıyor. Bununla birlikte elverişsiz de olsa, bazı bölgelerde, liberal, sosyalist ya da bölgeci partiler ile bunların oluşturdukları koalisyonlar belirli ölçüde seçmen desteği alabildiğinden, siyasal yaşamı etkileyen parti sayısının fazla olması kaçınılmazdır.[14]

  1. 6. İktidarın Bölünmesi

1.6.1. Çoğunluk Demokrasisinde İktidarın Bölünmesi

Demokrasilerin tümünde iktidar, merkezi ve merkezi-olmayan yönetimler arasında bir ölçüye kadar bölünür. Ancak çoğunluk demokraside bu tek taraflı bir bölünmedir. Çoğunluk demokrasi hükümet sistemi, ulusal çokluğun iradesi doğrultusunda, tekçi ve merkezden yönetilir. Ülke içinde kimi özerk bölgeler kurularak güçlü iktidar merkezleri yaratılsa bile, ulusal çoğunluk iradesinin oluşturduğu merkezi yönetimin diğer tüm iktidar merkezleri karşısında mutlak üstünlüğü vardır. Örneğin, Birleşik Krallık’ta Galler, Kuzey İrlanda ve İskoçya’ya farklı oranlarda özerklik tanınmış olmasına rağmen, hukuken, merkezi yönetimin üstünlüğü kesin olarak kabul edilmiştir. Aynı durum, 20 özerk bölge yönetimi olan İtalya içinde söz konusudur.[15]

Modern demokrasiler, merkezileşme derecesinin durumuna göre dört ayrı demokratik sisteme ayrılabilir. (1) Merkeziyetçi demokrasisi Birleşik Krallık, Yeni Zelanda 1980’lı yılların sonuna kadar. Yeni Zelanda,1993 yılında nispi temsil sistemini kabulünden sonra saf çoğunluk demokrasiden uzaklaşmıştır. (2) Federalist çoğunluk demokrasisi (Kanada, ABD ve Avustralya). (3) Merkeziyetçi konsensüs demokrasisi (Hollanda ve Finlandiya). (4) Federalist konsensüs demokrasisi (İsviçre, Belçika, Bosna-Hersek)[16]

1.6.2. Konsensüs Demokrasisinde İktidarın Bölünmesi

Konsensüs demokrasisi, siyasal sistemi, katı bir merkeziyetçi değil, güçlü yerel yönetimlere, özerk bölgelere ve federe yönetimlere sistem içinde yer verir. Böylelikle, farklı sosyal yapıların korunması ve siyasal düzeyde ifade edilmesi sağlanır. Konsensüs demokrasinin en iyi üç örneği olan Belçika, İsviçre ve Bosna-Hersek devletleridir. Bu üç devlete de, tek bir iktidar merkezi değil, federe yönetimlerin sayısına göre artan ölçüde iktidar merkezleri vardır. Federal devletteki iktidar merkezleri, üniter devletten farklı olarak, iktidar merkezleri arasında üstünlük veya hiyerarşi ilişkisi yoktur, eşitlik ve iş birliği vardır. Federal devletteki iktidar merkezleri, yetkilerini birbirlerinden almaz, üstün kabul edilen anayasadan alır.[17]

1.7. Anayasalar

1.7.1. Çoğunluk Demokrasi Modelinde Anayasa

Çoğunluk modeli, ulusal parlamentoda salt çoğunluk tarafından yapılabilen, değiştirilebilen esnek anayasa ilkesini benimser. Çoğunluk modelin üç önemli uygulayıcısı olan Birleşik Krallık, Yeni Zelanda ve İsrail’de anayasalar yazılı değildir. Yazılı olmayan anayasa, kimi hallerde, neyin anayasa ait olduğu, neyin olmadığı konusunda belirsizlik yaratarak, parlamentoda oluşan çoğunluğun anayasaya olan bağlılığını zayıflatabilir.  Ancak günümüzde çoğunluk demokrasi modellerin çoğu, anayasa değişikliğini, nitelikli çoğunluk tarafından gerçekleştirmektedir.

1.7.2- Konsensüs Demokrasi Modelinde Anayasa

Konsensüs modeli, ulusal parlamentoda nitelikli çoğunluk tarafından yapılabilen, değiştirilebilen katı anayasa ilkesini benimser. Burada amaç, anayasanın yapılmasında veya değiştirilmesinde ülkedeki beli başlı tüm soysal grupların katılmasını ve onayını almaktır. Amaç, anayasa yapma ya da değiştirme sürecinde, çoğunluğun iradesini egemen yapmak değil; farklı sosyal gruplar ve fikirler arasında bir konsensüs (uzlaşma) oluşturmaktır. Bu nedenlerden ötürü, anayasa nitelikli bir çoğunluk oyuyla değiştirmeyi kabul etmişlerdir. Bu oran da, çoğunlukla 2/3 olarak formüle edilir. Federal devlette ise, ülke ölçütünde oluşan nitelikli çoğunluk yetmez; bir de her federe yönetimin kendi içinde gerekli olan çoğunluk sağlanmalıdır.

2-Baskı Altında Olan Ulus ve Etnik Grupların Sorunu ve Konsensüs Demokrasi

Günümüzde sosyo-ekonomik farklılaşma, sosyal yapıdaki çeşitliliğin sadece bir kısmıdır. Yukarda söylendiği gibi,  ulus-devletlerin ve tabi ki liberal demokrasilerin, ya çokuluslu ya da çoketnili veya her ikisini de içinde taşımaktadır.  Bu nedenle ulus-devletinin en etkili ve kompleks siyasal sorunların başında gelen, baskı altında olan ulus ve etnik kimlikler temelinde ortaya çıkan siyasal talepleridir. Bundandır ki, birçok devlette ulusal, etnik, dinsel gruplar daha büyük soruna ve kavgalara neden olmaktadır. Liberal demokrasi savunucuları, sözkonusu sorunları, devletin özellikleri çerçevesinde yapılacak bazı reformlarla çözülebileceğini ileri sürerler. Oysa baskı altında olan ulus ve etnik grupların siyasal talepler sorunun, ulus-devletin özellikleri alanında uzlaşmasından ziyade, ulus-devletin ögeleri alanında uzlaşmayla çözülebilir. Daha açık söylersek, ulus ve etnik kimliklerin sorunun, ancak ulus-devletin ögeleri (ulus, ülke ve egemenlik) alanında uzlaşmayla çözülebilir. Bugüne kadar savaş durumunda olan farklı kültürel kimliklerin ve baskı altındaki ulusların sorununu uzlaşma yolu ile ortak bir devlet çatısı altında çözebilmeyi başaran demokrasi modeli, Bosna-Hersek örneğinde görüldüğü gibi federal konsensüs demokrasi olmuştur. Ancak tüm çatışan taraflar, federal konsensüs demokrasinin kural ve kurumlarını benimser ve uygulamaya geçirebilirse, sözkonusu bu sorunları çözebilirler. Böylece federal konsensüs demokrasisi, nüfus ve toprak açısından büyüklüğü önem taşımaksızın, toplumsal yapısı heterojen olan devletlerde, değişik grupların kimlik ve çıkarlarının ortak bir devlet örgütlenmesi içinde korunması ve ifade edilmesine olanak tanır. Ancak Asya ve Afrika’da olan ulus-devletlerin egemenliği altındaki ulusların ve etnik grupların sorunun çözümüne uygun olan Bosna-Hersek modelidir. İsviçre ve Belçika toplumları; politik, toplumsal ve ekonomik gelişmeler bakımından Batı Avrupa uygarlığının bir parçasıdır. Onun için sözkonusu devletlerin ve toplumların tarihsel olarak demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları konusunda teorik-pratik deneyime sahiptirler. Bu devletlerin farklı kültürel kimliklerinin, kendi aralarında uzlaşma yoluyla federal konsensüs demokrasisini oluşturmuşlardır. Oysa Bosna-Hersek ve genel olarak Balkanlar’ın politik, sosyal ve ekonomik bakımından Batı Avrupa uygarlığına değil, daha çok Doğu uygarlığına benzemektedir.

Bosna-Hersek ve genel olarak Balkanlar, tarih süresince, farklı din ve kültürleri yayan çeşitli imparatorlukların egemenliği altına girmiştir. Roma, Bizans, Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Rusya’nın doğrudan ya da dolaylı etkileri sonucu, Balkanların ve özellikle eski Yugoslavya’nın nüfusu, dinsel bakımından Ortodoks, Katolik, Protestan, Müslüman ve Protestanlığa bağlı otuza yakın başka küçük dinsel topluluklara bölünmüştür. Yugoslavya’nın dağılması üzerine altı bağımsız devlet kurulmuştur. Bunlardan biri olan Bosna-Hersek’te 1992’de bağımsızlığını ilan etmiştir. Bunula birlikte, ülkede yaşayan üç topluluk arasındaki gerginlik kanlı bir çatışmaya dönüştü. Sırp milisler, Müslüman Boşnaklara ve Hırvatlara karşı yoğun bir saldırı başlattılar. Avrupa’nın ortasını bir yangın yerine çeviren iç savaş, yaklaşık dört yıl sürdü. Ancak AB ve ABD’nin müdahalesi sonucunda ve 1995 yılında, Amerika Birleşik Devletleri’nin inisiyatifinde, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Sırbistan ve Karadağ temsilcileri bir araya gelerek Dayton antlaşması yaptılar. Böylece birbirleriyle savaş halinde olan Boşnak, Hırvat ve Sırp ulusları, federal konsensüs demokrasi yönetimi sayesinde söz konusu üç ulusun arasındaki çatışma ve güvensizliği ortadan kaldırabilmiş ve federal konsensüs nitelikli olan Bosna-Hersek devlet çatısı altında birleşebilmişledir.[18] Bosna-Hersek devletin adı ile ilgili kısa bir açıklama yapmak yararlı olacaktır. Yugoslavya’nın bir federe birimi olduğu dönemde, ülkenin adı Bosna-Hersek Sosyalist Cumhuriyeti idi. 1992’de bağımsızlığını ilan etmekle birlikte, adını, Bosna-Hersek Cumhuriyeti olarak değiştirdi. Dayton Antlaşması ile yürürlüğe giren 1995 tarihli Anayasa ise, ülkenin adından “cumhuriyet” sözcüğünü de çıkartarak, Bosna-Hersek adı, resmen kabul edilmiş oldu. Böylece Bosna-Hersek, iki federe yönetim bir federal yönetim olmak üzere üç siyasi birimden oluşmaktadır. Bunlar; Bosna-Hersek Federasyonu, Sırp Cumhuriyeti ve bu iki federe birimin oluşturduğu federal yönetimdir. Bosna-Hersek Federasyonu, Boşnak ve Hırvat federe birimlerin oluşturduğu ortak federe yönetimdir.

Görüldüğü gibi Bosna-Hersek federal konsensüs demokrasisi; Boşnak, Hırvat ve Sırp toplumların kendi aralarında uzlaşarak değil, ABD ve AB’nin zoru ve desteği ile kurulmuştur. Bununla birlikte, Bosna-Hersek’te ve hatta Balkanlar’da mevcut statünün devam edip etmeyeceği belli değildir. Çünkü Sırbistan, Rusya ve Çin’in müttefiki olup ve Rusya –Ukrayna Savaşı’nın uzaması hâlinde Balkanlar’da istikrarsızlığa, savaşlara neden olabilir. Rusya ve Çin’in teşviki ve desteği ile Sırbistan, Sırp milliyetçiliği aracılığıyla, başta Bosna-Hersek olmak üzere bazı Balkan devletlerini iç çatışmaya sürükleyebilir. Hatta Sırbistan ile bazı Balkan devletlerin arasında savaşlar da yaşanabilir. Bu tür olumsuzlukları, ancak AB’nin Sırbistan dışındaki tüm Balkan devletlerini üye yapması ve entegre etmesiyle önlenebilir. Bu siyasal, kültürel ve ekonomik koşullarda, ancak Bosna-Hersek Federal Konsensüs Demokrasisi, ortak bir devletin çatısı altında ve çok-uluslu yeni bir siyasal yapılanmayı yaratabilir.

Asya ve Afrika kıtasında bulunan ulus-devletlerin çoğunluğunun ulusal/etnik sorunları vardır. Ancak bu devletlerde iki nedenden ötürü, ulusal ve etnik sorunlarını barış ve demokrasi yolu ile çözemiyorlar.  Birincisi bu devletlerin ve toplumların demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi konularda teorik-pratik deneyimi yoktur. Aksine bu devletlerde ve toplumlarında baskın olan siyasi ve toplumsal değerler; otoriterlik, totaliterlik, ırkçılık, teoloji gibi ideolojilerdir. İkincisi Kürdler, Beluçlar gibi birçok ulusun coğrafyası birden fazla devlet arasında bölüşülmüştür. Bu tür ulusal sorunda bir ezen-ulus devletin sınırları içinde, kısmi egemenliğin tanınması elbette önemli bir gelişmedir. Ancak sözkonusu ulusun, ulusal sorunu değil,  ulusun bir parçasının ulusal kimliği başka bir deyişle kısmi egemenlik yetkisi çözülmüş olacaktır. Üstelik ele geçirilmiş ulusal kimliğin de, diğer ezen-ulus devletlerin dışarıdan sürekli müdahalesi ve egemen uluslardaki ırkçılık, otoriterlik gibi anlayışlardan dolayı korunması ve sürdürülmesi oldukça zordur. Güney Kürdistan örneğinde görüldüğü gibi, çok uzun zamandan beri sürdürülen zorlu ve çetin bir mücadelenin ve dış güçlerin müdahalesi ve desteğin de katkısıyla ele geçirilen kısmi egemenlik yetkisinin bile, dış güçlerin desteği olmadan korunması ve sürdürülmesi mümkün görülmemektedir.

Federal konsensüs demokrasisi, ancak hem ezen-ulusun hem de ezilen-ulusun siyasi özneleri ve aktörlerin ortak ve kararlı mücadelesiyle kurulabilir. Yine sözkonusu öznelerin ve aktörlerin kararlı ve sürekli bir biçimde federal konsensüs demokrasinin kurumlarını, kurallarını benimsemesiyle sürdürülebilir.  Ancak bu koşullarda ortak değerlerini, ortak çok-uluslu bilincini ve ortak bir siyasal kimliğini oluşturabilir. Bu da iç barışın, siyasal işbirliğinin ve toplumsal uzlaşmanın hukuksal zemini oluşturmasını kolaylaştırır. Böylece ortak bir devletin ve çok-uluslu yeni bir siyasal yapının yaratılmasının ve yaşatılmasının koşulları oluşur.  Başka bir deyişle, çok-uluslu yeni bir global toplumun yaratılmasının ve yaşatılmasının koşulları oluşur. Federal konsensüs demokrasinin başarısı ve devamı buna bağlıdır. Federal devlette vatandaşlar, kendilerini hem federal devlet hem de federe bölge kimlikleriyle tanımlarlar. Oysa ABD kurulduğu süreçte, ortak bir siyasal kimlik bilinci ve bu bilinçten kaynaklanan Amerikalılık kimliği oluşmamıştı.  Örneğin: 1790’lı yıllarda ABD’nin vatandaşları kendilerini, Birleşik Devletler vatandaşı ve New York’lu, Vaşington’lu, Pennsylvania ’ılı, vb. olarak tanımlardı. Ortak siyasal kimlik ilerleyen zaman içerisinde yaratıldı ve tüm vatandaşlar, Amerikalılık kimliği kendi federe birimlerinin kimliği kadar büyük bir onurla sahiplendiler.[19] Oysa kendilerini sosyalist-federal devletler olarak tanımlayan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Çekoslovakya ve Yugoslavya’da kurucu birimlerin kendi kimlikleri kadar onurla sahiplenecekleri ortak bir siyasal kimlik oluşturmayı başaramadılar. Bunun tarihsel, toplumsal, siyasal gibi nedenleri vardır. Burada siyasal boyutu bakımından konuya bakalım. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ve Çekoslovakya’nın federal devleti, federe yönetimler ve federal yönetim, yetkisini anayasadan alan ve eşit siyasi birimler olarak değil, Çekoslovakya Komünist Partisi (ÇKP) ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP)’nin katı bir merkeziyetçiliği ve egemenliği altında yönetiliyordu. Örneğin; tek parti sistemiyle yönetilen Sovyetler Birliği’nde, Komünist Partisi, bütün SSCB’nin tek merkezden yönetilmesini sağlayan en önemli araçtı. Cumhuriyetler düzeyinde kurulan komünist partileri, Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP)’ne bağımlı olup ve onun bir şubesi gibi çalışan Örgütlerdi.

Yugoslavya da Çekoslovakya ve Sovyetler Birliği gibi tek parti sistemiyle yönetilmekteydi. Ancak Yugoslavya Komünist Partisi (YKP) merkeziyetçi olmama ilkesine dayanıyordu. “YKP, sekiz federe birimde (altı cumhuriyet, iki özerk eyalet) kurulan komünist partilerinin bir koalisyonuydu. Bu koalisyon, tüm yetkilerin toplandığı bir merkez değil, onu oluşturan partilere bağımlı bir organdı. Belli başlı cumhuriyetlerin (Hırvatistan, Sırbistan ve Slovenya) partilerinin onayı olmaksızın, YKP’de hiç bir karar alınamayacağı parti tüzüğünde güvence altına alınmıştı. Yugoslav Komünist Partisi’nin bu özelliği ve anayasada yetki bölüşümünü düzenleyen kurallar nedeniyle, Yugoslavya’da gerçek iktidar merkezleri federe birimlerdi. Federal organlar, büyük ölçüde federe birimlere bağımlıydılar. Merkeziyetçi olmama ilkesinin federal yönetimin bağımsızlığını yitirecek şekilde uygulanması, siyasal sistemi federasyondan konfederasyona dönüştürür.”[20]  Söylenilenin daha iyi anlaşılması için, federal demokrasinin tanımını yapmaya ihtiyaç vardır. “Federal demokrasi, farklı demokratik devletlerin tek bir demokratik devlet çatısı altında oluşturdukları anayasal birliktir. Bu birlikte,  iktidar hem genel (federal) yönetimin, hem de kurucu siyasal birimlerin (federe yönetimlerin) varlıklarını ve otoritelerini koruyacak şekilde paylaştırılır.“[21] İşte yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı adı geçen devletlerde, federal devlet modeli ve ortak bir siyasal kimlik oluşmadı. Onun için 1990’lı yıllarda sözkonusu olan devletleri oluşturan siyasi birimlerin sayısı kadar bağımsız devletlere dönüştüler.

Balkanlar ile Ortadoğu, tarihsel gelişimi ve yaşadığı politik, sosyal sorunları birbirine benzemektedir. Ancak AB ile ABD’nin müdahalesi ve desteğiyle Balkanlar’da ulusal/etnik sorunları aşağı yukarı çözebilmiştir. Ortadoğu ve hatta Afrika ve Asya kıtalarında sözkonusu sorunların çözümü bir yana, birçok ulus-devletin coğrafyasını yangın yerine çevirmiş ve içinden çıkılmaz bir duruma dönüşmüştür. Çünkü içinden geçtiğimiz süreçte, dünya düzeyinde toplumsal, siyasal ve düşünsel olarak kapsamlı bir değişim yaşanmaktadır. Bu değişim, iki tür alternatifi içermektedir. Bu alternatiflerden biri faşizm, totalitarizm, ırkçılık, vb. değerler ve politikalar üzerinde yükselen yok edici karanlık bir düzen, ikincisi ise insanların ve farklı kimliklerin eşitliğini esas alan değerler ve politikalar üzerinde yükselen demokratik bir düzendir. Bu alternatiflerden hangisinin gerçekleşeceğinin belirleyeni de, ortak çıkarlar ve ortak amaç doğrultusunda değişimi hedefleyen kesimlerin mücadelelerine öncülük eden siyasi öznelerin ve aktörlerin üzerinde yükseldiği siyasi, ideolojik, anlayışı olacaktır. Bu metine göre, bu mücadelelerin başarısının yolu,  ancak tarihselci ya da amaçlı siyasi faaliyetten geçer. Çünkü amaçlı siyasete göre, toplum, kültür, devlet, siyaset, ekonomi, felsefe, mantık, ahlak, teknoloji, vb. tüm bu yapılar, bilgiler ve değerler insanlararası ilişkilerin ve bağların ürünü olarak tarihseldir.  Başka bir deyişle, amaçlı siyasete göre, tüm bu sosyal olgular ve değerler, tarihsel-toplumsal varlık olan insanların niyet-faaliyet, duygu-faaliyet, düşünce-faaliyet ve amaç- faaliyetin ürünüdür.

Bu metine göre, Kürdistan, uluslararası bir sömürge ve Kürdler de, uluslararası bir ezilen-ulus statüsünde olduğudur. Ancak Kürdler,  ezilen-ulus statüsünü kabul etmemişler ve kendi coğrafyası üzerinde egemen olmak için defalarca tercihini ve iradesini ortaya koymuştur ve koymaktadır. Onun için Kürdlerin, kendi ulus-devletini kurmaları meşru ve hakkıdır. Kürd ulusu da bünyesinde farklı etnik ve dinsel grupları taşımaktadır. Ayrıca Kürdistan parçaları arasında sözkonusu statüsünden ötürü, tarihsel ve bölgesel koşullardan kaynaklanan bazı farklılıklar oluşmuştur.  Bu metin, Kürdistan’daki farklı kültürel ve dini kimliklerin eşitlik temelinde en iyi çözümünün, federal konsensüs demokrasi modelinde olduğu düşüncesindedir. Bu nedenle müstakbel Kürdistan devletinin yönetim biçiminin federal konsensüs demokrasi olmasını önermekte ve savunmaktadır. Kürdistan’daki birçok partinin,  kendi programlarında federal-demokratik bir devlet sistemini hedeflediklerini açıklamıştır. Ancak programlarında federal-demokrasi modelini yeteri kadar açıklamamışlardır. Bu metin, birkaç nedenden dolayı bu partilere, federal-demokrasi modeli olarak federal konsensüs demokrasi modelini tercih etmelerini önermektedir.  Bu önermeleri şöyle sıralayabiliriz. Birincisi, federal konsensüs demokrasi modeli; ulusal-demokratik programın hem ulusal hem de demokratik programını, soyut kavramdan somut kavrama dönüştürmesini sağlar. Yani federal konsensüs demokrasi modeli; ulusal-demokratik programın hem siyasi ögesinin hem de demokratik ögesinin muhatabıdır.  Böylece devletin ögelerinin ve özelliklerinin daha anlaşılır olmasını sağlar. İkincisi federal konsensüs demokrasi modelinin siyasi amaç ve ilkeleri, daha çok sarih, anlaşılır olup ve güvenirlik duygusunu artırdığından, parti örgütünün ve faaliyetinin gelişmesine ve pekişmesine büyük katkı sağlar. Üçüncüsü, sözkonusu partileri, daha olumlu yönde birbirine yaklaştırır. Ve aralarında daha çok dayanışmanın, güçbirliğinin, ittifakların ve hatta birleşmelerin oluşmasını sağlayabilir. Dördüncüsü ise, bağımsız Kürdistan federal konsensüs demokrasisini savunanlar ile sözkonusu partiler yani ezen-ulus devleti içinde federe birim olmayı savunanlar arasında federal konsensüs demokrasi modeline yönelik teorik-politik ve pratik-politik faaliyetlerde kısmi güçbirliği ve ittifaklar zemini oluşabilir.  Beşincisi ise, Kuzey Kürdistan’ın mevcut siyasal durumu ile ilgilidir. Kuzey Kürdistan’da baskın iki Kürd siyasi akımı vardır. Biri Türkiye’deki “laik”, Kemalist, Sol Kemalist yelpazedeki siyasi akımların paralelinde yer alan PKK ve uzantısı olan DEM, vb. siyasi partilerdir. Diğeri ise, Türkiye’deki İslami siyaset ve muhafazakâr yelpazedeki siyasi akımların paralelinde yer alan Hizbullah ve uzantısı olan HÜDA PAR’dır.  Bu iki siyasal yapılanma ulusal-azınlık siyaset anlayışına dayalı ve Türkiyeli siyasi akımlardır.   Buna karşılık diğer Kuzey Kürdistan siyasi özneleri oldukça etkisiz kalmaktadır. İşte dördüncü maddede belirtilen federal konsensüs demokrasi modeline yönelik teorik-politik ve pratik-politik faaliyetlerinde kısmi güçbirliği ve ittifakların oluşması durumunda, Kuzey Kürdistan özelinde üçüncü yol alternatifi ortaya çıkabilir. Yani siyaset ve kültürel bakımından Kürdistan temelinde dayanışabilmenin, ortaklaşabilmenin ve hatta kaynaşabilmenin yolunu açabilir.

Günümüzde sömürgeci devletlerin ve bu devletlerin rotasında ulusal-azınlık siyaseti üreten YNK, PKK ve türevleri, güney Kürdistan Federe Yönetimi’ni yıkmayı hedeflemektedirler. Oysa Güney Kürdistan Federe Yönetimi’ni desteklemek Kürdistanlıların başta gelen ulusal görevlerinden biridir. Çünkü günümüzde Kürd ulusunun, uluslararası hukuk nezdinde, ulusal kimlik statüsü kabul edilmiş tek bir siyasi birimi olarak Kürdistan Federe Yönetimi’dir. İşte sözkonusu güçbirliği ve ittifakın oluşmasını belirsiz bir sürece değil, teorik-politik ve pratik-politik faaliyetlerimizle, Irak Federal Devletin Anayasası tarafından tanınmış olan Güney Kürdistan Federe Yönetimi’ni sahiplenmek ve desteklemekle işe başlayabiliriz.  Aksi durumda 1920’de Sevr Anlaşması’nın Kürdlere tanıdığı kısmi egemenlik yetkisine yeteri kadar sahip çıkmayan Kürd milliyetçilerin durumuna düşeriz.

 

[1] Schmidt, Manfred G Demokrasi Kuramlarına Giriş, Çev. M. Emin Köktaş, Vadi Y.  Ankara, 2002, s. 238

[2] Schmidt, age, s238

[3] Dahl, Robert, Demokrasi ve Eleştirileri, Çeviren: Levent Köker, Yetkin Y. Ankara, 1996, s.281

[4]Lıjphart Arend, Demokrasi Modelleri, Çeviren: Güneş, Ayar-Utku Umut Bulsun, İthaki Y. 2014, İstanbul, s15-16. Uygun, age, s.429-431

[5]Lıjphart, age, s, 26-27, 57-58. Uygun, age, s, 432

[6] Uygun, Oktay, 1988. Bosna-Hersek: İç Savaştan Konsensüs Demokrasisine, Dergi Park, S.150-151

[7]Lıjphart, age, s. 28-29,58-59.  Uygun, 1988. Bosna-Hersek: İç Savaştan Konsensüs Demokrasisine, Dergi Park, s. 153

[8]Lıjphart, Demokrasi Modelleri, s.35-36, 62-63. Uygun, devlet Teorisi, s. 434

[9]Lıjphart, Çağdaş Demokrasiler, Çev. Ergun Özbudun, Ersin Onulduran, Yetkin Y, Ankara, s. 114-115

[10]Lıjphart, Demokrasi Modelleri, s. 30-31,59-60. Uygun, Devlet Teorisi, s.434-435

[11] Uygun, Oktay, 1988. Bosna-Hersek: İç Savaştan Konsensüs Demokrasisin, İÜHFM, C, LVI, Sayı,1-4, s. 156

[12]Lıjphart, Demokrasi Modelleri, s. 173. Schmidt, age, s. 237

[13]Lıjphart, Demokrasi Modelleri, s. 173

[14] Uygun, Devlet Teorisi, s.436-437

[15]Lıjphart, Çağdaş Demokrasiler, s. 147

[16] Schmidt, age, s. 237

[17] Uygun, Devlet Teorisi, s.437

[18]Uygun, Oktay, Bosna- Hersek İç Savaştan Konsensüs Demokrasisine, İstanbul Hukuk Mecmuası, 1998, cilt 56-sayı1-4/141-184

[19] Uygun, age, s173

[20] Uygun, age,  s. 143

[21] J. Kıncaıd, the Competitve Challenge, s. 93. Aktaran,  Oktay Uygun, Federal Devlet, 12 Levha Y. İstanbul, 2007, s. 73