Umumi Savaş esnasında iskâna tabi tutulup topraklarından zorla koparılan Kürdlerin; maruz kaldıkları asker baskısı, işkence, açlık, sefalet, hastalık ve onlara karşı doğal bir silah olarak kullanılan kış mevsiminin hava şartlarının yarattığı zorlu yaşam koşullarını anlatmak için, Kürd dengbêjlerin kılamlarına da konu olmuş aşağıdaki cümle aslında her şeyi anlatmaktadır. “Ev çend salên mihacirîyê, dê û bavan ewladên xwe avêtin ber dar û devîyan.” (Muhacirliğin sürdüğü yıllarda, nice ana ve babalar evlatlarını ormanlık ve çalılıklara attılar.)

Harb-i Umumi esnasında yalnızca Kürdistan’ın üç vilayetinden Batı illerine tehcir edilen (göçertilen) Kürdler: Erzurum ve çevresinden 287.474 nüfustur, 152.659’u iade olunmuştur; Van ve havalisinden (çevresinden) 202.808 nüfustur, 35.415’i sevk olunmuştur; Bitlis ve çevresinden 128.228 nüfustur, 48.070’i sevk olunmuştur.[1]

Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayımlanan verilere göre ise:

Erzurum muhacirleri: Resmi istatistikte Erzurum vilayetinin savaştan önceki Müslüman nüfusu 704.573 olarak gösterilmektedir. Gördükleri tazyik (baskı) üzerine sair (diğer) vilayetlere göç edenlerin miktarı 448.277’dir. 207.105 nüfus zayi olmuştur. Bugün hükümetin lütuf ve yardımını bekleyenler, memleketlerine avdet (dönme) temennisinde bulunanlar da 282.601’e ulaşmaktadır. Harpten ve iltica yüzünden Erzurum vilayeti nüfus itibarıyla %29’unu kaybetmiştir.

Bitlis muhacirleri: Bitlis vilayetinin Müslüman nüfusu, harpten önce 361.615 iken, 203.131 Müslüman dahile (iç taraflara) iltica etmiş, bugün 144.647 bedbaht (bahtsız kişiler) memleketlerine dönebilmeyi beklemekte olup “108.484” kişi de iltica esnasında mahv ve helak olmuştur.

Van muhacirleri: Van vilayetinden iltica edenlerden 108.000 kişi mahvolmuş, 100.000 nüfus da bugün vilayet dahilinde muvakkaten meskûn olmakta bulunmuştur. Van’ın istatistikinde savaştan önce Müslüman nüfusu ise 308.000 olarak kaydedilmiştir.

Erzincan muhacirleri: Erzincan livasında zayi olan mültecilerin miktarı 5434’e ulaşmaktadır. Adı geçen livanın Müslüman nüfusu 148.672 kişi olmasına nazaran 79.238 kişi iltica etmiş ve bugün de 15.000 Müslüman memleketine iade edilmesini beklemektedir.

Trabzon muhacirleri: Savaştan önce 1.100.624 nüfusa sahip olan Trabzon vilayetimizden 354.142 kişi iltica etmiş, 130.999 nüfus dönmeye hazır olup 223.143 kişi de mahvolmuştur.

Umumi yekûn: Mültecilerin göç ettikleri beş vilayetin savaştan önceki Müslüman nüfusu 2.623.484 kişi olmasına nazaran bunlardan 902.865 kişi salimen iç taraflara iltica eylemiş ve bugün 300.000 kadarı memleketlerine gitmiştir. Bugün 672.848 Müslüman dönmeye hazır bir halde bulunmaktadır. Genel zayiat ise 701.166 bedbahttan ibarettir. Yürekler acısı bu rakamlar karşısında dılhun (içi kan ağlamak) olmamak mümkün mü?… Şark vilayetleri halkından bulunan mültecilerin memleketine avdet eden (dönen) Müslümanların gerek iaşe gerek mesken bulamamak yüzünden fevkalade sıkıntı çektikleri ve birçoklarının da sefalet içinde mahvolup gittiği anlaşılmaktadır.[2]

İleri gazetesinin 10 Nisan 1920’de “Nerelerde ne kadar mülteci vardır?” başlığıyla yayınladığı yazıda; Muhacirler Sayım Müdürü Talat Bey’in icra ve tertip eylediği istatistike göre halihazırda vilayetler ve livalarda bulunan mültecilerin miktarı aşağıda belirtildiği şekildedir: Adana vilayetinde 7432, Ankara’da 61.397, Aydın’da 1071, Halep-Antep’te 26.740, Hüdavendigar (Bursa)’da 1295, Diyarbekir’de 35.940, Sivas’ta 64.163, Kastamonu’da 2031, Konya’da 22,824, Mamuratü’l Aziz’de (Elazığ’da) 23.538, Eskişehir sancağında 1249, Urla’da 6057, ……. (okunamadı) 999, İzmit’te 2728, Bolu’da 5270, Canik’te 116.672, Çatalca’da 134, Karesi’de 21, Kayseri’de 8.488, Maraş’ta 8687, Menteşe’de 2431, Niğde’de 7597 nüfus ki toplam olarak “402.604” muhacir ve mülteci den ibarettir.[3]

Harb-i Umumi’nin başlamasından bu ana kadar Kürdistan, müthiş bir baskı ve mezalim cehennemi olmakta her musibette de bölgesini geçti. İlk önce işte infilak eden cehennem öfkesi ve intikamı binlerce masumu mahv ve perişan etti. Ondan sonra Şarktan gelen istila ateşi ile o şehirler viraneye ve müteakiben Garptan istila eden kahır ve ceberrut ateşiyle arta kalan yerleşkeler küle döndükten sonra bilmem ne hikmet ve fikirler mebni (dayalı) bir milyon üç yüz bin mazlum nüfus, ateş ve kılıç artığını sürüle sürüle bir daha dönmemek üzere Konya ve Eskişehir ovalarına kadar sürüldü.[4]

Diyarbekir, Elazığ, Urfa ve Antep mültecilerin ilk etaptan toplandığı önemli merkezlerdi. Buralarda toplanan mülteciler İçişleri Bakan’ı Talat Paşa’nı emriyle Batı vilayetlerine yönlendiriliyordu. 18 Nisan 1332’de (1916)’da Talat Paşa’dan Başkumandan Vekili Enver Paşa’ya gönderilen şifreli telgrafta; “Vilayet-i Şarkiye’den gelen Kürd mültecilerin “Kürd ve Araplarla meskûn bulunan mahallerde iskânı muvafık görülmediği” için bunların “harb mıntıkasından Anadolu içlerine sevkleri ve müteferrikan iskânlarının “gerekli yerler”e tebliğ edildiğini belirtir. Lider ve şeyhlerinin kafilelerden koparılarak kasabalarda ve geri kalanın da köylerde iskân edileceklerine dair bir talimatname tanzim edildiğinden bahseder.” “Kürd mültecilerin bilaherede memleketlerine iade edilmeyeceklerinden muhacirîn gibi emval-i metrukeden hane ve arazi” verilmesini ve gerekli giderlerin muhacirîn tahsisatından karşılanmasını istiyordu.[5]

Umumi Savaş sürecinde topraklarından koparılıp muhacir edilen Kürdler, sürgün bulundukları şehir ve bağlı birimlerde o derece kötü muameleye tabi tutulmuşlar ki açlık, sefalet ve soğuktan ölenlerin sayısı ikinci bir harp zaiyatı kadar olabileceği belirtilmektedir. “Ankara ovalarına kadar hicret ettirilen binlerce Kürd mu­hacirinin memleketlerine iadesi hakkında vukubulan sayısız müracaatlarımıza rağmen şu ana kadar en ufak bir gayret bile sarf olunmamıştır. Göç halinde bulunan vatandaşlarımızdan her gün almakta olduğumuz mektuplarda maruz kaldıkları se­falet ve açlıktan şikâyet olunuyor. Bu yüzden çok kimselerin terki hayat ettikleri (öldükleri) bildirilmektedir…

Kış mevsimi gelmeden önce muhacirlerimiz memleketle­rine geri dönmeyecek olurlarsa emin olunuz ki sefalet, açlık ve soğuktan hiçbir fert kalmayacaktır. Bu kadar insanın bir hamlede zayi olması ise, ikinci bir harp zayiatı listesi kadar elim ve feci olacaktır.”[6]

I. Dünya Savaşı sürecinde ihtiyat zabiti sıfatıyla Irak, cenub-i Kürdistan ve Kafkasya gibi çeşitli cephelerde görev yapmış olan Celadet Bedirhan, Serbestî gazetesinde “Kürdler ve İttihat Siyaseti” başlığıyla yayımladığı makalesinde yazılanların, İttihatçıların Kürdlere dair gerçek siyasetini yansıttığını söyler. Benim gibi adı geçen bölgelerde bulunanların tümü bunu yakinen bilirler. Lüzum hasıl olduğu taktirde, bu mesele hakkında propagandasız ve sabit belgeler ibraz etmeye ve tanınmış şahitler ile ikamesine muktediriz.

“İstanbul’da ve Osmanlı memleketinin sair noktalarında Kürdlerin imhası hakkında dolaşan şayiaların maddi ve korkunç eserlerini ağlayarak ve inleyerek gördüm.

Mazlum ve fedakâr bir millet hakkında reva görülen bu cinayetler, ittihat hükümetinin şahsi eserleri arasında en büyük şaheserini teşkil ediyordu.

Hatta facianın kudretli ve azametli aktörlerinden olan bir vali, icraatı müteakip İstanbul’a geri döndüğünde, felaketin sebebi olduğu binlerce Kürd muhaciri kızgın ve hummalı Musul çöllerinde terk-i hayat ederken, resmi bir dairenin mutlu koltuğuna yaslanmış olarak anlatıyordu:

“Ermeniler gibi devlet haini olan Kürdlere öyle bir tırpan attık ki ….”

Celadet Bedirhan bahsedilen makalesinin devamında, Kürdlerin tehciriyle ilgili şahit olduğu olaylar ve tehcirin asıl amacına dair şöyle bir değerlendirmede bulunur. “Kürdlerin geçmiş hükümet zamanında maruz kaldıkları mezalim ve facialar, şimdiki hükümetin bu mazlum millete karşı olan kayıtsızlığı ve ihmali hakkında, memuriyet mahallinden izinsiz İstanbul’a gelen bir mülkiye memurunun beyanına atfen bazı notları kaydediyoruz:

“Geçmiş hükümetin, imhasına karar verdiği Kürd milletinden bir kısmını öldürerek diğer bir kısmını da açlık ve sefaletten öldürdükten sonra, birkaç yüz bin Kürdü de Ankara, Konya ve civar vilayetlere taksim eylemiştir. Köy köy taksim olunan bu muhacirler hakkında Dahiliye Nezareti’nin [İçişleri Bakanlığı’nın] gizli olarak vukubulan [gönderilen] bir genelgesinde, mevcut esaslı noktalar şunlardır:

1- Kürd muhacirleri memleketlerine iade edilmeyecektir.

2- Kürdlerin iskanı için memuriyetinizin sorumluluk dahilinde ne gibi uygun arazi ve köyler vardır?

3- Adı geçen muhacirlerin hariçle ilişkisi yasaktır.

4- Kürd muhacirlerinin taksimi meselesinde nazarı dikkate alınacak en esaslı nokta, aynı yere yerleşeceklerin on haneden fazlasına imkân vermemektedir…

Bu gizli tamimin [genelgenin], muhacirlerin memleketlerine geri dönmeleri hakkındaki fıkrasıyla, on haneden fazla olarak bir araya gelmelerine imkân verilmemesine dair olan nokta, senelerden beri tarihte yaşamış olan bir milleti baskıyla, zulümle fakat cahil bir darbeyle ortadan kaldırmak gayesine yönelik değil de nedir?”[7]

[1] İleri gazetesi, No: 805, 10 Nisan 1920, s. 2.

[2] Tasvir-i Efkâr, No: 2722, Pazar, 11 Mayıs 1919, S. 2

[3] İleri gazetesi, No: 805, 10 Nisan 1920, s. 2.

[4] Mîzayê Cizîrî, Birinci Dünya Savaşı ve Kürd Muhacirleri, Kurdistan, Sayı: 14, 23 Eylül 1335 ((1919)

[5] Fuat Dündar, İttihat ve Terakki’nin Müslümanları İskân Politikası (1913-1918), İletişim Yayınları, 7. Basım, 2018, İstanbul. s. 142

[6] Cizreli Taceddin Taqî, Kürd Mektubu, Serbestî, no: 487, 2 Mayıs 1919

[7] Celadet Âlî Bedirhan, Kürdler ve İttihat Siyaseti, Serbestî, no: 209, 22 Şubat 1919