Bundan yaklaşık bir yıl önce yine Rudaw.net’te “Bir Kürdün Sahipliği ve Yönetiminde Çıkan İlk Günlük Gazete: Serbestî Gazetesi ve Mevlanzade Rıfat” başlığıyla iki bölüm halinde yayımlanan yazımdan ağırlıklı olarak Mevlanzade Rıfat ve sahibi olduğu Serbestî gazetesinden bahsetmiştim. Son zamanlarda bu konuda sağ ya da sol eğilimli olsun, egemen ulusun resmi tarih tezlerini işleyen yayınların etkisiyle yazılmış yazılarla karşılaşınca, birazda Şeyh Said adı üzerinden benzer tartışmaların gündemde olması itibarıyla, tekrardan Mevlanzade’ye dair yazma gereğini duydum.

Bugün nasıl ki Kürd uleması, münevveri ve liderlerinden Şeyh Said, Seyyid Abdulkadir ve Seyyid Rıza’ya vd. Kürd ulusal değerlerine pervasızca saldırılıyorsa geçmişten beri birçok Kürd şahsiyeti İttihat-Terakkicilerin ve daha sonra da o zihniyetin devamı olan Kemalistlerin hışmına uğramış; önce fiziki suikast ve o başarıya ulaşamadığı zaman itibar suikastına uğratılmışlar. Her iki yöntem de, İttihat ve Terakki’nin kendi muhaliflerini ve rakiplerini etkisiz hale getirmek için, sık sık başvurduğu yöntemlerdir. Bir dönem Süleymaniyeli Kürd Şerif Paşa’ya karşı yürütülen karalama, linç ve itibarsızlaştırma kampanyasının bir benzerini de farklı argümanlarla Serbestî gazetesinin sahibi Mevlanzade Rıfat, Ferda gazetesi sahibi Ali İlmi Fani vd. aydın Kürd şahsiyetlerine karşı da yürütülmektedir. Ne yazık ki bu kirli kampanyaya Kürdler adını kullanarak katılanlar da vardır.

Burada bahsedilan karalama kampanyalarından sadece iki örneği sizinle paylaşmak istiyorum. Daha fazlasını öğrenmek isteyenler, ilk başta dönemin gazeteleri olmak üzere değişik kaynaklardan birçok örneğe ulaşabilir. 1930’da Suriye’nin Halep kentinde kalp krizi sonucu hayatını kaybeden Mevlanzade Rıfat’ın ölümünü haber eden Vakit gazetesinin 18 Eylül 1930 tarihli sayısında yayımlanan yazıda ölüye dahi saygı duymayarak şöyle bir açıklamada bulunmuş: “Vaktiyle İstanbul’da Serbestî isminde bir gazete neşrederek muhalefet yapmış olan “yüzellilikler”den Mevlanzade Rıfat’ın Suriye’de Kürtler ve Ermenilerle birlikte aleyhimizde çalıştığı birkaç defa yazılmıştı. Bu vatansız, Halep’te füc’ten ölmüş, Türkiye bir düşmanından daha kurtulmuştur.”[1] Benzer bir linç ve nefret söylemi Bismil olayında öldürülen Şeyh Said’in biraderi Şeyh Abdurrahim için de sarfedilmiştir. 18 Temmuz 1937 tarihli Haber gazetesi, mevzubahis olaylı şöyle bir başlıkla yayımlamış: “Şeyh Said’in kardeşi gebertildi.”[2]

Mevlanzade Rıfat’ın, yaşamı ve mücadelesinin büyük kısmı Osmanlı İmparatorluğu yönetimi döneminde geçmiş. Bir gazeteci ve siyasetçi olarak saray çevresiyle ilişkisi olduğu gibi, dönemin siyasi ve bürokratik şahsiyetleri, Osmanlı toplumunu oluşturan diğer unsurların muhalif aydın ve kalem erbabı çevreleriyle de iyi ilişkileri vardı. Bu ilişkileri nedeniyle saray entrikalarına yakından tanık olmuş, her koşulda muhalif duruşunu sürdürmüş ve muhalif duruşundan dolayı hayatının yaklaşık 22 yılını sürgünlerde ve zindanlarda geçirmiş. Abdülhamid’in İstibdadı döneminde Sultan Mehmed Reşat’a yakınlığı iddiasıyla sürgün edilmiş, daha sonra Prens Sabahattin ve çevresiyle ilişkilendirilerek 31 Mart Vakası nedeniyle Nisan 1909’da bir daha sürgün edilerek Mısır’a gönderilmiş. İttihat ve Terakki yönetimi döneminde ise çıkarttığı gazetenin muhalif politikası ve duruşundan dolayı, başyazarı Hasan Fehmi bir suikast sonucu öldürülmüş ve bir müddet sonra kendisi de Mısır’a sürgün edilmiş. Yaşamının son yedi-sekiz yılı ise, Cumhuriyet devleti yönetiminin sürgünü olarak Fransa mandası altında olan Suriye’de geçmiş. Bütün bu farklı mekân ve zaman dilimlerinde, bir gazeteci olarak her halükârda basın hürriyeti, toplumsal hürriyet, konuşma hürriyetini tavizsiz savunmuş, birçok önemli sosyal-siyasal olaylar içerisinde yer almış, birçok badireden geçmiş, dost ya da düşman olsun hakkında çok şeyler söylenen önemli bir gazeteci, siyasetçi ve fikir adamıdır.

Mevlanzade Rıfat gibi şahsiyetlere dair yazıldığında, yaşadıkları dönemin ruhu ve koşullarıyla birlikte doğru-yanlış, olumlu-olumsuz tarihsel gelişim içerisinde bütün yönleriyle değerlendirilmesi gerekiyor. Birçok önlü yazar, sanatçı, entelektüel, siyasetçi ve meslek erbabı şahsiyetlerde olduğu gibi, Mevlanzade Rıfat’ın da zaafları ve çelişkileri olabilir. Ancak bir entelektüelin zaaflarını ve çelişkilerini eleştirmek ayrı bir mesele, lakin zaaflar üzerinden mücadelesini ve yaşam boyunca ürettiklerinin üzerini çizmek ve itibar suikastına uğratmak, eleştirinin de sınırlarını aşan apayrı bir yaklaşımdır. Bu tür çalışmalar yapılırken farklı kaynaklar karşılaştırmalı bir şekilde kullanılarak, mümkün oldukça gerçeğe yakın ve doğruluk derecesi yüksek bilgileri ortaya çıkarmamız gerekir.

Bu çerçevede, Mevlanzade Rıfat gibi Kürd şahsiyetleri değerlendirilirken, Kemalist ırkçı akademi çevreleri ya da aynı minvalde yer alan yazarların, Kürdlere ve Kürd ulusal mücadelesinde yer almış kadrolara karşı kustukları kinle yazdıklarını esas kaynak olarak değerlendirmek, eğer bilgi ve belge yetersizliğinden değilse, bu tür resmi tarih memurlarının yaklaşımlarını farklı bir şekilde Kürdler arasında meşrulaştırmaya çalışmaktan başka bir şey ifade etmez. Çünkü egemen ve resmi tarihin apoletli çalışanları olan bu tür akademisyen ve yazarlar, İttihat-Terakkicilerin ve mirasçılarının her zaman muhaliflerine karşı izledikleri bir itibarsızlaştırma yöntemi. Bu yöntem işlemediği zaman, M. Rıfat’ın sahibi olduğu Serbestî‘nin başyazarı Hasan Fehmi suikastında olduğu gibi, şiddet ve fiziki imha yöntemi devreye girmiştir. Farklı zaman ve mekanlarda başka birçok Kürd şahsiyetleri üzerine de benzer bir şekilde itibarsızlaştırmaya yönelik gerçeklikten uzak iftiralar ileri sürülmüştür. Hele de bu itibarsızlaştırma Kürd olarak ya da Kürdlerden tarafmış gibi görünen kalemler vasıtasıyla yapılıyorsa, daha çok düşündürücüdür. Eğer bu konuda ciddi, doğrulanabilir ve güvenilir farklı kaynaklar yoksa, ikinci elden EGM arşivlerindeki manipülatif istihbari bilgi kırıntılarına dayanarak yeni yaklaşım adıyla çalakalem şeyler yazmak kasıtlı olup, çamur at izi kalsın mantığıyla salt polemik ve manipülasyonun ütesine geçmeyen hastalıklı yaklaşımlardır.

(Devam edecek)

https://www.rudaw.net/turkish/opinion/07012024

[1] Vakit Gazetesi, 18 Eylül 1930

[2] Haber, 18 Temmuz 1937