Rojî Kurd mecmuası yazısını masamın üzerinde gören saygın ve aziz dostum birdenbire: “Nedir bu mecmua?” dedi.
Ben “Kurdolocya organı” yani Kürdlük hakkındaki toplumsal ve ırksal araştırmanın yayın organı, dedim.
Arkadaşım mecmuayı açtı, gözü bir makaleye ilişince: “Madem Türkçe değil, mademki Kürdçe’dir “ayrılık” gazetesi demektir dedi ve Rojî Kurd’ü masamın üzerine bıraktı.
Bu bir olaydır, ki bence kaydetmeye ve dikkat edilmeye çok layıktır.
Bu yargı şekli, çok sıradan ve geneldir. Buna çok teessüf ederim. Bu sahte felsefenin, aydınları dahi içine almış olmasına çok yanarım.
Türkiye, Osmanlı Avrupa’sının kaybolmasından sonra bile yine çeşitli unsurlardan oluşmuş büyük bir imparatorluk kalmaktadır. Bu unsurları birleştirmek veya hiç olmazsa birbirlerine yaklaştırmak umudu henüz kaybolmamıştır. Henüz iş işten geçmemiştir. Ben Türk, Kürd ad ve sıfatıyla değil, Türkiye’nin hür ve özgür “bir vatandaşı” olmak sıfatıyla söylüyorum. Birliğin en etkili çaresi “bireysellik”tir. Şüphesiz bu düşünce bir tanım bulacaktır. Yani hakikatin ta kendisi olduğu halde, bir yalancı dava görünecektir. İzah edeyim: Allah insanları birleştirmek için bir birey olarak yaratmıştır. Ve Kur’an ‘da: “Onları kabileler ve şubeler halinde yarattık, ta ki birbirlerini tanısınlar” (İlla ahiri ayeti anımsanmalıdır; sizi kabileler halinde yaratık … ayeti hatırlanmalıdır.) demiştir. Bundan da açıkça anlaşılıyor ki unsurların arasında birbirlerini tanıma ve birbirine alışmanın tesis olması için her öğe kendi doğal ve ırksal eğilimlerine serbest bir ortam ve bunları uygulama alanı bulmalıdır. Çeşitli unsurlardan oluşmuş imparatorluklarda bu unsurların birlik yolu, tek bir dilin, tek kanunun, bir ve tek çeşit tarzda muamelenin kullanılması ve uygulanması, baştan sona kadar yanlıştır. Bundan iki yıl önce Gazi köyü (İttihat ve Terakki) kulübünde, unsurların birliği hakkında bir konferans vermem istenmişti. Ben o zaman; unsurların birliği, menfaatlerin birliğinden ibarettir demiştim. Bunu söylemekle Osmanlı İmparatorluğu’nda birliğin nasıl meydana gelebileceğini söylemiş oldum. İki adamı birbirine sımsıkı bağlayınız; aynı ip bu iki adamı birbirine kıskıvrak bağlasın. Diğer iki adamı da serbest, kendi istedikleri hareketlerinde serbest olarak yan yana koyunuz. Birbirine sımsıkı bağlı olan iki adam mı birbirine daha çok bağlıdır, yoksa serbest olarak yan yana bulunan bu son iki adam mı? Bu soruya cevap vermek bile gereksizdir. İsviçre yirmi iki “kanton”[1]’dan oluşmuştur. Her kanton, mülki ve adli idare bakımından tamamen bağımsızdır. Adliyece dedim: Örneğin Cenevre kantonunda katiller idam edilmez. Yani idam cezası yoktur. On sene önce Lukeni adında bir anarşist, İtalya’da (Cenevre) Avusturya İmparatoriçesi Elizabet’i bir hançer darbesiyle öldürdü. Lukeni’nin idam edilmesini ve Büyük Avusturya Hükmetine, bir çarmıha çakmayı, merkezi hükümet olan Bern Hükmeti çok istedi. Fakat Cenevre Hükmeti, cevabında, madem ki cinayet Cenevre Cumhuriyeti toprağı üzerinde olmuştur, katilin cezası, Cenevre adli makamlarına göre verilecektir, dedi. Katili idam etmedi ve Avusturya’ya teslim etmekten de kaçındı.
Bizim bir ilimiz kadar olan bu “İsviçre”, diğer deyişle “Helwetiya” hükümetini oluşturan küçük küçük cumhuriyetler, birbirine bağlı olmadığı ve müstakil olduğu oranda birbirine daha çok samimi bir bağlılık ile bağlı bulunur. İsviçre ırkça da çeşitli üç milletten oluşmuştur: Fransız, İtalyan, Alman. İsviçre vatandaşlarının dinleri de aynı din değildir: Protestanlar, Katolikler, Ortodokslar, Kalvanistler vardır.
Din ve ırk çeşitlilikleri, farklılıkları her memleket yerlisinin meyil ve yaratılışına göre idari ve adli yargılamaların özgürce yapılması sayesinde etkisizleşmiştir.
Yöneticilerimiz, şüphesiz şunu anlamakla gecikmezler, ki yüzyılımız milliyet yüzyılıdır. En radikal ve dizgin edici hükümetler ve devletler bile, bu cereyanın önüne geçmeye gücü yetmemiş ve yetmeyecektir.
Genel doğal olan isteklerine dayanmaya, o arzuları kabul etmek başka bir şey yapabilmiş olamaz.
Unsurların birliğini istiyoruz. Unsurların ferdiliğini de isteyebilmeliyiz. Bu sorun sosyoloji açısından ferdilik demek, ayrılık demek değildir. “Allah; kardeşi kardeş yaratmış, ikisini ayrı yaratmış” atasözü de böyle söyler.
Kürdler dillerini, tarihlerini toplamak, bilmek istiyorlar, milli kişiliklerini daha çok anlayan, daha iyi anlamış bir dereceye yükseltmek istiyorlar. Ben eminim, ki aydın olan hükmetimiz bunu iyi gözle görecektir.
Kürd vatandaşlarımız Ermeni vatandaşlarımızla yan yana yaşıyorlar. Ermeni vatandaşlarımızın köylerinde Şekspir’in “Hamlet”i “Makbet”i, “Jul Sezar”ı “Kral Lir” okunuyor. Ermeni “Alfiyer”inin, “Dante”nin, “Montesqiue”nun, “Darwin”in bundan elli sene önce- evet elli sene önce- Ermenice Venedik şehrinde “Mekinarist” okulunda tercüme ve aynı Ermeni kuruluşun büyük matbaasında basılmış eserlerini okuyorlar. Yükselmeleri bu kadar eşit olmayan silahları çatmak ve imparatorluğumuzda bir aktif huzur, görmek nasip olur mu? Benim gönlüm ümit doludur, ümidi olmayanlar yanıma gelmesinler:
“Her gelen şad gider gamlı gelir yanımıza!”[2]
7 Temmuz 1913
Doktor Abdullah Cevdet
Kaynak: Seîd Veroj, Civata Hêvî ya Telabeyê Kurdan” û Rojî Kurd (1913),
Rojî Kurd, Sayı: 2
[1] Kanton: İsviçre konfederasyonunu oluşturan devletlerden her birine Kanton denir. (Yay. not.)
[2] Eksik olmaz gamımız bunca ki bizden gam alıp her gelen gamlı gider şad gelir yanımıza. (Fuzûlî)