Suriye yeniden karışıyor ve 25 ayrı noktada/yörede eşzamanlı olarak başlayan sivil itaatsizlik giderek yaygınlaşıyor.

Bombalama, sabotaj, silahlı çatışma, askeri operasyonlar sıradan günlük olaylar haline geliyor.

Suriye’de Beşşar Esad hükümetinin 16 Ağustos 2023 tarihinde aldığı akaryakıt masrafını destekleme kaldırma kararından bir gün sonra Dera ile Suveyde gibi illerinde gösteriler başladı.

Memur ve emekli maaşlarının yeterince artırılmaması ise hoşnutsuzluğu daha da artırdı. Protestocular Suveyde kentinde, iktidardaki Baas partisinin yerel ofislerini bastılar.

Şehri başkent Şam’a bağlayan bir otoyol kısmen kapatıldı. Protestocular Suveyde’deki meclis binasının dış duvarında asılı bulunan Esat’ın portresinin üstüne kırmızı boya attı.

Ana meydanda toplanan göstericiler ise Beşşar Esad’ın büyük bir posterini yaktılar ve “Git, git, git Esad! Yemek yemek istiyoruz!” şeklinde sloganlar attılar.

Ülkenin güneyinde Ürdün-Suriye sınırına yakın Dera şehrinde başlayan Mart-Mayıs 2011 tarihleri arasındaki sivil itaatsizlik, zaman içinde iç ve dış güçlerin müdahaleleriyle birlikte iç savaşa dönüştürülmüştü.

Bu trajik olayın 12. yıldönümünde Dera ve Suveyde (Horan) gibi güney mıntıkalarda yaşayan ahali, “onur, özgürlük, demokrasi ve insan hakları” talebiyle tekrar sokaklara döküldü.

18 Ağustos’ta başlayıp, 20 Ağustos’ta her kesimden insanın katılımıyla yığınsal itaatsizlik halini alan gösteriler hemen durulacakmış gibi görünmüyor.

Bilhassa Suveyde’nin en kalabalık inanç topluluğu sayılan Dürziler ile ona destek veren diğer toplulukların sahiplendiği bu eylem, muhtemel sivil isyanın ön habercisi sayılabilir.

Dayanışma ve destek eylemleri

Suveyde halkına ülkenin kuzey, doğu ve batısındaki yörelerden aktif (sokaklarda gösteri ve eylem yapmak gibi) destek var. Şöyle ki:

  • 25 Ağustos’ta Halep’in kuzeyindeki Azez şehrinde, ‘Suveyde protestocularıyla dayanışma gösterisi’ düzenlendi.
  • 27-28 Ağustos günlerinde Suriye-Irak sınırındaki Deyrizor ile çevresindeki bazı Arap aşiretleri, dayanışma ve destek açıklamaları yaptı.
  • Cebel’ul Arap’taki Bedevi aşiretlerinin evlatları adına yayımlanan bildiride, kader birliği vurgulandı ve rejimin baskıcı kararlarının neden olduğu ekonomik bozulma karşısında sessiz kalınmaması çağrısı yapıldı. 1
  • 26 Ağustos’ta Afrin ve İdlib’de; 28-29 Ağustos akşamı Halep’in Eşrefiye ve Selahaddin gibi mahallelerinde dayanışma gösterileri düzenlendi.
  • O sırada Şam yönetimine bağlı iki farklı milis birimleri arasında silahlı çatışma çıktı.
  • Rojava’daki Ulusal Eşgüdüm Heyeti, protestocuların taleplerini desteklediğini şu sözlerle dile getirdi:
  • Suriye genelinde ses getiren Suveyde ve Dera halkının ekonomik nedenlerle protesto hareketi başlatarak rejimin değişmesi ve yerine âdemi merkeziyetçi bir düzen getirilmesi yolundaki talebini destekliyoruz. 

Ekonomik sıkıntılardan ötürü galeyana gelen Suveydelilerin bu tepkisi meşru ve haklıdır. Zira mevcut iktidar sıkıntıları, sorunları ve meseleleri çözmemek için inat ediyor. Siyasi çözümsüzlükte direniyor; Arap dünyasının ülkedeki derin siyasi-ekonomik krizin giderilmesine yönelik inisiyatifine ek olarak Rojava’daki yönetimin barış girişimlerini görmezden geliyor. 

Esasen uluslararası camia ile Arap dünyası, Suriye halkının manevi, siyasi, insani meselelerinin çözümü için girişimlerde bulundular; BM tarafından alınan 2254 sayılı karar gereğince Suriyeliler arasında Arap ülkeleri gözetiminde ve uluslararası güvencesinde yapılacak siyasi çözümü destekleyeceklerini açıkladılar.

Söz ve karar hakkının Suriye halkına verilmesi suretiyle ülkedeki kriz çözülüp radikaller (cihatçılar, radikal siyasi İslamcı kesimler) mücadele-çatışma alanından çekilmeye zorlanabilirler.

Ekonomik ve siyasi talepler ön planda

18 Ağustos’ta Suveyde ve kırsal kesimlerde başlayan protestoların ilk çıkış sebebi ekonomik sıkıntılar ve zor hayat koşullarıydı.

El Cezire TV kanalına konuşan 25 yaşındaki Cemil, “Ekonomik gerilemeyi, ülkenin içinde bulunduğu kaos durumunu ve cumhurbaşkanlığından en küçük devlet dairesine kadar tüm devlet kurumlarındaki yaygın yolsuzluğu protesto ediyoruz” şeklinde bir açıklama yaptı.

Bir başka genç, “Beni protestocularla birlikte sokaklara döken ana neden, hayat pahalılığının, çocuklar ve yaşlılar için ilaç eksikliğinin, elektrik ve su yokluğunun yanı sıra tüm tutukluların serbest bırakılmasını talep etmektir…” dedi.

Dürzi mezhebinin ruhani önderi Şeyh Hikmet el Hicri ise El Cezire’nin haberine göre şunları söyledi:

Mevcut ekonomik durumdan derin endişeliyiz; değişim ve adaletin sağlanması için harekete geçilmelidir. Bu gösteriler, Suriye halkının haklı sesidir. Ancak şiddet eylemlerini kınıyoruz.

Yeni sayılan “10 Ağustos Hareketi”, ekonomik talepleri üç noktada özetliyor:

100 dolar asgari ücret, en az 20 saat elektrik verilmesi, siyasi tutukluların serbest bırakılması.

Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Geir Petersen, “Gıda, ilaç, yakıt gibi temel ihtiyaçların fiyatları kontrolden çıktı. Suriye’nin her bölgesinde, her topluluk bu durumdan etkileniyor. Birçok kişi ailesine yemek bulabilmek için mücadele ediyor” diye konuştu.

“İkiye katlanan memur maaşlarının aylık 13 dolara yükseldiğine” dikkat çeken Petersen, “Buna karşın haziranda aylık alışveriş sepetinin en az 81 dolara dolduğunu” hatırlattı.

İki haftalık süreç içinde giderek taleplerin siyasi bir nitelik kazandığı göze çarpıyor. Taşınan pankartlarda şu tür tespitler görülüyor:

  • “Suriye rejimi iflah ve ıslah olmaz.”
  • “Rejim çökerse, halk kurtulur. Beşar Esat gitmelidir!”
  • “Suveyde’de Beşşar Esad, İhvancı hareket ve Koalisyon birliklerine yer yoktur!”
  • “Şam yönetimi, Suveyde’deki kitle hareketini küçültüp cüce gösterme gayretindedir.”
  • “Halkın ekonomik talepleri hükümeti götürecektir.”
  • “Suveyde’deki olay açlık değil, onur kalkışmasıdır.”
  • “Hayat şartları ile hükümet değişene kadar sokaktayız!”
  • “BM tarafından alınan 2254 sayılı karar gereğince: Özgürlük, demokrasi, insan hakları ve insana yakışır bir hayat imkânı tanınıncaya kadar mücadeleye devam!”

Al-Rased adlı haber sitesinde yayınlanan bir video kaydında Melhli protestocuların, “Suriye’nin Rusya ve İran’a kiraya verdiği limanları, havaalanlarını ve arazileri geri istiyoruz!” talebini de seslendirdikleri görülüyor.

19 Ağustos’ta Dera şehrinin tarihi Emevi Camii önünde toplanan protestocular, tutukluların serbest bırakılması ve Esad hükümetinin devrilmesi gibi siyasi taleplerde bulundular.

Dürzilerin Esad yönetimine desteği ve itirazı

2011’de başlayan ve iç savaşa dönüşen Suriye’deki gelişmeler üzerine ülke nüfusunun yüzde 3 ile 5’ini temsil eden Bâtıni inançlı Dürziler, Esad’ın düşmesi durumunda, azınlık gruplarının hedef alınacağından ve topluluklarının Suriye’deki Sünni çoğunluk içinde yer alan cihatçılar tarafından ortadan kaldırılacağından korktular.

2015 yılında gerek güneydeki Suveyde ve kuzeydeki Cebel’ul Summak (Summak Dağı) yöresinde ilerleyen El Kaide uzantısı El Nusra Cephesi ve IŞİD milisleri, bilhassa Summak Dağı yöresini ele geçirince, orada yaşayan Dürzi topluluktan onlarcasını öldürdü, yüzlercesini inancından vazgeçip Sünniliğe geçmeye zorladı.

Dürzilerin türbelerine zarar verildi, mezarlıkları kutsal sayılmayıp kirletildi. Haziran 2015’te Qalb Lawzah köyünde bir grup Dürzi’nin vurularak öldürülmesi, Lübnan ve İsrail’de yaşayan Dürzi toplumları içinde büyük bir öfkeyi tetikledi.

Bazı Dürziler isyancı grupların saldırılarına karşı evlerini korumak için silaha sarılıp Halk Komiteleri’ni kurarken bazılarıysa Esad yanlısı bir milis grubu olan ve ordunun yanında savaşan Milli Savunma Güçleri’ne (NDF) katıldı.

Suveyde özelinde Dürziler, Suriye ordusuna 10 ila 20 bin arasında değişen sayıda asker-milis vermişlerdi.

Gelinen noktada hoşnutsuz ve iktidardan bizar olmuş Dürziler, Suriye ordu ve milislerine gönderdikleri evlatlarını geri çekiyorlar.

Suveyde’deki son protestolar sırasında bir halk önderi şöyle diyordu:

Vatan uğruna diyerek evlatlarımızı cepheye sürdüler; ben de buna kanarak oğlumu gönderdim. Ne yazık vatan onlar açısından bir yolsuzluk, koltuk ve diktatörlük manasına geliyormuş!

Suriye yönetimi, 1 Eylül günü Suveyde’deki kalabalık gösteriyle birlikte bazı Dürzi şeyhlerini yanına çekerek “böl ve yönet” taktiği gütmeye başlamış görünüyor.

Kuzey ve Doğu bölgelerinde yoğunlaşan çatışmalar

Suriye’deki karmaşık durum sadece güneydeki protestolardan ibaret değil. Türkiye ile Irak sınırlarında mevzilenmiş olan farklı silahlı birimlerin (Heyet-i Tehrir’il Şam-HTŞ, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu, SDG ve IŞİD gibi) giderek artan çatışmaları hâlâ gündemi meşgul ediyor.

2022 yılında ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), terör örgütü Irak-Şam İslam Devleti’ne (IŞİD’e) karşı yürütülen faaliyetlerle ilgili verileri paylaşmıştı. Buna göre:

ABD, müttefikleriyle beraber IŞİD’e karşı 313 operasyon düzenledi. Irak’ta 220 IŞİD mensubu öldürüldü, 159 IŞİD’li yakalandı; Suriye’de ise 466 IŞİD’li öldürüldü, 215 militan da yakalandı. Suriye’de 10 binden, Irak’ta ise 20 binden fazla örgüt mensubu cezaevlerindedir.

Yukarıdaki veriler iyimser bir izlenim bıraksa da IŞİD kaynaklı saldırı ve eylemlerin sayısında artış gözleniyor.

Örneğin: 12 Ağustos 2023 tarihinde Deyrizor mıntıkasındaki Amerikan Koniko petrol tesisleri, faili meçhul roketlerin hedefi oldu; Suriye Demokratik Güçleri (SGD) devriyesinin kullandığı zırhlı araç, 28 Ağustos 2023’te Haseke’nin güneyinde IŞİD roketiyle vuruldu.

North Press Ajansı, 28 Ağustos 2023 tarihli bülteninde Deyrizor yöresindeki IŞİD eylemleri ve SDG-Koalisyon Güçleri tarafından düzenlenen karşı operasyonlar hakkında şöyle bir bilanço yayımladı:

  • 25 Ocak 2023’teki kapsamlı operasyon sürecinde Rakka ve çevresinde 127 cihatçı yakalanmış; daha önceki saldırıların faili olan gizli hücreler ortaya çıkarılmıştır.
  • SDG, 27 Ağustos’taki operasyonda 13 IŞİD militanını tutukladı, teslim olmayanlar çatışma sonucu öldürüldü. Ayrıca uyuşturucu taşıyan 8 kişi yakalanırken, teslim olmayı reddeden 3 silahlı IŞİD’li öldürüldü.
  • Haseke mıntıkasında 100’den fazla IŞİD cihatçısı ile şüpheli görülen 154 kişi yakalandı.

Yılbaşından bu yana IŞİD eylem ve saldırılarının sonucu şöyle özetlenebilir:

IŞİD’in gerçekleştirdiği saldırı sayısı 161 olarak tespit edildi. 71 saldırı SDG’yi hedef alırken, 42 eylem Suriye idaresine bağlı askerlere yönelikti.

İran destekli milislere 7 saldırı düzenlenirken, siviller 42 saldırıya maruz kaldılar. Suriye genelinde 355 kişi hayatını kaybetti, 201 kişi de yaralandı.

Aynı dönemde SDG, IŞİD ve diğer cihatçılara karşı toplam 77 operasyon gerçekleştirdi.

Bu süre içinde Suriye hükümeti IŞİD’e yönelik 5 operasyon düzenlerken, Türkiye sadece bir operasyon yaptı.

5 operasyon bölgedeki yerel birimlerce gerçekleştirilirken, 5 operasyon ise faili meçhul olarak kaldı.

Yeri gelmişken belirtelim: Deyrizor Askeri Meclisi Komutanı “Abu Havle” kod adlı Ahmed El Habil’in gözaltına alınması (halka kötü muamele, çetecilik yolsuzluk ve ajanlık suçlamasıyla-FB) üzerine yöredeki Suriye yönetimi destekli Arap aşiretleri SDG’ye tepki gösterdi.

SDG ise, “uyuşturucu tüccarları, çeteler ve yıkıcılara” yönelik kapsamlı operasyonuyla birlikte 48 saatlik OHAL ilan etti.

27 Ağustos-1 Eylül zaman dilimindeki çatışmada ölenlerin sayısı 52, yaralananların ise 58 olarak tespit edildi.

Suriye Demokratik Meclisi Yürütme Kurulu Başkanı İlham Ahmed, Deyrizor bölgesindeki istikrarsızlığın baş sebebini, Suriye hükümeti ile İran milisleri tarafından kışkırtmalarına bağladı. 3

2022 verilerine göre Rojava’dan Avrupa’ya göçen Kürt sayısı 4 kat arttı. En az 591 Rojavalı, tehlikeli Akdeniz yolculuğunu göze alarak Cezayir ve Fas üzerinde İspanya’ya ulaştı. 4

Bu sayının artacağının bir işareti de Türkiye kaynaklı top bombardımanı ile İHA-SİHA saldırılarının artmasıdır.

Nitekim gazeteci Mustafa Rüstem, 1 Haziran 2023 tarihli independent arabia gazetesindeki makalesinin başlığına şu ibareyi koymuştu:

Suriye Kürtleri, nefeslerini tutmuş Erdoğan’ın kendilerine yönelik tepkisini bekliyorlar.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) 26 Ağustos tarihli açıklamasında Suriye’nin kuzeybatısındaki Lazkiye vilayeti kırsalında Ansar’ul Evhed isimli cihatçı milislerin, İdlib’in güneyindeki Suriye ordusunun kışlasına yaptığı baskın nedeniyle Yeni idari kararlar ve ABD heyetinin ziyareti

Şiddetin yoğunlaştığı günlerde ABD Merkez Kuvvetleri (CENTCOM) Komutanı General Michael Erik Kurilla, IŞİD militanları ve ailelerinin tutsak edilip kapatıldığı SDG denetimindeki HOL ve ROJ kamplarını 23 Ağustos’ta ziyaret etti.

General Kurilla, “her iki kamptakilerin kendi ülkelerine geri gönderilmesinin bölgede huzur ve istikrara yol açacağını; SDG ile Koalisyon güçlerinin bu güvenlik ve insani problemi çözmeye çalıştıklarını” söyledi.

Üç Kongre üyesinden oluşan Amerikan Heyeti, 27 Ağustos’tan itibaren Rojava bölgesini gezerek farklı sivil toplum örgütleriyle görüştü ve Suriye muhalefetinin İstanbul’daki yetkilisi Bedr El Camus ile buluştu.

Rojava’daki mevcut yönetim bu münasebetle bir yandan denetim altındaki coğrafyayı yeniden isimlendirme, diğer yandan Fırat’ın doğusu ve batısındaki idari birimlerini merkezi bir yapıya kavuşturma kararı alırken; “toplumsal sözleşme” zemininde yeni bir idari yapılanmayı tartışmaya ve kamuoyu onayına açtı.

Taraflar arasında çıkan çatışmada 11 Suriyeli askerin öldüğünü, 20 kadarının da yaralandığını duyurmuştu.

North Press Ajansı‘na göre; bir tünelin patlatılması neticesinde 12 Suriye askeri öldü ve 17 kişi de yaralandı.

Görüleceği gibi Lazkiye ile İdlib arasındaki mevziler silahlı çatışmanın şiddetle sürdüğü mıntıkalardır.

Suriye Savunma Bakanlığının 28 Ağustos tarihli duyurusunda, Rusya ile düzenlenen ortak hava-kara operasyonu sırasında aralarında bazı “elebaşıların da bulunduğu çok sayıda teröristin saf dışı bırakıldığını” iddia etti.

SOHR ise son 48 saat içinde İdlib kırsalında yaşanan şiddetli çatışmalar neticesinde 19 Suriye askerinin öldüğünü, 19’nun da yaralandığını belirtti. Cihatçı örgütün kaybı ise 7 milis olarak kayda geçti.

Geleceğe dair medyadaki yorumlar

Sahada bulunan gazeteci-yazar Fuad Azzam’ın, North Press ajansına belirttiği görüşleri ise şöyle:

Suveyde ili ve çevresinde meydana gelen gösteriler, ülke siyasetinde niteliksel bir sıçrama sayılır.

Evet, orta yerde hayat pahalılığı, yoksulluk, yokluk ve açlık var. Ekonomik kriz hayli derin. Halk ekonomik taleplerini de dile getiriyor. Ancak olayın siyasi rengi de ön plana çıkıyor.

Bu nedenle itaatsizlik eylemi, giderek toplumsal ve siyasal bir devrim niteliği kazanmaktadır. Halk, gerçek bir siyasi değişim/dönüşüm istemektedir.

Yolsuzluk, rüşvet ve uyuşturucu ülke çapında yaygın bir hal almıştır. Şimdiki yönetim bunlarla baş edecek durumda değildir. Ayrıca Suriye, İran’ın güdümündedir. Onun rızası olmadan köklü çözüm bulup uygulayamaz.

Ürdün’ün başkenti Amman’daki Arap yetkilileri, Suriye halkının hayatının iyileştirilip sıkıntılarının giderek düzeltilmesi için ortak kararlar aldılar. Ancak Suriye yönetimi, bunun yerine halkı açlığa mahkûm etti.

Düzen halkı aç bırakmıştır. Aç insanın onuru olmaz. Oysa halk sadece karnının doymasını değil, insanlık onuru ve şerefi için de ayağa kalkmaktadır. Ekonomik talepler kitleselleştikçe sosyal bir meseleye dönüşecektir. Sosyoekonomik mesele de zamanla politik bir nitelik kazanacaktır. 

Bu kalkışma ve hareketliliğin bir veya birkaç ay içinde bitebileceğini sanmıyorum. Suveyde’de başlatılan kalkışma, bazı zamanlarda durulsa da dönüp yeniden alevlenecektir.

Arap Birliği Zirvesi’ne davet edilen Suriye Başkanı Beşar Esat ve çevresindekiler, askeri-siyasi alandaki kısmi başarılarını ‘büyük bir zafer’ diye pazarlıyorlar. Oysa bu sahte bir zaferdir.

Bu yanılgı veya sahtekârlığın yol açtığı kibir, yönetimin halka tepeden bakmasına ve kendisine muhalif olan herkesi ‘dış mihrakların aleti-uşağı’ ve ‘terörist’ diye damgalamasına yol açmaktadır.

Nitekim Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad, Amman’daki Arap mevkidaşlarıyla görüşmesi sırasında şunları söylemişti: ‘Ürdün ve bilhassa Mısır, ülkemizde protesto zemini hazırlamak suretiyle Arap Zirvesi’nde dayatılan şartları kabul etmemiz için baskı ortamı yaratmak peşindeler. 5

Suriyeli muhalif gazeteci yazar Fayez Sara’nın, Şark’ul Avsat gazetesinde yayınlanan 27 Ağustos tarihli analizi, ülkedeki karmaşık sürece ışık tutacak nitelikte:

Ağustos 2023’teki Suriye tablosu, Suriye devriminin başladığı Mart 2011’den bu yana en karanlık tablo gibi görünüyor.

İç ve dış faktörler tabloyu daha da karanlık hale getirmekte rol oynuyorlar…

En önemli dış faktörler, uluslararası çözüm iradesinin yokluğunun devam etmesi ve en kötüsü de buna herhangi bir çözüme dair bahsin eşlik etmemesi.

Daha az önemli olmayan bir diğer gösterge ise Suriye’nin doğusunda askeri çatışma olasılığını artıran askeri yığınak. ABD öncülüğündeki bu yığınağın amacı, İran ve ona bağlı milislerin kontrolünde olan Irak ile Suriye arasındaki açık sınır koridorunun kapatılması.

Üçüncü önemli gösterge, ABD-Türkiye yakınlaşması dâhil olmak üzere dış/iç güçler arasında formüle edilmeye başlanan yeni ilişkiler.

Bu yeni ilişki formülünde ne Washington Fırat’ın doğusunda desteklediği Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) terk ediyor ne de Türkiye, Fırat’ın batısında kontrol ettiği bölgelerdeki vekil güçlerinden vazgeçiyor.

Dahası desteklediği Suriye Milli Ordusu’na (SMO) bağlı militanları, Suriye’nin doğusunda İran’ın kullandığı geçiş koridorunu kapatmak için ABD önderliğinde İranlı milislere karşı savaşabilecek güçlere katılmaya itiyor.

Önceki faktörlerin önemine rağmen, Suriye’nin durumundaki değişiklikler üzerinde en büyük etkiye sahip olan iç gelişmelerdir.

Bunların başında da bazılarının (rejimin kuluçka merkezi) saydığı Akdeniz Sahili bölgesi ile Suriye’nin güneyi (Dera ve Suveyde) dâhil olmak üzere Suriye rejimi tarafından kontrol edilen bölgelerde yaşanan gelişmeler geliyor… 

Devam eden birçok gelişme ve toplumsal hareketin ortasında, rejimin politikaları ve çözüm önerilerini reddettiği göz önüne alındığında, Suriye’nin, topyekûn çöküşe giden bir süreç ile çöküşü durdurmayı amaçlayan süreç arasındaki bir çatışmanın içinde olduğu söylenebilir.

28 Ağustos tarihli İngiliz gazetesi The Times, Suriyeli gazeteci-yazar Fayez Sara’dan farklı bir tespit paylaşıyor:

Protestolar büyüse dahi Esad rejimini devirmeyecektir. Türkiye sınırındaki küçük bir alan ve doğuda Kürtlerin hâkimiyetindeki bölgeler dışında, ülkenin bütünü Esad’ın sıkı kontrolü altında.

Kıyıdaki üste bulunan hava kuvvetleriyle muhalifleri bombalayan ve sahada da Wagner’in paralı askerlerini kullanan Rusya’nın desteğini alıyor.

Esad ayrıca, Suriye’nin mayıs ayında Arap Birliği’ne resmen yeniden dâhil olmasıyla Arap çevrelerinde itibarını geri kazandı ve komşu devletlerle de görüşmeler sürüyor.

Rejim taraftarı Suriyeli yazar Hayyam El Zoobi, 28 Ağustos tarihli Ray El Yom gazetesinde hamaset dolu kendi fikrini yazıyor:

Mevcut kargaşa, ülkeyi bölüp parçalamak için hazırlanmış sinsi devletler oyunudur. Bilhassa ABD ile onun paralı askerlerinin bir planının uygulanmasıdır. Allah’ın izniyle Suriye (yönetimi) çökmeyecektir!

Sonuç babından esas soruya gelelim:

Galeyan veya kalkışma, sivil isyana dönüşür mü?

Mümkündür ama temkinli olmak şart, çünkü önümüzde yaşanmış bir tecrübe bulunuyor:

Aralık 2022’de kötüleşen ekonomik durum ve güvenlik sorunları nedeniyle Suriye’nin güneyindeki Suveyde bölgesinde protestocular, “Halk rejimin düşmesini istiyor!” sloganıyla valilik binasını basmıştı.

2022 Temmuz ayı sonlarında yine Suveyde merkezinde bir kalkışma yaşanmıştı.

Olay, Suriye istihbaratına bir şekilde irtibatlı olan Raci Felahut komutasındaki bazı birimlerin, Suveyde-Şam otobanında birkaç Dürzi vatandaşını alıkoymasının ardından meydana gelmişti.

Barışçıl protestolar, otobanlar dâhil şehre giriş çıkış yollarının kesilmesine yol açacak kadar yaygınlaşmış; bir Dürzi milis oluşumu sayılan Rical’ul Kerame (Onur Mücadelecileri) ile kolluk kuvvetlerinin silahlı çatışmasına dönüşmüş; 9 rejim yanlısı milis öldürülmüştü. 6 

Dürzi isyanlarının tarihi ikinci bölümde devam edecek…

Kaynak:https://www.indyturk.com/node/658626/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/d%C3%BCrzi-da%C4%9F%C4%B1n%C4%B1n-gazab%C4%B1-suriyede-%C3%A7at%C4%B1%C5%9Fmalar-ve-protestolar-1

Kaynakça:

  1. https://www.indyturk.com/node/657576/ 28 Ağustos 2023.
    2. https://npasyria.com/164509/, 26 Ağustos 2023.
    3. https://www.mepanews.com/deyrizorda-ypg-ile-arap-asiretler-arasinda-catismalar-62221h.htm, 29 Ağustos 2023. https://npasyria.com/165325/, 1 eylül 2023
    4. https://npasyria.com/164761/
    5. https://npasyria.com/164744/, 28 Ağustos 2023.
    6. MEPA News, 7 Aralık ve 27 Temmuz 2022 tarihli iki haber.

Dürzi Dağı’nın gazabı: Osmanlı ve Fransa devrinde isyan (2)

Bu bölümde, zulüm ve zorbalığa karşı isyan eden Horan Dürzilerinin tarihi serüvenine yer vereceğiz.

Dürzilik 11’inci yüzyılda, Ehlibeyt inancının bir kolu olan İsmaili mezhebi içinden doğdu.

Bu adlandırma, Orta Asya kökenli din adamı Muhammed bin İsmail El Derezi’den geliyor.

El Derezi, Mısır’da Ehlibeyt inancı esası üzerine kurulan Fatımi Devleti halifesi Hâkim Biemrillah’ı (996-1021) Tanrı’nın cisimleşmiş hali olarak görüyordu.

Ne var ki Dürzilerin ilahlık atfettiği Halife (hükümdar) Hâkim, El Derezi’yi 1016’da sapkınlıkla suçlayıp 1018’de idam ettirdi.

Halife Hâkim, 1021’de gizemli bir şekilde ortadan kayboldu. Dürziler onun kıyamet günü, evrensel adaleti sağlamak üzere yeniden ortaya çıkacağına inanıyor.

Hâkim’in halefi Ebu’l Hasan El Zāhir Billah Ali, sapkın inançlı saydığı Dürzilere zulmedip onları, ağırlıklı olarak Lübnan ve Suriye’nin uzak dağlık bölgelerine gitmeye zorladı.

Bugün Dürziler, Suriye nüfusunun yaklaşık yüzde 3-5’lik bir bölümünü oluşturuyor. Ülkenin değişik bölgelerinde Dürzi köyleri bulunuyor.

İdlib’in Cebel’ul Summak bölgesi de bunların arasında. Güney Amerika’da gözle görünür bir Dürzi camiası mevcuttur.

Dürziler, yüzyıllar boyunca zulme uğramamak için dinleriyle ilgili olarak adeta bir kapalı kutu gibi yaşadılar.

Sadece çok derin bir özveri ve Tanrı’ya adanmışlık sergileyen çok az sayıda Dürzi’nin, tam olarak dini törenlere katılmasına ve dini yazılara erişimine izin veriliyor.

Her ne kadar Dürziler bölgenin din tarihini biçimlendirmede belirgin bir rol oynamış olsalar da geleneksel bağlamda siyasal dinginci (political quietist) olarak değerlendiriliyorlar. 1

Lübnan, Suriye, İsrail ve Ürdün topraklarında yerleşik Dürzi topluluğun yoğun yaşadığı Suveyde’ye yakından bakalım.

Bunun için de öncelikle üç ülke sınırında yer alan Dürzi Dağı’nı bilmek gerekiyor.

Cebel el-Dürzi (Arapça: جبل الدروز, Dürzi Dağı), coğrafi açıdan Cebel Horan (Arapça: جبل حورانTürkçesi Horan Dağı) ve resmi olarak Cebel’ul Arap (Arapça: جبل العرب, Arap Dağı), Suriye’nin güneyindeki Suveyde vilayetinde yer alan yüksek volkanik bölgedir.

18’nci yüzyıldan önceye denk düşen dönemden bu yana bölge sakinlerinin çoğu Dürzi’dir. Ayrıca küçük gruplar halinde Müslüman ve Hıristiyan topluluklar bulunuyor.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Suriye’yi işgal edip yöneten Fransa’nın “böl ve yönet” politikası gereği kurduğu Cebel-i Dürzi Devleti, 1921-1936 yılları arasında Fransızların Suriye ve Lübnan Mandasına bağlı özerk bir bölgeydi.

Geçmişte, Cebel’ul Dürzi adı Lübnan Dağı’nda bulunan farklı bir alan için kullanılıyordu.

Suveyda’ya gelince, bu şehir Suriye’nin başkenti Şam’ın güneyi ile Ürdün sınırındaki Sünni muhafazakârların bulunduğu Dera şehrinin kuzeyinde yer alıyor.

Ülkenin 14 ilinden biri. 2011 yılı sayımına göre toplam nüfusu 770 bin olarak tespit edildi.

Suveyda, Bâtıni inançlı Dürzilerin (1980’deki sayıma göre yüzde 87.6-90 oranında) çoğunluk teşkil ettiği tek vilayettir. Doğu Ortodoks Kilisesi’ne bağlı Hıristiyanlar ise en büyük azınlığı (çoğu Rum Ortodoks olmak üzere yüzde 11 oranında) oluşturur. Sünni nüfus oranı sadece yüzde 2.

Dürzi Dağı’nın niçin tarih boyunca lav ve ateş püskürtme yerine her dönemin yönetimine cem gazabını yağdırdığını anlamak istersek, veri olarak karşımızda Londra merkezli ünlü Suudi dergisi El Mecelle‘nin 26 Ağustos 2023 tarihli nüshasında yayımlanan Filistinli/Suriyeli yazar Teysir Halef’in, “Dürzi Dağı’nın Laneti: Kavalalı İbrahim Paşa’dan Edib Şişekli (Çiçekli) Yönetimine Kadar” başlıklı araştırma dosyasını bulmaktayız.

Suriye-İsrail sınırına yakın Kuneytra şehrinde doğan (1967) Filistinli araştırmacı-yazar ve eleştirmen Teysir Halef’in roman ve öykü dâhil edebiyat ve tarih konulu 30’dan fazla kitabı bulunuyor.

“Osmanlı Suriye’sinde Kadın Hareketi” başlıklı ilginç bir araştırmaya da imza atan Halef, “Filozofların Katliamı” başlıklı romanı ile 2017 yılında Arabic Booker olarak bilinen Uluslararası Arap Roman Ödülü listesine girdi.

Suveyde’deki Dürzilerin son kalkışması münasebetiyle meselenin tarihi arka planına ışık tutan Halef’in yazısını esas almakla birlikte başka kaynaklardan da yararlanarak köylü niteliği ağır basan Dürzi isyanlarına, bilhassa Osmanlı ve Fransız hükümranlığının sürdüğü devirdeki siyasi üç olaya değineceğiz.

17’nci yüzyılın sonları ile 18’inci yüzyılın başlarında Şam Eyaleti (Suriye, Filistin, Lübnan ve Ürdün’ün kuzey kesimlerini kapsayan idari-coğrafi bölge) toprakları ile Anadolu’nun farklı yörelerindeki köylü isyanları nedeniyle Osmanlı yönetimi demir yumruğunu biraz olsun gevşetmek zorunda kalmıştı.

Bunu fırsat bilen Dürziler, 18 ve 20’nci yüzyıl arasındaki 200 yıl boyunca Bâb-ı Âli idaresinin başına bela oldular. Dürzi Dağı, “isyan kalesi” olarak anılmaya başladı.

Fransız işgali devrinde de şanına yakışır bir yol izledi ve 20 yıl boyunca sömürgeci Fransızları uğraştırdı.

18 ve 19’uncu yüzyıllarda Osmanlı yönetimine direnen Horan bölgesi Dürzileri, esas olarak üç kümeye ayrılmaktalar.

Birinci kümedekiler Lübnan’ın El Şuf (veya El Şevafne/El Eşvaf) bölgesi yerleşikleri olarak bilinir ki, bu grup 1711 tarihinde Yemen menşeli iki meşhur aşiret sayılan Qays ve Yemani arasında geçen Dara Muharebesi sonrasında kitleler halinde Horan bölgesindeki müstahkem dağ mevzilerine yerleşmişlerdir.

1860 yılında Hıristiyanlar ile Dürziler arasında Lübnan Dağı yöresinde çıkan savaş sonrasında ikinci küme de Horan’a gitmiştir.

Bu küme, aynı zamanda Filistin’in kuzeyindeki yüksek dağlık Celil (Galile) civarında bulunan Safad mıntıkası yerlisidir.

Dönemin Filistin beylerinden Şeyh Zahir El Umar El Zeydani (1695-1775) tarafından tehcir edilmişlerdir.

Üçüncü küme ise Horan’a İdlib vilayeti dolayındaki Summak Dağı (Cebel’ul Summaq) mıntıkasından 1810 yılında intikal etmiştir.

“Halep Cemaati” olarak da anılan bu topluluk,  kitlesellik açısından ilk iki kümeden sayıca daha azdı. Ancak önderliği hayli etkili ve sözü dinlenir idi.

Nitekim Fransızlara karşı direnişin simgesi haline gelen namlı El Atraş Ailesi (عائلة الأطرش) bu topluluğu yönetip yönlendirmekteydi.

Aslen Halep kökenli olan bu aile, El Şuf mıntıkası menşeli rakibi Hamdan Ailesi’ni devre dışı bıraktığı 1876 yılından buyana Dürzi Dağı’nın hükümranlığını elinde tutuyor.

Osmanlı’ya kafa tutup tahtını sarsan ünlü Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa 1831 yılında Şam Eyaleti topraklarını ele geçirince, bölge ahalisinden askeri hizmet için adam toplama fermanı çıkardı.

Bölgenin her yanında tepkisel itirazlar ve kalkışmalar oldu. En güçlü kalkışma ise Dürzilerin yaşadıkları Horan diyarında yaşandı.

Silahlı ayaklanma, İbrahim Paşa’nın kuvvetlerini neredeyse helak etti. Çok sayıda asker kaybeden İbrahim Paşa, Şam Eyaleti’ndeki hükmünü ve itibarını yitirdi.

Şarkiyatçı, tarihçi ve Rus diplomatı Konstantin Mihaloviç Bazili (Базили Константи́н Миха́йлович) bu silahlı ayaklanmanın, İbrahim Paşa’nın şanını ve şöhretini nasıl sarstığını şu ibarelerle dile getirmiştir:

1837’de İbrahim Paşa Horanlı Dürzilerden 72 gencin Mısır yönetiminin askeri hizmetine verilmesini buyurdu. Dürzilerin hatırlı ve muhterem din önderini (şeyhini-mürşidini) Şam’daki konağına çağırdı. Ancak bilge Dürzi, gençlerin askerlikten muaf tutulmasını rica etti. Paşa divanındaki maiyet (görevliler) ise Dürzi şeyhine olmadık hakaretlerde (mesela sakalını yolmak gibi) bulunup kendisini aşağıladılar.

Bunun üzerine Şeyh, Mısırlı askerlerden intikam alınması ve kendilerine ağır bir bedel ödetilmesi gerektiğine karar verdi. Ancak niyetini açıklamayıp tersini yaptı. İbrahim Paşa idaresinin asker toplama faaliyetine yardımcı olabilmek için Mısırlı askerlerin kendisine refakat etmesini rica etti.

İbrahim Paşa, 400 kadar donanımlı süvari alayını Şeyh ile birlikte Horan’a gönderdi. Şeyh ile refakatindeki Mısırlı süvariler büyük bir törenle karşılanıp ağırlandılar: Aynı günün akşamı, Dürziler hepsini katlettiler. Kurtulan alay komutanı bir şekilde firar etti. Feci durumu İbrahim Paşa’ya bildirdi.
Olaya karışan Dürziler, kitleler halinde geçilmez dağlara sığındılar. Paşa’nın nizami ordusu dağlık bölgede subay ve komutanlar dâhil 15 bin askerini kaybetti.

Dağlık bölgede vur-kaç ve partizan tarzı savaşta mahir olan Dürzilerin Osmanlı tahtını sarsan İbrahim Paşa’nın ordusunu yıpratıp mahvettiğini gören Kavalalı Mehmet Ali Paşa, emrindeki Mustafa Paşa’yı, partizan-çete savaşlarında becerikli 3000 kadar Arnavut kökenli askerle birlikte imdat için Horan’a gönderdi. Arnavut askerler de Dürzilerle başa çıkamadı.

1838’de İbrahim Paşa, isyancıları açlığa mahkûm etmek için dağlık bölgeyi kuşattı. Ancak ölmüş Mısırlı askerlerin üniformalarını giyen Dürzi partizanlar İbrahim Paşa birliklerini atlatıp cephanelik ve erzak deposuna kadar sızmayı başardılar.

İstediğini alamayan İbrahim Paşa su kaynaklarını kurutup, havuz türü göletleri zehirledi. Bu durum şaşkın halde olup suyun zehirlendiğini anlamayan Dürzilere ölüm getirdi. 2

Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid döneminde Dürziler devlete birkaç defa başkaldırdılar. En şiddetlisi 1879 yılındaki isyandı.

Abdülhamit’in reformcu valisi sayılan Mithat Paşa (1822-1884) padişaha gönderdiği raporunda şu ifadeleri kullanıyordu:

İsyanı bastırdım. Dürzilerin hezimete uğramasından istifade ederek Dürzi Dağı’nın da yer aldığı Horan vilayeti için yeni idari kural ve kaideler koydum. Bir kaymakam tayin ettim. Belediye Meclisi ve Zaptiye oluşturdum. Bir de Mahkeme kurdum. Bazı Dürzi önde gelenlerinin maaşlarını kestim. Bu maaşları memurlar arasından seçilip tayin edilenlere tahsis ettim.

Mithat Paşa, bölge idaresinde ıslahat yapmakla işlerin rayına oturacağını düşünmüştü. Gelgelelim hata yapıyordu. Mesela geleneksel halk önderlerini azledip yerine memurları koyması ters tepmişti. Her şeyden önce bu devlet memurları, Arapçayı iyi konuşamıyorlardı. 

Kendi içlerinde sırlarına kavi olan Dürzi topluluk, Osmanlıya güvenmiyordu. Avrupa tarzı ıslahatların toplumdaki geleneksel önderliklerin ortadan kaldırılmasına yol açacağını ve inanç eksenli toplumu yozlaştıracağını düşünüyorlardı.

Üstelik Mithat Paşa’nın oturtmaya çalıştığı idari hiyerarşisi inançsal (mezhepsel) ve aşiretsel bir zemine aykırıydı. Dolayısıyla kendilerini dağlık bölgelere kapatan Dürziler, asker-sivil devlet görevlilerini bölgeye sokmuyorlardı. 

Çaresiz kalan Mithat Paşa, askeri yöntemle bu işi kökten halletmek istedi. Dağlık bölgede harekât başlattı. Bu da reformcu Paşa’nın şanını lekeledi ve bölgede adeta bitip tükenmesine yol açtı. Valisi olduğu Şam diyarını terk ettiğinde, Dürzi Dağı’nda hâlâ isyan ateşleri yanıyordu… 3

Çatışan tarafların birbiriyle hesaplarının henüz kapanmadığının en canlı örneği Dürzi toplumuna hükmeden soylu El Atraş ailesinin evladı Sultan Paşa olmuştur.

5 Mart 1891-26 Mart 1982 tarihleri arasında yaşayan Sultan El Atraş (Arapça: سلطان الأطرش), yaygın olarak Sultan Paşa El Atraş olarak kayda geçer.

Kendisi, Suveyde’nin 20 km güneyinde, 1879’dan beri bölgeyi ismen yöneten ünlü Dürzi ailesi El Atraş’ın köyü olan El Kureyya’da doğdu.

Babası Zukan, 1910 yılında Sami Paşa El Faruki’nin kuvvetleriyle karşı karşıya geldiği El Kufr yakınlarında Osmanlılara yönelik şiddetli bir savaşa liderlik etti. Yakalandı ve 1911 yılında idam edildi.

Oğlu Sultan El Atraş ise, I. Dünya Savaşı patlak vermeden önce Balkanlar’da görev yapan bir Osmanlı ordusu askeriydi.

Sami Paşa askeri güç ve hile kullanarak sonunda Dürzi Dağı’nı işgal etmeyi başardı. Aralarında Sultan’ın da bulunduğu yüzlerce Dürzi gencini Balkanlar’a savaşmaya gönderdi.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlılar isyan çıkmasından korktukları için, Dürzi Dağı yöresini rahat bıraktılar.

Sultan El Atraş, daha sonra Pan-Arap hareketler ve özellikle Hicaz’daki Arap İsyanı ile temasa geçebildi. İsyan başladığında Arap bayrağını Salkhad kalesine ve kendi evine dikti.

Arap kuvvetleri Akabe’ye ulaştığında, isyana katılmaları için 1000 adam gönderdi. Busra’ya ulaştıklarında 300 adamıyla birlikte kendisi de onlara katıldı.

Onun askerleri 29 Eylül 1918’de Şam’a giren ve hükûmet konağına Arap İsyanının bayrağını diken ilk kuvvetlerdi.

Sultan, isyandaki Arap güçlerinin lideri olan Haşimi Emiri Faysal’ın iyi bir dostuydu. Emir unvanı ve Suriye ordusunda paşa unvanına eşdeğer bir general rütbesi ile ödüllendirildi.

Daha sonra Irak kralı olan Faysal, Sultan’ın sürgün yıllarında ona yardımcı oldu.

Yeni bağımsız Suriye Krallığı, 24 Temmuz 1920’deki Meyselun Muharebesi’nden sonra Fransa tarafından işgal edildiği için uzun süre ayakta kalamadı.

Sultan, Fransızlara karşı savaşmak için adamlarını topluyordu ancak Fransız güçlerinin Şam’a girmesi ve ülkenin Dürzi Dağı’nın da aralarında bulunduğu beş devlete bölünmesiyle olayların hızla gelişmesi bu çabasını engelledi.

7 Temmuz 1922’de Fransız askerleri, kendisi yokken Sultan’ın evine sığınan Lübnanlı bir Şii isyancı olan Ethem Hançer’i yakaladı.

Hançer, Fransız General Henry Joseph Étienne Gouraud’ya suikast girişiminde bulunmaktan aranmaktaydı.

Sultan eve vardığında Hançer’in serbest bırakılmasını talep etti, ancak Fransızlar bunu reddettiler.

Birkaç gün sonra Sultan ve adamları, aslında uçakla Şam’a gönderilen Hançer’i taşıdığını düşündükleri bir Fransız konvoyuna saldırdı.

Fransızlar, buna Sultan’ın evini tahrip ederek ve tutuklanmasını emrederek karşılık verdiler. Sultan Paşa, Ürdün’e kaçtı ve daha sonra Fransız karakollarına baskınlar düzenledi.

Günümüzde bile sıkça anılan Suriye milliyetçisi bu Dürzi lider, Suriye Direnişinin (1925-27) başkomutanlığını yaptı.

1925 yılında Sultan Paşa El Atraş, Dürzi Dağı’nda patlak veren ve tüm Suriye ile Lübnan’ın bazı bölgelerine yayılan isyana önderlik etti. 4

Sultan Paşa, Fransızlara karşı direniş çağrısı yaptı:

Ey yüce Arapların torunları! Silah başına, silah başına! Gün mücahitlerin (direnişçilerin) özgürlük ve bağımsızlık uğruna mücadele günüdür. Dünya milletleriyle halklarının dikkatini çekme günüdür. Derin uykumuzdan uyanıp ülkemiz semalarını kaplamış karanlık yabancı tahakkümüne son verme günüdür.

On yıldan beri hürriyet ve istiklal için uğraşıyorduk. Kalemin susmasından sonra bu meşru mücadelemizi kılıç zoruyla yeniden başlatmalıyız. Taleplerimizin arkasındaki hakkımız yitip gitmeyecektir.

Bu isyan, tüm Suriye’yi kapsadığı ve isyancılarla Fransız güçleri arasında şiddetli çatışmalara sahne olduğu için Fransız Mandası’na karşı en önemli direnişlerden biri sayılır.

23 Ağustos 1925’te Sultan Paşa El Atraş, Fransa’ya karşı başkaldırıyı resmen ilan etti ve kısa süre içinde Şam, Humus ve Hama’da çatışmalar patlak verdi.

El Atraş, 21 Temmuz 1925’teki El-Kufr, 2 Ağustos 1925’teki El-Mezra ve Salkhad, Museyfire ve Suveyda başta olmak üzere birçok muharebe kazandı.

Fransızlar, manda (sömürge) yönetiminden beri en büyük kayıplarını verdiler. Beklemedikleri yenilgiler aldılar.

Misilleme olarak da başkent Şam’ın her yanını topa tuttular. Bazı tarihi mahalleleri yerle bir ettiler.
Horan Dürzileri, 20 yıllık Fransız yönetiminin kaderini belirlemiş oldular; Suriye’deki askeri ve siyasi müdahalenin sıradan bir gezi olacağı zehabına kapılan Fransız generallerin hayallerine son verdiler.

Son iki muharebede Dürziler yenilgiye uğratılınca Sultan Paşa Ürdün’e kaçtı ve sonunda affedildi. Fransa-Suriye Antlaşması’nın imzalanmasının ardından 1937 yılında Suriye’ye döndü. Halk tarafından büyük bir törenle karşılandı.

Özetle Sultan Paşa El Atraş, Dürzi toplumunun ve genel olarak Suriye’nin kaderinin belirlenmesinde önemli bir rol oynadı. 5

Horan Dürzileri, sadece yabancı tahakkümü ve baskısına karşı değil, aynı zamanda içerideki zorbalığa karşı da amansız bir mücadele verdiler.

Dürzi toplumunun gelenek, inanç ve göreneklerini ciddiye almayan dönemin albay rütbeli (1953-1954 yıllarında Suriye Devlet Başkanı) Edip Çiçekli’ye de başkaldırdılar.

Suriye’deki Kürt bir ailenin çocuğu olan Çiçekli, Siyonist planlarına karşı mücadele odaklanmıştı.

Popülist bakış açısına uygun olarak “Filistin’in kurtarılması” için seferberlik benzeri kitle toplantıları düzenleyip hamasi nutuklar atıyordu.

Kendine has devlet aygıtını ve medyasını oluşturduktan sonra baskı aygıtını (istihbarat, emniyet ve ordu) kurdu.

Cumhurbaşkanı’nın tepeden inme reformlarına ve bilhassa okullardaki ders müfredatını tümüyle değiştirme yolundaki dayatmasına karşı çıkan politikacı, parti başkanı, öğrenci, öğretmen ve basın mensuplarını tutuklattırıp işkenceden geçiriyordu.

Bunlar arasında Suriye ve Dürzi Cemaati’nin milli kahramanı Sultan Paşa’nın siyasi aktivist oğlu olan Mansur da bulunuyordu.

Edip Çiçekli, bu kapsamda “isyan ocağı” sayılan Dürzi Dağı ahalisinin üstüne askeri birimlerini gönderdi. Harekât sırasında askerler halka her türlü zulüm reva gördüler. Olmadık suçlara bulaştılar.

Bunun üzerine Dürzi ahali, başlangıçta protesto gösterileriyle yetindi. Ancak kendilerine karşı zor ve şiddet kullanılınca da silahlandılar; on binleri bulan ordu birliklerine karşı koydular.

Onları kuşatıp esir aldılar. Sıradan erler serbest bırakıldı. Zira tarihi önder Sultan Paşa El Atraş, “Bunlar halkın evlatlarıdır, serbest bırakılmalıdır” demişti.

Bu duruma öfkelenen Çiçekli, Dürzi Dağı bölgesine askeri yığınak yaptı. Bahanesi şuydu:

Irak Başbakanı Nuri Said, İngiltere öncülüğünde kurulacak olan Bağdat Paktı’nın (1954) zeminini oluşturmak üzere Dürzi bölgesinde çok sayıda silah ve mühimmat dağıtmıştı! Bu silahlar Horan Dürzi Dağı bölgesinde saklanmıştı!

Çiçekli’nin başlattığı kapsamlı askeri hava ve kara operasyonu sırasında Suveyde şehri ile dağlık bölgelerine bomba yağdırıldı.

Kadın, erkek, yaşlı, genç ve çocuk demeden hedeflenip katledilen insanlar kitleler halinde bölgeden kaçarken, Dürzi milisler kendilerini savunmaya başladılar. Neticede yüzlerce insan öldürülmüş oldu.

Katliama aldırmayan Cumhurbaşkanı Çiçekli şöyle diyordu:

Düşmanım olan yılanın başı Dürzi Dağı’ndadır, gövdesi ise Hums ile Halep’e kadar uzanmaktadır.

Dürzi Dağı, gazabını bir kez daha göstermiş oldu. 25 Şubat1954 yılında askeri darbeyle devrilen Edip Çiçekli, Beyrut’a kaçtı.

Güvenlik nedeniyle Lübnan’dan Brezilya’ya gitti. Navvaf Ğazale isimli bir Dürzi delikanlı tarafından, Suveyde halkına yapılan katliamın intikamı babından sokak ortasında vurularak öldürüldü. 6

Kaynak: https://www.indyturk.com/node/659676/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/d%C3%BCrzi-da%C4%9F%C4%B1n%C4%B1n-gazab%C4%B1-osmanl%C4%B1-ve-fransa-devrinde-isyan-2

Kaynakça: 

  1. https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/06/150623_durziler_analiz, 24 Haziran 2015.
    2. https://ar.wikipedia.org/wiki/, قسطنطين ميخالوفيتش بازيلي.
    3. https://www.majalla.com/node/298236/, 26 Ağustos 2023.
    4. https://tr.wikipedia.org/wiki/ Sultan El Atraş maddesi.
    5-6. https://ar.wikipedia.org/wiki/ Arapça ansiklopedi, Edib Çiçekli maddesi