Mukaddimet’ûl İrfan[1], adından da anlaşıldığı gibi, “İrfan” adlı çalışmanın giriş kısmı mahiyetindedir. Bu risalede Mukaddimet’ûl İrfan, Kürd dil bilimine giriş manasında kullanılmıştır. İrfan, Arapça kökenli bir kelime olup bilim, bilme, öğrenme ve usul anlamında Osmanlıcaya geçmiş. Mehmed Mihri Bey’in, Kürd dili ve lehçelerine dair, bölgelere göre değişik şiveler arasındaki farkları, ses değişimleri ve kelime dönüşümlerini konu alan “Mukaddimet’ûl İrfan” adlı bu değerli eseri, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Kürd dili üzerine yapılmış çalışmalar arasında önemli bir yer kapsar.

 Mukaddimet’ûl İrfan’da Kürd dili lehçelerine dair tespit edilen hususiyetler, ses değişim ve dönüşümleri, karşılaştırmalı bir şekilde maddeler halinde açıklanmış ve yekûn olarak 140 maddeden oluşan bir eser ortaya çıkmıştır. Yazarın deyimiyle eser başlangıcı olarak, “Kürd dilinin harflere bağlı olarak yapı ve anlamlarıyla beraber kelimelerin değişim ve dönüşümüne dair mühim düstûrları (prensipleri) vazetmek ve sağlam kurallar temelinde okurların dikkatine arz edilecektir. Bu kaidelere hakkıyla (gerçekten) vakıf olanlar maddeten birlik, tarz ve şivece bir parça muhtelif olan kabileler lugat-ı (dili) ve Kürd aşiretlerinin dilini iyi bir şekilde anlayabilirler.”[2]

Mehmed Mihri bu konuda eleştirel yaklaşımıyla birlikte, Kürd dilinin sarf ve nahiv kaidelerine dair daha önceleri Batı ve Şark alimleri tarafından yapılmış çalışmalar ve ortaya konulmuş eserleri de hatırlatmaktadır. “Kürd dilinin nahiv ve sarf kaidelerine dair sayısız eserler vardır. Bu eserlerin pek çoğu Garp (Batı) alimlerinin çalışma ürünleri ve yüce eserleri ile insanlık himmetkaraneleri (çabaları, çalışmaları) ve bilgi birikimleridir. Asgari kısmı ise; Kürd edip ve ulemasının fikirsel neticesi ile milli teşebbüs mahsulünün birikimidir.”[3] Ancak “Bu eserlerin tümü basılmamış ve istifade etmeye uygun değildir. Lakin işittiğime göre “Beni Erdelan hükümdarzadelerinden İran Maliye Nazırı Hacı Fahrû’l Memalîk tarafından Kürd dilinin kaideleri ve dilbilgisine dair mükemmel bir kitap yazılmış ve basılmıştır. Bu kitap doğumumdan otuz sene evvel tab edildiği için Kürdistan’da tek bir nüshasına bile tesadüf edemedim ve onun hakkında bilgi sahibi değilim. Fakat her halükârda Hacı Fahrû’l Memalîk gibi milletperver bir asilzadenin alimce teşebbüsüne karşı müteşekkir ve memnun olmak gerekli bir vazifedir.”[4]

Yazar tarihsel beleği hatırlatmakla birlikte, geçmişi de eleştirel bir yaklaşımla değerlendirerek, bundan önceki Kürd bilginleri, alimleri ve münevverlerinin toplumsal ve ulusal sorumluluklarının gereğini yeterince yerine getirmediğini hatırlatıp, “Bizim eserlerimiz bizi gösterir” diyerek mevcut çok kıt koşullarda kendisinin bu naçizane çalışmayla bu alanın ilklerinden ve öncülerinden biri olduğunu dile getirmektedir.

Mukaddimetû’l- İrfan’ın “İfade” başlığı altındaki kısmında yazar, fikir, edebi tabiatın benzerliği, tarzı ve basiret yönüyle “Kürd ediplerinin tacı” olarak tanımladığı Mele Hedrî Nalî’yi kendine rehber edindiğini, her selefin bir halefi olduğunu söyleyerek, kendisini de “Nalî”nin halefi olarak tanıtır.

Şu fani dünyada herkes gidicidir ve her gidici için bir halef ve onun yolunu izleyen lazımdır. Ben acizaneleri de bütün fikir ve görüş, bütün ilim ve basiret sahipleri meyanında Kürd ediplerinin tacı ve belki şiir aleminin yegane üstadı olan merhum Mele Hedrî Nalî’yi kendime rehber edindim. …

Muhterem edibin sahip olduğu özellikler; vicdan sahibi, marifet ve yüce himmetinin hazinesinden çıkan bir-iki beyitleriyle ifadesi kabildir. Zaten her kesin mesleği ve tarzı eserlerinde ruh gibi nüfuz eder, ışık gibi açık ve alenidir.

Nalî, ömrü boyunca güzel fikir ve düşüncesiyle öncü olup, boş ve yersiz sözlerden kaçınarak, belki de lezzetlerden vazgeçerek alakasız kalmıştır. Hatta yiyecek ve içeceklerden de fazlaca nefsini kısarak zayıf, natevan (yetersiz) kalarak ve dolaysıyla dostların yakınmalarının hedefi olmuştur…..”

Yazar, “İrfan” namıyla isimlendirilen (adlandırılan) eserin konusunun diller ve İslam lûgatından ibaret, bu diller arasında bilhassa Türkçe, Arapça, Farsça ve Kürtçeden bahs olunacağını aktarır. “Eserin Mevzusu” başlığı altında ise, bir başlangıç olarak bu kitabın, Kürd dilinin harflere bağlı olarak yapı ve anlamlarıyla beraber kelimelerin değişim ve dönüşümüne dair mühim düstûrları vazetmek ve sağlam kurallar temelinde okurların dikkatine arz edileceğini belirtir. Ondan sonra da Kürd dilinin diyalektleri ve şivelerine dair kısa bir tasnif yaparak, sözkonusu diyalekt ya da şiveleri konuşan aşiret ve toplulukların Kürdistan coğrafyasındaki yerleşim yerleri, yayıldıkları alanları belirtmekte. Bu karşılaştırmalı diyalekt ve şive çalışmasında tespit ettiği fonemleri ve buna bağlı dönüşümleri, Kürd dilinin fonetik yapısını açıklamak üzere, bu kaideleri 140 madde halinde sıralamıştır.

2

Mehmed Mihri bu çalışmaya başlarken elinde başvurulacak kaynakların olmamasından yakınarak bu eserin hazırlanmasında tamamen dikkat, şuur, hafıza, hayal hazinesi ve fikir sayfalarımdan başka kendisine müracaat edilecek bir kaynak bulamadım ve bulmak da katiyen mümkün olmadığından yakınır. Bu konuda kendisinden önceki Kürd alim ve münevverlerinin kavmi için gerekli hizmetleri ifa etmediğini belirterek onları şiddetle eleştirir. Bu millet arasında birçok faziletli dahiler bulunmuş ve bilfiil bulunmaktadır. Bunlar kendi milletine karşı gerekli hizmetleri yerine getirmemiş, fakat şimdiye kadar hizmetinde bulundukları tarafından yaptıkları hizmetlerden dolayı tebrik ve teşekkürler takdim edilmiştir. Buna mukabil müjde makamında ihtiramla onlara şu beyti takdim ediyorum: “Fazilet sahibi olup da faziletini kavmine karşı gizleyip göstermeyenler için, itimat edilmediği gibi yerilirler.”

“Hakikatten bu gibi zatlar sayesindedir ki bugün acizleri bu broşürün tasnifinde zamanın Kürd âlimleri hilafına hareket ettim. Zira herkes bu konuda üstüne düşeni yerine getirmezken bendeniz ise bu sahadaki çalışmaların öncülerinden oldum. Dikkat, şuur, hafıza, hayal hazinesi ve fikir sayfalarımdan başka kendisine müracaat edilecek bir kaynak bulamadım ve bulmak da katiyen mümkün değildi. Malesef bu durum umutsuzluk ve gevşekliğe sebep değil, bilakis çalışma ve ciddiyetimin yegane etkenidir (teşvik edicisidir). Şairin dediği gibi: “Aşk yolunda kendi aydınlığımla yürüyorum; Eğer aydınlık senden olmasa başkasının çırası yolunu aydınlatamaz.”[5]

Dönemin önemli Kürd aydın ve yayıncılarından biri olan Kurdizade Ahmed Ramiz de,1911 yılında yayınladığı Reşbelek risalesinde benzer bir yaklaşımla kendi dönemi ve kendisinden önceki Kürd münevver, alim, fazilet sahibi ve edebiyatçılarını Kürd diline gerekli önemi vermeyip hizmet etmedikleri için şiddetle eleştirmekte. “Bir millet ki ilim ve eğitimi (eğitim ve öğretimi) onun kendi diliyle yapılmazsa, doğal olarak ilmin ve eğitimin verdiği saadet ve aydınlıktan mahrum kalır, peyderpey yıkılır, kaybolur, tarihten adları ve izleri silinir.

Mübalağasız olarak binlerce Kürd alimin, faziletlisinin ve edebiyatçısının adını sayabilirim. Bunlardan bir kısmı Araplara, bir kısmı Türklere ve bir kısmı da Acemlere (Farslara) hizmet etmişler, belirtilen dillerde değerli ve makul eserler vermişler. Şimdi de Arap, Acem ve Türkler onların eserlerinden istifade ediyorlar. Bugün de ve daha sonra da, o eserlerden istifade edecekler. Bakın işte, Kürd olduğu halde kimlere hizmet etmiştir? Kendi kavmi (milleti) hizmete muhtaç olduğu halde gidip başka milletlere hizmet edenler, kendi milletine hizmet etmeyenler, onun dışında kime ne kadar hizmet yapıyorlarsa yapsınlar; Allah katında hayır ve sevap sahibi olmazlar. Bu kişiler, diğer insanların nazarında da iyi ve değerli olarak kabul edilmezler.” [6]

Mezkûr çalışmanın hulasası olarak da yazar şunu belirtmektedir: “Bu çalışmayla, bir genel yarar arzusuyla faydalı bir eseri vücuda getirmeye teşebbüs ettim. Şairin söylendiği gibi: Bizim eserlerimiz bizi gösterir/Bizden sonra eserlerimize bakabilirsiniz. Ve bu eserden amaçlanan faydalar her kesten ziyade Kürd milletine aittir. İkrar ve itiraf edebilirim ki zira İslam unsurları arasında ilim ve irfanın hayat suyuna her taifeden (gruptan) daha ziyade susamış ve eğitim-öğretim gıdasına her unsurdan daha fazla muhtaç olan ancak Kürdlerdir. Bununla birlikte bunlara ilmi hizmetlerin yapılması mukaddes ve mühim bir İslami vazife olduğundan dolayı, daha önce açıkladığım teşebbüsten sevinç ve mutluluk duyuyorum.”[7]

Mehmed Mihri’nin Kürd dili üzerine çalışmaları, ölümüne yakın bir süreye kadar devam etmiştir. 1954-1960 yılları arasında Hewlêr’de yayınlanan Hetaw Dergis’nin 47-74 sayılarında, toplam 27 bölüm halinde “Zimanê Kurdî Yek Cûre ye” başlığıyla bir dizi seri makaleleri yayınlanmıştır. Bu metinlerde Kürd dili ve lehçeleriyle ilgili yapılan tasnif, yazarın da belirtiği gibi, esasen 1918’de yayımlanan Mukaddimet’ûl İrfan adlı kitapçığındaki tasnife dayanmaktadır.

Hetaw dergisi sahibi Gîwî Mukrîyanî Mehmed Mihri’nin ölüm haberi üzerine yazdığı bir makalesinde; “Mamoste Mihri ölümün eşiğinde olduğunu hissetmişti, Kürdlerin ve Kürdistan’ın tarihte boynu bükük kalmasını istemiyordu, bu nedenle yaşamının son dönemlerinde Kürdistan’ın geri kalmışlığını, avare olmanın bütün dert ve kederini Kürdçenin en güzel bir şivesiyle Hetaw için yazıya dökmüş ve göndermişti. Kürd ulusu sana olan teşekkür borcunun yükü altında nasıl kalkacak, sen ki cehennemin içinden yaydığın yüksek parıltıyla cennet Kürdistan’ı aydınlatabildin.”[8]

Sonuç olarak, Mehmed Mihri Hilav, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Kürd dili üzerine yaptığı çalışmalarıyla ilk sıralarda yer alan Kürd dilbilimci ve entelektüellerinden biridir.   Mehmed Mihri, artzamanlı ve eşzamanlı olarak birbiriyle bağlantılı işleyen bir sistem içerisinde, Kürd dilini fonolojik, lûgatsal ve gramatik olarak mukadîme, îrfan, esas, sarfv ve nahv konu başlıkları altında geniş bir çerçevede ayrıntılı bir şekilde incelemiştir. Bu çok değerli çalışmaları yeniden okurlarla paylaşmak ve analiz etmek, bugün de Kürd diline dair devam etmekte olan çalışmalara ve tartışmalara önemli katkı sunacağı düşünüyorum.

https://www.rudaw.net/turkish/opinion/29052023

[1] M. M., Muqeddimet’ûl İrfan, Naşiri: Arvasizade Seyyid Mehmed Şefik, Necmî İstikbal Matbaası, İstanbul, Hicri 1336-Mali 1334 (1918)

[2] M. M., Muqeddimet’ûl İrfan, s. 4

[3] Kurdistan, Sayı: 2, Pazar 9 Şubat 1335, s. 21-22

[4] Kurdistan, Sayı: 4, Necm-i İstikbal Matbaası, 15 Mart 1335 (15 Mart 1919), İstanbul, s. 42

[5] M. M., Muqeddimet’ûl İrfan, Naşiri: Arvasizade Seyyid Mehmed Şefik, Necmî İstikbal Matbaası, İstanbul, Hicri 1336-Mali 1334 (1918)

[6] Hulasa-yı Akait, Reşbelek, Menzûme-i Efkar Matbaası,14 Muharrem 1329-H / 3 Kanunisani 1326-R (15 Ocak 1911)

[7] M. M., Muqeddimet’ûl İrfan, Naşiri: Arvasizade Seyyid Mehmed Şefik, Necmî İstikbal Matbaası, İstanbul, Hicri 1336-Mali 1334 (1918), s. 2-3

[8] Kovarî Hetaw, Jimar: 95, Sal: 3, 10 Gulan 1957, r. 22-23