Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla feshedilen Kürd Neşri Marif Cemiyeti’nin devamı ve muadili olarak 1919 yılının hemen başında Kürd Tamim-i Maarif ve Neşriyat Cemiyeti (Kürd Kültür ve Yayınları Genelleştirme Cemiyeti) kurulmuş. Kürd Tamim-i Maarif ve Neşriyat Cemiyeti (KTMNC)’nin kurulmasından kısa bir süre sonra, Kürd dili alanındaki çalışmalar hızlandırılarak işbölümüne dayalı daha organizeli bir hale getirilmiş. İlk etapta KTMNC bünyesinde “Lisan Encümeni” adıyla bir dil çalışma grubu oluşturulmuş ve aynı zamanda basılacak Kürdçe eserleri seçip değerlendirmek üzere ilim erbaplarından oluşan “Kürd Eserleri Tetkik Komisyonu” kurulmuştur. Serbesti gazetesinde “Kürd lisanı hakkında” başlığıyla yayımlanan haberde, “Dün Kürdistan Teali Cemiyeti’nde mümtaz Kürd gençlerinden Abdurrahim Efendi tarafından lisanın ehemmiyeti ve Kürdçenin kabiliyeti inkişafı hakkında mühim bir değerlendirme toplantısı yapılmıştır. Hatip, Kürd şairlerinden bazılarının eserlerinden icra ettiği tetkiklerden uzun uzadıya bahsetmiş ve Kürd milli kültürü hakkında şayanı dikkat esaslar ortaya koymuştur.”[1] Bu toplantıdan hemen sonra yayımlanacak Kürd şairlerinin eserlerini tetkik etmek ve belirlemek üzere bir komisyon kurulur. Serbesti gazetesi “Kürd eserleri tetkik komisyonu” başlığıyla yayınladığı haberinde, sözkonusu komisyonun oluşumuyla ilgili şunları yazmış:
“Büyük Kürd şair ve alimlerinin eserlerini tetkik ve neşretmek üzere, Kurdistan Teali Cemiyeti İstanbul genel merkezi bir özel komisyon teşkil etmiştir.
Kürd ilmi eserleri hakkında malumat sahibi ilmiye ve mülkiye adamlarından bazı zatlar, bu komisyona memur edildiler. Komisyon Mele Ahmedê Xanî’in Mem ve Zîn unvanlı manzum tiyatrosu hakkındaki tetkiklerini tamamlamıştır.
Sekiz formu nefis bir surette basılan bu eserin geri kalan kısmı da kısa sürede basılıp, eserin yakında tamamlanması kararlaştırıldı.
Mem ve Zîn, Kürd klasik edebiyatının şaheserlerinden sayılır.
Eser hakkındaki ince bir tetkik, iki gün sonra okurlarımızın mütalaasına sunulacaktır.”[2]
Kürd dili ve kültürüyle ilgili bu çalışmalar yürütülürken, dönemin siyasi iktidarı ve yöneticilerinin Kürdçe yayına getirdiği sansür ve yasak, Osmanlı döneminde de Cumhuriyet döneminde de hep var olmuştur. Kürdçeye yönelik sansür, Serbesti gazetesinde “Kürd Neşriyatı” adına yapılan açıklamada şöyle dile getirilmiştir: “Dün gazetemizde bulunan bir Kürdçe şiiri sansür idaresi çizmiştir. Tercüme suretiyle beraber dercedilen mezkur şiirin kaldırılması, mevcut teamüle uygun olmamaktadır. Birçok gazeteler Fransızca ve Farısi mısralar, kıtalar hatta 20-30 satırlık parçalar neşrettikleri halde bir engele maruz kalmamaktadırlar. Konulan kuralların neşriyatımız hakkında da uygun tatbikatını temenni ederiz.”[3] Yine aynı sayıda “Kürd Sansürü” başlığıyla verilen haberde: “Dün matbuat [basın] müdürlüğüne, manzum bir edebi eseri tetkik için götüren Kürd edebiyatçılarından Abdurrahim Rahmi Bey’e, matbuat idaresi, Kürdçe dili sansür kurulu bulunmadığından, eserin tetkik edilemeyeceği, dolayısıyla adı geçen kitabın neşredilemeyeceğini beyan eylemiştir.”[4]
Kürd dili üzerine ve ağırlıklı olarak da yeni bir alfabe, gramer ve lügat oluşturulması konularında tartışmalar ve çalışmalar sürerken Kamuran Bedirhan, “Kürdler ve Kürdistan; Kürd Lisanı” başlığıyla yayımlanan makalesinde, tartışmaları ve gelişmeleri değerlendirerek şöyle yazmıştır:
Kurdistan Teali Cemiyeti merkezinde toplanmakta bulunan Kürd dilinin harflerini ıslah ve gramer şeklinin mesaisini, büyük bir dikkatle takip ediyoruz.
Kürd milli dehasının inkişafının temini için yapılan mesai cetvelinde, harflerin ıslahı, gramer işlerinin düzenlenmesinin mühim bir konuma sahip olması, fevkalade şayanı memnuniyettir.
Artık milletlerin hür, mesut ve bahtiyar olabilmeleri niteliği, doğrudan doğruya bir öğretim ve medeni aydınlanma meselesidir.
Lisanını ıslah, harflerini yazabilen ve basımını sadeleştiren, gramer kaidelerini düzenleyen bir milletin, istikbalinden emin ve ümitvar olmasına hiçbir mani yoktur. Hâlihazırda medeni eserleriyle hayrete mucip olan milletler de bir zamanlar ilmi, içtimai, sanayi ve siyasi yönlerden pek ziyade perişan bir konumda idiler.
Her millet, bugün geçmekte olduğumuz kurtuluş yolunu, bizim gibi ve hatta bizden büyük problemler karşısında kalarak geçtiler.
Muzaffer olmak, saygın bir mevkii temin etmek, daima büyük fedakârlıkları gerektirir. Esasen galip gelenlerin şerefi, ürettikleri uğrunda ortaya koyduğu çabaya uygun olarak gelişir.
Ufak bir teşebbüs ile muvaffak olmak mümkün değildir.
Bugünkü cemiyetlerin beka ve ikbalini temin eden umumi irfan meselesine, Kürdlerce atfedilen ehemmiyetin en büyük görüneni, Kürd lisanının ıslahı hususunda bugün yeniden ibraz edilmeğe başlanılan çabalardır.
Hiç şüphesiz köylüye okumaktan usanç getirmeyecek kadar kısa bir müddet zarfında, Kürdçe okuma ve yazmayı öğretmeyi temin gayesi, heyetin en ziyade nazarı itibara alacağı niteliktir.
Esasen aldığımız malumata nazaran anılmış ilmi heyetin birçok tecrübelerinden sonra, harflerin ıslahı meselesi, istikametin tayin ettirilmesini karar altına almıştır.
Harflerin ıslahı için kurulan cemiyetin önüne konulan en zorlu meselelerden biri de, hiç şüphesiz Kürdçe lisanı harflerinin sağdan sola mı veya soldan sağa mı doğru yazılacağı hakkındaki usul ve bu usulden maddelerdir.
Konunun ehemmiyetini nazarı dikkate alarak azami bir faaliyet hissi ve yenilikle hareket etmek zorundayız.
Başarıdan başka, her batıl içtihad ve kanaat yenilik hissine feda olunmamalıdır.
Esasen İslam dini, zamanın ihtiyaçlarına uygun usullerin, ilahi emirlere ve yüce hükümlerine muhalif olmamak şartıyla tatbik edilebileceğini belirtir.
Hatta ilim adamları ve yeniliğe açık makul fikir sahiplerinin de, Kur’ana uygun olacağını tasdikte müttefiktirler.
Kabul edilmesi mümkün olmayan yollara yönelmemek, Kürdlerin temayüllerini ve ruhi duygularını rencide etmemek şartıyla, Kürdçenin kolaylıkla eğitimi ve öğrenimine müsait usullere uygun olmalıdır. Esasen bu yüce ilmi meselelerle meşgul bulunan kişilerin yetki sahibi ve ehliyeti; lisanı ıslah, harfleri düzenleme niteliğinin güzel neticeyle bitirilmesi, bir kesin mecburiyet şeklinde yapılacaktır.
Kürd dilinin ıslahı, harf ve kaidelerinin düzenlenmesine çalışan ilmi heyete ve uzman kişileri tebrik eder, başarılarını ruhumuzun bütün hasretiyle temenni ederiz.
“Koşan elbette varır, düşen kalkar,
Kara taştan su, damla damla akar,
Birikir sonra bir gümüş göl olur,
Arayan hakkı, en sonunda bulur.”[5]
Kendisi de KTC üyesi olan, Kürd edebiyatı ve tarihi üzerine çalışmaları olan asker, edip, şair ve yazar Süleymaniyeli Emin Feyzi Bey de Kürd diliyle ilgili tartışmalara katılır ve bu alanda ümitvar bir yaklaşımla düşüncelerini şöyle açıklar: “Bugün bilim erbabı ve fikir sahipleri tarafından bu yöne dair nazarı dikkat olunmakta ve yakında mükemmel kavaid [kurallar] ve lügat kitaplarının vücuda getirecekleri tahakkuk etmektedir.”[6]
Devam edecek.
https://www.rudaw.net/turkish/opinion/04032023
[1] Serbestî, Sayı: 477, 26 Nisan 1919
[2] Serbestî, Sayı: 479, 28 Nisan 1919. Burada bahsedilen tetkik, Celadet Bedirhan’ın Serbesti gazetesinin 491. ve 495. sayılarında yayımlanan yazısıdır. Bu yazıların tamamı için “Du Birayên Bedirxanî: Celadet û Kamuran Bedirxan (1913-1923)” adlı kitabıma bakabilirsiniz.
[3] Serbestî, sayı: 480, 29 Nisan 1919
[4] Serbestî, sayı: 480, 29 Nisan 1919
[5] Serbestî, Sayı: 486, 5 Mayıs 1919
[6] Emin Feyzi, Bedbaht Kürdistan- 2, Kurdistan, Sayı: 11, 19 Temmuz 1335-R (19 Temmuz 1919), İstanbul
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.