Kawa bilindiği gibi Dr. Şıvan’ın bazı eski arkadaşlarının oluşturduğu çevreden kopan bir örgütlenmeydi.

Dr.Şıvan’ın arkadaşları zaman içinde Sovyetik bir çizgide yol almaya başlarken, Kawa ise Maoist görüşlere sahip bir yapılanma olarak gelişti.

Sovyet-Çin rekabeti nedeniyle KİP Genel Sekreteri merhum Ömer Çetin’in babası Niyazi Çetin Nisan 1980’de Kawa’cılar tarafından öldürüldü. Ömer Çetin tutuklandıktan sonra verdiği ifadede babasının Kawacılar tarafından öldürüldüğünü söylemiş, bu açıklaması 05.03.1983 tarihli Hürriyet gazetesine de yansımıştır.

Kawa’nın Dr. Şıvan hareketinin ‘pratikteki temsilcisi olduğu’ yönünde bazı yanlış düşünceler var.

Kawa’nın yayınladığı ‘Kürdistan halkına, yurtseverlerine ve devrimci hareketimiz Kawa’ya kimler neden saldırıyor?’ başlıklı broşüre baktığımızda bunun doğru olmadığını, tersi bir durum sözkonusu olduğunu görüyoruz.

Kawa’nın sözkonusu broşürü Hürriyet gazetesinin yayınlarına  ve TKP’nin legal yayın organı Politika’da Oya Baydar’ın 15.06.1978 tarihli yazısına karşı yayınlanmıştı.

8.Sayfasında dünyadaki duruma ilişkin yapılan değerlendirmede şunlar söylenmektedir:

(..) Aynı sıralarda Güney Kürdistan halkı Amerika’nın ve özellikle Rusya’nın kalleşliğine ve saldırganlığına uğradı.’

Burada vurgu yapılan husus 1975’teki İran-Irak arasındaki Cezayir anlaşmasıdır.

Broşürde devamla, KDP Geçici Komite’nin başlattığı Mayıs Devrimi (Şoreşa Gulan) konusuna da değinilmekte ve övülmektedir:

“…Filistin halkının mücadelesi geçmişten daha güçlü ve etkili bir aşamaya girdi. Kürdistan halkının bağımsızlık mücadelesi yeniden filiz atarak yok edilemeyeceğini bir kez daha gösterdi.’ (s. 10)

(…) Güney Kürdistan milli kurtuluş hareketi 1975 yılında ağır darbeler yedi. Ama bu milli kurtuluş hareketinin gerçek teminatı olan silahlanmış kitleler tasfiye edilemedi. Ve yurtsever düşüncelerle dolu Güney Kürdistan halkına boyun eğdirilemedi. Öte yandan iki süper devlet arasındaki rekabet, kendileri açısından ulaşılmak istenen sonuçlara bağlanamadı. Yani bu rekabetin temelini oluşturan özgül sorunlar onlar açısından çözümlenmedi. 1976’dan itibaren silahlanmış ve yurtsever kitlelerin direnişinin tasfiye edilemediği gerçeği bazı bölgeler çatışmalarla ve yeni siyasi gelişmelerle kendini ortaya koydu.

Bu durumda 1975 geçici 1975 yenilgisinin esas sorumlusu Rus emperyalizmine daha o zaman sadakatini göstermiş olan ve buna karşılık çok önceleri Kürdistan halkına ihanetini ispatlamış olan Talabani sinsice faaliyetlere başladı. Talabani, halkımızın baş düşmanlarından birisi olan  Suriye BAAS iktidarının kanatları altında Moskova’nın rubleleri ve silahları ile sahte ‘milli kurtuluş’ örgütleri ve güçleri oluşturmaya başladı. Tıpkı Filistin devrimini bastırmaya kalkışan El-Saika gibi.

Moskova bunu niçin yapıyordu? Moskova yukarıda nedenlerini saydığımız politikasının bir sonucu olarak Kürdistan’da kendi emrinde güçler bulundurmak ve bu güçleri gerektiğinde kendi hegemonyacı emellerine uygun bir hareket içine sokmak üzere hazırlıklı tutmak istiyordu.

Kısmen Talabani’ye bağlı olarak Kürdistan’ın diğer parçalarında da Moskova’nın faaliyetlerinin bölücü yıkıcı ve milli esareti yayıcı etkileri görülmeğe başlandı. Rus emperyalistleri Kürdistan milli meselesinin gelecekte uluslararası arenada önemli bir msele haline geleceğini görüyor ve bu gelişmelere aktif bir şekilde katılmağa çalışıyordu. Bu çabalarını şimdi de sürdürmektedir. Buna karşı 1975 yenilgisinde oynadığı rolle itibarını ve etkinliğini yitiren Amerikan emperyalizmi de bu bölgede insiyatifi yeniden kazanmak üzere belirli cılız gelişmeler sürdürmektedir.” (s. 11)

Kawa broşürünün ilerleyen bölümünde söz ‘Şıvan hareketine’ getirilmektedir:

“Diğer bir önemli nokta da, Rusya’nın Ortadoğu çapında kendisine bağlı güçleri koordine etmeye ve birleştirmeye çalıştığı ve ayrıca kendine karşı çıkabilecek güçleri karalama, tecrit etme ve etkisizleştirme çabalarına daha fazla ağırlık vermesidir. Revizyonist TKP ile Şıvan hareketi arasında ilişkilerin artması, revizyonist IKP ile TKP arasında eylem birliğinin gelişmesi, Rusya ile uşaklarının Irak halk kitlelerinin yükselen devrimci mücadelesini ‘bozguncuların ve karşı devrimci mücadelesini bozguncuların ve karşı devrimci Maocuların serserice eylemleri’ diye karalaması gibi çarpıtıcı örnekler bunu doğrulamaktadır. (..) sonuç olarak Kürdistan da Ortadoğu çapındaki gelişmelerin girdabına girmiştir. Ve Kürdistan’da da Rusyanın yayılma faaliyetleri artarken Rusyanın yayılması ile bu yayılmaya karşı olan güçler arasındaki çelişmeyi şiddetlendiren bir ortam doğmuştur.”

1978 yazından yayınlanan bu broşürde Kawa, Barzani önderliğindeki hareketi deleştirmekte, içinde ‘gerici bir uzlaşmacı yan olduğunu’ iddia etmektedir:

“Güney Kürdistan’da 1960 yıllarından itibaren silahlı mücadeleler düzeyinde sürdürülen milli kurtuluş hareketi gelişim süreci içinde önemli başarılar kazandı ve sömürgeciliği yıprattı. Ancak milli kurtuluş hareketinin önderliği başından itibaren uzlaşıcı bir hat izledi ve toprak devriminin gelişmesini engelledi, içinde gerici yönler taşıyan uzlaşıcı önderlik 1970’lerde milli kurtuluş hareketini sürdürebilme yeteneğini iyice kaybetti ve politik iflasa vardığı için 1974 yılındaki gelişmelerle iki süper devletin rekabetine alet oldu.

Talabani ve çevresinin oluşturduğu klik ise Güney Kürdistan’daki milli kurtuluş hareketi boyunca çeşitli dönemlerde düşmanla işbirliği halinde ve bazen bilerek bu hareketi parçalama, bölme ve baltalama rolünü oynadı. (..)Daha önce de belirttiğimiz gibi 1975’teki yenilgi milli kurtuluş hareketini tasfiye demedi.

(..) Bu güçlerin içinde silahlı bir gruba da sahip olan Talabani, 1976’dan sonra bir süre Güney Kürdistan’da halk kitlelerini şaşırtmak ve bu halk kitlelerinin ve peşmergelerin birleşmesini engellemek için elinden geleni yaptı.

(..)Talabani kliği Rusya’dan aldığı silahlarla birçok insanı aldattı ve sözümona Irak’a ‘savaşmama’ya göndermek istedi. Bu sahte ‘’milli kurtuluşçular’ ortalığı karıştırmak amacıyla kendisine yol açılması için yurtseverlerin engelini kırmak zorundaydılar. Bunu yapmaya kalkıştılar. Ama bu uşak güçler peşmergelerin kahramanca mücadelesi ile ağır darbeler yediler ve püskürtüldüler.”

Burada sözü edilen şey YNK’nin Suriye ve Türkiye üzerinden gelip 1978’de Hakkari üzerinden geçip KDP Geçici Komite güçlerini Behdinan’da kuşatma harekatı ve bu nedenle özellikle Jırkilerin bölgesinde meydana gelen çatışmalardır.

Kawa bu çatışmalar nedeniyle tutumunu ise şöyle açıklamaktaydı:

‘Hareketimiz yurtsever güçlerin çeşitli düzeylerde birleşmesine büyük önem vermektedir. Bu açıdan Rus uşaklarının yıkıcılığına gittikçe daha kararlı bir şekilde karşı koyan ve milli kurtuluş hareketini güney Kürdistan’da yeniden geliştirmeye çalışan KDP-Geçici Komiteyi destekliyoruz.’ (s. 19)

Kawa sözkonusu broşürde Hürriyet gazetesinin ‘Kawa ile TİKKO’arasındaki ilişki iddiasını da red ediyordu. Hürriyet gazetesininin Şemdinli olaylarına ilişkin yaptığı yayınlar hakkında şunları yazıyordu:

‘Hürriyet Hakkari olaylarının değerlendirilmesinde Talabani güçlerinin püskürtülmesinin ardında esas hedef olarak Kürdistan’daki yurtsever güçleri almakta ve bilinçli bir şekilde Güney Kürdistan halkımızın mücadelesini Türkiye sınırındaki bir çatışma şeklinde göstermektedir.’

***

Kawa da 1980 sonrası yavaş yavaş sahneden silinen bir yapı oldu.

Kawa’nın bu broşürünü okuyunca nerden nereye dedim.

Gerçi ‘bu ‘nerden nereye?’ her çevre için geçerlidir ama bazıları için daha fazla geçerlidir.

Haksız mıyım?

25 Aralık 2020