Rusya’nın Ukrayna’ya Şubat ayında başlattığı vahşi saldırı ile dünyadaki yeni paylaşım kavgası yeni bir evreye girdi. Rusya sadece Ukrayna ile değil, dolaylı olarak ABD ve İngiltere ile de savaşıyor. Bu savaşın dünyada ‘nükleer bir savaşa yol açması’ ihtimal dahilinde. Çünkü Rusya diplomaside esnek bir tutum sergilemiyor. Özellikle ABD ve İngiltere bu savaşın uzamasını ister bir görüntü sergiliyor. Daha önce de belirttiğimiz üzere, ‘Ukrayna’da değerler değil, devlet çıkarları’ savaşıyor.

Bu savaş şimdiden küresel düzeyde bir gıda ve enerji sorununa yol açtı.

Ama Rusya’nın Ukrayna’yı işgali dünya kamuoyunda soğumaya ve kanıksanmaya başladı bile. Gelinen noktada Rusya, Donbas üzerinden Kırım’a karadan ulaşma imkanına kavuştu. Luhansk ve Donbas’ta Rusya’nın sağladığı askeri üstünlük Rusya ile Ukrayna arasında bir barış anlaşmasına şu anda olanaklı kılmıyor.

Rusya’nın Ukrayna’nın AB üyeliğine itirazını sonlandırıp, NATO üyeliğine karşı çıkmaya devam edeceği tahmin ediliyor. Kissinger’in ‘Ukrayna’ya toprak vermeli’ derken Donbas’ı işaret ediyor. Rusya, Ukrayna’nın NATO üyeliğine güvenlik gerekçeleriyle karşı çıkıyor. Ukrayna’ya yerleştirdiği Rus nüfusun ‘haklarını savunuyor’ propagandası altında Ukrayna’nın egemenliğini ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bu durumda da Ukrayna’nın ne kadar egemen bir devlet olduğu, olabileceği sorusu gündeme geliyor. Rusya’nın Ukrayna’da başarısı başka ulusal devletlere (Kazakistan, Türkmenistan vb.) karşı da benzer bir politika izlemesine yol açar mı? Bunu zaman gösterecek. Ama Rusya savaşı boyutlandırmak isterse sıradaki hedefi Polonya olacaktır kanaatindeyim.

ABD ve İngiltere ise Rusya’nın Ukrayna’daki savaşını NATO’yu yeniden örgütlemek için bir fırsat olarak görüyor.

Rusya 2014 yılında Kırım’ı ilhak ettiğinde ABD ve AB, Türkiye buna karşı bir tavır geliştirmemişti. Kırım’ın ilhakı gerçekleştikten sonra Rusya’nın atacağı bir sonraki adımın görülmemiş olması mümkün mü?

Ortada yeni bir paylaşım savaşının emareleri var. Korona’yı unutturan bu savaş üzerinden de dünyada yeni bir yapılanmaya gidiliyor. Bu yapılanmada baş aktör ABD’dir.

Rusya’nın Ukrayna’ya karşı bu saldırganlığının öngörülmemesi çok masumane değil. Putin’in Ukrayna’daki Rus nüfusu gerekçe göstererek giriştiği işgalin bir başka nedeninin de Ukrayna’nın NATO’ya üye olmasını engellemek olduğu ve Karadeniz’de baskın bir güç olmak istediği bir sır değil. Avrupa’nın gıda deposu olan Ukrayna’da kendi güdümünde bir iktidar isteyen Moskova bu şekilde, Avrupa karşısında bir koz elde etmeyi de düşünmemiş olamaz.

Ukrayna’nın ihraç etmek istediği tahıllar Rus ablukası nedeniyle Karadeniz’den çıkamıyor. Temmuz ayındaki hasat dönemiyle birlikte Ukrayna’nın elinde daha fazla tahıl stoku birikecek.

Enerji ve Tahıl Kaosu

Ukrayna’nın Odessa’dan ithal edemediği tahıl gıda sektöründe bir krize yol açtı. Bu da Rusya’nın gıda ve enerji ticaretini özellikle Avrupa ülkelerine karşı bir koz olarak kullandığını işaret ediyor.

Rusya, Avrupa’nın gaz ihtiyacının %45’ini karşıladığını bilerek Gazı bir silah olarak da kullanıyor. Almanya’nın enerji ihtiyacının %55’ini, Fransa’nın ise %24’ünün Rusya’dan karşılandığı düşünüldüğünde, Rusya’nın Ukrayna işgalini Avrupa’dan elde ettiği parayla finanse ettiği söylenebilir. AB her ne kadar Rusya’dan doğal gaz alımını yasaklamasına rağmen, bu yasak boru hatları üstünden yapılan ticareti etkilemiyor.

Savaşla birlikte gıda ve enerjinin Avrupa’ya ulaşması çok pahalı bir hale geldi. Dünya çapında meydana gelen pahalılık Ukrayna’nın işgaliyle izah ediliyor. Bu da ilginç. Ukrayna işgaliyle birlikte dünya böylelikle yeni bir ‘küresel düşman’ daha keşfetti! ‘Küresel gıda krizi.’ Kıtlık ihtimali sık sık dile getiriliyor. İleride tarım politikaları hakkında da tartışmalar, belki de çatışmalar göreceğiz.

Cevabı Belli Sorular

Ukrayna’nın silahsızlandırılmasında önemli bir rol oynayan Avrupa’nın Ukrayna’yı şimdiye dek AB’ye almaması, ABD’nin Ukrayna’yı NATO’ya daha önce dahil etmemesi de üzerinde durulması gereken noktalardır.

Anlaşılmayan şey Putin’in ABD’nin bu politik tuzağına düşmesi, Ukrayna’nın ise ‘Suriye’leştirilmeyi’ kabul etmesidir.

ABD ile Avrupa arasında NATO konusunda uzun süredir tartışmalar yaşanıyor. Trump, bu yarayı açıktan deşti. Avrupa’nın korunması için yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırdı. İngiltere’nin AB’den ayrıldıktan sonra AB’nin bir ordu oluşturması konuşulmaya başladı.

AB, Rusya ve ABD arasında bir alternatif olma potansiyeli taşıyordu. Bu nedenle de hem Washington, hem de Moskova tarafından altı oyuldu. İngiltere, AB’den ayrılarak Moskova ve Washington’u aynı anda memnun etti ama kendisi de bir şekilde izole oldu.

Fransa başkanı Makron bir süredir NATO konusunda rahatsızlıklarını dile getiriyor ve ‘NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini’ savunuyor. Rusya’yı kucaklayıcı açıklamaları da kaostan ‘En az zararla’ çıkmaya çalışıyor.

Ukrayna işgali ABD’nin NATO’yu güncelleme politikası için can simidi oldu. Ayrıca dünyadaki silah satışları arttı ve silah ticaretinde rekabet kızıştı. Ukrayna’da yeni silahlar, yeni savaş taktikleri deneniyor. Uzun menzilli füzelerin kabiliyetleri test ediliyor.

Rusya Prestij Kaybetti

Putin’in kendisini Rus Çarı Deli Petro ile karşılaştırdığı açıklamaları, Rusya’nın ‘Ukrayna’yı kendi toprağı olarak’ gördüğünü gösteriyor.Ukrayna işgalinde Rusya askeri hedeflerine ulaşsa bile, büyük bir prestij kaybettiği ortada. Bu işgal sonrası Rusya’da iktidarın yeniden biçimlenmesi umut ediliyor Batı’da.. Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında dünyada yeni özgürlükçü bir dünyanın oluşacağını umut etmek pek olanaklı değil. Aksine dünyada faşist eğilimler  ve ırkçılık, devlet terörü güçleniyor.

Moskova, Ukrayna’ya saldırdığında Kiev’i çantada keklik görüyor, savaşın birkaç gün veya hafta süreceğine inanıyordu. Fakat savaş 3 ayı geçti ve Ukrayna büyük bir direniş gösterdi. En iyimser tahminle bu savaşın sonbahardan önce sonlanmasıdır.

Enerji Krizi

Doğal gaz nedeniyle Rusya’ya bağımlı olan Avrupa’nın bu bağımlılığa son vermek için arayışı hızlandı. Almanya bu konuda radikal tedbirler alma hazırlığına girişti. AB, benzin ve mazot kullanımının 2038’den itibaren yasaklanmasını kararlaştırdı.

Rusya Avrupa’nın aldığı doğal gazın parasını Ruble olarak ödemesini istiyor. Avrupa ülkelerinin çoğu buna uymadığı için Rusya buna tepkili.

Yukarıda da ifade edildiği gibi Rusya’ya karşı yekpare bir Avrupa’nın olmadığı da ortada. Fransa Rusya’ya karşı ılımlı bir tavır sergiliyor. Bu da Fransa ile ezelden bir rekabet içinde olan, hatta siyasi birliğini bile Prusya-Fransa savaşına borçlu olan Almanya’yı Rusya’ya karşı daha sert politikalara zorluyor. Macaristan, Çekya ve İtalya Rusya’ya karşı kendi devlet çıkarlarını gözeten bir politika izliyorlar. Yunanistan da geri adım atmaya başladı. Türkiye de Rusya ve Ukrayna arasında dikkatli bir politika izliyor. Arabuluculuk rolüne talip oldu ve ilk etapta bir nebze de olsa başarılı oldu. İnsansız savaş uçaklarıyla Ukrayna savaşını kendi reklamı için bir fırsata çeviren Türkiye, Moskova-Kiev arasında arabuluculuk görevine talip olarak dünya kamuoyunda sempati toplamaya çalıştı.  Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Ukrayna’yı desteklediklerini’ söylese de, çok dikkatli bakıldığında Türkiye’nin Rusya paralelinde bir politika izlediği gözlemleniyor. ABD ve AB’nin Rusya’ya karşı uyguladığı ambargoya uymuyor. Çünkü gaz ve buğdayı temin ettiği birinci adres Rusya. 2005 yılında Türkiye’nin Rusya’dan doğal gaz ithali %60 civarındaydı. Azerbeycan’ın devreye girmesiyle bu oranın %45’e düştüğü işaret ediliyor. Türkiye uluslararası doğal gaz ticaretinde bir kavşak noktası olmayı, dağıtım merkezi olmayı amaçlıyor. Bu nedenle de İsrail başta olmak üzere ikili ilişkilerinde pragmatik bir yol izlemeye çalışıyor. Doğal gaz ve petrol dağıtımında kilit bir güç olmak istiyor. Rusya’nın Ukrayna işgaliyle de Avrupa, enerji bağımlılığını giderene kadar, geçici alternatiflere sıcak bakabilir. Bunun farkında olan Türkiye de kartlarını buna göre oynuyor.  Şimdiye dek sert tepki gösterdiği Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynakları konusunda İsrail ile pazarlıklara girişiyor. Rusya ise Türkiye’nin en büyük korkusunun Kürdlerin bir statü sahibi olması olduğunu biliyor; ‘ABD Suriye’de Kürd devleti kurmak istiyor’ diyerek Türkiye’yi ABD karşıtı pozisyonu almaya zorluyor.

Güney Kürdistan’daki petrol ve doğal gaz kaynakları Türkiye’nin iştahını kabartıyor ve bu konudaki emellerini de açıklamaktan çekinmiyor. Bu nedenle de Kürdlerarası ilişkilerin olumsuz seyretmesi Türkiye’nin işini kolaylaştırıyor. Türkiye Duhok’ta ‘PKK’ye karşı operasyon’ yaparken, PKK de eş zamanlı olarak Duhok’ta Kürd sivilleri ve Kürd güvenlik gücü peşmergeye terör saldırıda bulunuyor. Bu noktada bir eşgüdüm sözkonusu.

Göç ve Gıda Krizi

Ukrayna’nın işgaliyle ortaya gıda sorununun yanısıra bir göç sorunu da ortaya çıktı. Şu ana  dek 7 milyon dolayında insanın Ukrayna’dan ayrıldığı tahmin ediliyor. Bir milyon civarında bir nüfusun Rusya’ya, geri kalan 6 milyon dolayında insanın başta Polonya olmak üzere bölge devletlerine gittiği belirtiliyor. Ukrayna’dan göçmek zorunda kalan milyonlarca Ukraynalının Avrupa’ya dağılması bekleniyor.

Ukrayna’nın Avrupa’nın gıda deposu olması, Rusya’nın önemli bir tahıl ihracatçısı olması nedeniyle, bu iki devletten yapılan tahıl ticaretinin aksaması nedeniyle dünyada bir kıtlık yaşanabileceği, Latin Amerika ülkelerinde açlık tehlikesinin meydana gelebileceği öngörülüyor. Söz gıdadan açılmışken, Ukrayna yetkililerinin Türkiye’yi Rusya’dan Ukrayna’dan çalınmış tahıl satın almakla da suçladığını belirtmek gerekiyor.

Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Vasyl Bodnars geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada şunları öne sürdü: “Rusya  utanmazca Ukrayna’nın tahıllarını çalıyor ve işgal altındaki Kırım üzerinden dışarı çıkarıyor. Bu tahıllar aralarında Türkiye’nin de olduğu bazı ülkelere deniz yoluyla aktarılıyor. Bu konuda Türkiye’ye başvurduk ve yardım istedik. Tahıllarımızn çalınması konusunda kriminal bir soruşturma istiyoruz. Bu çalınan tahıllarımız Nadezhda, Finikia, Sormivskiy, Vera, ve Mikhail Nenashev adlı gemilerle yapılmıştır.’ (TERESA GOTTEIN MARTINEZ, Express, 5 Haziran 2022)

ABD Afrika ülkelerine yönelik yaptığı açıklamalarda Rusya’nın Afrika’ya ganimet tahıl satmaya çalıştığını duyurdu ve ‘çalınmış tahılı’ almamalarını istedi. AB’nin BM’deki temsilcisi de Rusya’yı Ukrayna’ya ait tahılları çalmak ve satmakla suçladı.

Ukrayna devlet başkanı Volodymyr Zelensky geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada Rusya işgali nedeniyle ‘sonbahar itibariyle 75 milyon ton tahılın sıkışıp kalabileceğine’ dikkat çekti. Zelensky, şu anda 20-25 milyon tahılın bloke edildiğini ifade etti. Ukrayna işgal edilene kadar dünya tahıl üretiminde dördüncü sıradaydı. Fakat Rus deniz kuvvetleri Ukrayna tahılının Karadeniz’deki limanlardan ihraç edilmesini engelliyor.

Rus-Ukrayna savaşından önce Ukrayna ve Rusya Afrika’nın buğday ihtiyacının % 40’ını, dünyadaki ay çiçeği yağının ise %80’ini karşılıyordu.

Ukrayna’nın işgali dünyadaki yeni bir paylaşıma dair bir çatışmayı gösteriyor. Bu çatışmayla birlikte dünyada doğal gaz-petrol ve  tahıl krizi ortaya çıktı. Dünyadaki ilişkiler şimdi bu krizlere bağlı olarak şekillenmeye başlıyor.

Yeri gelmişken ABD’nin çelişkili bir politikasına da dikkat çekmek istiyorum. ABD, Rusya’yı vicdanlarda mahkum etmek için Rusya’nın Ukrayna’ya ait gıda mahsullerini yağmalayıp satmasını teşhir ediyor. Benzer bir durum Suriye’de de meydana geldi. Kürdlere ait zeytin, zeytinyağı ve diğer gıda ürünlerinin Türkiye veya Türkiye’nin desteklediği terör örgütleri tarafından yağmalanmasına aynı duyarlılığı göstermedi. Ukrayna’daki Ayçiçek yağı ve buğday ‘stratejik gıda’ kapsamında değerlendiriliyor. PKK’nin Kürdlerin meşru hak arama mücadelesini terörle kirlettiği için, Efrin’den çalınan Kürd emeği dünyada ‘stratejik gıda’ kapsamında görülmüyor.

Finlandiya ve İsveç’in Nato Üyeliği

Rusya geçmişte İsveç ile Finlandiya’ya saldırarak topraklarını genişlettiği için İsveç ve Finlandiya’nın o Rus işgalinden korkmaları sebepsiz değil.

Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üye olmak istediklerini açıklamalarıyla Rusya’nın tehditlerindeki doz arttı. Nükleer silah kullanabileceği gibi tehditlerde bulundu.

PKK’nin İsveç’te işlediği cinayetlerin bağlı olduğu, yönetildiği istihbarat örgütlerinden bağımsız olarak ele alınamaz. PKK’nin İsveç’te ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde işlediği cinayetlerin birkaç nedeni vardı: Birincisi, PKK cinayetleri üzerinden Kürdlerin hak arama mücadelesinin terörizmle kirletilmesi.

İkincisi, PKK ve Abdullah Öcalan’ın bağlı olduğu merkezlerin gizlenmesi, grift ilişkilerinin Kürdler arasında tartışılmaması.

 Üçüncüsü, Abdullah Öcalan’ın PKK üzerindeki diktasının sağlama alınması.

PKK eğer Kürdlere karşı oluşturulmuş bir projesyse,  Avrupa’da işlediği cinayetleri de bu proje kapsamında ele almak gerekmez mi?

Türkiye’nin İsveç’ten İadesini İstediği Kürdler!

Türkiye’nin derdi PKK terörü mü, yoksa bütün Kürdler mi? Finlandiya ve İsveç’in artan Rus tehdidi karşısında NATO’ya üye olmak istemeleri onların bir hakkıdır. NATO sözleşmesine bağlı olarak Türkiye de ‘Veto etme’ hakkını kullanmak istiyor.

Rus saldırı tehdidinin hedefi oldukları için NATO’ya üye olup olmamak İsveç ve Finlandiya’nın ulusal egemenlik haklarıyla ilgilidir.Türkiye, bu iki ülkenin üyeliğine karşı olduğunu, çekinceleri olduğunu ilk andan itibaren belirtti. Bu iki ülkeyi ‘PKK terörünü’ desteklemekle suçladı. Bu bağlamda daha da ileri giderek İsveç’ten bazı Kürdlerin iadesini istedi.

Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine karşı Türkiye’nin İsveç’ten istediği Kürdler kim?

1- Merhum Dr. Sıraç Bilgin: Yedi yıl önce ölen Dr. Sıraç’ın ölüsünün iadesini istiyorlar!!! Çocukları Stockholm’feki Türk Büyükelçiliğine giderek babalarının durumunu belirtip protestoda bulundular.

2- Kurdo Baksi: Kürd gazeteci. Babası Lütfi Baksi 27.05.1997’de Stockholm’de Şerafettin Elçi’nin yaptığı toplantıda PKK tarafından öldürülmekten güç bela kurtulmuştu. Kurdo Baksi’nin PKK ile bir ilgisi yok. Babası Lütfi Baksi KADEP başkanı olduğu dönem misafir olarak katıldığı legal bir toplantı nedeniyle 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.

3- Amina Kakabaveh: Bağımsız Kürd milletvekili. İran işgali altındaki Kürdistan’dan. Türkiye vatandaşı değil. Ama iadesi isteniyor.

4- Aziz Turan (Abdulkadir Aygan): JİTEM mensubu ve itirafçı. Öcalan’ın anne tarafından kuzeni. JİTEM faaliyetlerini ifşa etti. Musa Anter’in katli ile ilgili bilgiler verdi. İsveç’te trafik kazası süsü verilerek öldürülmek istendi.

Bu saçma ‘iade’ listesi neyi gösteriyor? PKK bir bahane olarak kullanılarak tüm Kürdler hedef yapılıyor.

5- PKK terörü bahane, bütün Kürdleri hedef yapmak, elimine etmek, yerinden yurdundan etmek şahane!

6-Eski milletvekili Gulan Avcı. O’nun da PKK ile bir ilgisi olmadığı biliniyor.

PKK terörünün varlığı Kemalist rejim için olmazsa olmaz bir şart haline gelmiştir.

Türkiye PKK’yi gerekçe göstererek Suriye’de 30 kilometrelik bir güvenlik koridoru (kemeri) oluşturmak istediğini, askeri müdahalede bulunacağını, Qamışlo ve Kobani gibi Kürd yerleşim bölgelerini de PKK’den arındıracağını açıkladı. Bu mesajların tercümesi, Qamışlı ve Kobani’deki Kürdlerin de göçertilmesidir. Türk medyasına yansıyan resmi açıklamalar gösteriyor ki, Qamışlo ve Kobani gibi Kürd yerleşim bölgelerine yapılacak operasyonlarla 500 bin Kürdün göçertilmesi amaçlanıyor. Yüz binlerce Kürd halihazırda İŞİD, PKK-YPG, BAAS rejimi ve Türkiye nedeniyle göçmen olmuş durumdalar. Kürdlerin sürüldükleri topraklara Araplar yerleştiriliyor.

Rus Dışişleri Bakanı Lavrov yaptığı açıklamada, ‘ABD Suriye’de Kürd devleti kurmak istiyor. SDG ABD’nin büyüttüğü gayrı meşru bir güç’ dedi. Diğer bir deyişle Türkiye’nin argümanını destekledi. Rusya, Türkiye’nin İskandinav ülkelerinin NATO’ya üye olmalarını veto etmesi için, Ankara’daki Kürd fobisini kaşıyor. PKK-YPG de Türkiye’nin iddialarını destekleyecek eylem ve söylemlerini devam ettiriyor.

PKK-PYD-YPG üçlüsü daha önce de yaptıkları gibi, takındıkları ‘direniş’ hikayeleriyle Kürdleri NATO’nun hedefi haline getiriyor. Türkiye’nin İsveç ile ilgili iddialarının açıklandığı gün PKK Stockholm’de yaptığı taşkınlıklarla, Türkiye’nin ‘haklı olduğu’ anlamına gelen provakasyonlarda bulunuyor, İsveç’in NATO’ya girmesine karşı çıkan yazılı sloganları taşıyor. Avrupa başkentlerinde ABD Büyükelçi ilikleri önünde ABD ve NATO’yu protesto ediyor. Diğer yandan da ABD ve müttefiklerinden maaş almaya devam ediyor.

NATO ve ABD Türkiye’nin Suriye ile ilgili kaygılarını dikkate alacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Karadeniz’den Ortadoğu’ya kadar Türkiye’ye ihtiyaç duyan ABD ve Avrupa Türkiye’yi dikkate aldığını da gösteriyor.

Türkiye’ye Şengal’de Verilen De Fakto Rol

Suriye ile arasında bir kara koridoru oluşturmak isteyen İran’nın bu konudaki en büyük aleti yine PKK. PKK’nin Şengal’deki varlığı bununla ilgili. ABD şimdi bunun önüne geçmek için İran’la kapışmaktansa, Türkiye’nin ‘güvenlik ve terör’ gerekçeleriyle Şengal’de askeri operasyonlar yapmasına göz yumuyor. Çünkü İran Suriye’de savaşa direkt olarak katılıyor. Şengal-Musul üzerinden Suriye ile arasında bir kara koridoru oluşturmak istiyor. PKK’nin Bağdat hükümetinden maaş aldığı, Haşdi Şabi ile birlikte çalıştıkları kendi açıklamalarından anlaşılıyor.PKK Şengal’e Irak bayrağı çekmekle övünüyor ve KDP’nin Şengal’de Irak bayrağına izin vermediğini de söylemekten kaçınmıyor. PKK’nin Avrupa yöneticileri (Nilüfer Koç) ‘görevlerinin sınırları korumak olduğunu’ açıklıyor. PKK ve Suriye’deki dublörleri uluslararası  alanda Kürdlerin genel çıkarlarının karşısında bir sorun olmaya devam ediyor.

Tüm bu bahsettiğimiz nedenler, Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerini, ABD ile bir Kürd pazarlığına dönüştürmesinde, NATO’nun Türkiye’den yana olacağını söylemek yanlış olmaz.

Enerji yolları nedeniyle de Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı var. Türkmenistan, Azerbaycan gazının ve Güney Kürdistan petrolünün Avrupa’ya ulaşmasında Türkiye kilit bir role sahip. Türkiye uluslararası belirsizliğin farkında. Bunu değerlendirmeye çalışıyor. Bu noktada da PKK Türkiye’nin politikalarının en büyük destekçisi durumunda.

Türk-Rus İlişkisi ve Göçmenler

Rus-Türk ilişkilerinde Rusların eli daha güçlü. Efrin’in Türkiye kontrolüne girmesinde Rusya’nıni izin vermesinin belirleyici rol oynadığı biliniyor.Türkiye enerji gibi çok stratejik bir konuda Rusya’ya bağımlı. İdlib nedeniyle de Rusya isterse Türkiye’yi ve Avrupa’yı zorda bırakacak askeri bir hamlede bulunabilir. ABD’nin de gözyumması ile İdlib’de bulunan Türkiye’nin askeri varlığı Avrupa’nın çıkarları için de gerekli görülüyor. İdlib’den kitlesel bir göçün Türkiye ve Avrupa’yı zor durumda bırakacağı açık. Bu nedenle Rusya gerekli görürse başvuracağı askeri bir hamle ile Türkiye ve Avrupa’nın mülteci sorununu daha kritik bir hale getirebilir.

Suriye’li göçmenlerin Suriye’ye geri gönderilmesi görevi zımnen Türkiye’ye verilmiş durumda. Bu nedenle de Avrupa pekala Türkiye’nin Suriye’deki Kürd bölgesi ile ilgili tasarruflarına sessiz kalabilir. Çünkü Suriye nedeniyle  Avrupa Türkiye’ye muhtaç. Kürdlere karşı militer politikalar sözkonusu olduğunda  Türkiye’nin ‘Jeopolitik konumu, NATO’ya üyeliği’ hemen gündeme gelir. Şu anda da bu yaşanıyor. Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyeliğine karşılık, Kürdlerin eliminasyonu anlamına gelecek militer tasarrufları için dokunulmazlık istiyor. Türkiye’nin ‘kaygıları’ sadece Suriye’deki Kürdlerin varlığı ve bir arada yaşaması ile sınırlı değil. Türkiye, PKK terörünü gerekçe göstererek Irak Kürd Federe Bölgesi’nde onlarca askeri üs kurdu. Oradaki gaz ve petrol yataklarına ilişkin tasarılarının olduğu telaffuz ediliyor.

Türkiye rasyonel bir devlet gibi davranmıyor. Kürdlerin bir statü sahibi olmasını istemiyor. Halbuki Kürdlerle, Kürdlerin de bir statü sahibi olacağı bir ilişki kurmayı amaçlasa bundan herkes karlı çıkacaktır. Kürdlerin sahip oldukları doğal kaynaklara sahip çıkacak ve sahiplenilmesi gereken tek kurum Irak’taki Kürd Federe Devleti’dir. Irak Kürd federe devleti Irak anayasasından kaynaklanan bütçe payını merkezi hükümetten alamıyor. Diğer yandan İran, PKK, Haşdi Şabi,İŞİD saldırıları ve Türkiye’nin operasyonlarıyla karşı karşıya.

Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girişlerine karşı pazarlıkçı bir tutum takınan Ankara bir yandan Bölgesel Kürd Yönetimi’ni havada bırakacak, bir yandan da Suriye’deki Kürdlerin dağıtılması anlamına gelen ‘askeri bir harekat’ için  ABD’den ve Rusya’dan vize istiyor.  Adeta ‘Kürdsüz bir dünya’ için bağırıyor. Dünyada meydana gelebilecek tepkilerin önünü almak için Suriye’deki Kürdlerin meskun olduğu bölgeye parça parça ‘askeri harekatlar’ düzenleyeceği anlaşılıyor.

 Fırsat bu fırsat Türk dışişleri Bakanı İsrail’e gidiyor. 15 yıldır büyükelçilerin atanmadığı iki devlet  (İsrail-Türkiye)arasındaki görüşmelerde de Filistin’in ‘haklarını savunma’ adı altında Kürdlere karşı izlenen düşman politikaya destek arandığı şüpheleri sözkonusu.

Türkiye’nin PKK konusunda eli güçlü. PKK, Türkiye’nin istediği ve arzuladığı zemini hazırlamakta, pişirmekte bütün ‘hünerini’ ortaya koyuyor. ‘Pençe-Kilit’ operasyonunda mağaralarda hemen İsveç yapımı bir tanksavarın ele geçirilmesi bunun küçük bir örneği.

Nato Kozu ve Kürdlerin PKK Üstünden ‘Küresel Düşman’ Haline Getirilmesi

Türkiye Finlandiya ve isveç’in NATO üyeliklerini ABD ile pazarlık kozu olarak kullanıyor. ABD ile F35, F16 uçaklar konusunu, hatta Halk Bankası davasını görüşmek istediğine dair bilgiler basında yer alıyor. Doğal gaz konusu, Yunanistan ile kara suları sorunu gibi birçok konu bu minvalde gündemleştiriliyor.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerini, kendi devlet çıkarları için pazarlık konusu yapan Türkiye’nin bu politikası ABD ve Avrupa’da ‘seçimlere yönelik olduğu’ değerlendirmelerine neden olsa da, Türkiye’nin Kürdlere karşıtlığının stratejik olduğunu, anlık olmadığını saptamak gerekiyor.

Kürdlere ilişkin politikaları dikkate alındığında, Türkiye’nin ve öncellerinin de ‘Düşmansız’ yapamadığını ve Kürdlerin de ‘düşman’ kategorisinde sayfanın başında yer aldığı bir olgudur.

 ‘Kürd anasını görmesin’ politikası yeniden güncelleniyor.

Kürdlerin küresel düşman haline getirilmesi için büyük bir çalışma var. Kürdlerin ‘Küresel düşman haline getirilmesi’ stratejisinde PKK olmazsa olmaz bir faktör. PKK, ABD ve Avrupa’nın birçok ülkesinde terörist örgüt statüsünde. Bu durumun kısa sürede değişmesi de sözkonusu değil.

Doğubilimci S. Lane Poole Kürdlerden söz ederken; bu halk tartışmasız çok cesaretli, misafirperver ve gururludur. Yabancıların bunları yönetmesi zordur.” diyor. Ne yazık ki birçok örnekte görüldüğü gibi Kürdlerin yabancılar tarafından yönetilmesi zor değil.

Parti Sİyaseti

Kürdlerin en büyük sorunlarından birisi bütün parçalarda egemen olan ‘Parti siyaseti’ temelli siyasettir. Kürdlere hükmetmek isteyen ‘partiler’ için Kürdlerin genel çıkarları bir slogandan öteye gitmemekte, pratikte karşılık bulmamaktadır. Bu parti fetişizmi olduğu sürece Kürdlerin genel çıkarları doğrultusunda bir ilerlemenin meydana gelmesi mümkün değildir.

Haziran 2022