(Kurdistan, No: 4, 15 Mart 1335 (15 Mart 1919)

Şimdiye kadar gerek özel hayatlarından ve gerekse yerleşik oldukları memleketten en az bahsedilen ve en az tetkikine lüzum görülen bir millet varsa Kürdler ve Kürdistandır. Halbuki bu kadar ihmala ve Dünya tarihinin bütün devirlerinde pek mühim mevkiler işgaline hak kazanan bu yüce ve asil milletten bahsetmek hem de ehmiyetle (önemle) bahsetmek ve onların tarihi, dini geleneklerini, meşhur şahsiyetlerini, özel ve genel hayatlarını, kainat (evren) sahasında işgal etikleri mevkileri bildirmek, pek lazımdır sanırım. Bu lüzumu benden evvel idrak edip teşvik buyuran zevatın (kişilerin) maddi ve manevi yardımlarına güvenerek bütün acizliğime rağmen bu mühim vazifeyi deruhte ettim (üstlendim). Eğer hüsnü niyetime muhterem okuyucular teveccüh ve hata boşluğunu da kapatırlarsa ne bahtiyarlık.

Hazreti Nuh’un evlatlarından Sam’ın neslinden türeyem Kürdlerin Aryanilere mensup oldukları bazı tarihçiler tarafından iddia ediliyorsa da Yunan yazarlarından Kesenof’un sefernamesine nazaran milattan dört yüz sene evvel şimdiki Mammüratül-aziz (Elazığ) ve Diyarbekir’in her tarafında Kürdlerin yerleşik olduklarını teyit ediyor. Yunan eserlerinde “Karduh” diye isimlendirilen Kürdler, herhalde zannedildiği gibi İranilerin bir şubesi değil belki üç bin senelik bir tarihe sahip bir müstakil büyük millet olduğu tüm tarihi gerçeklerde bulunur.

Yalnız İraniler aynı kavmiyete mensup olamk itibariyle bir yakınlığın mevcudiyeti de inkar edilemez. Çünkü yukarıda açıklandığı yönüyle İraniler gibi Kürdler de Aryanilerden olmakla beraber dil ve görgü kuralları gibi hususlarda tetkik edilecek olursa, bu karabet tezahür eder (meydana çıkar).

Bütün bunlara rağmen henüz eldeki tarihi vesikalar (belgeler) müsbet ve kesin olarak Kürdlerin kökeni ve bugün yerleşik bulundukları bölgeye ne zaman göç ettikleri hakkında bize kesin bir malumat veremiyor. Her ne kadar Kürdçe, Arapça ve bilhassa Farsça yazılan bazı eserlerde Kürdlerin kökeni hakkında malumat veriliyorsa da, bunları tarihi bir esas olarak kabul etmek de doğru olmaz.

Bununla birlikte bugün yalnız bu milletin elde mevcut muteber vesikalara nazaran milattan birkaç asır evvelki vaziyetlerine vakıf oluyoruz ki bu da yeterli değildir. Nitekim yukarıda kaydedilen malumat da bu cümledendir ve herhalde bir esaslı malumatı almaya yeterli değildir. Eğer bu konuda yeterli belgeleri elde etmiş bir mürşide (kılavuza) ratlarsak doğal olarak milletimiz namına teşekkürleri arz eder, bu mühim eserin eksiklerini tamalarız.

Her ne kadar muhtelif tarihi kaynaklarda hudut olarak daha değişik yer kısımlarının dahil veya hudut harici oluyorsa da, fikrimize nazaran en doğrusunu bulmak lazım gelir. Kürdler yalnız bir saha dahilinde yerleşik olmayıp Cezire’nin kuzey kısmına, Şam ve Halep vilayetlerinde, Anadolu’nun her tarafında Rusya’nın Kafkasya eyaletinde ve İran’ın her tarafında hata Horasan, Afganistan ve Belucistan’da bile Kürd aşiretleri vardır.

Zikirolunan hudut içinde yerleşik olan Kürdlerin miktarı her nekadar ikibuçuk milyon olarak tahmin ediliyorsa da henüz tahriri (sayımı) icra edilmeyen aşiretler fertleri ile Osmanlıya göç edenler hesaba dahil edilirse, tasvur edilmeyecek bir sayı yoğunluğuna ulaşırlar.

Coğrafik durumu itibarıyla Kürdistan bir hususiyet arz eder. Tarihi şöhrete sahip yüksek dağları, temiz havası ve arazisinin bitki örtüsüyle öteki memleketlerden ayrılır.

Bugün İran hududu içinde kalan ve Kürd memleketi ile Şehrezor ve Süleymaniye sancaklarını ihtiva eden kısımları son derece verimli ve mahsuldar (bereketli) dir.

En meşhur dağları Hz. Adem’in inişi ile tarihi mukaddeste maruf olan “Cudi” ve İran sınırı ile devlet-i Âli’ye sınırını ayıran dağ silsilesidir.

Nehirlerine gelince; Fırat’ın en büyük kolu olan Murat çayı ile Dicle nehri, Batman suyu, Bitlis ve Sud çayları, Habur, yukarı Zap, aşağı Zap, Edhem ve Deylime nehirleri bütün Kürdistan’ı sulamaktadır. Bunlardan başka ayrıca Van ve Urmiye gölüne akan birçok nehirler de vardır.

Mevkiinin yüksek olması dolayısıyla havası ekseriyetle (çoğunlukla) soğuk ise de Dicle vadisine yakın olan alçak yerlerinde hava latif (hoş, güzel) ve yumuşak, yazın ise oldukça sıcaktır.

Arkası var.

Berzencizade Seyyid Ahmed Arif

Osmanlıcada çeviren: Cemîl Amedî