Bilindiği üzere Osmanlı Devleti’nin çöküşünden hemen sonra Kuvayi Milliye’ci M. Kemal ve arkadaşlarının emperyalist işgalcilere karşı Anadolu topraklarında başlattıkları kurtuluş mücadelesine bölge halklarıyla birlikte Kürd halkı da var olan tüm güçleriyle bütün cephelerde birlikte omuz omuza mücadele ederek işgal edilmiş Anadolu-Mezopotamya topraklarını özgürleştirmeyi başardılar.

Bu birlikte mücadeleye karşılık M. Kemal ve arkadaşları mücadelenin öncesinde başta Kürd halkı olmak üzere Anadolu’nun büyük bedeller ödeyen halklarına vaat ettikleri hiçbir hakkı tanımadıkları gibi yeniden kurulan TC Devleti de sadece Türklere mal ederek mücadeleye büyük destekler vermiş diğer halkların hukukunu yok sayan bir oluşumu hayata geçirdiler. Dolayısıyla M. Kemal ve arkadaşlarının özellikle Kürdlere yönelik sözünü verdiği vaatlerinin hiçbirisini yerine getirmediğini gören Kürdler kendilerine tanınması gereken haklarına sahip olabilmek üzere Mezopotamya coğrafyasında farklı dönemlerde bir takım direniş ve isyan hareketleri başlatmak zorunda kaldılar.

Kürdlerin atalarına ait bu coğrafyada başlattıkları hak arayışı, direniş ve kendi kimlikleriyle yaşama mücadelelerinin belli başlıları Koçgiri, Şex Said, Ağrı, Sason ve Dersim direniş ve isyan hareketleridir. Ancak Kürdlerin bu haklı ve meşru direniş hareketleri Türk ordu güçleri ve bir kısım işbirlikçi Kürd çevreleri tarafından kan ve zulümle bastırılarak on binlerce Kürd katledilmiş ve bu direnişlere öncülük yapan liderler idam sehpalarında canlarını vermişlerdir. Ayrıca direnişe öncülük eden ailelerin binlerce mensubu sürgünlere gönderilerek uzun yıllar kendi halkından ve coğrafyasından kopartılarak perişan bir vaziyette yaşamaya mecbur kalmışlardır.

TC Devleti’nin bu red, inkar ve katliamlarına karşı Kürd halkının başvurduğu direniş ve isyan hareketleri 1920’lerde Koçgiri’den başlayarak 1938 Dersim’e kadar sürmüş ve TC Devleti’ni yöneten İttihat ve Terakki’ci ekip aralıksız 20 yıl boyunca adeta cehennemi yaşatarak büyük bir zulüm uygulamıştır. Daha çok Kürd Aydın Öğrenci Gençliği ve Koçgiri, Şex Said, Zilan, Ağrı, Sason ve Dersim’de büyük zulme, katliamlara ve sürgünlere uğramış ailelerin kalan fertlerinin öncülük yaptığı Kürdlerde yeniden diriliş hareketlerinin başlangıç tarihinin 1960’lı yılların ortalarına denk geldiğini söyleyebiliriz.

O dönemlerde Kürd Aydın ve İlerici Gençliği’nin daha çok TİP bünyesinde ve Güney Kürdistan KDP’sinin Türkiye uzantısı olan KDP içerisinde faaliyet yürüttükleri bilinmektedir. Aynı dönemlerde Kürd Aydınları ve yurtsever öğrenci gençlik arasında uzun ve yorucu tartışmalar ve bir takım siyasi çalışmalar sonucunda Türkiye Kürdistan’ında yeni siyasi örgüt ve yapılara büyük ihtiyaç duyulduğu kanaatine varılarak T. KDP, Türkiye’de KDP, TKSP, RIZGARİ ve diğer bazı örgütlerin yaşama geçirilmesi için yoğun çalışmalar başlatılmış bahsi geçen bu yeni yapılanmalarda en çarpıcı gelişmeler Kürdlerin Türk Soluyla birlikte örgütlenmesi mi yoksa Kürdlerin bağımsız örgütlerini kurması üzerinde yoğunlaşmıştır. Ayrıca bazı çevrelerin üçüncü dünya teorisiyle bir örgütlenme modeli savundukları bilinmektedir.

Mensubu olduğum ailemin mücadeledeki konumu ve benim örgütlü mücadeleye katılma süreçlerim

Türkiye ve İran Kürdistan’ının her iki tarafında yaşamakta olan aşiretimiz ve ailemiz (Celali Aşireti) 1927 yılında Ağrı Dağı’nda başlatılan Kürdistani mücadeleye yediden yetmişe tüm mensuplarıyla katılım sağlaması 1932 yılına kadar bu hareketin sevk ve idaresinde önemli görevler üstlenmesi ve aynı zamanda TC ve İran Devletleri’nin ortak saldırılarında kadın erkek çocuk yüzlerce aile bireylerimizin katledilmiş olması o dönemi yaşayanlar ve yazılı tarihte bilinmektedir. Ağrı Hareketi’nin kırılmasından sonra aşiretimizin ve ailemizin önemli bir bölümü İran’a geçmek zorunda kaldıktan sonra İran Devleti tarafından 16 yıl boyunca İran’ın iç kısımlarında sürgünde yaşamak zorunda bırakılmış ve her iki dedem Şex Abdülkadir ve Şex Davut çocuklarıyla birlikte sürgünde bulundukları İran’ın Tahran ve Kaşan vilayetlerinden gizlice kaçarak Mahabat Kürd Cumhuriyeti’ne destek olmak üzere katılım sağlamışlardır.

Mahabat’a ulaşmış olan ailemizden dedem Şex Abdülkadir Mahabat Cumhuriyeti’nde Urmiye, Xoy ve Makü genel valiliğine atanmış babam Hasan Taysun ve amcalarım bu cumhuriyetin maliye bakanlığında görevlendirilmişlerdir. Ailemizin Barzani ailesiyle dostlukları ve birlikte çalışmaları o döneme denk gelmektedir. Ayrıca aşiretimiz ve ailemizin birçok ferdi peşmerge olarak Mahabat Kürd Cumhuriyeti’nde bulundukları alanlarda mücadeleye büyük hizmetler sunmuş ve bunların bir kısmı İran Devleti tarafından katledilmiştir.

          Mahabat Kürd Cumhuriyeti’nin 1947’de dağılması ve büyük önder Qazi Muhammed’in idamından sonra yeniden Türkiye’ye dönmek zorunda kalan ailemizin ve aşiretimizin birçok insanı TC Devleti’nin zorba anlayışı sonucu Türkiye’nin Kayseri, Aydın ve Trakya illerine gönderilerek dört yıl buralarda mecburi iskana tabi tutulduktan sonra 1950 yılının sıcak bir Ağustos ayında yeniden anavatanları olan Ağrı ilinin Doğubeyazıt ilçesine ve köylerine dönerek uzun yıllar özlemini çektikleri Kürd halkının bağrına yerleşmişlerdir.

Benim örgütlü mücadeleye katılmam ve daha sonra yaşadığımız süreçler

Kürd halkının özgürlük mücadelesinde büyük çileler çekmiş ve önemli kayıplar vermiş yurtsever bir ailede Kürd bir babadan ve Fars bir anadan Dünya’ya gelmiş olarak ve hemen her gün ailemizin sömürgecilerden görmüş olduğu zulüm, katliam, haksızlıkları, sürgünleri büyüklerimizden dinleyerek hayata gözlerini açmış birisi olarak Kürd halkına reva görülmüş olan bu hadiseleri dinleyerek 18 yaşıma kadar geldim dolayısıyla büyük ilgi duyduğum Kürd ulusal mücadelesinin içinde olmam gerektiğine inanarak örgütlü bir yapının içerisinde bulunmak amacıyla yöremizdeki ilerici yurtsever olarak bilinen insanlarla bir takım temaslarım oluyordu. Ancak benim için hem büyük bir şans hem de büyük bir sürpriz olan Ağrı’nın Patnos ilçesinde bana yapılan bir davet sonucu Dr. Şıvan olarak bilinen rahmetli Sait Kırmızıtoprak’la tanıştım.

Devam edecek…

***

Kürd Ulusal Mücadelesinde Yurtsever Bir Aileden Dört Nesil    (2)

Esasen beni Patnos ilçemize davet eden kişi babamın ve ailemizin yakın dostu olan Memani Aşiretinin önde gelen ve bölgemizde yurtseverliğiyle tanıdığımız iki dönem Patnos Belediye Başkanlığını yapmış olan rahmetli Zeki Çelik Amcaydı. Patnos’a vardığımda Zeki Amcanın adamları beni karşılayarak Zeki Amcanın evine götürdüler. Eve vardığımda çok sıcak bir şekilde karşılandığımı hatırlıyorum. Oldukça görkemli evin misafir odasına girdiğimde Zeki Amcanın dışında kardeşi İhsan Çelik ve oldukça şık giyimli bir kişi daha odada oturuyorlardı.

          Zeki Amca ve kardeşi İhsan Bey’i önceden tanıyordum diğer şahsı tanımadığım için beni o şahısla Zeki Bey tanıştırdı. İlk defa görüştüğüm kişi Dr. Şıvan olarak bilinen Said Kırmızıtoprak’tı. Kısa bir tanışma faslından sonra bir başka odaya hazırlanmış olan mükellef bir yemek sofrasına oturduk. Bir taraftan yemek yerken diğer taraftan benim ailemin ve aşiretimizin konusu ediliyordu. Dr. Şıvan oldukça etkileyici bir kişi görünümü vermekteydi. Zeki Amca ve Doktorun konuşmalarını pür dikkat dinlerken bir taraftan da Dr. Şıvan’ı izliyordum. Doğrusu Doktorun duruşu ve sohbet tarzından oldukça fazla etkilenmiştim.

Kısa bir süre sonra Dr. Şıvan bana dönerek ailemiz ve aşiretimizin geçmişte yaşadığı olayları anlatmaya başladı. Bir ara bana Sen çok şanslı birisin diyerek herkese Böylesi bir yurtsever aileye mensup olmak nasip olmaz diyerek Bu anlamda ailenle ne kadar övünsen azdır şeklinde bir cümle kullandı. Ben Doktora teşekkür ederken daha sonra neler olacağını çok merak ediyordum. Yemek faslı bittikten sonra tekrar misafir odasına geçtik. Bir ara Doktor bana siyasetle ilgilendiğimi söyleyince gerçekten çok şaşırmıştım. Ve ben Doktora dönere ürkek bir sesle bu bilgilere nereden ulaştığını sorunca Doktor hafif bir tebessümle Bizler siyasetle uğraşıyoruz, ülkemizde olup bitenlerden haberimiz olmasın mı? Şeklinde bir cevap verdi. Doğrusu Doktorun bu cevabı beni biraz da mahcup etmişti.

Daha sonra Doktor ülkede Kürdlerin örgütlü bir yapıya ihtiyaç olduğunu uzun uzun anlattıktan sonra benim siyasete ne kadar ilgi duyduğumu ve siyaset yapmak için bir engelimin olup olmadığı şeklinde sorular sormaya başladı ki o arada Zeki Amcayla kardeşi İhsan Bey bulunduğumuz odadan bir başka odaya geçtiler. Doktor bana İran’daki akrabalarımız ve aşiretimizle olan ilişkilerimizin hangi düzeyde olduğunu sorunca ben de cevaben İran’ın Makü ve Urmiye kentlerinde iki tane halamın olduğunu ve bunların dışında da birçok akrabamızın bulunduğunu söyleyerek onların zaman zaman Ağrı ve Doğubeyazıt’a gelerek bizlerde kaldığını bizimkilerin düğün ve taziyelerde karşılıklı olarak birbirlerine gidip geldiklerini sıcak bir ilişkimizin olduğunu söyledim. Ayrıca ana tarafımın da başta Tahran ve Kaşan illerinde olmak üzere birçok yerde yaşadıklarını anlattım.

Ailemizin ve babamın bahsi açılınca Doktor Hasan Ağabey çok değerli yurtsever birisidir. Ayrıca Kürdistan’daki siyasi gelişmelerle yakından ilgilendiğini biliyoruz diyerek babamla ilgili birçok bilgiye sahip olduğunu anladım.

O dönemde babamın Te. Ziya Ekinci, Naci Kutlay, M. Ali Aslan, Hüseyin Sağnıç, Abdurrahman Durre ve bölgede Kürdçü veya solcu olarak tanınan birçok kişiyle görüştüğünü ayrıca Faik Kucak ve Sait Elçiler’le yakın dostluklarının olduğunu anlattım. Rahmetli Faik Kucak’ın Ağrı’da TİP listesinden bağımsız milletvekili adayı olduğunda babamın ve akrabalarımızın bu seçim döneminde kendisine çok yardımcı olduklarını ve rahmetli Faik Kucak’ın o dönemde bizim evde bir süre misafir kaldığını anlattım. Bunların yanında babamın bir Mela Mustafa Barzani hayranı olduğunu söyleyince Doktor babamın iyi bir KDP’li olduğunu söylemesine çok şaşırmıştım. Dolayısıyla Doktorun bu sözü benim babamla ilgili düşüncelerimin netleşmesine de büyük katkısı olmuştu.

Bir ara Dr. Şıvan’ın bana dönerek Ailen seni iyi yetiştirmiş ve bizim bölgede bulunan arkadaşlarımızla çalışmayı düşünür müsün? Şeklindeki önerisi beni adeta şok etmiş ve sevincimden uçacak duruma gelmiştim. Ve biraz sonra Türkiye-İran hattındaki alanda ve Ağrı’nın tüm ilçeleri ayrıca Kars’ın Iğdır, Tuzluca ve Aralık Van’ın Çaldıran ve Muradiye ilçelerinde daha sonraları da Erzurum’un Tekman ve Hınıs’taki dostlarımızla bir takım ilişkilerimiz gelişmişti.

Ağrı’ya döndüğümde Dr. Şıvan’la Patnos’taki görüşmemizi bir süre babam ve diğer yakınlarımızdan gizledim. Ancak o dönemin gençlik heyecanı ve biraz da okuluma ve bize ait olan oto tamirhanesine gidiş gelişlerimi azalttığım için ayrıca da babamla olan sohbetlerimizde kendisine çok soru sorduğumdan dolayı olacak ki babam bir akşam beni kendi odasına çağırarak ciddi bir sorgulamaya tabi tuttu. O zaman Pa)3tnos’a gittiğimi ve Dr. Şıvan’la görüştüğümü kendisine söyleyince hem çok mutlu olduğunu hissettim hem de bana bir takım nasihatler ederek biraz da tedirgin olduğuna şahit oldum.

Benim açımdan hayatımın dönüm noktası sayılacak bu görüşme aynı zamanda Kürd Ulusal Mücadelesine sorumlu ve disiplinli bir çalışmayla katılım sağladığım için son derece gurur verici bir hayatın başlangıcı olmuştu. Bir süre bu sorumluluk bilinci ve duygusuyla sürdürmekte olduğum ilişki ve çalışmalar zaman içerisinde belli bir siyasi çizgiyi savunmama ve bu vesileyle yeni dostluklar kurmama neden olmuştu. Giderek örgütlü ve sorumlu çalışmaya dönüşen bu ilişkiler beraberinde diğer bölgelerdeki dostlarla buluşup tanışmama ve birlikte mücadeleye kapı aralarken ilgili olduğum çevrelere bir takım özel yayınları ulaştırmama ve daha çok bilgilenmeme ayrıca bu bilgiler vasıtasıyla inandığımız kutsal davamıza ve Kürd halkına daha fazla hizmet etme sonucunu yaratmıştı.

Devam edecek

01.10.2022 İST

***

Kürd Ulusal Mücadelesinde Yurtsever Bir Aileden Dört Nesil   (3)

Örgütlü yaşamdaki acemilik yıllarım ve dostlarla yeni ilişkiler yaratma çabalarım

Ailemizin bölgemizdeki saygınlığı ve benim gençlik heyecanımla başladığım çalışmalar kolektif bir mücadeleyi oldukça kolaylaştıran önemli sebeplerden sayılmaktaydı. Ayrıca Dr. Şıvan’ın talimatlarıyla olacak ki Van ve Erzurum bölgesinden benimle ilişkiye geçen ve benden tecrübeli bazı dostlarımız o dönem neler yapmam gerektiği konusunda bana epeyce yardımları olmuştu.

Bütün bunlar benim için oldukça önemli avantajlar sağlıyordu. Mücadeleye gönül verdiğim ve büyük bir heyecanla sahiplendiğim halkımızın kutsal davasına bölgemizde yurtseverlikleriyle bilinen birkaç tecrübeli akrabam aşiretimizin bazı mensupları ve yine yurtsever din adamlarını ziyaret ederek işe başladım. Görüştüğüm bu saygıdeğer insanların öneri ve nasihatleri beni bir taraftan umutlandırıp aydınlatırken diğer taraftan ziyaret ettiğim insanların referanslarıyla başkaca yeni ilişkiler kurabilmeme sebep oluyordu.

Ailemizin ve aşiretimizin büyük çoğunluğu Ağrı’nın Doğubeyazıt ve Diyadin ilçelerinde ayrıca Kars’ın Iğdır, Tuzluca, Aralık ilçeleri ve köylerinde yaşamaktaydı. Benim ailem ise birkaç akrabamızla birlikte Ağrı Merkez’de yaşıyorduk. Ailemiz geçimini bize ait bir oto tamirhanesi ve torna atölyesinden sağlıyordu. Ayrıca babam Hasan Taysun bölgede ünlü bir silah tamircisi olarak biliniyordu. Babam Ağrı ve havalisinde Çilingir Şex Hasan olarak tanınmaktaydı.

Eski adı Karaköse olan Ağrı’nın il yapılmasının asıl sebebi Ağrı İsyanından önce o dönem mutasarrıflık olarak bilinen Bazid olarak tanınan ilk il merkezi durumundaymış. TC Devleti’nin almış olduğu stratejik bir karar sonucunda 1930’lu yıllara kadar küçük bir köy olan Karaköse’nin Ağrı vilayetine dönüştürülmesi Bazid halkının önemli bir kısmının Ağrı Serhıldan’ına katılmış olmasından dolayı TC Devleti Bazid halkını adeta cezalandırmak üzere ilçeye dönüştürmüş oluyordu.

Dolayısıyla benim çocukluk ve gençlik yıllarım devletin vilayete dönüştürdüğü Ağrı’da özellikle Karadeniz’den ve Kafkaslardan devşirilmiş seçkin ve şoven Kürd düşmanlarının içerisinde geçiyordu. TC Devleti bahsi geçen dönemde Ağrı’daki Kürd insanları üzerinde baskı ve hâkimiyet kurabilmek için büyük ekonomik ve sosyal imkanlar sağlamıştı. Öyleki Ağrı’daki tüm devlet dairelerinin amirleri ve personellerinin büyük çoğunluğu ya Kafkas devşirmeleri olan Azeri ve Çerkezlerden ya da Karadenizlilerden oluşmakta idi. Ağrı Merkez nüfusunun 20 bin civarında olduğu bu dönemlerde devlet merkezde 15 bin nüfuslu bir tümen asker bulundurarak adeta yöredeki Kürd halkına gözdağı vermekteydi.

Bunların dışında Ağrı’nın ekonomisi ve sosyal yaşamı Karadenizli Kafkas devşirmeleri ve bir kısım işbirlikçi Kürdlerin eline teslim edilmişti. Ağrı’nın tek sineması, kömür tevzi bürosu, gaz dağıtım bayiliği, askeri tümene erzak veren gıda toptancıları ve yine tek benzin istasyonu, bunlara peşkeş çekilmiş devlet daireleri mümbit araziler ve nakliye firmalarının taşımacılık işleri Kafkaslardan devşirilmiş Azerilere adeta alın kullanın şeklinde hibe edilmişti.

TC Devleti’nin kurumlarında ve ekonomik alanda büyük avantajlara sahip olan bu kesimler için Kürdlerin durumu ise alay konusu edilmek ve bahsi geçen egemen çevrelere para kazandırma aracı olmalarıydı. O dönemde Türkiye’nin Batı illerinde dahi yeterince örgütlenememiş ülkücü faşist çevreler devletin yardım ve destekleri ile MHP’yi ve ülkü ocaklarını Ağrı’da kurarak merkezde adeta bir saltanat kurmuşlardı. Aynı dönemde vilayet merkezinde kullanılan hakim dil Türkçeydi. Ne yazık ki ben de bu koşullarda Dünya’ya geldiğim için ana dilim olan Kürtçeyi ancak 15 yaşından sonra öğrenebilmiştim.

Ağrı Merkez durumunu böylece özetledikten sonra bu alanda Kürd yurtsever hareketini örgütlemenin ne gibi zorluklarla yapılabileceğini anlatmaya çalışırken ortaya koyacağımız mücadele biçimi ve Ağrı halkı üzerindeki Demokles’in Kılıcı olan Türkçü Turancı yapıyı nasıl etkisizleştirebileceğimiz konusunda o dönem edindiğim bazı dostlarla birlikte kafa yormaya başladık. İşte bu koşullarda daha sonraları Ö. Yolu çizgisinde yer alacak olan Halil Aksoy, Nurettin Basut, Kenan Aras ve birkaç diğer dostlarla Ağrı’da neler yapabileceğimiz konusunda bir takım çalışmalarımız oldu. Ayrıca bizden tecrübeli oldukları için desteklerini almak üzere Dr. Naci Kutlay, Av. Mehmet Ali Aslan, İhsan Aksoy gibi bazı abilerle bir takım temaslarımız oldu. Rahmetli İhsan Aksoy’un dışındaki şahısların parlamentoya gitmek üzere bir takım hesaplarından dolayı bir taraftan bizi teşvik ettiklerini diğer taraftan da bizleri o dönem hafife aldıklarını üzülerek müşahede ettiğimi söyleyebilirim.

Birkaç kişiden oluşan dostlarla birlikte bir adresimizin ve beraber çalışmak üzere bir ofise ya da kuruma ihtiyaç olduğuna karar verdik. Aldığımız karar sonucunda kendi harçlıklarımızdan biriktirdiğimiz mütevazı bir para ve evlerimizden temin ettiğimiz masa sandalye gibi malzemelerle Ağrı’daki yurtsever devrimci gençlikle açılımı Ağrı Kültür Derneği olan AK.DER’i kurarak ve yedi kişiden oluşan bir yönetimle kurumlaşmada oldukça mütevazı bir başlangıç yaptık. Bazı dostlardan temin ettiğimiz daha çok sol yayınlar ve dergilerle süslediğimiz derneğimizi İhsan Aksoy’un da katılımıyla açılışını yaptık. Açılışa davet ettiğimiz büyük hesapların sahibi olan Naci Kutlay ve Mehmet Ali Aslan abilerimiz bir tek defa dahi derneğimizi ziyaret etmediler.

Kurmuş olduğumuz derneğimizin tüzüğünün hazırlanması için yakinen tanıdığımdan dolayı bizzat kendim Av. Mehmet Ali Aslan’a gittiğimde bana hitaben Ben çoluk çocuğun işlerine zaman ayıramam diyerek yardım etmeyince bizleri hem kızdıracak hem de çok üzecek bir davranış sergiledi. Oldukça zor bir durumda kalmıştık. Sonunda derneğimizin tüzüğünün hazırlanması için o dönem Muş ilinde avukatlık yapan çok değerli yurtsever Şerafettin Kaya abimize giderek tüzüğü ona hazırlatmak zorunda kaldık. Derneğimiz faaliyete geçtikten sonra bizler o dönem lise ve dengi okullardaki bazı gençlerle temasa geçerken diğer taraftan devlet yanlısı Kürd düşmanı çevrelerde bir takım olumsuz kıpırdamaların olduğuna şahitlik etmiştik.

Devam edecek.

Saygılarımla

07.10.2022 İST