Röportaj: Ruken Hatun Turhallı

BasNews – Kürtler, tarih boyunca jeo stratejik konumu gereği konjektürel olanı etkileyen devletsiz bir halk olarak, sayısız ülkelerin tarihi arşivlerinde statüsüz bir şekilde kayıt altına alınmış ve tarihin tozlu raflarında sahipsiz bir hikaye bırakmışlardır.

Son yüzyılda Kürt tarihi araştırmaları alanında sayısız eserlerinin ortaya çıkışı ile Kürtler kendi tarihi hikayelerini farklı ülkelerin tozlu raflarından indirmeye başladı. Kürt arşiv çalışmalarını yapan önemli Araştırmacı – Yazarlardan biri de Evin Çiçek’tir. Politik yaşam tecrübesi ardından ulaştığı sonuçlarla Kürtlerin diasporada düşün dünyasının kayıp parçalarının izini sürdü ve halende sürmeye devam ediyor.

Yazar Evin Çiçek, Avrupa ülkelerinin arşiv raflarının tozunu yutarak hummalı bir çalışma sonucunda Kemalizm ve Kürt Ulusal Sorunu adlı 6 ciltlik kitap serisinin ilk cildini Mart 2020 tarihinde Sîtav Yayınları tarfından okuyucularıyla buluşturdu.

Yazar Evin Çiçek İle “Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu-1” adlı kitabının çıkış hikayesini, kitabın kapsadığı 1919-1921 arası süreçleri, Kürtlerin bu dönemdeki kurum ve şahsiyetlerin çalışma kordinasyonlarını ve diplomasilerini konuştuk.

Kürt tarihi araştırmaları çalışmalarında uluslararası düzeyde Kürt arşivi oluşturma projelerinizle dikkat çekiyorsunuz. Kürt Arşivini oluşturma fikri ve süreci sizde nasıl gelişti?

Geçmişe dair büyüklerimizden anılara dayalı sözlü tarihimizi öğrenme isteğim hep vardı. Yaşamı ve etrafımı bu şekilde algılama isteğim bende bu isteği beslediğini düşünüyorum. Eğitim dönemlerimde her ne kadar belli konularda okumalarım olsa da öğrendiklerim yeterli değildi. Bunun farkındaydım ve bu boşluğu doldurma isteğim gelişti.

Öncelikle Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi adlı çalışmayla başladım ve yazarken çok zorlandım. Çünkü bu alanla ilgili gerekli belgelere ulaşmak oldukça zordu. İlk olarak alan çalışmasıyla başladım. Koçgiri’ye gittim. Yaşlılarla görüştüm. Yaşlılar, yaşananlara tanıktılar. Tanıkları dinledim. Belge bölümü sıkıntı yarattı. O dönemle ilgili yazanlar objektif değillerdi, gerçekleri saklıyorlardı. Farklı kitapları, belgeleri karşılaştırarak doğruları öğrenmek için çabaladım. Tarih çalışması belgeler artı tanıklar ele alınıp, işlenirse başarılı sonuç alınabilineceğini gördüm.

Sürgünde Kürd-Ermeni ilişkileri farklı ortamlarda bir şekilde karşıma çıkıyordu. Bu konuda bilgilenme isteğim bu alana yönelik motor gücümü oluşturdu. Bilgi merkezlerine doğru yönelmemde kamçılayıcı rol oynadı. İsviçre’de başımdan geçen bir olayı bu vesileyle anlatmak isterim. Dil hocam Kürt olduğumu biliyordu. Kendisi koyu fanatik bir Katolikti. Hep tepkisel yaklaşırdı bana. Anlam veremezdim. Bir gün patladı. “Siz Kürtler Ermenileri öldürdünüz” dedi.

“Hocam’ın Ermenilere dair Kürtlere önyargılı yaklaşımı, Kürt tarihi araştırmalarına eğilmeme vesile oldu”

Dil Hocam, bir İsviçre’li olarak misyonerlerin, kilise mensuplarının anlatımları sonucu bu düşünceye sahip ve taraf olmuştu. Ne alanda bulunmuş, ne Kürtleri dinlemiş, ne Kürtlerin yazdıklarını okumuştu.

Ben ise ailemden duyduklarımla tam tersi yönde bilgi sahibiydim. Yakınlarım soykırım sürecinde 6 ay Ermenileri koruyorlar, yaşamaları için gerekeni yapıyorlar, başarılı oluyorlar. Bir diğer ailemizde korunan bir Ermeni yetimi bir yakınımızla evlendiriliyor. Hocamın önyargılı yaklaşımı beni rahatsız etti. Ermeni ve Kürt ilişkileri konusuna beni sorgulamaya itekledi.

Konuyu detaylı olarak öğrenme isteğim için mevcut kitaplar yeterli değildi. Ne Ermeniler ne de Türkiye vatandaşları tam olarak doğruları yazmıyorlardı. İki tarafta objektif davranamamıştı. Gerçekler gizleniyordu. Bütün bu nedenlerden dolayı arşivlere giderek, araştırmaya başladım. Farklı kesimlerin yazdıkları raporlardan gerçekleri öğrenmeye başladım. Kürtlerin tarihlerini araştırırken, Rum, Asuri-Süryani-Keldani ve Ermenilerle ilgili belge, bilgilere de rastladım ve onların tarihleri ile ilgili ayrıntılı bilgilendim.

Arşivlerde yer alan bütün rapor, telgraf vb belge ve meteryallerde yazılanlar tüm gerçekleri yansıtmıyor. Ermeni istihbaratçı İngiliz’e, Fransız’a bilgi sunarken kendi ulusal çıkarlarını göz önüne alarak, komşu halka olan sempati ve antipatisine göre davranarak cümleler diziyor. Tercümanlık yapıyorsa, anlatılanları doğru çevirmiyerek, bilgi almak istiyeni yanıltıyor.

Araştırma amaçlı seçtiğiniz bir konu hakkında, onunla ilgili olarak farklı arşivlerden bilgi arama olmazsa olmazlarınızdan olmalı. Ancak bu şekilde doğru sonuca varmak mümkün olabilir. Örnegin istihbari bir belge de Malatya Mutasarıfı Halil Bedirhan’ın öldürüldüğü yazılmıştı. Oysa Halil Bedirhan sağdır. Daha sonraki dönem de Serbesti gazetesinin yöneticisi Mevlanzade Rıfat Bey’le birlikte Kürd halkı adına diplomasi faliyetleri yürütür.

İnsanlarımız yakın tarihimizi bilmiyorlar, daha öncesini nasıl bilecekler? Öğrenirken, aynı zamanda öğretme amacıyla çaba içine girdim. Öğrendikçe, yazdım, paylaştım ki insanlarım, ilgi duyanlar öğrensinler.

Bu alan çalışmasının zorlukları nelerdir? Bu tarz çalışmaları yürütmek için ne tür desteğe ihtiyaç var? Kürt siyaset kurumları ve Kürt sermaye kesiminin sponsor olma konusunda bu çalışmalara yaklaşımları nasıl?

Sözlü tarih araştırmalarında, öncelikli olarak alan araştırması yapıyorsanız ilkin konuyu bilenleri arıyorsunuz. Tanıklarla, yaşayanlarla, onların yakınlarıyla görüşmek için sabırla seni kabul etmesini bekliyorsun. Çoğu kişi yaşanılan ağır travmalardan dolayı geçmişten bahsetmek istemiyor. Bazıları da yakınlarını koruma içgüdüsüyle ve yaptırımlara uğrama korkusuyla konuşmamayı, bildiklerini paylaşmamayı tercih ediyor. Farklı kişilerden bilgi alabildiysen, anlatımları karşılaştırmak zorundasın. Ne kadarı gerçek, ne kadarı tahmin veya duygu? Bunu bilerek okuyucuya aktarmak çok önemli.

Arşiv araştırmasına gelince; Sabırlı olmanız, bu işi sevmeniz, sevgiyle yaprakları okuyup, çevirmeniz gerekiyor. Toz yutmaya razı olmanız, arşiv görevlilerinin kaprislerini göğüslemeye hazır olmanız, fedakarlıkla konuya yaklaşmanız gerekiyor. Saatlerce dosya, karton kontrol ediyorsun. Toz yutuyorsun. Mantar ellerine bulaşıyor. Her kartonda onlarca sayfayı tek tek göz önünden geçiriyorsun. Fazlasıyla yorucu bir iş.

Belge bulma aşamasında yapılması gerekenler; bulduğun belgeyi fotoğraflıyorsun yada kopyalıyorsun. Bulduğunu, fotoğraflaman ve kopyalaman genelde engelleniyor. Belgeyi alabildiğinde çok iyi bir çevirmen bulman zorunlu. Tercümanın genel kültür sahibi olup tarihe, siyasete, dile hakim olması lazım. Kendin ve yakın aile mensupların çeviriyi yapamıyorlarsa, çevirmen bulup, ödeme yapman lazım. Bu iş bayağı pahalı ve kapital gerektiriyor.

“Kürt tarihi araştırmalarında doğabilecek sonuçları göğüsleyemeyenler, bedel ödemeye hazır olmayanlar bu işle uğraşamazlar”

Çevirdin, karşılaştırdın, yazdın. Cezadan, sansürden çekinmeyen, sıkıntıları göğüsleyen yayınevi bulman lazım. Çünkü gizlenilenleri gözler önüne serdiğin için ceza zili her an çalınabilir. Yayınevi sahibi de, yazan da verilebilecek cezalara hazır olmalı. Hedefe giriyorsun. Sonuçları göğüsleyemeyen, bedel vermeye hazır olmayan bu işle uğraşamaz.

Ekonomik boyutu: sürekli cepten harcıyorsun. Ayları alan çalışmadan hiçbir şey kazanmıyorsun. Sadece halkına gönüllü hizmet sunmadan, onları aydınlatmadan, bilgilendirmeden dolayı mutlu anlar yaşıyorsun.

İnsanlar gezip eğlenirlerken, çocuklarıyla zaman geçirirlerken, kişisel zevklerini yaşayabilmek için zaman ayırırlarken, sayfalarla uğraşıyorsun, bağlantıları sağlamaya çalışıyorsun, dönemi, ilişkileri göz önüne alarak değerlendiriyorsun. Herşeyden fedakarlık yapmak zorundasın.

“Kürt tarihi çalışmalarını yürütürken kendini negatif etkiden korumayı bilmek zorundasın”

Eldeki konu yaşanmış tarihi acıları işleyen bir konuysa yazarken, yaşayarak yazıyorsun, onun yükü de farklı bir ağırlık oluşturuyor. Çalışırken pozitif davranmayı, kendini negatif etkiden korumayı bilmelisin. Gerçekleri buldum, bilinmesini sağlayacağım, yalanları deşifre edeceğim düşüncesiyle hareket ettiğin an ruhsal olarak pozitife doğru yüzmeye başlarsın. Çalışmayı bitirdikten sonra başarmanın verdiği duyguyla toplamış olduğun tüm negatif ışınları kendinden uzaklara fırlatabilirsin. Enerjik şekilde ceplerini, yakanı silkeleyebilirsin. Zevk alarak doğruları anlatan boncukları tarihi dönemler, gelişmeler olarak boyun gerdanlığına dizmeye başlarsın.

Bu alanda çalışmanın zorluklarına gelince; dilleri çok iyi düzeyde bilmek gerekiyor. Ekonomik olarak iyi bir bütçeye sahip olmak lazım. Ekip çalışması yapılabilinirse başarı düzeyi yükselir.

“Kürt siyaset kurumları, Kürt sermaye kesimi konuya tümden ilgisiz”

Kürt siyaset kurumları, Kürt sermaye kesimi konuya tümden ilgisiz. Bu çalışma alanının gerekliliğinin bilincinde değiller. Sermayedarlarımız araştırma merkezlerini oluşturup, konuya ilgili kişileri destekleyerek, konulara göre uzmanlaşmaya katkı sağlayabilirlerdi, katkı sağlayabilirler. Vakıflar açılarak ekonomik anlamda da bütçe ayrılıp, insanlar desteklenebilinirlerdi, desteklenebilinirler. Bu tarz bir çalışma biçiminin esas alınmaması istekli bireyleri zorluyor.

Araştırma çalışmalarında sponsorlarımız neden yok? Bu da eğitim ve kültür sorunu. Gerekliliğini düşünebilecek aşama da olmaları lazım. O aşamaya varamayanda girişimde bulunmuyor, destek sunmuyor. Bilmeyenleri yönetmek kolay olabilir (!) Ama o bilmeyenler, bilmedikleri için her zaman sıkıntı yaratmaya aday kitleleri de oluştururlar. Bilenlerin yöneticisi olabilme kabiliyetleri değer görmeli. Bilen halkın motor gücünü oluşturur. Vagonları çekebilen çalışan lokomotiftir.

Kürt siyasi hareketleri halktan sağladıkları maddi meblağa denk bir tek kurum oluşturabilmiş değiller. Bu hareketler şimdiye kadar çeşitli alanlarda uzmanlaşmış kaç birey yetiştirebildiler? Hangi konuları araştırtıp, halka sonucunu sundular? Yoksul beyinler, zenginliğin oluşması için tohum atamazlar.

Kürdistan Bölgesi’nde bu alanda atılan adımlar, yapılanlar ve kurumlaşma düzeyi konusunda bilgi sahibi değilim. Kanımca etkili bir profesyonelleşme durumu olsaydı, mutlaka varlığını his ettirirdi. Bizlere de hitap edilir, sorumluluğa, göreve davet edilirdik. Demek ki yok.

Yürüttüğünüz çalışmalardan edindiğiniz birikiminize atfen şunu sormak isterim, Kürtler devletsiz bir halk ve Kürtler açısından devlet sahibi olmadan bir arşiv oluşturmak mümkün müdür?

Kürt halkının devleti yok, durumları göz önünde. Kürtlerin devletsiz bir halk olmaları onların ulusal anlamda çalışmalar yapamayacakları anlamına gelmez. Her bilinç sahibi olan Kürt, bu alanda sorumluluk hissederek, koruma duygusunu güçlü tutarak, ulus sevgisiyle orantılı bireysel bir çalışma olarak arşivleme yapabilir. Kürtlerin her ailesi, her iş yeri sahibi ulusunu ilgilendiren konulardaki belge, bilgi, sözlü anlatımı içeren verileri korumaya alarak bireysel arşivleme çalışmalarını yapabilir. Bireysel olarak yapılan arşivleme çalışmaları daha sonradan konularına göre oluşturulacak olan ulusal arşivlerde toplanabilir. Bir dosya, konu üç ayrı yerde, arşiv de korunmaya alındığı takdirde hiçbir zaman kaybolma, yok edilme riski taşımaz.

Kürdistan dışında yaşayanlar, Kürdistan’da yaşayanlar, yaşadıkları yerlerdeki olanakları değerlendirmeliler. Örnegin New-York’ta yaşayan bir Kürt 19 yy’da ABD’ye gitmiş olan, Kürt işçilerle ilgili bilgileri araştırıp, bir araya getirebilir, orada Kürt müzesi oluşturup, bilgi depolama, sergileme merkezine çevirebilir.

Eski Sovyet Cumhuriyetleri’nde yaşayanlar, ülke ülke sürgünler, yerleşim birimleri, insanımızı ilgilendiren tüm konuları araştırıp, bir araya getirip hem yeni kuşaklara hem de diğer insanlarımıza sunabilirler. Hem arşiv, hem açık müzeler oluşturabilirler. Tarih konusunda her ülkede bölge bölge tanıklarla görüşülmeli. Anlatımlar ses, görüntü ve yazı olarak korunmaya alınmalılar.

“Her Kürt bulunduğu alanda Kürtlerin tarihsel arşivini oluşturma sorumluluğunu taşımalı”

Edebiyat-Muzik: Dildeki kelimeleri, destanları, ağıtları, kılamları, şiirleri, ata-ana sözlerini, kayıt altına alabilirler. Alınmış olanlar toplanmalı. Halaylar, danslar farklı yönlerden görüntülenmeli. Giyim modelleri tek tek, giyinilmemiş, giyinilmiş haldeyken çekilmeliler, fotograflanmalılar.

Bizi konu alan tiyatro, sinema eserleri, tv’lerde gösterilenler, radyolarda seslendirilenler toplanmalı. Aktör, aktrislerle ilgili bilgiler kayıt altına alınmalı. Yapılmış olan, yapılan resimleri kayıt ederek, fotografçılık yaparak, var olan korunabilinir. Yapılmış olan heykelleri, yapanı, yapılan yeri, görüntüyü kayıt etmeli. Tarihî yapıtlarımız fotograf ve video kayıtlarıyla belgelenmeli, ilgili bilgilerle kayıt altına alınmalı.

Yer isimleri fotograf ve görüntülü olarak kayıt edilip korunmaya alındıklarında geçmiş öğrenildikçe, geçmişin, yerlerle olan ilişkisi, o yerde geçenler, yaşanılanlar da öğrenilecektir.

Kürtleri ağırlıklı olarak kimler hangi dönemler ve hangi yöntemlerle arşivlediler? Tarihin tozlu raflarında karşılaştığınız Kürtlerin izleri nasıldı? Batılıların gözünde Kürtler neydi?

Kürdistan’a ilgi duyan her devlet yönetimi özel görevlilerini farklı kimliklerle göndererek Kürtlerle ilgili bilgileri toplayarak, arşivletmişler. Arşiv çalışmalarını genelde gezgin, arkeolog, misyoner, elçilik görevlileri, mühendis, vb. yapmıştır.

Örneğin; Almanlar farklı alanda uzmanlaşan görevlilerine   toplattıkları bilgileri İttihad-ı Terakki Partisi yöneticilerine sunmuşlar. Kürtleri yeniden iskan etme projesinde bu bilgiler kullanılmış.

Eski Sovyet Cumhuriyetleri, Alman, Fransız, İngiliz, İtalyan, Yunan, Bulgar, Romanya, Vatikan arşivleri özellikle ziyaret edilmeleri gereken arşivlerdir. Kürdistan coğrafyasına, zenginliklerine olan ilgiden dolayı öğrenme, tanıma, arşivleme gereği duymuşlar. Ya da Kürtler bu ülkelerde de yaşadıkları için arşivlere konu oluyorlar. Rus, İngiliz, Fransız, İtalyan, İran, Yunan, Ermeniler Osmanlıyla olan sorunlarından, onu güçsüzleştirme, devirme çalışmalarından dolayı bilgi toplamışlar.

“Batı’nın Kürtler hakkında yürüttüğü arşiv çalışmalarında tercümanlık yapan Osmanlı yada komşu halklardan biriyse Kürtlerle ilgili negatif veriler sunmuştur”

Batılıların gözünde Kürtler; tercümanlığı yapan Osmanlı görevlisiyse veya komşu halklardan biriyse olumlu anlatımlara rastlamak çok zor. İftiralar, yalanlar, karalamalar sıralanıyor. Olumsuz gelişmeleri ve suçları Kürtlerin hanesine yazmışlar. Tercümanlığı yapan objektif davranabilmşse o dönemle ilgili doğru bilgilere, anlatımlara ulaşmak mümkün oluyor. Abdurrezak Bedirxan’ın biyografisindeki anlatımlarda da bu gerçeklik görülüyor. Kendisi yaşanılanlardan bahsediyor.

Arşivlerde taraflı tercümanların, istihbarat görevlilerinin bağlı oldukları merkezlere yazdıkları raporları okuduğumda bütün olumsuz düşünceleri, yalanları, iftiraları satır aralarında gördüm, okudum. Dürüstlük herkese nasip olmuyor.

Diğer yandan uyanık olan, iyi sorgulayabilen, dürüst davranan tercüman bulan gezginler ve diğerleri doğru bilgileri topluyorlar. Kürtlerin dinleri, inançları, misafir perverliği, paylaşımcılığı, koruyuculuğu, yiğitliği, Kürt kadınının cesareti, aile yönetimi, savaşçılığı, Kürt’ün bağımsızlık tutkusu, kültürü, edebiyi zenginliği anlatılıyor. Yaptığım arşiv çalışmaları sonucunda komşu halkları ele alışım, değerlendirişim değişti. Arşiv çalışmalarında gördüklerim fazlasıyla öğretici oldular.

Kürtlerle ilgili geçmiş yüz yılın bir kesitini kapsayan arşiv araştırmalarınız sonucunda 6 ciltlik kitap çalışmanızdan ilki olan “Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu-1” okuyucularla buluştu. Kitap çalışmanızın oluşum hikayesini ve çalışma metodunuz hakkında neler anlatmak istersiniz?

Kitabımın hikayesi şu şekilde gelişti; araştırma çalışmalarımda bir konuya odaklanmayı esas alırım. Konu içeriğini araştırırken Kürtler ve komşu halklarla ilgili farklı bilgiler de ilgimi çekerse, onları da bir gün kullanabilmek üzere ayırırım. Birini bitirince diğerine başlarım. Yaptığım çalışma, birbirini tamamlayan zincirlerden oluşmaya başlar. Böylece hem kendim, hem de okurlarım aynı dönemi farklı açılardan görme ve öğrenme imkanına sahip olurlar. Bu şekilde zorlu bir çalışma sonucunda beni ve okuyucuyu mutlu kılacak kitap hikayesi tamamlanmış olur.

“Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu-1” adlı kitabınız 1919-1921 süreçlerini kapsıyor. Kürtler bu süreçte çok sayıda kurumlar oluşturarak temsiliyet kazanmaya çalıştılar. İstanbul, Kürdistan, Ortadoğu ülkeleri ve Avrupa nezdinde hangi temsili kurumlar oluşturdular? Bu kurumlar arası organizasyonlar var mıydı? Nasıl bir çalışma yöntemi izlediler?

Konstantinopolis/İstanbul’da Kürdistan Teal-i Cemiyeti ve Kürdistan Demokratik Partisi, Kahire’de Kürt Bağımsızlık Komitesi oluşturdular. Bu kurumların yöneticileri Kürt mirliklerine mensup olan ailelerin torunları, Kürt aristokratları, beyleri, entellektüelleri, Kürt dini inanç kurumlarının yöneticileri. Çoğunluğu Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri, sivil bürokratlarıdırlar. İstanbul’da ve Kürdistan’da yaşayanlardırlar. Üyelerse Kürtlerin her sınıfından ve toplumsal katmanlarından oluşmaktalar. O dönem 20.000 Kürt’ün İstanbul şehrinde yaşadığı belirtilmekte. Bunların çoğu Kürdistan Teal-i Cemiyeti’ne üyedirler. Kürdistan’da yaşayan Kürdler de üyeler. Şubeler de görev alırlar.

Bu siyasi yapılanmaların yöneticileri birbirleriyle iletişim içindeler. Yayın çalışmaları mevcut. Osmanlı İmparatorluğu’nun koyduğu sansürlerle uğraşmak zorunda kalırlar. İstanbul’da diğer merkezlerde de Kürdistan’da halk içinde bağımsızlık diplomasisi faliyetlerini yürütürler.

Şerif PaşaSüreyya BedirxanLütfi Fikri Bey’ler Fransa’da Sevr görüşmelerini yürütmeleri için görevlendiriliyorlar. O dönem Süreyya Bey Kahire’de, L. Fikri Bey’le ilgili bilgi yok. Fransa’da olduğuna dair herhangi bir bilgiye rastlamadım.

“Şerif Paşa Kürtlerin diplomasi faliyetlerinden sorumlu yapılır”

Şerif Paşa Kürtlerin diplomasi faliyetlerini yürütmek üzere sorumlu seçilir. Kahire’den, İstanbul’dan Şerif Paşa’ya yerelden ve ilgili merkezlerden Kürtlerle ilgili bilgiler gönderilir. O da bu bilgileri işleyerek, iletmesi gereken yerlere iletir.

Şerif Paşa Kürtleri temsil ederken yerele hakim değildir ve Kürdistan’ı objektif koşullarıyla yeteri düzeyde tanımıyor, bölgelere göre toplumsal özelliklerini, inançlarını bilmiyor. Görüşmeler sırasında ısrarla Kürtlerin Müslüman olduklarını belirtiyor. Oysa, İngilizler Kürt bölgelerinde yaptıkları araştırmalar sonucu Kürdistan’daki farklı inançları, dinleri ve nüfus oranlarını da öğreniyorlar. O dönem Müslüman Kürd sayısının abartıldığı gibi olmadığını da biliyorlar. Raporlarda gerçekleri yazıyorlar.

Örnegin; Şerif Paşa’ya gönderilen yanlış çizilmiş bir harita o günlerde soruna yol açabiliyor. Seyid Abdülkadir bu eksikliği gidermek için ona doğru çizimleri kapsayan haritayı, Kürt aşiretlerini kapsayan bilgileri, Kürtlerin Akdeniz’le ilişkilerini detaylandıran bilgileri ulaştırıyor.

İstanbul Hükümeti, İttihad-ı Terakki Cemiyeti, İngiltere, Fransa, Rusya/SSCB gibi güçler 1919-1921 tarihlerinde Kürtleri başlangıçta nasıl ele aldılar? Bu güçler Kürtleri neden stratejik bir güç olarak görmediler? Bu konuda Kürtlerden kaynaklanan temel yetersizlikler nelerdi? Ağırlıklı olarak Kürtler hangi güce dayanmayı esas aldılar?

Rus, Osmanlı, İngiliz, Fransız orduları, döneme göre gerekli olan teknik donanımlara sahiptirler. Kürtlerin silah üretim fabrikaları yoktu. Kendilerine ait olan atölyelerinde küçük çaplı aletler üretiyorlardı. Kürtler savaş döneminde bu büyük güçlerden elde ettikleri silahlarla saldırılara karşı kendilerini korudular. Kürdistan’a düzenlenen askeri seferler, Osmanlı yönetimi tarafından karar verilen savaşlar, kaybedilen nüfus, iş gücü demekti. Kürdistan viranedir. Kürtler, Osmanlı tarafından kendilerinden alınan vergilerden dolayı ekonomik olarak çok zor durumdadır. Osmanlı İmparatorluğu’na ait bütün kurumlar, kuruluşlar Ankara-Kongresi yönetimi tarafından amaçları için araç olarak kullanılırlar. Savaş kaybedilmiştir ama İttihad-ı Terakki Partisi yönetimi 1919 itibariyle de imparatorluğun bütün birimlerini yönetirler.

“İttihatçıların yanı sıra İngiliz ve Fransızların çalışmaları da Kürtlerin bağımsızlık örgütlenmesini engellemeye yöneliktir”

İttihatçıların yanı sıra İngiliz ve Fransızların çalışmaları da Kürtlerin bağımsızlık örgütlenmesini engelleme, Kürtlerin bir araya gelmelerini önleme amaçlıdır. O dönem Kürt ulusal kurtuluş örgütlenmesini yapanlar İstanbul’dan çıkamazlar. Onların çıkışlarına izin verilmez. Bundan dolayı da Kürdistan Teal-i Cemiyeti mensupları Kürdistan’da bölgeler arasında ulusal birliği sağlama çalışmalarını olması gereken şekilde yapamazlar.

Daha önce İstanbul’dan ayrılmış ve Kürdistan’da yaşamakta olanlar Kürdistan Teal-i Cemiyeti’ne bağlı olarak çalışmalarını yürütürler. Onlar hem İttihat ve Terakki Cemiyeti hem de diğer işgalci güçler tarafından izlenirler, tutuklanırlar, öldürülürler.

“Fransızlar, Kürdistan’ı paylaşmak isteyen güçlerle anlaşma yolunu tercih ederler”

Fransızlar, Kürdistan’daki petrolü kendi ülkelerindeki yaşam düzeyini yükseltme amacıyla işletme hedefindeler. Kemalistlerle diyalogtadırlar. Petrolün sahibi yerli halk olan Kürtlerle değil, Kürdistan’ı paylaşmak isteyen güçlerle anlaşma yolunu tercih ederler. Fransızlar, Ankara’daki İttihat ve Terakki Cemiyeti ile görüşmeler yaparlar. İstanbul’daki İttihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarından bir kesimini de Anadolu’ya götürürler. Bunlardan biri de Arnavut Nuredddin Paşa’dır. Sivas, Erzurum kongrelerinin düzenlenmeleri içinde İttihatçılara destek sunarlar.

Ankaraya’ya ulaşan Fransız heyeti 10.5.1920 tarihinde İttihat ve Terakki Cemiyeti ile geçici bir ateşkes anlaşması imzalar. İttihat ve Terakki Cemiyeti ile müzakerelerin başlatılması, “Ateşkes Anlaşması”nın imzalanması Fransa Hükümeti’nin gizli görüşmelerini, amaçlarını açıkça ortaya seriyor. Onların İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni meşru ve siyasi muhatap gördüklerini gösteriyor.

“İngilizler ilk kez kimyasal maddeyi Kürtlerin üzerinde denerler”

Kürtler 1919 itibariyle bağımsızlık amacıyla Güney Kürdistan’da İngilizlerle savaşırlar. İngilizler, ilk kez kimyasal maddeleri Kürtler üzerinde kullanırlar. Onlar, Kürtlerin bağımsızlaşmamaları için yapabileceklerini yaparlar. Bilinmesi gereken gerçeklik o dönem Kürdistan ulusal kurtuluş savaşçılarına hiç bir ülke destek vermez.

Bu gerçeklik Batılı ülkelerin misyonerlerinin, ajanlarının-elçilik görevlilerinin yazışmalarında da ortaya çıkmaktadır. Ortadoğuyu, Mezopotamyayı, Asyayı kapma, sömürme savaşı verenler, yerli halklara destek verirler mi? Elbette ki hayır. Onlar yerelde kullanabilecekleri, kendilerine “hayır” demeyen, bağımsızlıktan bahsetmeyen aşiret liderlerini desteklerler. Onlardan devletler oluştururlar. Sosyolojik olarak Kürtlerle aynı durumda olan Arap kabilelerinden birer devlet oluşturdukları gibi.

İngilizler, Kürtlerin bağımsızlık tutkusunu tespit ederler. Bu gerçekliği, Kürtlerin bağımsızlık isteminden vazgeçmeyeceğini, yazışmalarında açıklarlar. Bu konudaki bilgiler İngiliz arşivlerinde, dosyalarda yer almakta.

İngiliz istihbarat subayı ile yıllar sonra yapılan bir röportajda, onun Kürtlerle ilgili sorulara verdiği cevaplar, o günlerin anlaşılması açısından önemli. O röportajdan küçük bir alıntıyı şu şekilde aktarmak isterim:

“Kürt devletinin kurulması fikrinden neden vazgeçildi? Kürdistan’a ne oldu?

İngiliz İstihbarat çalışanı: Irak’ta bir Kürdistan meselesi vardı. İran, Türkiye ve Rusya topraklarında da vardı ve kısmen bu toprakları ayırmak lazımdı. Çünkü Kürtler bu dört hükümetin iktidarı altında yaşıyorlardı. Fakat biz hiç bir zaman buna taraftar olmadık. Nedenini ben bilmiyorum ama biz Kürtlere itimat etmiyorduk. Bunu hatırlıyorum.  Kürtlere güvenmeyin deniliyordu.

Kürtlere güvenmediğinizi söylediniz, bunun nedenini nasıl izah edersiniz?

İngiliz İstihbarat çalışanı: Çünkü Kürtler birleşemediler, Kürtlerde hiçbir vakit bir reis bulamadık. Yani Kürtlerin içinden bir heyetin çıkması ve Kürtlerin birleşmesi hiçbir şekilde mümkün olmuyordu. Anladık ki, onların içinden bir lider, bir reis çıkmıyor. “

Kürtler o dönem gerçekten parçalı ve birleşme sorunu mu yaşıyorlardı?

Kürdistan Teal-i Cemiyeti’nde yer alan, İstanbul’da yaşayan Kürt aristokratları İstanbul’da görevli İngilizlerle görüşürler. İstemlerini net iletirler. Kürdistan Teal-i Cemiyeti yönetiminin görevlendirdiği Malatya Mutasarıfı Halil Rami Bedirhan ve Mevlanzade Rıfat Bey İngilizlerin Bağdat Bürosu görevlileriyle görüşürler. Londra’daki yöneticilerle görüşen büro görevlileri onları günlerce oyalarlar.

 “Süleymaniyeli Mustafa Paşa Yamulki Güney Kürdistan’da çalışmaları yürütendir”

İngilizler Kürt Mustafa Yamulki Paşa’yı yakından takip ederler. Yapabildikleri oranda çalışmasını engellerler. Vardıkları sonuç; Kürtler mandayla yaşamazlar. Karakter olarak bağımsız bir yapıdan yanadırlar, Kontrol edilemezler. Kontrol edemeyeceklerini bildikleri için çöl aşiretlerini silahlandırıp, örgütleyerek devlet sahibi yaptılar ve Kürtleri de bir daha ayağa kalkamayacakları şekilde böldüler.

“Mustafa Paşa Yamulki, İstanbul’da Osmanlı Askeri Mahkemisi’ne başkanlık yapar”

Mustafa Paşa Yamulki, İstanbul’da Osmanlı Askeri Mahkemisi’ne başkanlık yapar. Soykırımcı, İttihat ve Terakki Cemiyeti/Partisi mensuplarını yargılar. İstanbul’daki muhalif basın günlerce onun sorgulamalarını, suçluları tespit etme yöntemlerini, Teşkilad-ı Mahsusa’yı deşifre etme becerisini yazarlar. O, tespit ettiği suçluları yakalatmak için çabalar. Yakalatır, haps ettirir, cezalandırır.

“M. Kemal, Mustafa Yamulki Paşa’dan intikam almak üzere 13 kişilik bir fedai ekibi oluşturarak onu öldürtmek ister”

Mustafa Paşa Yamulki İstanbul’dadır. Öldürüleceğini bilir. Can güvenliği endişesiyle defalarca İngilizlere başvuruda bulunur, İstanbul’dan ayrılmak, Kürdistan’a gitmek istediğini belirtir. İngilizler kendi istihbaratlarıyla durumun ciddiyetini görürler. Ona İstanbul’dan çıkış vizesi verirler. M. Kemal, 1919 itibarıyle Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki en üst düzey ittihatçıdır. O, İttihat ve Terakki Partisi çalışanlarından 13 kişilik bir fedai silahşör ekibi oluşturarak Mustafa Paşa Yamulki’yi Kürdistan’da öldürmeleri görevini verir. İstanbul’daki İngilizler bu konuda detaylı bilgilere sahip olurlar. Londra’daki üstlerini de bilgilendirirler.

Yamulki, Kürdistan’a gittikten sonra kendi güvenlik tedbirlerini alır. Kürt ileri gelenleriyle görüşür. Bölge bölge halkının bağımsızlık çalışmalarını yürütür. İngilizler kendisinden, çalışmalarından fazlasıyla rahatsız olurlar, takibe alırlar. İstanbul’daysa Emin Ali’yle oğlu Celadet Bey Bedirhan İngilizlerle görüşürler. İngilizler onların anlatımlarını İttihat ve Terakki Partisi yöneticilerine aktarırlar. Kendilerine de «Herhangi bir kalkışma da bulunmayın» derler.

İttihat ve Terakki Partisi’nin ve Bolşeviklerin buluştuğu ortak noktalar nelerdir? İttihat ve Terakki Partisi SSCB’den faydalanmak için ne tür yöntemlere başvurdu?

İttihatçılar ile Bolşeviklerin işbirliğine gelince: 2.11.1918’de Almanlar tarafından Osmanlı İmparatorluğu sınırları dışına çıkarılan İttihat ve Terakki Partisi’nin yönetim kadrosu Bolşeviklerle yakın temastadır. Onlar, Bolşeviklerle çok iyi ilişkilere sahiptirler. İhtiyaçtan kaynaklı, kullanma, yararlanma amacıyla Türk Komünist Fırkası/Partisi’ni 1920’de kurdururlar. Amaca ulaşmak için her şey mübahtır onlarda.

1920’den itibaren birbirlerine karşılıklı heyetler gönderirler. Antlaşmalar imzalanır. Bolşeviklerden her konuda destek alınır. İttihat ve Terakkiciler, Bolşeviklerin kendilerine sundukları istihbaratları ve savaş malzemeleriyle halkları öldürme, sürme, yeniden iskâna tabi tutma çalışmaları için kullanırlar. İttihat ve Terakkicilerin siyasi, askeri, idari egemenlik alanında “Halkların kendi kaderlerini tayin hakkı”ndan bahsedilemez.

“ Bir dosya da Bolşevik- İttihat ve Terakki Cemiyeti ilişkisi anlatılır”

İstanbul’da ki Fransız görevlilerince düzenlenen bir dosya da yer verilen 21.11.1920 tarihli bir rapor da, “Sevrin ele alınışı” başlığı altında yer “Sevres Antlaşması’nın resmen tanınması” alt başlığında Bolşevik- İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ilişkisi anlatılır. Anlatımdan bir kesit durumu anlamaya yetiyor.

Milliyetçiler; Ankara ile Moskova Hükümetleri arasında sağlanmış olan bir antlaşmadan hemen sonra, Bolşevikler, Kemalistlerden Anadolu’nun belli başlı sancakların da konsolosluk kurma yetkisini isterler. Sovyet konsoloslukları TrabzonErzurumEskişehirKayseriSivas ve Konya’da açılır.

Öte yandan Yeni Gün gazetesi, Talat Paşa’nın etkinliği konusunda detaylı bilgiyi şöyle veriyor; Talat Paşa’nın etkinliği konusunda yetkili bir kişi tarafından bize verilen bilgilere göre kendisi şu an Avrupa’da bulunuyor. Yani müttefik güçlerinin işgali ile ilgili olarak yapılan yeni örgütsel girişimler, kapitalist ve emperyalist güçlere karşı Müslüman dünyayı ayaklandırma amacı taşıyor deniliyor.

“Moskova, Türklerin Doğu’da operasyon yapmalarına güvence verir”

İttihatçı eski büyük vezirin yaptığı açıklamalara burada değinmekte fayda var; bu şahsın yaptığı açıklamada, yürütülen politikanın esas amacının Türkiye’nin müttefik kuvvetleriyle yaptığı antlaşmaların, Bolşeviklerle işbirliği antlaşmasının sonucu olarak Moskova samimi ve kesin bir şekilde Türklerin Doğu da operasyon yapmalarına güven vermiştir. Bu görevin sorumluluğu Enver Paşa tarafından üstlenilmiştir. Kendisi Moskova’dadır. Lenin ve Troçki’yle görüştükten sonra yeni görevine dönmek için Bakü yolunu alacaktır. Lenin ve Troçki tarafından kendisine çok sıcak görkemli bir resepsiyon hazırlanmıştır.

“Moskova, Kemalist Türkiye’nin, Sovyet Rusya rejimine yakın bir rejim olma yönlü gelişme göstereceğini düşünür”

Öyle sanılıyor ki Kemalist Türkiye, Sovyet Rusya rejimine yakın bir rejim olma yönlü gelişme gösterir. Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyetleri ilanıyla Anadolu’da genel seferberlik ilanı kararı alınmış, İstiklal Mahkemeleri kurulmuş ve Kemalistlerce şüpheli görülen, kendilerinin hoşlarına gitmeyen kişiler bu mahkemelerde yargılanmaya başlamıştır.

Kemalistlerin, Bolşeviklerle benzerlikleri ve ilişkileri belgelerle kanıtlanmıştır. Halk komiserliği bu konu da ek açıklama yapmıştır. Ankara Hükümeti’nin bunu kabul ettiğine dair gözle görülen bir nota vardır. Bu nota, Dışilişkiler Halk Komiseri Ahmet Muhtar tarafından imzalanmıştır. Bu belge Zonguldak’taki Fransız askerlerine yollanmıştır.

  1. Muhtar, Fransız askeri yöneticilerine: “Zonguldak bölgesindeki idari işlere karışmayın” Fransız askeri yöneticilerinden hiç bir soruna müdahale etmemeleri, ilgilenmemelerini istiyor. Özellikle Türk makamlarının yerli halkların göçü konusunda, yani ErmenilerinZonguldak’tan, İstanbul’a göçertilmelerine karışmamaları isteniyor.

Rus destekçilerinin katkılarıyla, bunlar başarılıyor. [Ruslar] Türk milliyetçilerinin zaferlerini takviye ediyorlar. Buradan aldıkları güçle Türklere öyle bir ruh hali hakim oluyor ki, ilkin Yunanlıları, sonra da Fransızları hızlı bir şekilde denize dökebileceklerine inanmaya başlıyorlar.

“Ankara’nın istihbarat servisi çok önemli ve çok ciddi bildirimleri Fransa’ya göndermek istiyor”

Şunu da ekleyelim ki, Ankara’nın istihbarat servisi çok önemli ve çok ciddi bildirimleri Fransa’ya göndermeyi deniyor. Bu konu da özellikle Zonguldak’tan gelen italyan gemilerini gözlem altına almayı önemsiyor.

Nihayet bir kaptan tarafından yönlendirilen Sovyet deniz misyonu bir kaç deniz subayıyla birlikte kısa bir süre sonra Trabzon’a geliyor. Türk limanlarında bulunan yük gemilerini ve askeri malzemeleri incelemekle görevlendiriliyor.

Türk tarih kitapları, İngilizlerin, Rum Pontos devletini kurmak istediklerini anlatır. Siz özellikle İngilizlerin Pontusluların özgürleşmelerine karşı olarak İttihat ve Terakkicileri desteklediğini anlatıyorsunuz. Bunu biraz daha açar mısınız?

İngilizler, Pontosluların özgürleşmelerine karşıdırlar. Yunanlıların küçük Ön Asya’da, öz yurtlarında başarı sağlamalarını, özgürleşmelerini de istemezler. Onların başarısız olmaları için elde ettikleri istihbarat bilgilerini İttihat ve Terakki Partisi yöneticilerine sunarlar. Ayrıca İttihatçılara silah da verirler. Burada amaç Kürtleri ve Yunanları başarısızlığa uğratmaktır. M. Kemal bu amaçtan dolayı özel görevlendirmeyle, Pontos’a, Kürdistan’a gönderilir.

İstanbul’da Damat Ferit Paşa’yla görüşen Michel Paillares’in anlatımları o günkü durumu, ilişkileri anlama açısından yararlıdır; 1908, 1910, 1912 ve 1914 yıllarında Enver ve Talat’ın yönetimindeki Osmanlı failiyetlerinin hesaplarını yapar. Amerika’nın ve Avrupa’nın yaptığı ilk anket-araştırmalarının tamamen aldatıcı olduğunu görür. Osmanlı da, Kızıl sultanın sadece bir tek tiran olduğunu, sadece bir değil, üç, on, bin tane tiranın onun yerini aldığını, Hıristiyan topluluklarının, eski rejime oranla çok daha fazla baskı ve hakaretlere maruz kaldığını belirtir.

“Enver ve Talat’ın kaçmalarından sonra bir şefe ihtiyaç vardı. Bu kişi ise M. Kemal’di”

  1. Kemal halk tarafından fazla tanınmazdı.  Kemal Kendisi Pangaltıaskeri okulunda öğrenim görür. Almanya’da eğitimini tamamlar. Kendisine verilen görev; hareketsiz hale gelen jandarma güçlerini örgütlemek. Aynı zaman da Müslüman toplulukları silahlandırmaktı. Böylece barış konferansı tartışmalarında müttefik devletler üzerinde bir baskı oluşmasına hizmet edecektir. O, Anadolu topraklarına adım atar, atmaz Türkler için yeni Türkiye isteminde bulunur. Enver ve Talat’ın kaçmalarından sonra bir şefe ihtiyaç duyulur. Bu kişi ise M. Kemal olarak belirlenir.

“İngilizler M. Kemal’in Yunan ve Kürtlerin başarısız olması için Pontos’da ve Kürdistan’da çalışma yapmasını desteklerler.” 

İngilizler M. Kemal’in ve diğer kurmay subayların, Yunanların ve Kürtlerin başarısız olmaları için Pontos’da ve Kürdistan’da çalışma yapmalarını isterler. Ortak kararla Pontos’a gönderilirler. M. Kemal, en üst birim Osmanlı askeri kurmayı olarak Pontos ve Kürdistan’daki halklara yönelik yeni sürgünler, toplu öldürmeler, soykırım emirleri vermesi amacıyla görevlendirilir. Kendisi, aynı gün öğle saatlerinde Osmanlı Sultanı Vahdettin’le son kez görüşür. Padişahın huzuruna son çıkışında; kurulacak olası bir Pontos ve Kürdistan‘ın oluşumuna sebep olabilecek en küçük bir gelişmeye meydan vermeyeceği, sözünü verir. Padişahının yani efendisinin, sakin ve rahat, olmasını ister.

“İttihat ve Terakkiciler İngilizlere, bize destek olmazsanız Bolşeviklerle birlikte hareket ederiz şantajında bulunurlar”

İttihat ve Terakkiciler aynı dönemde İngilizlere de bize istediğimiz konularda destek olmazsanız Bolşeviklerle birlikte hareket ederiz, derler. Durumu farklı göstermeyi başarırlar. İngilizlerse, onların Bolşeviklerle ilişkilerini engelleme amaçlı, Ankara’yla anlaşmak için Yunanlıları gözden çıkarırlar.

“İttihat ve Terakki Partisi mensubu paşalar Osmanlı ordularını yönetirler, Kürtler ve Yunanlılar/Rumlar hedefe konulurlar”

Ankara’da bulunan İttihat ve Terakkiciler orduları yönetirler, Kürtler ve Yunanlılar/Rumlar hedefe konulurlar. O dönemde iki hükümet vardır. Biri İstanbul’da, diğeri Ankara’da. Etkili olan Ankara’dır. Hükümet kendileridir. Ordu yönetimi kendileridir. Meclisteki ordu başkanı, BMM Başkanı M. Kemal’dir. O ve Reis Vekili Çerkes Fevzi Paşa‘nın yazışmaları, Arnavut Nureddin Paşa’nın görevlendirilmesi, Merkez Ordusu’nun resmen kurulabilmesi için şekilsel olarak gerekli olan BMM Hükümeti’nin kararları yayınlanır.

Mart 1921’den itibaren Kürt ve Yunan soykırımlarında görev alan Osmanlı Ordusu’na bağlı Arnavut Nureddin İbrahim Paşa ordu komutanı görevi ve yetkisiyle Koçgiri Ulusal Kurtuluş harekâtını bastırmakla görevlendirildiği bildirileri yayınlanır.

Osmanlı ordusu’nda subay olan Güney Kürdistanlı İsmail Hakkı Şaweys’in o güne dair anlatımı şöyledir: “Kürt ve Arapların düşmanı kan dökücü Nurettin Paşa’yı, Koçgiri’ye saldıran güçlerin komutanı yaptılar. Ankara hükümeti Nureddin Paşa’ya büyük yetki verdi. O da seferberliğe başladı ve Koçgiri’lileri “hırsız, çete, İslam’ın düşmanları” olarak suçladı. Yürüttüğü Propaganda da “Bunlar Türk düşmanlarıyla, Yunanistan’la işbirliği içindedirler. Bunlar Halife ve İslam’ın düşmanıdırlar.” diyordu. Bu propagandanın Kürtler üzerindeki etkisi ulusal açıdan iyi oldu. Daha fazla direniş ve mücadele etkisi yarattı.”

Seyyid Abdulkadir.

Kürdistan Teal-i Cemiyeti yönetimi tarafından Kürtlere, Yunanlılarla dost olma, dost kalma çağrısı yapıldığı belirtilir. Bu konuya dair neler anlatmak istersiniz?

Kürdistan Teal-i Cemiyeti yönetimi tarafından hazırlanan Kürdistan’da ve gerekli görülen yerlerde dağıtımı yapılan “Geçici Kürt Hükümeti” bildirisinde, Kürtlere, Yunanlılarla dost olma, dost kalma çağrısı yapılır. Yapılan açıklamadan kısa bir kesiti şu şekildedir:

«Soylu Kürt Milletine;

Ey Kürtler! Kürt Milletinin kurtuluşunun başlangıcı ve bağımsız Kürt devletinin esası olan Geçici Kürt Hükümeti’nin teşekküllünü bütün vatandaşlara duyurmaktan onur duyarız.

Vatandaşlar!

Bütün Kürdistan dahilinde ulusal hareketin gelişmesiyle hükümetimizin kesin kuruluşu hakkında yapılacak muazzam teşebbüsün gerçekleşme zamanı pek yakındır. Sizin şimdilik yapacağınız hizmet sabit, fakat mühim ve muazzamdır. Siz Mustafa Kemal’e karşı harb eden, Yunan Ordusu’na karşı bir vaziyet almaktan ve M.Kemal lehine harbe katılmaktan tamamen çekinmelisiniz.

Çünkü M. Kemal ile harp eden Yunanlıların Kürtlere karşı hiç bir düşmanlıkları yoktur ve olmaz. Yakında resmen ilan olunacak Kürt Hükümeti sancağı altında kucaklaşmak ümidiyle, cümlenizden ve cümlemizden çaba ve gayret bekliyoruz. Geçici Kürt Hükümeti Koçgiri 1921” (Jiyan u Berhemekane İsmail Hekki Şaweys; Şoreşa Koçgiri, Çapxney Wezareti Perwerde, Hawler, 2003)

“Yunan arşivinde Kürt-Yunan ilişkileri”

Yunanistan Ulusal Kütüphanesinde “Mixail Roda Arşivi” bölümü mevcuttur. Onun “Yunanistan Küçük Ön Asya’da-Asya Felaketi-Anılar” adlı çalışması son dönem Yunan tarihinin en ciddi, önemli çalışmaları içinde yer alır. O, Eleftherios Venizelos, Komîserê Bilind Arîstîdîs Stergîadîs hakkında önemli bilgiler sunar. Kürt-Yunan ilişkilerine de değinir. Önemli sayıda resmi belge, telgraf ve emirlere yer verir.

Roda, 1950 basımı “Yunanistan Küçük Ön Asya’da-Asya Felaketi-Anılar” adlı eserinde belgelere dayanarak Kürdlerin, Amasya Başpiskopos Germanos ile görüştüğünü belirtir. Koçgiri liderleri silah alabilmek için Germanos’tan İngiliz lirası isterler. Germanos isteği, Yunan (Gunaris) hükümetine bildirir. Germanos ayrıca hükümete “Kürt esirleri Türk esirlerden ayırın, onlara iyi davranın.” İstem ve uyarısında bulununur. Roda, Yunan Hükümetinin isteme cevap vermediği bilgisini sunar.

“Kürtler büyük sürgün, yeniden iskan döneminde, yol boylarında, toplama merkezlerinde esir alınarak Osmanlı Ordusu’na asker yapılırlar”

1’inci Dünya savaşı döneminde yeniden iskana tabi tutmak amacıyla yüzbinlerce Kürt sürgün edilir. Sürgün sırasında, toplama merkezlerinde Kürtler esir alınarak Osmanlı Ordusu’na asker yapılırlar. Kürt temsilcilerin İngiliz arşivlerinde bulunan mektuplarındaki anlatımlarıyla Kürdlerin durumlarına dikkat çekilir.

Danıştay Başkanı, senatör ve aynı zamanda İstanbul Kürt Derneği’nin Başkanı olan Seyid Abdulkadir Efendi’nin İngiliz yetkililerine yazdığı mektubun içeriğini bize anlatabilir misiniz?

Seyid Abdulkadir’in İngiliz yetkililerine yazdığı mektubu bilgilendirmedir, çağrıdır, yardım talebidir. O, hemşerilerim savaş sırasında Ermenilerin yaşadıklarının üç katı daha fazla acı çektiler, diyor. Devamında da, gerçekten, resmi bir istatistiğe göre, bu beş yıl sürecinde sürgünler, kışların şiddetinden ve farklı yokluklardan dolayı ölen Kürtlerin sayısı 731.000 kişidir. Bu sayı aşiretlere sığınan Kürtleri kapsamıyor. İlgili bilgiler, istatistikler bizim listelerimizdeki verilere dahil değiller. 620.000 Kürt’ün yerleşik bir alana yerleştirilmesi gerektiğini, onların acil ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğini, vurguluyor.

Fransız basınının Şerif Paşa’nın Kürdistan konulu anlatımlarına çok yer verildiği belirtilir, bu konuda neler söylemek istersiniz?

Fransız gazeteleri Le Matin, Le Temps ve Les Débats hepsi birlikte Şerif Paşa’nın Kürtlerin tek başlarına kendi cesaretli direnişleriyle yabancı işgalini durdurduğunu ve elde silahları ile kendi topraklarını işgalcilere karşı korumak için ayaklandıklarını vurgularlar.

Şerif Paşa açıklamalarında, Jön Türklerin zulmetmeyi durdurmadığını, Kürdistan’ın geniş bir şekilde harap edilmiş bir toprak haline getirdiğini, yıkıntı ve viraneye çevrildiğini belirtir. Son savaş sırasında İttihat ve Terakki’nin Merkez Komitesinin, Kutsal Örgüt adı altında çeteler oluşturduğunu, bu kişilerin öldürmeyle, sürgünle Rum/Helenleri, Ermenileri, Arapları, Kürdleri yok etmeyi amaçladıklarını belirtir.

Şerif Paşa, Kürtlerin bu insan avından, bu çetelerin yaptıkları aşırılıklardan çok fazla acı çektiklerini belirterek iddianın gerçekliğini onaylamak için İstanbul’da bulunan Mülteciler Komisyonu’nun kütüklerinde “Kürd göçertmesi” olarak bilinen talimatın 12 ve 13 maddelerinin okunmasının bu zulmün bilinmesi açısından yeterli olduğuna dikkat çeker.

Kürtler’in, Türkler [İttihatçılar] tarafından Konya, Ankara ve İzmir’e götürüldüğünü. 800.000 civarında Kürt’ün Ankara, Konya ve İzmir’e gönderildiğini ve bunların yarısının yolda öldüğünü hayatta kalanların da yoksul ve merhamet gösterilecek bir durumda olduklarını belirtir.

Şerif Paşa, Kürdistan’ın büyük bir oranda devlet adamlarına, idarecilere, askerlere, doktorlara, siyasal bilimin farklı dallarında uzmanlara ve sanayicilere sahip olduğunu ve ülkeyi idare edebilecek kapasiteye sahip olduklarını, Kürtlerin her zaman kendilerini Türkiye’nin baskısından kurtarmaya çalıştıklarını vurgular.

Açıklamalarında, İngilizlerin, istanbul ve diğer yerlerde Kürt-Yunan görüşmelerini, görüşme gündemlerini öğrendiklerini, ulaştıkları bilgileri İttihat ve Terakkicilere verdiklerini yine Kürdistan Teal-i Cemiyeti mensuplarının İstanbul’dan ayrılmalarını engellediklerini, Kürdistan için bağımsızlık çalışması yürütenlerin takip edildiğini, Kürtlerin, Pontosluların ve Yunanların başarıya ulaşmasının engellendiğine dikkat çeker.

Sevê Evin Çiçek kimdir?

Araştırmacı Gazeteci Yazar Evin Çiçek; 1961 yılında Koçgiri’ye bağlı (Kamilava – Maciran – Çit) Sıvas/ İmranlı’da dünyaya geldi. Aile olarak Milan Aşireti’ne mensupturlar.

İlkokul yıllarında, aile olarak ekonomik nedenlerle İmranlı’dan İstanbul’a göç eder. İlk orta ve lise eğitimini İstanbul’da tamamlar. Marmara Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunudur. Kürtçe, Türkçe, Fransızca, İngilizce ve İtalyanca bilmektedir. Kürtçe, İngilizce, Fransızca dillerinde cok sayıda makaleleri bulunmaktadır. Kürt PEN ve Uluslararası PEN Üyesi’dir. Aynı zamanda şair ve insan hakları savunucusudur. Yazar zorunlu nedenlerle İsviçre’de diasporada yaşamaktadır.

Yazar Sevê Evin Çiçek’in yayınlanmış kitapları:

1-Sevgiye Sınır koyamazsınız-Seviyorsa savaş, medya yay. 1998

2-Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi, APEC yay., 1999

3-Tutkular ve Tutsaklar, Peri yay, 2004

4-Ararat Yolcuları-İnsan Ticareti, Peri Yay., 2005

5-Kadınca Yargılama, Peri yay., 2006

7- Kemalizm ve Kürd Ulusal sorunu, Sitav, 2020

Şiirleri

-Awaza Serpêhatîya I, II, III cilt

https://www.basnews.com/tr/babat/680283?fbclid=IwAR1zGyHfdKnRBWuTHGcM7XZR-CML_hQp3l4PBjGUe1Xsy-XFovMYtYTmBnU#.YHAg40VMfdA.whatsapp