“Britanya konsolosuna cevap”[1]

Muharrir efendi,

Kürdistan ahalisinin ilim ve menkıbelerine dair ve gerçekten İslam edebiyatına ait olarak tanzim ve takdim etmesine cesaret bulunduğum “hülasa”, acizanemin menfaat ve faydaları din ve vatan sevgisi olan bütün Osmanlılara ait olduğundan, ince medeniyet ve hallerin keşfine vakıf, her kavim ve millete aynı mesafede olan Tercüman-ı Hakikat, bu dilekçemin hayırlı satırlarına almasıyla beraber takdim edilmesine cesaret olundu.

-Özel bir bend ve ilaveler-

Ulema ve Kürd ahalisi

Büyük İngiltere devletinin Diyarbekir vilayeti Konsolosu Mr. Trotter tarafından Kürdler hakkında yazılmış ve gazeteler ile neşir ve ilan olunmuş olan makale; bütün hakikatı hal ve emellere uygun bulunmadığından ve adı geçen Konsolos bu konudaki tahkikatı gayet yüzeysel ve temelsiz olduğundan, reddiyle tashihine lüzum görülmüştür. Şöyle ki Konsolos bilcümle Kürdlere cehalet ve vahşet isnad ediyor. İlim ve irfandan yoksun olduklarını beyan eyliyor. Hallbuki necip Kürd kavminin güzel eserler ve doğru faziletleri, ilmi eser ve kalemleriyle kesin delillerle sabittir.

Kürdler diğer kavimlere nispetle ilim, fazilet, hattatlık ve şairliğiyle pek ziyade şöhret kazanmıştır. Kürdlerin her fenne dair telif ve tasnifleri, kütüphanelerin itibar edilmiş eserleridir.

Kürdlerin güzel ahlak, temiz bir ırka sahip olmaları, övülen güzel eserleriyle ve şecaat ile cömertlikleriyle yankılanmaktadır.

Kürdlerin ibadetler, muamelat, nikâh akti ve ceza hukuku ile ilgili fıkhi meseleleri kapsayan, şer’i adil kanunlarla kesin ilahi yasalar ve yürütmeyi kapsayan fıkıh ilminden sayısız tasnifleri bulunmuş. Kürdler; İmam Şafii, Nevevi, Rafı’i ve Gazali hazretlerinin metin ve te’lifleri üzerine sayısız şerh ve haşiyeleri neşir ve tedvin etmişlerdir. Kürd ulemasından olan Mevlana Ebu Bekir hazretlerinin “Vûduh” isimli te’lifi ile “Envar” ve “Siracû’l Külub”; Yusuf Esmam’ın “Menku’lû Tefasir”, İbnû’l Ceziri’nin “Zatûş Şîfa”; Allame Beytuşi’nin “Kifaye” ve şerhi “Hifa’ye”, Şeyh Maruf Berzenci’nin “Ahmediye” telif ve menzumeleri ve bunların şerh ve haşiyeleri meydandadır. Süleymaniye ahalisinden Sadatı Berzenciye ile Hayderizâdelerden değişik ilim ve fen sahiplerinden Sigbehtullah, Ahmet, Haydar ve Abdullah efendiler ile sair büyük Kürd alimlerinin fıkıh, tefsir, usul, nahiv, sarf, mantık, kelam, hendese, hesap, aruz, ahlak ve siyasi fenler, edebiyat, tarih ve değişik fen ilimlerine dair te’lif ve tasnif etmiş oldukları kitap ve te’lifleri kapsar.

Bırakmış oldukları işbu eserler ve değerleriyle dünya kütüphanesini süslemiş ve aydınlatmıştır. Süleymaniyeli Mevlana Şeyh Halit hazretlerinin “Şerh-î Makamat”ı ile “Divan” ve te’lifleri ulema arasında mütedavil bulunmuş. İlmin ve irfanın yüce eserleri, Şark ve Garba ışıklar saçmıştır. İkinci allame olarak bilinen Taftazani ve Celal Devvani ile Muhammed Feyzi Efendi ki Süleymaniyeli’dir bugün Bağdat müftüsüdür, Kürd ulemasının yücelerinden değil midir?

Asrın seyidi, zamanın güvenileni olan ve bugün Süleymaniye’de kürsü sahibi olup ders veren Şeyh Abdulkadir Efendi ile her bir ilimde kendini yetiştirip dolu olan, zûhd ve takva da dahi İmam Gazali hazretlerinin izinde bulunan Seyid Kake Ahmed Efendi Berzencî ve Mevlana Ahmed Efendi Tûtşî, Muhammed bin Resul Efendi Revanduzî, ile Abdurrahman Efendi Ruzbeyanî ki bugün eser ve te’lifleri uzak ve yakında bulunanlarca bilinir. Bunların tümü meşhur Kürd âlimlerinden değil midir?

Büyük Kürd âlimlerinden İmam Ceziri’nin, Yahya Efendi Amadî’nin, Seyyid Abdullatif Efendi Şehrezorî’nin, Mevlana Ali Efendi Kızılçi’nin, İbni Adem ile İbnû’l Hacc’ın ve Allame Erbili’nin kalem ve ilmi eserleriyle gün ortasındaki güneş gibi şahit, bunların te’lif ve eserleri bugün Dersaadet’te [İstanbul’da] bulunan bilcümle kütüphanelerde dahi korunmuş ve mevcuttur.

Velhasıl Kürd uleması’nın gerek Arapça, gerek Farsça ve gerek Türkçe ile lisanı maderzâdeleri [ana dilleri] olan Kürd lûgatlarınca her bir fenne dair eserleri apaçıktır.

Kürd dili, pek zengin ve şive edası gayet rengin olduğundan, Kürdçe olarak mensur [nesir-düzyazı] ve manzum pek çok edebiyat kitapları yazılmıştır.

Kürd şairleri tarafından beliğ, manidar, şairane ve hakimane [hikmetli] kasidelere, mesneviler, rubailer ve değişik şiir çeşitleri ile nazım dizisi çekilmiş beyitlerdir.

Kürd şair ve ulemasa; Arapçada bedevi Arapların, Farsçada Fars ehlinin ve Türkçede dili düzgün kullanan Türklerin şiir ve eserleri gibi şiirler söyleyip eserler bırakmışlar. Bunlardan yüce isimleri yukarıda geçen Mevlana Şeyh Halit hazretleriyle Allame Beytûş, Şeyh Marûf Berzencî ve Bağdat Müftüsü Muhammed Feyzi Efendilerin matbu ve muteber eserleriyle tahakkuk eylemiş.

Ahmed-î Cezîrî [Melayê Cezîrî], Mevlevî, Goranî, Nalî ve Hayalî Süleymaniyeli, “Fikri ve Sabri, “Keyfî ve Keşfî”, “Samî ve Kamî”, Selim ve Fehim Efendilerin, Mustefa Begî Kurdî ile Abdurahman Beylerin Kürdçe olan şiir ve gazelleri, adeta bir sihri helaldır, bu da maarif ve kemalin eseridir.

Kürdlerin avamı bile Arapça ve Farsça dillerine aşinadırlar. Ve bir kısmı Fransız ve İngiliz dillerini dahi tahsil etmişler. Baban Hanedanı’ndan ve vezirlerden merhum Ahmed Paşa’nın alim ve bilgin, her bir lisana aşina olduğu gibi biraderleri Mamuret’ûl Aziz [Elazığ] valisi, devletlu Abdullah Paşa hazretleriyle hala Cezayir Bahr-ı Sefîd [Akdeniz] valisi saadetlu Said Paşa hazretlerinin dahi lisan meşguliyetiyle beraber, siyasi ve diplomatik bilgileri inkar edilemez. Ahmed Paşazadeler ile Ahmed Kamillerin dahi bilgi dereceleri ve sayısız dilleri bilmeleri malumdur.

Acaba adı geçen Konsolos, küçük Süleymaniye kasabasında bulunan ve cümlesi ilim talebeleriyle dolu olan 30-40 medreseyi dolaşmış mı? Yahut Sine Şehrinde bulunan bunca medrese ve mektepler ile Mısır’daki Cemiû’l Ezher’e benzer olan, ilim ve fenni tahsil için uzak şehirlerden gelip sayısız odalarında pek çok ilim talebesi barınan Darû’l Îhsan isimli kutsal medreseyi görmüş mü? Yahut Savcbulağ, Sakız, Bana, Şıno, Tercan, Serdeşt, Nistan, Enderkaş, Bokan, Beytûş, Çimyan ve bunlara bağlı sair yerlerde bulunan ve tümü ilim talebeleriyle mamur ve abat olan medreseleri müşahade etmiş mi? Yahut Süleymaniye’ye bağlı Karadağ, Halepçe, Kelanber, Beyare, Bazyan, Kızılca, Asker, Akçalar, Merge, Maun, Peşder gibi küçük kasabalar ile Rewandûz, Koyê, Erbil, İmadiye, Hoşnav, Şemdinan ve sair Kürd köy ve kasabalarında bulunan ve her birisine birer Darû’l-Maarif denilmeye şayan olan medrese ve mektebi alileri görüp gerekli malumatı edinmiş mi?

Şirvan’dan, Taliş’den, Geylan’dan, Dağıstan’dan sair cihet ve şehirlerden devamlı tahsil için Kurdistan medreselerine gelip birkaç sene ikametten, ilim ve fenleri, geçerli temel eserleri okuyup ikmalden sonra icazetnameler [diplomalar] alarak, nurlu ilimleri neşretmek için vatanlarına geri dönmekte olan ulemayı şerefli ile görüşmüş mü?

Yahut bunca ilim talebelerinin iaşe ve idare işini Kürd cömert ve necip ahalisi tarafından üstlendiğini ve Kürd müderrisi ve hocaların ekserisi maaş ve vazife sahibi olmayıp Kürd medeni ve diyanet sahiplerinin yardımlarıyla iaşelerinin temin olunduğunu tahkik eylemiş mi?

Haşa! Konsolos (adı geçen) ne bunları görmüş, ne işitmiş ve ne de tahkik edebilmiştir. Acaba adı geçen Konsolos bugün Mekke-i Muazzama, Medine-i Münevvere, Mısır, Şam, Bağdat, Halep, Musul, Mardin, Diyarbekir, Harput, Sivas ve Erzurum vilayetlerinde bulunan medreselerin ekserisinin Kürd ulemasından olduğunu biliyor mu? Hayır bilemez.

Yahut bugün İstanbul’da Humul ve Hafa zaviyesinde [tekkesinde] bir takım Kürd âlim ve faziletlilerinin her zaman gazeteler ile neşretmekte oldukları ilmi ve faydalı eserlerini tanıyor mu? Hayır tanıyamaz.

Hakkı da var. Çünkü itaat eden ve faziletli Kürd taifesi, amir ve veliyi nimetleri olan Halifelik makamına sahip Padişah hazretlerine itaat ettiklerinden ve nefislerini millet ve vatanın birlik ciheti ile camia noktası olan Osmanlı sayarak, Osmanlı bildiklerinden neşir ve telif etmekte oldukları eserlerine Halidî Kurdî, Feyzî Kurdî, Abdurrahman Lamî Kurdî, Samî Kurdî ve Resul Mestî Kurdî imzalarını bırakmazlar.

Dolaysıyla adı geçen Konsolos dahi ne onları tanıyabilir ve ne de eserlerinin fark ve temyizine muktedir olur. Kürdlerden mülkiye işleri ve diplomaside bulunmuş, isimleri cihanın tarih sayfalarında yazılmış olan Eyûbiye Melikleri ile bunca vali, emir, yazar ve geçmiş tarihçileri ile ekser Kürd aşiretlerinin reis, beyleri ve ağalarını dahi tarih kitaplarında görmemiş. Konsolos; Kürdlerden biri İran tarafına gidip ilim tahsili sayesinde az bir vakitte şöhret, makam ve itibar kazanarak aziz ve şerif “Serdar-ı Kûl” bu zatı ali, Süleymaniye civarında Serdeşt sancağına bağlı Nistan kasabası ahalisinden bulunmuş birkaç yıl önce vefat etmiş olan “Serdar-ı Kül” Kürd Aziz Halit’tir ve bugün İran yüce devletinin vekillerinden “Haşmetû’d devle Paşa Han hazretleri dahi adı geçen Serdar’ın biraderzadesi olduğunu dahi tahkik etmemiş.

Konsolos; Kürdlerden bugün pek çok yüce zevatın dirayet ve istikamet cihetiyle devleti ebed-Müddet Osmanlı’da valilik, mutasarrıflık, kaymakamlık ve müdürlük memuriyetleriyle, ilmiye, askeriye, mülkiye ve hariciye işlerinde yüce hizmetlerde bulunduklarını dahi idrak eylememiş.

Konsolos; Kürdlerden ticaret için Rusya, Avrupa ve sair uzak ülkelere giderek, çoğunluğun medeni olup ticaret, ziraat ve sanayi ile meşgul olduklarını ve yabancı dilleri rahatlıkla kullanabildiklerini dahi duymamıştır.

Konsolos; Kürd medeni taifesiyle çadırlarda yaşayan sayısız Kürd aşiretlerinin nüfus miktarını dahi bilmeyip yanlış haber vermiştir. Zira Arapça atasözünde denildiği gibi, “Ev sahibi, evin içindekini daha iyi bilir.” Fakat yazık, yüzlerce yazık ki bu misal konsolosların Ali Osman devleti ve İslam’ın necip milletleri karşısında daima devletlerine vermekte oldukları eksik ve doğru olmayan malumat, gazetelerle neşretmekte oldukları makalelere doğru nazarla bakılıyor. Ve Avrupa ahalisi dahi bunlara aldanarak taraflarından sürekli aleyhimize itirazlar ediliyor. Bilmezler ki bunların yazdıkları makaleler asilsizdir. Bilmezler ki bunların verdikleri malumat güvenilir kaynaklardan elde edilmemiştir. Bilmezler ki bunlar şöhret kazanmak için devletlerine olan şuurları hep noksandır.

Bilmezler ki;

“We kem min aihin, kewmen asilen

We afetuhu mine’l-fehmı’l qasîri”

Arapça olan bu beytin meali:

“Asil bir kavmi ayıplayan niceleri vardır ki onların

felaketi kıt ve kısır anlayışlarından kaynaklanır.”

Artık Konsolosun cevaben yukarıda açıklanan tefsilatlı ve doğru arzedilişle, hatasını tashih etmesini ve yüksek bir ses ve vaazla acizanemizden dahi asla darılmamasını ihtar ederiz. Çünkü Nali’yi Kürdî buyurmuş:

“Bo çi negirim sed kertim dil dişikînî

Bo çi mey nerijî şîşe le sed cîke şikawe.”

Yani: “Niçin ve nasıl ağlamayayım ben, ki sen her gün yüz kere viran kalbimi kırarsın.

Nasıl ve niçin şarap dökülmesin, ki şişesi yüz yerden kırılmıştır.”

Ve bu da pek sahih ve doğru bir sözdür, zira “Her kî zexmî xored, elbette fîxanî dared.” Bu Farsça atasözün anlamı: “Her kim ki bir yara ve darbe alırsa, elbette feryat eder.”

Bununla birlikte meşhur Kürd şairlerinden Mesture’nin:

“Suxen kotahê Mestûre fîxan aheste tir bihtir;

Zî nale dem mezen sozê suxen serbeste tir bîhtir.”

Edebî ve merdane beytiyle sözü bitirmiş oluyoruz. Veselam.

Vilayet Müdde-i Umumu

Abdurahman Nacim

[1] Vilayet Müdde-i Umumu Abdurahman Nacim, Britanya konsolosuna cevap, Tercûman-î Hakikat, no: 982, s. 2-3. 5 Zilkade 1298-H/28 Eylül 1881