İmralı Heyeti üyesi Pervin Buldan, yanılmıyorsam dün JINTV’de katıldığı özel programda Abdullah Öcalan’ın son görüşmede Rojava ile Suriye’de yaşanan gelişmelere dair değerlendirmelerde bulunduğunu belirterek, “Suriye ve Rojava kırmızı çizgimdir. Benim için orası ayrıdır” dediğini aktardı....
Buldan'a göre Öcalan "Bunu ağırlıklı olarak devlet heyetiyle görüştüğünü, sorunu orada tartıştığını ve hatta eğer fırsat olursa, imkan olursa, fırsat yaratılırsa, orayla da bir iletişim kurmayı önemsediğini ifade" ediyordu. Bu henüz gerçekleşmemişti ama zaman içerisinde bu fırsat yaratılırsa, belki oraya dair, Rojava'daki yetkililerle görüşmeler, temaslar olursa, daha kolay çözülür diye düşünüordu. Buldan'a göre "Dolayısıyla biz Türkiye'de istediğimiz kadar demokratikleşme alanında adımlar atalım ama Rojava'da en ufak bir kayıp, oraya yapılacak olan operasyon, Kürt halkında büyük bir yıkıma sebep olur. Dolayısıyla da bu ne kabul edilir bir şey, ne de bu yöntemi hiç kimse kabul etmez. Başta Sayın Öcalan kabul etmez"di.
* * *
Bu açıklama Öcalan fikriyatı ile efsunlanmış çevrelerde büyük heyecan uyandırdı. "Bakın, bir de Öcalan Rojava'yı sattı diyorsunuz, nasıl da önem veriyor!" diye gururla paylaştılar bu mülakatı.
27 Şubat çağrısında her ne kadar "Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır." "Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; TÜM GRUPLAR silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir" dediyse de Öcalan'ın İmralı Heyeti'ne bunları söylemiş olması pekala mümkün.
Çünkü Öcalan'ın birkaç yıldır devletin en azından bir kanadıyla pişirdikleri yemeğin tabanın her unsuru tarafından sindirilmediğini biliyoruz. Bazı gruplar, inisiyatiflerini devletin elinde tutsak olan tek kişiye devretmenin risklerinin farkındalar. Bunların başında Suriye'deki PYD/YPG geliyor. Dolayısıyla Öcalan'ın tabandan gelen baskıyla "Rojava kırmızı çizgimdir" demesi mümkün. Ancak bunun stratejik bir cümle mi yoksa taktik bir cümle mi olduğunu başka yollardan test etmek gerekir. Çünkü yıllar içinde Öcalan'ın defalarca fikir değiştirmesine şahit olduk. Hatta aynı dönemde devlete ayrı, örgütüne ayrı, kamuoyuna ayrı sözler ettiğini de dinledik. Bunların bir kısmını ne örgütün tamamı duydu, ne kitleler. Duyanlar da malum örgüt sadakati içinde "diyalektik yaklaşım", "somut durumun somut tahlili", "esneklik", "taktik", "siyaseti okumak" diye tevil ettiler.
BARZANİ MESELESİ
Fakat kitleleri artık eskisi gibi habersiz bırakmak kolay değil. Çünkü artık sosyal medya var, internet var, haberler çabuk yayılıyor. Örneğin Öcalan'ın bırakın eski konuşmalarını, sadece 27 Şubat 2025'ten itibaren kimler tarafından, ne amaçla sızdırıldığını anlayamadığım 30 Mayıs 2025 tarihli İmralı Zabıtları'ndaki Barzani ile ilgili olarak birbiriyle çelişen şu cümlelere bakmanız bile yeter bence:
"Bunların çoğu sizin müttefikleriniz. Barzani’ye devlet kurdurtmak istiyorlar. Barzani dedikleri kanımız üzerine devlet aygıtını kurmuş, en büyük baş belasıdır ve çözmemiz lazım. Bu gidişata dur demek lazım.
"Ben yetkililere de söyledim. Kongre oy birliği ile karar aldı. Tek bir arkadaş ‘dinlemiyoruz’ demedi. Bu haliyle silahlar bırakılsa Barzani bile yaşatmaz. Barzani üzerimize gelir imha ederler dedim. Bunu anlatmanız gerekir. Barzani ve Talabani ile görüşeceğim."
"Tek bir dostum vardı. Ali Şaban. Amediyeli. Barzaniler onu ailesi ile beraber yok ettiler. Çünkü dostumdu. Bunu unutur muyum? Bırakın silah bırakmayı. Halkımı cellatlara mı teslim edeceğim. Kurbanlık koyun postu gibi görmezler mi bizi."
"Davutoğlu da söyledi. Barzani şerefsiz. Alçak. O yapar bunu. Ama biz yapmayız. Bunların huzurunda silah bırakır mıyız? Böyle çözüm olur mu? Ona o zevki tattırmayacağız. Görüşme yapılıyor. Güvenmiyoruz. Barzani devlet kuracak adam mıydı? Bunlar bizim sayemizde ordalar. Savaşarak mı devlet kurdu."
"Barzani en değme faşisttir. Ben oyunu biliyorum ve bu şansı ona vermem. O köylüleri yaşatmaz."
"Silah Türkiye’ye karşı kullanılmıyor. Barzani Kandil’deki yüz köyün yarısını imha etmeye gelecek. Ben gelip onunla savaşırım, Türkiye ile çatışma yok. KDP yüz yıl daha egemen olacak. O grup alındı mı, bu kez Barzani ve Talabani baskı yapar. Suriye’deki güçler dağılır. Gelenler ya tutuklanır veya itibarsızlaşır. Gelen giden tokat atar. Teslim olmanın neye tekabül ettiğini biliyorum. Ben de burada çürürüm. Ben çocuk değilim. Dikkatli bir dil ile Barzani’yi demokratik uzlaşıya çağırmalı. Aksi takdirde onunla yaman bir mücadele içinde olurum. Ona deyin ki Öcalan Türkiye Cumhuriyeti ile anlaşıyor. O Türkiye’yi iyi tanır. Eski durum var sanıyor. Öyle değil. Bütün gücümü onu bitirmeye harcayacağım. İntikam duygum boğazımı geçti. Onunla görüşerek çözmeye çalışacağız ilk etapta."
* * *
ROJAVA'YA TASVİYE
Aklı başında ve önyargısız biri bu cümlelerdeki gelgitleri çelişkileri, düşmanlıkları, samimiyetsizlikleri hemen farkedecektir. Ama sonunda ne oldu? Bu sözlerin hemen ardından Öcalan basınında Barzani "güzellemeleri" başladı, üç ay sonra da Barzani ile ilişki kurmak adına Erbil'de Rudaw'ın düzenlediği konferansa DEM Partililer de katıldılar, İmralı Heyeti'nin yeni üyesi Mithat Sancar eliyle Abdullah Öcalan, kongreye bir mesaj gönderdi. Mesaj şöyleydi:
“Barış imkanını ‘zor yakaladık’, ama sonuca vardırma konusunda tüm gücümüzle ve hassasiyetle çaba harcıyoruz. Türkiye’deki bu süreç başarıya ulaşırsa bütün Ortadoğu’nun kaderi değişecek; savaşların ve yıkımların yerini, barışa dayalı demokratik bir yaşamın alacağı yeni bir dönem başlayacaktır.
Benim tercihim, Kürtlerin, kendilerine demokratik toplum merkezli ilişki imkanı veren devletlerle bütünleşme ve dayanışma içinde olmaları yönündedir. Bunu 'demokratik toplum temelli entegrasyon' olarak tanımlıyorum. Şu an yürüttüğümüz süreci bu esasa dayandırıyorum ve bunun başarılı olacağına inanıyorum.
Bana göre, Kürtler arasındaki ilişkiler de demokratik temelli birlik biçiminde olmalıdır. Bütün Kürtleri demokratik zeminde buluşmaya ve birlik olmaya çağırıyorum.”
* * *
Bu tavsiyenin Öcalan'a sorgusuz sualsiz biat eden DEM Parti'ye ve dolayısıyla onların temsil ettiği Kürtlere olmadığı, bu tavsiyenin adeta yarı bağımsız olan Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'ne olmadığı, bu tavsiyenin İsrail'e karşı Molla rejimine "yanınızdayız" mesajı veren İranlı Kürtlere olmadığı açık. Bu tavsiye PKK hareketinin "asi çocuğu" Rojava'ya. Bu tavsiye ile "Rojava kırmızı çizgimdir" söylemi arasındaki farkı yine önyargısız bakan biri rahatlıkla görebilir.
"Ama Öcalan, bu cümleleri şarta bağlamış, demokratik merkezli ilişki imkanı veren devletlerle demiş" diyeceklere hatırlatmaya gerek var mı bilmiyorum, bu mesaj, katı bir şeriat devleti özlemi içindeki HTŞ yönetiminin Dürzilere ve Alevilere yönelik katliamlarının ardından yapılıyor. Yani ortada rejimin niteliği hakkında bilinmezlik hali yokken, en ufak bir demokrasi ümidi yokken yapılıyor.
* * *
"DEVLET AKLI" GÜZELLEMESİ
Son olarak, Pervin Buldan'ın girişteki röportajında “2015'le bu dönem arasında büyük farklar var tabii ki. En açık ya da en belirgin fark şu. Bir kere MHP'nin, milliyetçi kesimin bu çözümün yanında olması, destek vermesi, katkı sunması bile başlı başına bence büyük bir fark. O dönem hem Sayın Devlet Bahçeli'nin, işte MHP'nin, milliyetçi kesimin bu sürecin karşısında olduğunu hepimiz biliyoruz ve sürekli bozmak isteyen bir yerden karşısında durdular ama bu sefer öyle değil. Belki de hani başlatan bile Sayın Devlet Bahçeli diyebiliriz. Bunu Sayın Öcalan sürekli ifade ediyor. Aslında sürecin başlamasına vesile olan önemli bir aktör Devlet Bahçeli" demesini ve Öcalan'ın Bahçeli’nin tutumunu “Devlet aklının devreye girmesi” olarak değerlendirdiğini belirteyim.
Bu cümlelerin de Devlet+Siyasi iktidarın her türlü muhalefete en ağır saldırıların yapıldığı, muhtemelen önümüzdeki hafta TBMM'de DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt, CHP İzmir Milletvekili Ahmet Tuncay Özkan, TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık (ve borsa yolsuzluğundan İyi Parti Antep Milletvekili Mehmet Mustafa Günban) hakkındaki fezlekelerin görüşüleceği, CHP İstanbul ilçesine kayyum atandığı, 15 Eylül'de muhtemelen CHP Kurutayı'na kayyum atanacağı, hapishanelerde 30+ mahkumların hala sudan sebeplerle salıverilmediği günlerde sarfedildiğinin altını çizelim.
"Akıl" teriminin olumlu anlamlarını düşünürsek, Öcalan'ın veya başkalarının "devlet aklı" diyerek toplumu bu faşist, ırkçı, zorba devletin bir "aklı" olduğunu düşünmemize yaptıkları katkıları eleştirmeyi başka zamana bırakıp devam edersem o "Devlet Aklı"nın "Terörsüz Türkiye" sürecini başlatan kanadının sözcüsü Bahçeli'nin 2 Eylül'de yaptığı uzun konuşmadan konumuzla ilgili tehditleri aktararak yazıyı bağlayalım (Büyük harfler bana ait):
"27 Şubat 2025 tarihinde PKK’nın kurucu önderi tarafından yapılan 'Barış ve Demokratik Toplum' çağrısı bölücü terör örgütünün bütün bileşenleri için bağlayıcı mahiyettedir.
SDG/YPG bu çağrıdan muaf ve istisna değildir.
Bölücü terör örgütü türevlerinin bütünüyle ÖNDERLERİ nezdinde SADAKAT ve SAMİMİYET testinden geçtiği, SİYONİST alçaklığın mı yoksa İMRALI'NIN mı belirleyeceği olacağı yakında iyice anlaşılacaktır.
PKK’nın ve PKK’lı teröristlerin önderi konumundaki İMRALI'ya SDG/YPG’nin AYNISIYLA BAĞLILIK göstermesi, 27 ŞUBAT AÇIKLAMASINA UYGUN davranış ve tavır içinde bulunması herkesin çıkarına olduğu kadar terörsüz geleceğe ve bölgesel huzura da azami düzeyde katkı sağlayacaktır....
Suriye için teklifi yapılan 'Federasyonun bir tık altı' beyanatları maskeli bölünme ve bölücülük önerisidir.
SDG/YPG’nin sürekli yeni dayatmalarla gündemi meşgul etmesi, özerklikten bağımsızlığa varıncaya kadar sıralı talep listelerini paylaşması, nitekim ABD-İsrail’in oyuncağına dönüşmesi vahim bir karmaşanın ön habercisidir.
Geldiğimiz bu aşamada iki seçenek kalmıştır:
Suriye’de ya huzur, barış ve istikrar hakim olacak; ya da İsrail’in tahayyülündeki parçalanma ve iç çatışma ortamı vasat bulacaktır."
* * *
O pek övülen "devlet aklı" bence gayet açık konuşuyor. Bahçeli'nin daha önce yaptığı tehditlerle bunu birleştirince "Devlet"te iki kanat olduğunu, bunlardan birinin Ortadoğu'da haritalar yeniden çizilirken, Türkiye'nin genişlemesinin önünde bir bariyer olabilecek Rojava temelli bir bağımsız "entite"nin daha doğmadan boğulması için Öcalan'la işbirliği yaparak, Kürtleri "Türkiyelileştirme" adı altında asimile etmeyi merkeze aldığını, diğer kanadın ise, aynı saiklerle hareket ettiği halde, "Ortadoğu'da genişlemek için Kürtlere ihtiyacımız yok, ezelim geçelim" dediğini düşünmek mümkün. Yani ortada "Kürtlerin de kendi kaderlerini tayin hakkı olmalı, Kürtlerin de hukuki statüleri olmalı" diyen bir "devlet aklı" yok. Zaten Türk milli devletinden bunu bekleyen ancak zeka özürlü biri olabilir.
Dolayısıyla Öcalan'ın söyleyip söylemediğinden emin olamayacağımız "Rojava kırmızı çizgimdir" efelenmesinin (eğer söylendiyse) ikili işlevi dolayısıyla söylendiği ve/veya kamuoyuna sızdırıldığını düşünüyorum. Kürtler için işlevi Kürt tabanda biriken kuşku ve öfkenin basıncını azaltmak olabilir. Devlet için işlevi bir gün masayı devirmek gerektiğinde sahayı kızıştırmak için savaşa bahane oluşturmasıdır.
Başından beri Esad'a karşı açıktan mücadele vermeyen PYD/YPG'nin (hatta içinde önemli bir Arap gücü olan SDG'nin) Esad'ın kaçışından sonra neden Şam'a yürüyüp "kurucu irade" olmaya soyunmadığını sorgularım. Evet, bunun lojistik sorunları vardı, evet ABD'nin tam desteğini sağlamak imkansızdı, ama keşke denendikten sonra başarısız olunduğu denseydi. SDG, Tişrin yerine Şam'a yürüseydi, belki bir süre sonra Türkiye'nin ve ABD'nin baskısıyla geri çekilmek zorunda kalırdı ama en azından yeni Suriye'nin sağlıklı parametrelerini dünyaya ilan etmiş olurdu. Ama bu olmadı, çünkü ilahlar işi İmralı'da bağlamışlardı.
Benim Kürt hareketinin Türkiye kanadından en ufak ümidim kalmadı. Dolayısıyla sözlerim onlara ilişkin değil. Ümidim olan kanata sesleniyorum: Bakalım bu inisiyatifsizlik, bu basiretsizlik halini Rojava yönetimi ne zaman üstünden atacak? Ya da atabilecek mi?
Not: Twitter'da bir arkadaş şöyle bir şey söyledi: "Amerikan Elçisi;
'SDG, PKK değildir ve bizim müttefiğimizdir' demişti. Apo ise dolaylı yoldan Amerika elçiliğine cevap vermiş: 'SDG, PKK'dir ve benimdir' demiş."
Bu açıdan düşünmemiştim doğrusu. Arkadaş haklı. Öcalan gerçekten "Rojava benim kırmızı çizgimdir" dediyse, böyle bir mesaj içerir. O zaman da "maksadı nedir? diye sorarız. Çünkü, böyle düşünüyorsa dahi, bunu gizli kanallardan Rojava'ya iletebilecekken, kamuoyuna ilan etmesi en fazla kendi imajını parlatır, buna karşılık olası ABD desteğini sabote eder. Kısacası her açıdan sorunlu bir söylem.
4 Eylül 2025
Kaynak:https://www.facebook.com/100007879753801/posts/4213450552260895/?rdid=nMh9VnUN4aSRUcXw#
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazın.