Bilindiği üzere, 5 Ağustos 2025 tarihinde, Türkiye Meclisi çatısı altında “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi” adıyla bir komisyon kuruldu. Görünüşte bu isim, barışçıl, demokratik ve kapsayıcı bir vizyon vadetmektedir. Ancak siyasi alanda, “dayanışma-kardeşlik-demokrasi” sözcükleri, tarihsel uygulamalar bağlamında nasıl hayata geçirildiğiyle anlam kazanır. Bu gerçeklikten dolayı, bu komisyonun kuruluşu; inkâr, tasfiye ve asimilasyon mekanizmasının bir aparatı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Bu sözcüklerin “dayanışma-kardeşlik-demokrasi” şeklinde sunulması, komisyonun gerçek amacını gizlemeye yetmemektedir. “Milli dayanışma” kavramı, doğası gereği, tek millet fikrini ifade eder. Yani, çoğulculuğu değil, etnik olarak homojen bir ulus anlayışını temel alır. Türkiye’de “millet” yalnızca “Türk milleti” olarak tanımlanır. Bu kavram, birlik içinde farklılıkları değil, farklılıkları yok ederek tek standartta birleştirmeyi amaçlar. Bu, ideolojik bir kılıftır.

Metinde, komisyonun kuruluş amacı şu ideolojik zemin üzerine oturtulmuştur:

• Toplumsal birlik: Kürtler ayrı bir ulus değil, Türk milleti içerisinde asimile edilmiş bir toplum olarak tanımlanacak ve kabul görecektir.

• Milli birlik: Tek millet, tek devlet, tek bayrak ilkesinin yeniden tahkimidir.

• Kardeşlik: Eşit olmayan bir hiyerarşide, “büyük kardeş” ve “küçük kardeş” ilişkisi üzerinden birlik anlayışının ifadesidir.

• Demokrasi ve özgürlük: Türk devletinin tanımladığı çerçevede, sadece bireysel haklarla sınırlı, kolektif hakları dışlayan bir anlayıştır.

Dolayısıyla bu komisyon, çok uluslu ve demokratik bir devlet gerçeğini kabul etmek amacıyla değil; tek millet ve tek devlet temelinde, bu stratejiye uygun yasal düzenlemeler yapmak üzere kurulmuştur. Yani, Kürt milletini mevcut sömürgeci sisteme entegre etme girişimidir.

Oysa Kürtler, tarihleri, coğrafyaları, kültür ve gelenekleri, dilleri ve sosyolojileri ile ayrı bir millettir. Millet olmanın temel unsurları; ortak dil, ortak tarihsel hafıza, kolektif kimlik, bağımsız yaşam talebi ve meşru temsildir. Kürtler bu unsurların tamamına sahiptir. 1920’lerden bu yana sistematik olarak inkâr edilmiş, dışlanmış ve asimile edilmiş olsalar da, varlıklarını korumayı başarmışlardır.

5 Ağustos 2025’te Türkiye Meclisinde kurulan bu komisyona, Kürt oylarıyla meclise giren DEM Partisinin “evet” oyu vermesi, sadece taktiksel bir yanılgı değil, aynı zamanda tarihsel bir inkârdır. Bu “evet”, Kürtlerin ayrı bir millet olmadığını, Türk milletinin bir parçası olduğunu kabul etmek anlamına gelir. Geçmişte PKK ve onun yasal alandaki uzantıları, “Kürtler Türk milletinin bir parçasıdır” tezini reddetmişken; bugün bu tez tersine dönmüş, DEM devletin “terörsüz Türkiye” stratejisine entegre olmuş, “kardeşlik”, “milli birlik” ve “demokrasi” söylemlerini benimsemiştir. Bu tutum, Kürt ulusal mücadelesinin temel tezlerinin inkâr ve tasfiyesidir.

Bugün Kürtlerin karşısındaki en büyük tehdit, Kürt adına girişimlerde bulunan, kararlar alan, ancak Kürt milletinin ve Kürdistan’ın gerçek meselelerini yok sayan yapılar ve kişilerdir. Bunlar red ve inkâr cephesinde yer almış, işgalci devletin ortakları haline gelmiştir. Devletin stratejisini savunmaktadırlar. Amaçları, Kürt milletini baskıcı sisteme entegre etmektir. Oysa, Kürtler ayrı bir millettir. Kürdistan, Kürt milletinin kadim ve yerli yurdudur. Hiçbir millet, kendi milletliğini yok sayan bir “destek masasına” davet edilmemiştir. Hiçbir ezilen millet, bu yöntemle ulusal ve toplumsal haklarını kazanmamıştır.

Bu nedenlerle;

• Ulusal birlik meselesi, DEM’in ve onunla hareket eden Kemalist, İttihatçı ve devletçi solun önceliklerinden çok daha ağır, hayati ve stratejiktir. Bu, Kürt milletinin özgürlüğü ve Kürdistan’ın bağımsızlığı meselesidir.

• Kürt aydınları, Kürt ve Kürdistanlı siyasetçiler, Kürt düşünürler, yazarlar, kanaat önderleri, fedakâr din adamları, ulusal önderler ve kısaca Kürt uzmanlar, ulusal ve demokratik bir eksende buluşmalıdır. Bana göre, böyle bir “Kürt ulusal ve demokratik platformu” en meşru, en temsil gücü yüksek, en gerçekçi zemindir.

• Kürt gençleri, Kürt kadınları ve Kürt toplumunun aktörleri, bu yeni platformda yer almalı ve aktif rol üstlenmelidir.

• Ulusal ve demokratik temsil, sadece “yasal siyaset” sınırlarında değil, ulusal hak ve onur temeli üzerinde inşa edilmelidir.

“Milli dayanışma, kardeşlik ve demokrasi” adıyla kurulan bu komisyon, Kürt milleti için bir barış çağrısı değildir. Aksine, millet olmaktan vazgeçme, yani milletliğin elden çıkarılması çağrısıdır. Bu çağrıyı kabul etmek, Kürtlüğün inkârıdır… Bugün değilse ne zaman? Kimse değilse kim? Kürt milleti, tarihsel varlığını, kolektif kimliğini, ulusal hak ve sorumluluklarını korumalı; kendi özgür iradesiyle kendi kaderini belirlemelidir.

Bu komisyon, bir dönemin sonunu ve yeni bir dönemin başlangıcını sembolize etmektedir. Kürt milleti, kendilerini entegrasyona zorlayan, devletsizlik ve statüsüzlüğü dayatan, ulusal ve toplumsal haklarını ellerinden alan yapılar, mekanizmalar ve kurumlar karşısında asla sessiz kalmamalıdır. Kürt milleti, kendi adına doğrudan konuşmalı, iradesini ortaya koymalı ve yürümelidir. Kürdistan’daki tüm siyasi girişimler, sivil inisiyatifler, demokratik kitle örgütleri, bağımsız kişilikler, düşünürler, yazarlar, liderler, öğrenciler, ulusal bilinçle hareket etmeli ve destek sunmalıdır.