Doğduğumuz topraklara Kürdistan denir ve bunu bize büyüklerimiz, atalarımız, kitaplar öğretti. Topraklarımıza ve her bir değerine inançla, saygıyla bağlıyız. Biz Kürdistan’ın kuzeyinde yaşarız. Türkiyeliyiz de, ancak ben Türkiye milleti ve Türkiye ulusu kavramlarını değil de Türkiye milletleri ve Türkiye ulusları kavramlarını kullanıyorum.

Uluslaşma ilerici, çağcıl bir bilinç, karardır, yönelimdir ancak bunun asimilasyoncu, inkarcı, imhacı olmaması gerekir; eğer öyleyse uluslaşma değildir.

1925 Şeyh Said isyanının Türkiye devletinde yarattığı fobi ile Kürdlerin Türkleştirilmesinin başladığı iddiası var. Bir örnek vermek istiyorum; ‘1925 Şeyh Said ayaklanmasının Türk devletinde bir fobi oluşturduğunu ve sonra tüm Kürd milliyetçi faaliyetlerinin ve taleplerinin yanlış yorumlanmasına sebep olduğunu’ iddia eden Öcalan, 1984’te başlayan çatışmalar ve terörist eylemlerin Türk devlet, toplumunda nasıl bir fobiye yol açtığını anmıyor ve öne sürdükleriyle bu son fobiyi nasıl yatıştırdığından bahsetmiyor!

1880’lere doğru Namık Kemal Türk olmayan tüm dillerin ortadan kaldırılmasını destekledi. 2. Abdülhamid (1876-1909) zamanında Türk olmayan kültürel faaliyetler üzerinde baskı uygulandı, özellikle Arnavutça ve Kürdce üzerinde. 1900’lerin başında Türk olmayan müslüman yayınlarına izin verilmedi. Gümrük ve sınır devriyelerine, yasal izinleri olsa bile Kürt ve Arnavut kitaplarının yasaklanması talimatı verildi. (Kürtlerin Devletsizlik Paradoksu: Öcalan’ın Konfederalizm ve Türkiyelileşme Stratejileri, K. Soleimani ve B. Shojai, 2025, Doz Yayınları)

Yani Türkleştirme politikasını 1925 hadisesi başlatmadı, şekillendirmedi. Yusuf Akçura gibi Türk ideologları 1900’lerin başında (ve 1904’te yayınlanan Üç Tarz-ı Siyaset isimli kitabında) imparatorluğun hayatta kalmasını sağlamak için merkezi strateji olarak Türkleşmeyi savundu. Bölgeden biri olan Ziya Gökalp’in (1876-1924) bu fikriyata katkıları zaten bilinir.

Birer sosyalist olan Mihri Belli ve Abdullah Öcalan aynı zamanda Türk ulusçusudurlar.. Belli, diğer sosyalist ülkelerde ulusçuluğa, milliyetçiliğe neden dönüldüğünü ve bunun yerindeliğini de tartışır.

Dilini, kültürünü küçümseyerek, sosyolojik bir toplum diyerek Kürd toplumunu Türk ulusunun bir bileşeni saymak doğru değildir, Kürdler bir ulustur; bu nedenle Türkiye ulusu değil, Türkiye ulusları demek daha doğrudur yani Türk ulusu, Kürd ulusu diyebilmek gerekir.

Misak-ı Milli 28 Ocak 1920’de son Osmanlı parlamentosunun 121 milletvekilinin onayladığı belgedir ve Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştır. 17 Şubat’ta gizli bir toplantı ile milletvekilleri bir araya geldi ve Misak-ı Milli’yi resmen benimsedi. Lozan’da belirlenen sınırlar tamam ama bu sınırlar Türkiye’nin artan kabiliyetleri ve artan jeopolitik özgüveniyle uyumlu ayarlamalara yani genişlemeye açıktı. Bu sabırlı ve temkinli yaklaşım tarzı Mustafa Kemal Atatürk’ün reel politikliği, pragmatik gücüyle, öngörü gücüyle, ustalığı ile ilgilidir. Nitekim Hatay, Kıbrıs ve Afrin bu hazır bulunuşa birer örnektir. Mustafa Kemal, Berlin’deki Talat paşaya bir cevabında şunu der: ‘Türkçe ve Kürtçe konuşulan bütün vilayetlerimiz bizim olacak!’

1930’larda Hikmet Kıvılcımlı Ağrı isyanında halkın katılımını fark ediyor ve bunu ifade ediyor ama bu tarihten 1960’a kadar bir başka ses çıkmıyor. Bu sessizliği 1967 yılında Mihri Belli belli bozuyor.

1967’de Mihri Belli ‘Millet Gerçeği’ başlıklı yazısında ilk kez Türkleştirme politikasının bu haliyle yıkım getireceğini ifade ediyor (https://nerinaazad2.com/tr/article/mihri-bellinin-kaleminden-40-kusur-yil-once-kurt-tabusunu-yikan-yazi-millet-gercegi). Statükoya ‘Kürd kimliğini kabul edin!’ diyor. Bunun itirazın, uyarının pratiği, boşluğun dolması PKK’nin 1984’teki karakol baskınlarıdır. Mihri Belli ve Abdullah Öcalan’ın 1997’de yaptığı söyleşide (https://nerinaazad2.com/tr/article/ocalan-belli-diyalogunun-gunumuze-mesajlari-buyuk-doenusum-27-yil-sonra-yeniden-gundemde) Belli, Öcalan’a ‘demokratik muhalefetin koordinasyonunun sağlanması’ önerisini yapıyor ve 14 yıl sonra Halkların Demokratik Kongresi (HDK) 15 Ekim 2011 yılında Ankara’da kuruluyor. 17 Mayıs 2005 tarihinde de KCK resmen kuruluyor.

Öcalan ne yapıyor?

KCK İran, Irak, Suriye ve Türkiye’nin üniter devlet yasalarına ve sınırlarına bağlıdır ve Öcalan 2011 yılında, ‘Devletin üniter, federal ya da konfederal olması gibi konular tartışılmamış, hatta gündeme getirilmesi dahi önerilmemektedir’ diyor. Ayrıca, ‘KCK çözüm modeli, devletlerin üniter modelinin antitezi olarak değil, aksine toplumsal ihtiyaçlardan doğan, demokratik konfederalizm olarak bilinen, paralel ve tamamlayıcı bir sivil toplum yapısı olarak görülmelidir.’ de diyor. Bir sivil toplum kuruluşu olarak kurgulanan KCK ve totaliterliğin sıradan, bariz belgesi olan KCK sözleşmesi neden diğer ülkelerdeki Kürdlerin birliğini istiyor olabilir? KCK ile hazırlığı tamamlanan nedir ve nelere yol açacak? KCK’nin Türk uluslaşması ve Misak-ı Milli’deki rolü, yeri ne olabilir?

(Bir sorum var: KDP, YNK ya da KBY’nin Halepçe, IŞİD saldırıları, PKK saldırıları vd esnasında Tahran, Ankara, Şam’dan (ve Bağdat’tan) yardım istedi mi, davet etti mi?)

Kürdlerin yaşadığı yerler Misak-ı Milli’nin eksik en büyük parçası olabilir mi? Öcalan 2011 yılında, ‘esnek ulus’ kavramının sadece ayrılıkçı hareketleri bastırmakla kalmayacağını, aynı zamanda ‘imhacı ve inkarcı yaklaşımlar ve federalist çözümlerin sorun üretme kapasitelerinin önüne geçebileceğinin güvencesini veriyor; KCK siyasi statü talep etmez. (A. Öcalan, Demokratik Konfederalizm, 2011, Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi Yayınları)

Öcalan devlete zorunlu asimilasyonu gönüllü asimilasyona çevirecek koşulları oluşturun, oluşturalım diyor. Önerebilir, bu doğal hakkıdır. Ancak bu, bana göre, bölge dışında yerleşik toplum için çağcıl entegrasyon olacaksa bir dereceye kadar ‘mazur’ görülebilir ama bölge buna karşı önlem almak zorundadır. Bu önlem de federe yönetim çözümüdür!

Öcalan canını, konforunu korumak için devletin hassasiyetlerine uygun tartışma ve öneri yapmıyor; o zaten kurucu paradigmayı kabullenmiş, buna razı biri olarak revizyonist bir ilerleme sağlamaya çalışıyor; o hep bunun için bir muhatap aradı.  Çünkü Öcalan, Milli Demokratik Dönüşüm davasının kararlı, etkin, samimi sürdürücülerinden biridir.

12 Eylül 1980 darbesi nasıl özellikle Türk sol kitlesel muhalefetini (1983 anayasası ile) günümüzdeki morale, dönüşüme ve niceliğe getirdiyse; Kürdlere karşı yapılan 15 Ağustos 1984 darbesi de PKK’nin feshi ve KCK’nin hazırlanması ile ‘coğrafi iddia’ açısından benzer morali, önemsizleşmeyi, hafızasızlığı ve niceliği hedeflemektedir.

(https://kovarabir.com/13953/aziz-yagan-cuntanin-kurdlere-15-agustos-darbesi/)

Bölgenin önceliği ne olmalı?

Türkiye’de Kürd toplumu iki farklı kesimdir: bölgesinde yaşayanlar ve bölgesi dışında yaşayanlar. Bölgesi dışında yerleşik Kürd bireyleri için anayasal eşit vatandaşlık öneriyorum. Bölgede ise federe yönetim öneriyorum.

Kürdün kültürel ve coğrafi kimliğindeki merkezi yere, üst politikaya Kürdceyi değil federe yönetimi koymalıyız. Bölgenin ve bölge toplumunun geri kalmışlığını, çağdışı sorunlarını azaltmak için merkezi strateji olarak federe yönetim belirlenebilir. Dil mevcut baskın, tekçi rolünü federe yönetim talebine, yapılanmasına bırakmalıdır. Federe yönetim talebini söylem düzeyinde değil kurgu ve pratiğe yansımasında da toplumsallaştırmalıyız; federe vatandaşlık kavramını aktifleştirmeliyiz.. Bu talebin kamusal hayatta görünür olması ve yayılması için uğraşılmalı; talebin içeriğinin dolması için her türlü öneriye, eleştiriye açık olunmalıdır..

Uluslar tarihsel, kültürel, toplumsal ve siyasi/milli unsurları kapsar.. Federe yönetimin yani kısmi yönetim, kısmi egemenlik önerisinin hayata geçmesi Türkiye’ye kazandırır, en azından artık kaybettirmez, yük hafifler.

Sadece dilsel haklar değil, dilsel ve diğer hak taleplerini de kapsayan federe yönetim yani kısmi egemenlik hakkı talebi mücadelenin odağı, dinamiği haline gelmelidir.

Anayasa mahkemesi’nin HAK PAR kararında Türkiye’de federe yönetimi savunmanın ve örgütlemenin suç olmadığı hükmü yer almıştır. Böyle bir hüküm olmasa bile; modern dünyada birçok ülkede başarıyla uygulanan bir yönetim modeli olarak federe yönetim talep etmek suç olamaz. İllegaliteye, psikolojik dahil her türden şiddete, terörizme izin vermeyecek, şeffaflığı, katılımcılığı pratikleştirecek bir hareket neden suç olsun ki?

Bölgemizde yerleşik milliyetler, inançlar, ideolojiler ve kültürler yaşamaya devam ediyor. Bu nedenle bölgesel federe yönetim modeli herhangi bir milliyeti ya da inancı, kültürü, ideolojiyi üst kimlik değil, bireyi esas almalıdır. Bölge ulusları, bölge inançları, bölge kültürleri önerilen ya da kendisinin de dahil olacağı federe yönetim model önerisine güven duymalıdır. Bu model hem bölge içine, hem Türkiye’nin diğer bölgelerine, hem de uluslararasına umut ve güven verebilmeli, itiraz görmemeli, kabul görebilmelidir.

Federe yönetim Türkiye devletinin varlığına yönelmez, ayrılmak ya da toprak koparmak istemez ve devlet içinde devlet (yani paralel devlet) değildir. Boykot, anadilinde eğitim talebi nasıl demokratik hak ise federe yönetim talebi de demokratik haktır.

Federe yönetim kendi içinde coğrafi ve kültürel özerklikler içermelidir. Örneğin Dersim coğrafi özerklik mi istiyor, tanınmalıdır. Kim kendini nasıl ifade ediyorsa federe yönetim bu iradeyi, hassasiyetleri kabullenmeli ve yasalaştırmalıdır. Bir Ermeni 1915’i, bir Süryani 1915’i, bir Dersimli 1938’i, bir Maraşlı 1978’i, bir Siverekli 1979’u, bir Liceli 1993’ü, bir Diyarbakırlı hendek ve 6-8 Ekim olaylarını bir daha yaşamayacağından emin olmalı yani anadilleri, inançlar, kültürler, yaşam tarzları, yaşam hakkının, insan onurunun güvende olacağı bir inşaya katılmaları sağlanabilir.

Bölge dışında yerleşik bölge orijinli bireylere ve bölge dostlarına bölgede federe yönetim model önerisi için bilgi, deneyim, işbirliği, desteğini özgürce sunma olanağı verilebilir.

Yaşanan ne?

Yaşanan; KCK lehine, KCK için PKK’nin tasfiyesidir. TBMM komisyonu da PKK’nin ve PKK’lilerin kaderini belirleme amaçlı kuruldu; komisyon Kürd hakları ya da anayasa ile ilgilenmiyor ve ilgilenmeyecek çünkü partilere bu güvence verildi. Öcalan PKK adına konuşabilir, PKK’yi ve kendisine iradem diyenleri temsil edebilir ancak Kürdleri temsil edemez. Önerdiği konsept çağcıl entegrasyon ile yürütülüp sonuçlanacaksa eğer, bölge dışında yerleşik toplum için geçerli olabilir ve öneri yerindedir ancak bölge toplumu için entegrasyon demek asimilasyon demektir çünkü biz binlerce yıldır bölgedeyiz, neye entegre olabiliriz ki? Bu nedenle tutarlı olan, koruyucu olan bölgede federe yönetimi projelendirmek, savunmak ve planlamaktır; Yıllardır buna dikkat çekiyorum. Federe yönetimi savunmak bölgenin toplumsal sözleşmesi olarak anayasa taslağı gerektirir; ki, birkaç yıl önce taslak bile hazırladım ve ismine Med Federe Yönetimi Anayasa Taslağı adını verdim, yayımlandı.

Anadilinde eğitimi, seçmeli Kürdce derslerinin zorunlu olmasını savunmak riskli olmadığı ve yeterince ilerlenemediği için mi rağbet görüyor? 2012 yılında seçmeli Kürdce dersleri için harekete geçtim, Kürd dili bölümü olan üniversitelere gittim, dersin atanmış öğretmenleriyle tanışıp ortak iletişim grubu kurdum, yayınevleri ile toplantı yaptım. Benim önerimle 2015 yılında beş üniversiteden beş hocamız ile Kürdce eğitim süreçleri üzerine ortak bir metin yayımladık. Sanırım üç yıl önce, Mardin üniversitesinden bir hocamızı arayıp bu alanda öncelikle çaba göstermesi gerekenlerin bölüm öğrencileri, atanmak isteyen öğretmenler ve atanmış öğretmenler olduğunu ve bu alanda artık kendilerinin faal ve görünür olması gerekirken ciddi bir kıpırdanma olmadığından dert yandım, aynı durum hala devam ediyor.

Bunu şunun için örnek verdim; federe yönetim hem bölge içinde, hem bölge dışında hemde uluslararası alanda karşılık bulmalıdır ve bu alanın ciddi insanları, konunun insanları ve yapıları tarafından koordine edilmelidir. Ancak bölgemizi çok iyi tanıyan ve bölge içi farklılıkları derinlemesine gözeten ve ilişkileri düzenleyen çağcıl bir federe yönetim modeli önerecek birini ben tanımıyorum. Bu denli ilgi çekmeyen, boş, sorunlu bir alan.

Bu nedenle yeni araştırmacılara, bu açık yolu derinleştirmek, genişletmek isteyenlere federe yönetimle bilimsel olarak ilgilenmelerini öneririm.

Günümüze dek herhangi bir somut başarı elde edememiş, geçmişleriyle hayata bakan insanların deneyim, uyarı ve tavsiyelerinden ise etkilenmemek gerekiyor.

Bölgemizdeki her bir farklılığın onurunu koruyacak, taşıdığı kültürel mirası sonraki nesline güvenle devredecek bir federe yönetim bence tek seçeneğimiz. Sadece orta ve üst sınıfın değil, emekçilerin, işçilerin, gençlerin, kadınların, yaşlıların, her sınıfın refahını artıracak, büyük arazi/toprak sahipliğini zamanla ve doğallıkla çözecek, ayrımcılığı, ayrıcalıklığı ortadan kaldıracak, bölgedeki yoğun emek sömürüsünü azaltacak, sigortalı ve iş tanımlı yaşamı genelle yayacak, kurallı yaşamı kanıksatacak, konforunu, işini ve planlarını riske atmayacak bu model bir güç haline gelirse bölge içi sosyal, kentsel, kültürel sorunlar çözümlenmeye ve çözülmeye başlar; bölgeyi terk edenler ancak bu başarılmaya başlandığında geri dönmeye başlayabilir. Herhangi bir ideoloji ya da inancın selefiliğine karşı çocuklarını, gençlerini güçlendirmiş bir model..

Kürdün milliyetçilik hakkı ve dozu kadar yerleşik Türkün, Ermeni’nin, Dom’un, Süryani’nin, Arabın da aynı milliyetçilik hakkı olmalıdır. Bu nedenle birlikte yaşamı tekrar tanımlamayı, dikkatle kurgulamayı, örmeyi vaad edecek gelişen güçlenen çağcıl bir modeldir önerdiğim.

‘Kürdler belki başlatabilir ancak ilerleyemez, sonuç alamaz’ yargısı kırılmalıdır.. ‘Kısmi egemenlikle de olsa Kürdler kendini yönetemez..’ algısı yapaydır; Kürdler her gün bölgede her alanda işleri yürütebiliyor.

Federe yönetim model önerisinin öncelikli muhatabı, muhatabımız bölge toplumudur. Bizler Ankara ya da bölgenin dışarıdaki dostlarından, dayanışmacılarından önce ya da eş zamanlı kendi toplumumuzu ikna etmeli ve katmalıyız. Bu başarıldığında gerisi kolayca ilerler..

Bölgede yerleşik her bir milliyetin özgürce uluslaşmasında eşit işlevsel hak ve olanağa sahip olması; her inancın, kültürün, yaşam tarzının özgürce ve kendinden olmayanın, kendi gibi olmayanın hassasiyetlerine saygılı yaşaması Kürdistanlıların bireyleşmesi ile sağlanır.. Federe yönetim bunu gerçekleştirmenin en güçlü, şeffaf, esnek, hoşgörülü ve çağcıl projesidir.

Federe yönetim önerisi; federe yönetimi ve Kürdü ihmal eden, küçümseyen, önemsizleştiren, kayıplarını telafi etmeyen, tutarsız yaklaşan, hakkaniyetli olmayan, oyalayan herhangi bir ‘anlayışın, hareketin ya da sürecin’ güçlü, etkili, bereketli, alternatifidir.

Şöyle tamamlayayım: Kürdistan Ulusları, Milletleri, İnançları, İdeolojileri ve Kültürlerinin sürmesi için Kürdistan Bireyi..