Abdulrrezzak Bedirxan ve Yusuv Kamil Ezizi Bedirxan Beyler Kürd ulusu mensuplarının Osmanlı'dan uzaklaşıp, Ruslara/Bolşeviklere yakın durmalarını isterler. Bu amaçla örgütleme yaparlar.
Gelişmeler ve Sonuçlar
Yusuv Kamil Bedirxan Ezizi ve Abdul(rr)ezak Bedirxan beyin Kürd-Rus ilişkilerini inşa etmek için gösterdikleri bütün çabalar Ermenilerin bir kesimi tarafından sabote edilirler. İlişkilerin gelişmesi önlenir. Abdul(rr)ezak bey Teşkilad-i Mahsusa tarafından öldürülür. Kamil Bey yaşamayı başarır. 1934 te Tiflis'te ölür.
Sorulacak soru; Ermeniler niye, hangi amaçlarla Kürd-Rusya/Bolşevik ilişkilerinin gelişmesini istemediler, özel tedbirlerle önlediler? Başarısızlığa uğratma kendilerine neler kazandırdı?
Abdul(rr)ezak Bedirxan Bey'in anlatımıyla Kürd-Ermeni ilişkileri.
"Abdurrezak Bedirxan Bey Teşkilad-ı Mahsusa elemanlarınca öldürülen bir bilenimizdir. Kendisi Erzurum ve Van vilayetleri sınırları içinde Kürd-Ermeni ilişkilerinin tanığı, tarafsız davranabilen kişilerden biridir. Onun anlatımlarıyla Kürd-Ermeni ilişkileri ve sürgünler.
Daha Ebaxe'de iken Ermeni yetkili, İmparatorun bizi desteklemesi için karar vermiş. Ancak Kürt ve Ermenilerin barış ve kardeşlik içinde dayanışmaları gerektiğini belirttim. Ticari olarak rahat ilişkiler geliştirebiliriz. Böyle şikayette bulunurken bunlar benim adamlarıma bir zarar vermediler. Fakat, adamlarımızı kullanarak pek çok şeyi sattılar.
Diro’nun 300 adamıyla Keveri Şamyane'ye geldiğini öğrendiğimde ben, Kürtlerin korkmamalarını sağlamak için ikna etmeye çalıştım. Çünkü, Ruslarla birlikte hareket eden Ermeniler'den Kürtlere zarar gelmeyeceğine inanmıştım.
Ancak ne zaman mahalleliler ekmek ve tuz ile önlerine çıkar, kendilerini kuzu gibi kesivermişler. Ondan sonra bunlar köyün içine inerler. Süngülerle birçok kadın ve çocuğu öldürürler.
Ebaxe'deki Kürdler bu durumu öğrenince Keven Şamyane'nin üstüne saldırıverirler ve Diro'yu yaralarlar. Daro çetesi ile birlikte geri çekilmek durumunda kalır. Diro; Ermeni güçlerinin yöneticisiydi. Gönüllü olarak askerlik yapıyordu.
Bir defasında Rus bir subayı Kara Kêndê'ye silah için gelmişti. Yanına tercümanını da almıştı. Kendisiyle konuşmaya başladığımda tercüman sohbetimize karıştı. Ben kendisini uyararak sohbetimizi kesmeye hakkının olmadığını belirtince hemen tabancasını çekerek bana tevci etti.
Bu subay kendisinin Ermeni ordusuna bağlı General Stabe'nin birliğinden olduğunu belirtti. Ben adamlarıma buna karşı koyarak dışarı çıkarmalarını emrettim.
O zamanlar kar ve tipi yolları kapatmıştı. Xorunji Romantsev benim gözcülüğümde gidiyorlardı, fakat bir süre sonra bazı muhacır Ermenilerle birlikte dönüp ilerlemelerinin imkânı yoktu. Zira kar, atların göğsünü aşmış durumdaydı....
Kaç gün önce Kolonel Nalgiyev'in ilk olarak Başkale üzerine yürümeden evvel, Kürtlerin Ermenilere verebilecek ziyandan rahat değillerdi. Onlar da Türklere karşı kendilerini savunabilmek için hareket etmekteydiler. Sonra Başkale alındıktan sonra Ermeniler birkaç Kürt evini talan etmişler ve birkaçını da öldürmüşlerdi. Türkler şehri geri alınca bu kez Kürtler Ermenilerden öç almak duygusuyla saldırmış ve talan etmiş cinayet işlemişlerdir.
Bu Ermeniler'in Rusya'ya dönmelerini hızlandırdı. Diğer yandan gönüllü asker olan Ermeniler, Kotûrê'den çıkarken erkek, kadın, çocuk olmak üzere 270 Kürt insanını öldürdüler. Kız çocuklarını birlikte alıp, mallarını talan ederek götürdüler. Köylerini yaktılar, küçük-büyük baş hayvanlarını talan ettiler.
Bu olaydan sonra Mir (knyaz cc.) Gerebxadze, Parucîk İvanov (elli kişilik piyade birliğinin başı), Komutan Platonov (8. Birlikte) ve gözleriyle bu durumu gö¬ren diğerleri, olup bitenleri bana iletti. Bir keresinde adamlarımız nöbet tutuyordu.
Bana Ermenilerin gönüllü olarak savaş meydanına çıkmış ve bizim atlarımızı kaçırmak istediklerini bildirdiler. Ben hemen General Çemozubov'u duruma ilişkin bilgilendirdim ve bu tür çelişkilerin derinleşmemesi için çaba harcamalarını arz ettim.
Bir gün geçmeden iki Ermeni askeri gönüllü olarak gelip savaşta kullandığımız atlarımızdan birini kaçırdılar. Ardından da adamlarımızdan, nöbet tutanlardan iki kişi bunların peşine düşer, biri de kalan atların yanında kalır. Pazar alanına yakın iki taraf birbirinin üzerine kurşun yağdırır.
Bu arada Rus askerleri de Ermenileri destekler. Bu çatışmada askerlerimden Elo isimli nöbetçiyi öldürür. Diğeri de çaresiz, bizim bulunduğumuz tarafa, Kürt okuluna doğru kaçar. Bu kargaşalık anında bizim ahırdaki dört atımız daha Ermeniler tarafından götürülür.
Nöbetçi okula varır varmaz bağırarak "Rus ve Ermeni askerleri Elo'yu öldürdü" haberini verdi. Biz tümümüzü de öldürmek için yaklaşıyorlar, diye seslendi. Beş arkadaş tüfeklerini kuşanarak beklemeye başladı ki okulu (okul denilen yer siyasi üstür.) korusunlar.
İki taraf birbirine ateş etmeye başladı. Tanıdığım Komutan Platonov bize yaklaşmak için düzenini almıştı. Ne zaman benim okulda olduğumu bilmesine rağmen askerlerin, dama çıkararak bize ateş etmeleri talimatı verince, en çok benim bulunduğum pencereye doğru kurşun yağmaya başladı. Kendimi korumak için pencerelerin arasındaki duvarlara dayandık.
Adamlarıma ateşe karşılık vermemelerini emrettim ki çatışma daha fazla kızışmasın. Ancak üstümüze doğru daha yoğun ateş etmeye devam ettiler. Yardımcım çenesinden aldığı kurşun darbesiyle can verdi. General Çemozubov'un benim istemim üzerine ve yardımcı olmak üzere yanımda kalan saraylı beş Kürt Beyi de yanımdaydı. Onlardan biri olan Hüseyin Bey ayağından yaralandı, bir diğerinin de kurşun elbisesine isabet etmişti.
Ben askerlerin damdan inerek hepimizi öldürebileceklerini tahmin etmiştim. Kaçmak için de bir yer ve imkân kalmamıştı. Ne yapabilirim Salih'in kendini korumak için yere atarken çenesinden aldığı kurşunla ölmesi de çözüm olamazdı. Ben son fırsat olarak pencereye yanaştım ve mendil sallayarak düşman olmadığımızı, dost güçlerinizden olduğumuzu Rusça olarak bağırdım ve ayrıca başlarındaki subayı çağırmalarını istedim.
Ateş devam etti. Ancak kurşunlar bana isabet etmedi. Askerler benim avluya çıkmamı istedi. Dediklerini yaptım ve bahçeye çıktım. Beni, Avrupai elbiselerle görünce hemen ateşi durdurdular.
Silahlarımızı bırakmamızı istediler. Dediklerini yaptık. O anda biri bahçenin kapısını çaldı. Kapıyı açtım. Baktım ki arkadaşlarımdan biri olan Paruçık Vitalis idi. Hemen beni tanıdı. Her şeyi durdurup sakinleştirdi. Kendilerinden Elo'nun cenazesini, Salih'in cenazesiyle birlikte, Farsların götürüp yanyana defnetmelerini istedim. Akşam General Çemozubov'u ziyaret etmeye gittim.
Olup bitenleri öğrenince çok üzüldü. Bize ateş eden ve atlarımızı götüren Ermenileri cezalandıracağını söyledi. Hemen Culta'ya giderek orada kalan Kürt ileri gelenini yanımıza almamız için karar kıldık. Ancak son olaydan dolayı gözleri korktuğu için bizimle gelmeyeceklerini düşündük.
çünkü Xoye'den Kotûrê, oradan da bizim yanımıza gelene kadar karşılaştıkları durumdan oldukça korkmuş oldukları için benden rica ederek kendilerini Rusya'ya götürmemelerini istediler. Onlar, Rusya'ya götürülürse öldürüleceklerine inanıyorlardı.
Düşündüm ki onların benimle birlikte korkmamaları ve yaşanan tüm kötülüklerin orada kaldığına, artık bizim için iyi düşünmeyen o insanların başarısız kaldıkları konusunda ikna etmek istiyordum.
Ama ben daha sonra Çaldıran'da öğrendim ki bu beş Kürt beyi, beni bırakıp kaçmaya karar vermişler. İçlerinde; Milla aşireti Ağası Hasan Ağa Erusan’ı de varmış. Ancak planlarını uygulamak için fırsat bulamamışlar.
O zamanlar Simko Xoye'deydi. General kendisinin Rusya'ya gitmesine izin vermişti. O Xoye'den çıkar çıkmaz Ermeniler üzerine kurşun yağdırmıştı. Okuldaki olaydan sonra benim ve Simko'nun Ermenilerce öldürüldüğümüz haberi, Xoye Kürtleri arasında dedikodu tarzında yayılmaya başlar....
Yolda Ermeni ve Asuri aileleriyle karşılaşıyorduk. Onlar Urmiye ve Salmas’ta durumları bozulup, Culfa'ya doğru kaçanlardı. Zaman zaman Fars köylüleriyle karşılaşıyorduk. Bu arada bir Ermeni Dirûjinnikesı evi ateşe verir ve ev ateş içinde, tutuşup yanar ve kül olur. Dirûjinnike; Askeri bir örgüt tarzıdır.
Bir ünlü savaşçının etrafında çete tarzı birliktir. Eskiden beri Rusya'da ya bir Knyaz ya da aşiret liderlerinin etrafında bu tarz askeri örgütlenmeler olmuştur.
Yol alırken Ermenilerin çocuk, kadın ve erkekleriyle karşılaşıyorduk. Axorike'de adam öldürenler, evleri ateşe verenler bu kez canlarını kurtarmak için kaçıyorlardı. Ben onların kurtulmaları için kendilerine yardımcı oluyordum. Onların dertlerine, tüm olanları unutarak derman olmaya çalışıyordum.
Ben, onları öküzlerin üzerine bindirip süvari adamlarımın güvenliğinde Bebecik kilisesine gönderdim. Bu olay üzerine Behecik papazı bana bir mektup göndererek teşekkür ve minnettar kaldıklarını belirtiyordu.
Birkaç Kürt köyü de Ermeni sınırına yakın top ateşleriyle ortadan kaldırılmıştı. Doğru söylemek gerekirse Celali Kürdleri Ararat dağına mevzilenmiş, ayrık davranır gibi Rus birliklerine ateş ediyorlardı.
Tercüman olarak Rus askerlerinin yanında kalan Ermeniler de suçu tüm Kürtlere yığıyordu. Bu suçsuz Kürt köylerine Rus askerlerinin baskı yapmalarına neden oluyordu. Rus subayları Kürdlerden çok Ermenileri kaale alıyordu.
Yalan ve mübalağalı bilgiler, onların (Rusların cc.) çoğu zaman Kürtler karşısında istemeyerek haksız duruma düşmelerine neden oluyordu.
Bu nedenle ben Rus subaylarına; ilişkilerinize Kürtleri de almalısınız. Tercüman olarak Kürtler içindeki Suni, Erivan ve Kars Kürtlerini de dinlemeniz gerekir. Bunlar önerilerimi kabul ediyorlardı.
Ancak uygulamada uymuyorlardı. Kürtler ile Gürcüler arasında iyi bir sevgi vardı. Onlardan Türkçe bilenler fevkalade tercüman olarak seçilebilir ve doğru iletişim sağlanabilirdi. Bayezid'ten yönü mü Iğdır'a vererek ilerlerken Korpusun başkanına rastladım. Tümümüz toplantıya katıldık.
Orada 12 Eylül günü 700 adamımla birlikte Karaeyne'yi terk ederek yola çıktık. Çubukludan, Mola Hasan köyüne doğru yol alırken önümüzde dağlar vardı. Bu mıntıkada 2.000 Kürd ailesi oturuyordu. Dağlarda, köyünden kaçan çok sayıda Kürd vardı.
Benim gelişimi duyar duymaz yüz kişi yanıma geldi ve General Turugin bu bölgede olduğu zaman, “asla kimseye saldırmayacaksınız" diye bir yazıyı ellerine verdiğini anlattılar. Bunun üzerine ellerindeki silahları bırakmışlar.
Ancak, General bölgeyi terk edip gidince, Ermenilerin saldırısına uğramış olduklarında yerlerini bırakıp dağlara çıkmışlar. 27 kadın veya kız kirlenen namuslarını, kendilerini mağara ve uçurumlardan atarak temizlemişler ki ailelerine leke dokunmasın. Bu olayın içinde Eyüphan Bey'in yakınları, Seyid Bey'in kardeşleri de var. Mendane Köyü bunlara aitti. Bu köyün Ermenileri Eyüphan Bey'in evine saldırmışlar. Kadınlarını götürmüş, erkek ve hizmetçilerini öldürmüşler. Tüm mallarını da ellerinden almışlar. Molla Hasan'dan Van'a geldim. General Nikolayev ile buluştum.
Ruslar Van'ı almadan hemen önce Osmanlı Devleti, Ermeniler'in ardına düşmüş, bölgedeki Kürtler de Türklere katılarak katliam ve talana ortak olmuşlar. Erdiş ve Arcak şehirleri büyük ziyan görmüştü. Van'da Ermeniler, 20 gün süren bir başkaldırı gerçekleştirdi.
Osmanlılar ile kıyasıya bir savaş yaşandı. Rus askerlerinin gelişi üzerine, Osmanlı tarafı çatışmayı terk ederek, şehirden çekildi. Bu kez de Müslümanların evlerini talan etme işine Ermeniler başladı. Ruslar Van'ı ele geçirdikten bir süre sonra, Taşnak Partisi liderlerinden Aram Paşa'yı vali olarak tayin ederek Ermeni devletinin oluşumu için ilk adımı attılar.
Ben Van'a geldikten sonra Rus bölge komutanı, benim hemen Botan Suyu ile Xaskere'ye gitmem için talimat verdi. Aynı günlerde Ermeni güçleri, Moks, Şatak ve Şatak Suyu'nun kuzeyinden Ermeni köyü Armşut'a varan tüm bölgeye egemenlik sağlamıştı. Ancak Şatak'ın güneyindeki köyler Ertoş tarafından savunulmaya çalışılıyordu.
Biz Van'dan zar-zor çıkarak Gorandeşte'deki Avzıne'ye vardık. Burada Ermeni jandarmalar bize; "Buradaki şeyhler Ermenileri korumuş ve onların öldürülmelerini engellemiş. Bu nedenle bölgedeki Ermeni/er de Rus askerlerinin buradaki Kürtlere dokunmamaları için onlara söz vermişler" diye bilgilendirdiler.
Ermeniler Ruslara yalvardı ki "buradaki Kürtlere karışmayın, onlar da yerlerinden- yurtlarından kaçmasınlar-ayrılmasınlar," diye iknaya çalıştılar. Kürtler de oradaki Ermenilere inanarak ve güvenerek yerlerinde kaldılar. Ancak ne zaman ki Ermeni çeteler Gorandeşte'ye geldiler, yerleşik Ermeniler'i dinlemedikleri gibi, Kürtler ve kendilerine engel olan Ermenileri katletmeye başladılar.
Jandarmalar bize bir ev gösterdiler. Etrafında 60 cenaze vardı. Yöredeki Kürtlerden 800 kişi ve ben birlikte o eve gelerek dini gereklere göre onların cansız bedenlerini toprağa verdik. Diğer gün Şatax'a vardık. Ermeni devletinin geçici ve buradaki vali yardımcısı Sayın Samuyel, bizim önümüze çıktı. Bizi konağına davet etti.
Gittik ... Bir dönem dedemin mülkü olan bu şehre benim gelişimle, buradaki Ermeniler dostane bir şekilde önüme çıktılar. Diğer taraftan da çevrede yaratılan güvensizlik ve dedikodular neticesinde; inanıyorlardı ki Kürtler kendilerine saldıracak. Bu nedenle Van'dan ağır ağır yardım almaya başlamışlardı.
Tahminlerine göre saldıracak Kürtlerin sayısı 6.000'den fazla olacaktı. Bu kuvvete karşı koyacak kadar silah ve erzak tedariki için çaba sarf ediyorlardı. Bir taraftan da Şatax'ın bu saldırıya karşı koymaya inancı da yok değildi. Şatax'ı zor günler bekliyor inancındaydılar. General Nikolayev, benim Kürtleri durdurabilmem ve bu durumun önüne geçmem için ne gerekli ise yapmamı istiyordu.
Bu nedenle "Şatax Suyu'nun güneyinden Xumane'ye kadar git"mem gerekir diye düşünüyordu. Çünkü Çelkane ve Xeşete köylerinin tümü viraneye dönmüştü. Bizim gezmemiz için Armşate'deki Ermenilerin bize kolaylık sağlamaları gerekiyordu.
Yola çıktık. Xomare ve Şatax arasındaki yol öylesine kötüydü ki çok sayıda atımız yükleriyle birlikte yuvarlanıp suda öldü. Ben Xomare'ye varır varmaz; batı civarlarının lideri Hamid'i Gorandeşte'den, Evdal Bey'i Xeşete'den, güneyden Gıravyanların lideri Hacı Mehmet Ağa'yı ve diğer sayamadığım tüm aşiret liderleri ile ileri gelen Kürtleri yanıma çağırdım.
Bunlar bana dediler ki “Ermeniler bizim bu köprüleri yapmamızı istemiyorlar.” Bu nedenle bana önerilerde bulunarak; dağ yolunda yaya olarak dedem döneminde yapılan ve Kato Dağı'ndaki yoldan geçerek gidelim..... Sarninis'ten Cizre'ye kadar 12.000 göçer çadırı vardı.
Bunlar Van ve Botan'lı muhacirlerin çadırlarıydılar.....Ermenilerle ilgili olarak da şunu belirteyim; bizim Van dışındaki Ermeni yönetiminden korkmamamız gerekir. Özellikle Botan’daki Ermenilerden hiç korkmamamız gerekir. Çünkü onlar bizim etkinliğimizdedir. Şeriat istemlerini de kabul edemeyiz. Çünkü onların zarar görmelerini de asla istemem. Eğer Şatax'a saldırırlarsa bende Rusların ellerindeki silahlar ve güçlerimizi onlar üzerine saldırarak hiç ummadıkları bir durumla karşı karşıya bırakır, onların topraklarını dahi ellerinde alırım."
Bölgelerdeki Kürd aşiretlerinden, ellerinde tuttukları Ermenileri salıvermelerini istedim. Romi-Rumi sözcüğü önceleri ülkemizi egemenlik altına alan ve sonraları el değiştiren, esaretten kurtulmadığımız için "baskıcı devlet" anlamında kullanılagelen bir sözcük."
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazın.