Yazının bu bölümünde biri kek Derwêş’ê Sado’nun, sayın Mesud Barzani’nin mektubunu Celal Talabani ye götürmek üzere Suriye’nin başkenti Şam’a götüren diyalogla ilgili elime ulaşan bir bilgiyi buraya aktaracağım. Biri de Seyda Mele İmadeddin Yetiz’in, kısa yaşamım adlı anı kitabından bazı detayları aktararak yedinci bölüme devam edeceğim.

Kek Derwêş’ê Sado, Şam’da Celal Talabani ile yaptığı görüşmelerin olumsuz sonuçlanmasından sonra Celal Talabani ve İbrahim Ahmed kliği tarafından kurulan YNK (Yekiti Niştimani Kürdistan) ile ilgili parti programı, bilgi ve belgelerin yanında, yayına Arapça olarak başlattıkları, Sharara (Kıvılcım) adlı yayın organını da alarak, Doğu Kürdistan’da Barzanilerin bulunduğu mevkie gider.

Diğer dikkat çekici bilgiler ise Seyda GURDİLÎ (Mele İmadeddin Yetiz) nin anılarından derlenen kitabın 36.sayfasında, Derwêşê SADO ile tanışmam başlığı altında dile getirilen çok önemli bilgilerdir. Seyda GURDİLÎ, Batman’da terzilik yapan Mustafa isimli yurdsever bir şahsiyetin tavsiyesi üzerine birlikte Kurtalan’a gidip Derwêş le tanıştığını. İlk tanışmadan sonra, Derwêş’in, Batman’a geldiğini, daha sonra Silvanlı Mele Abdülkerim Ceyhan, Mele Mahmud Hacici, Mele Said Xincikî ve Mele Çelebi gibi şahıslarla zaman zaman bir araya geldiklerini, Derwêş’in önerisi üzerine ayda bir kez grup olarak bir araya gelip PDK ismiyle illegal bir parti kurma çalışmalarını önerdiği dile getiriliyor. Seyda GURDİLÎ’nin anlatımlarına göre, bu çalışmalar 1959’daki 49’lar davasından önce yapılmaktadır. Bu bilgilerde, TKDP’nin tarihinde maalesef gizli kalmış çok önemli bir detaydır. Bu yeni bilgi, sayın Derwêşê Sado’nun, bir örgütçü, bir dava adamı olduğunun açık bir delilidir.

Sayın Derwêşê Sado, sadece bununla da kalmamış,1960’ların başında Batman’da birlikte çalıştığı grup arkadaşlarına, Güney PDK ile diyalog kurulması gerektiği önerisini götürmüş. Öneri kabul edildikten sonra kek Derwêş, görevlendirilen iki kişiyi Rojava ya göndererek Rojava üzerinden, Güney Kürdistan la ilişki kurma yoluna gidilmiştir. Seyda GURDİLÎ kesin tarih vermemekle birlikte, bu diyaloğun kurulduğu dönemde Abdülkerim Kasım’ın Irak’ta iktidarda olduğunu belirtmektedir. Abdulkerim Kasım’da 1963’te bir darbeyle iktidardan uzaklaştırıldığına göre, Kuzey Kürdistan da ki siyasi grubun, Güney de ki PDK ile İlk diyaloğu 1963 ten önce olduğunu bize göstermektedir. Güney deki PDK ile İlk ilişki karşı taraftan sevinçle karşılanmış. Bundan böyle Rojava Kürdistan’ı üzerinden ilişki kurmaya gerek kalmamış. Şırnak’tan bir adres verilerek, ilişkilerin bundan böyle direkt Kuzey ve Güney arasında yapılması planlanmıştır.

1975 yılı PDKI ve Barzaniler için, tarihlerinin en zorlu ve büyük ihanetler le yüz yüze geldikleri bir süreç olduğu gibi, hiç umulmayan ve en zorlu şartlarda yeniden dirilerek ayağa kalkmasını bilen bir tarihtir de aynı zamanda. Bu yeniden dirilişte peşmergenin sarsılmaz cesareti ve Kürdistan davasına olan inançlarının yanında, başta TKDP ve SKDP’nin olağanüstü fedakârlık ve çabaları da yadsınamaz bir gerçekliktir.

TKDP Derwêş’ê Sado’nun öncülüğünde bu fedakârca çabaları gösterirken, diğer taraftan da, TKDP’nin içinde yeni jenerasyonun ayak sesleri de gelmeye başlamıştı. 1971’den itibaren Kürdistan’ın kuzeyinde içten içe başlayan Barzani karşıtlığı,1975’te Cezayir de yapılan uluslararası ihanet komplosu sonrası hızla gelişmiş ve TKDP’nin yeni nesil gençleri de bu akımdan etkilenmeye başlamışlardı. Derwêşê Sado’nun, Mesud Barzani’nin Celal Talabani ye mektup götürme önerisine, ben mektubunuzu Celal’in yanına götürürsem, Kürdler bunu duyacak ve bana karşı kullanacak öngörüsü doğru çıkmış ve Parti’nin içindeki solcu gençler 1975 in sonbaharında Kozluk ilçesinin bir köyünde yapılan ikinci kongrede, Derwêşê Sado ya bayrak kaldırmış, ona karşı aday göstermemelerine rağmen Sayın Derwêşê Sado, kongrede hazır bulunan 55 delegenin 42 sinin oyunu almasına rağmen, kongrede büyük bir huzursuzluk çıkararak, Parti’yi bölünme tehlikesi ile yüz yüze bırakmışlardır. Parti’nin içinde bölünme endişesi ile duygusal davranan Derwêşê Sado, Parti delegasyonu içindeki akil adamların da önerisini göz önünde bulundurarak, Av. M. Ali Dinler’in, sekreterliğinin kabulü ile kongredeki meşruiyetinden M. Ali Dinler lehine feragat etmiştir.

1975’te ki kongrede Av. M. Ali Dinlerin etrafını kuşatan bu yeni jenerasyon 1977 de yaptıkları üçüncü kongrede Av. M. Ali Dinler de dahil olmak üzere Rêbaza Barzani ye bağlı tek bir kişiyi partide bırakmamışlardır. Derwêşê Sado’nun yaptığı onca fedakarlıkların karşılığı sorgusuz, sualsiz, savunması bile alınmadan, hukuksuz bir şekilde Parti’den ihraç edilmiştir. Derwêşê Sado’nun, sorgusuz, sualsiz partiden ihraç edilmesi, onu Kürdistan davasına ve Barzanilere hizmet etmekten alı koyamamıştır.

1976 da Türkiye üzerinden Avrupa’ya çıkması gereken Mesud Barzani ve İbrahim Gabari isimli parti üyesinin Avrupa’ya çıkabilmesi için gerekli olan nüfus cüzdanı ve pasaportu düzenleterek Britanya da hazırlanan vize ile, sayın Mesud Barzani ve İbrahim Gabari’nin yurtdışına çıkabilmeleri için, her türlü fedakarlığı yapmıştır.

1977 de yapılan üçüncü kongrede Barzani çizgisindeki üye ve kadroları tamamen tasfiye eden yeni ekip, sadece tasfiyeyle de yetinmemiş. PDK isminin ilkel milliyetçiliği, aşiretçiliği, ABD emperyalizminin işbirlikçiliğini çağrıştırdığı için PDK isminden imtina ederek KUK (Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları) ismini kullanmayı tercih etmişlerdir. 1977’deki yeni kırılma TKDP’nin tarihinde Faik Bucak ve Said Elçi suikastlarından sonra üçüncü büyük kırılma olmuştur.

Türk devletinin derin aklının 1960’larda sinsi bir şekilde uygulamaya başladığı, Kürdistan mefkuresini gözden düşürme ve Barzani’nin Güney Kürdistan’da yaktığı milli kurtuluş meşalesinin, Kürdistan’ın kuzeyine yansımasını engelleme projesinin üçüncü adımı da, hayata geçirilmiş oluyordu. Prof. Yalçın Küçük’ ün söz ettiği: “1960’lar da TİP’in içinde Kürd gençleri üzerinde çalışıyorduk, onları Şeyhlere, Ağalara karşı motive ediyorduk, çağdaş, demokratik Cumhuriyetin, uygar vatandaşları olmaları için.” Projesinin üçüncü ayağı da başarıyla hayata geçiriliyordu. Yalçın Küçük ’ün Şeyhlere, Ağalara karşı motive ediyorduk, sözünün esas olarak Kürd milliyetçiliğine ve Barzani’ye karşı olduğunu anlamak için, her halde kâhin olmaya gerek yoktur.1966 da Faik Bucak’ın, TKDP liderliğine sadece 11 ay tahammül edebildiler. Onun bir suikastla ortadan kaldırılmasından beş yıl sonra liderlik vasıflarının tüm özelliklerini üzerinde taşıyan Said Elçi çok daha derin bir suikast ile ortadan kaldırıldı ki, Kürdistan tarihinde bir ilktir. Beş yıllık bir zaman dilimi içinde bir Parti’nin iki liderinin suikastlar ile ortadan kaldırılması. Bu suikastların ikinci bir benzeri 1988-1992 yılları arasında İKDP’nin lideri Abdurrahman Qasımlo ve Sadık Şerefkendi’ye karşı, İran rejimi tarafından yapılmıştır.

Bu solcu yeni jenerasyon çok hızlı ve o kadarda hırslı idi. Kuzey Kürdistan da ki, siyasi ibreleri Moskova ya yönelik diğer solcu örgütlerle adeta liderlik yarışı içine girmişlerdi. Birçoğunun Said Elçi cinayeti ile ilgili yaklaşımları, Dr. Şivan’ın siyasi mirasçıları ile adeta örtüşüyordu. Onlar da, adım adım Barzani’yi ve onun çizgisindeki Derwêşê Sado’yu bütün olumsuzlukların kaynağı olarak görmeye başlamışlardı.

Söz konusu yıllar, bizim kuşağımızın da ayak seslerinin gelmeye başladığı yıllardı.1945’lerin jandarmalarının Kürdistan’da estirdiği Devlet terörünün oluşturduğu ölü toprağının bulutları, bizim kuşağımızın 1970’lerin başından itibaren sahaya çıkması ile dağılmaya yüz tutmuştu. Yeri geldiğinde polis karakolunun içinde yapılan şiddete anında karşılık veriliyor. Yeri geldiğinde jandarma tarafından haksız yere göz altına alınan gençlerin dışarıdaki arkadaşları, çarşı pazara inen jandarma komutanına karşı toplu tepkilerini gösterebiliyorlardı. Kürdistan’da hiçbir şey artık eskisi gibi yürümüyordu.

1975’te Barzani’ye karşı Kürdistan’ın kuzeyinde yükselmeye başlayan sol, Sosyalist reaksiyona karşı Ferid Uzun’un lider kadroları arasında bulunduğu KAWA hareketi güçlü bir şekilde Barzani’ye sahip çıkıyor. SSCB ve yandaşlarını ırkçı, faşist BAAS rejimine destek olmaları nedeniyle her yerde yüksek sesle eleştiriyordu. Ferid Uzun’un Teyp kasetleriyle destansı şiirlerinin (Peşmerge, Kevokên Sipi)yanında güçlü avazı ile seslendirdiği Kürd çe müzik parçaları Kürdistan’ın her yanında halk arasında yayılıyordu.

1977 yılı TKDP’nin Kuzey Kürdistan’ın birçok alanında güçlü bir şekilde örgütlendiği bir dönemdi. TKDP özellikle Qiyada Muwaqqet (Geçici Komite) ın kurulmasından sonra Kuzey’de ortaya çıkan dinamizm ve peşmergenin 26 Mayıs 1976’da, Irak hükümetine karşı başlattığı güçlü direniş, Güney, Rojava ve Kürdistan’ın kuzeyinde büyük bir umut ve hareketli bir dinamizm vücuda getirmişti Dolayısı ile en güçlü olduğu dönemde ideolojik nedenlerle parti içinde baş gösteren sorunlar ve buna bağlı olarak ortaya çıkan bölünme,1971’deki kırılmadan çok daha fazla tahribatlara yol açtı.

Dr. Şıvan’ın yandaşlarının 1971’den itibaren Barzani’ye ve Derwêşê Sado’ya yönelik estirdiği komplo teorilerine 1977’den itibaren KUK’çuların, komplo ve karalama kampanyası da ekleniyordu. Ferid Uzun ve arkadaşlarının, Barzaniler için en kritik olan dönemde Barzani’ye ve Kuzey deki PDK (TKDP) ye her alanda sahip çıkmaları çok anlamlı idi. Dost dar günde belli olur, atasözünü yerine getiren bir duygu ve dayanışma ile, her yerde Barzanilerin haklı davasına ve Kuzey deki PDK üzerinde oynanan oyunları boşa çıkarmak için tutarlı bir çizgiyi kararlılıkla sürdürüyorlardı.

1971 de, Said Elçi ye yapılan suikast konusunda, Dr. Şıvan’ın katil, Said Elçi’nin maktul ve mağdur olduğuna inanmamıza rağmen,1975 te Kuzey’de ki solcu, sosyalist jenerasyonun aksine, koşulsuz bir şekilde Barzani’nin yanında durmamıza rağmen,1977 de KUK kliğinin TKDP içinde yaptığı ve TKDP’yi, büyük bir bölünme ve kriz içine koymalarını her yerde ve zeminde yazılı ve sözlü olarak eleştirip onlara karşı tavır almamıza rağmen, kek Derwêşê Sado hakkında yapılan ve havada uçuşan iftira ve teorilerinin etkisinden biz dahi kurtulamamıştık. Çünkü: Derwêşê Sado ile aynı bölgenin insanı olmamıza rağmen, onunla diyaloğu muz yoktu. Diğer etkenlerden biri, farklı kuşakların insanları olmamız, diğer önemli bir etken de kek Derwêşê Sado’nun, tutukluluk süreci ve 1971’den sonra zamanının önemli bölümünü Kürdistan’ın güneyinde ve Rojava Kürdistan’ın da, geçirmek zorunda olması idi.

- 8-

12 Mart 1971 de yapılan askeri darbeden önce, Dr. Şivan’ın 1970’te tasfiyeci ve komplocu bir tarzda kurduğu TKDP’yi saymazsak, Kürdistan’ın kuzeyinde illegal alanda yalnızca TKDP vardı. Legal alanda da 1969 yılında kurulan DDKO (Devrimci Doğu Kültür Ocakları) vardı.

12 Mart 1971’de yapılan askeri darbeden sonra binlerce Kürdistanlı yurtsever, tutuklanarak cezaevlerine atıldı. Toplum üzerinde tüm darbe dönemlerinde olduğu gibi, Devlet terörü estirilerek, şiddet ve baskı yöntemleri her alanda ölçüsüz bir şekilde devam ettirildi. 1973 yılında yapılan parlamento seçimlerinde iktidara gelen CHP lideri Bülent Ecevit ve MSP lideri Necmettin Erbakan koalisyonu ile kurulan hükümet 1974 yılında siyasi tutukluları da kapsayan genel af çıkararak, cezaevlerinde bulunan siyasi kadrolar da çıkarılan genel af kapsamında özgürlüklerine kavuştular.

1974 yılında çıkarılan genel af sonucunda özgürlüklerine kavuşan, Kürd siyasi kadroları dinamik bir hareketlilik içine girerek bir yıllık zaman dilimi içinde Kürdistan’ın Kuzey’inde bir düzine örgüt ortaya çıkarıyordu. Söz konusu örgütlerin hemen hepsi sol, sosyalist perspektife sahip örgütler olmakla beraber aralarında hararetli rekabet ve tartışmalar gün geçtikçe daha da yükseliyordu. Sol, sosyalist ideolojinin envayi çeşidi üzerinde beyinler yoruluyor ve en ufak detaylar üzerinde ayrışmalar da aynı hızla gelişiyordu. İşin önemli bir detayı, her Kürd sol örgütünün arka bahçesinde, bir Türk sol örgütün gölgesi vardı. Siyasi antenler ve stratejiler, uluslararası Komünist hareketin ana merkezlerinin bulunduğu başkentlere doğru yönlendirilmişti.

Siyasi antenleri Moskova’ya dönük olan Kürd sol yapılanmaları, aynı istikamete bakan Türk sol örgütlerinin doğal bir müttefiki olarak algılanıyor ve çoğu zaman da, Türk sol örgütleri, Kürd sol örgütlerine ağabeylik yapıyordu. Aynı durum uluslararası Komünist hareketin merkezini Pekin, Tiran ve Havana olarak gören Kürd sol örgütleri içinde geçerliydi.1975’ten itibaren Kürdistan’ın kuzeyinde ortaya çıkan örgütsel siyasi tablo, 1970’lerden itibaren Rojava Kürdistan’ın da El muhaberat in etkisi ile ortaya çıkan, çoklu PDK’leri andırıyordu.

Bütün bu keşmekeşliklerin arasında bir oluşum ortaya çıkıyordu ki, yukarıda dile getirdiğim tüm Kürt örgütlerinden denilebilir ki her konuda farklı bir yapılanma idi. İlk başlarda UKO (Ulusal Kurtuluş Ordusu) adıyla sahaya çıktılar. Daha sonra APO’cular olarak kendilerini topluma lanse ettiler. 27 Kasım 1978 de Lice’nin Fis köyünde yaptıkları bir kongre ile PKK adıyla kendilerini Kürdistan toplumuna dayatmaya başladılar.

Devletin derin aklı 1960’lardan itibaren geliştirmeye başladığı Kürdistan mefkuresini, Kürdlerin gözünden düşürme ve Barzani perspektifinin, Kuzey Kürdistan’ı etkileme projesinin önünü kesmeyi 1966’da Faik Bucak suikastı üzerinden, 1971’de Said Elçi suikastı üzerinden ve 1977’de TKDP üzerinden dolaylı veya dolaysız olarak uyguladığı yöntemlerle büyük ölçüde başarılı olmuş ve 1975’lerden itibaren sahaya sürdürdüğü APO ve kliği üzerinden, Kürdistan’da tarihin hiçbir döneminde görülmemiş yeni bir fırtına estirilmeye başlanmıştı.

Adını zikrettiğim bu yeni hareket Kuzey Kürdistan da ki diğer örgütlerin tümünden ilk başlarda daha zayıf ve örgütsüz olmasına rağmen, girdiği her il ve ilçede o yörede örgütlü olan Kürd hareketlerine yöneliyordu. İlk adımda tartışma ile işin içine giriyordu, daha sonra ki adım zorbalığa baş vurarak işi kavgaya dökmek, ardından da silahlı şiddete baş vurmayı yöntem olarak kullanıyorlardı.

1971 de Dr. Şıvan ve arkadaşlarının Said Elçi, Mihemedê Begê ve Mele Abdüllatif Savaş üzerinde oynadıkları darbeci ve tasfiyeci tutum, bunlarla birlikte zirveye çıkıyor. 1977 Mayıs ayında APO en yakın arkadaşı olan Haki Karer’i kendisinin şaibeli ilişkilerini (Pilot kod isimli Ağrılı Necati Kaya, Apo’nun eşi Kesire Öcalan ve Prof. Dr. Türkkaya Ataöv le ilgili ilişkiler) sorguladığı için, karanlık bir suikastla öldürtüyor ve suikast adresini beş parçacılar olarak bilinen yurtsever bir Kürd hareketinin üzerine yüklemeye çalışıyordu. 1986-87’lerde de, illegal yayın organları olan Serxwebun dergisinde de Haki Karer’in cinayetinden Derwêşê Sado’ yu sorumlu tutuyordu.

Haki Karer, cinayetinden sonra 7 Ekim 1978 de ilçemiz Kurtalan’da o dönemde Dicle üniversitesi eğitim enstitüsü ikinci sınıf öğrencisi 19 yaşındaki Nedim Sak’ı kalleşçe bir silahlı saldırı ile öldürüyorlardı.

20 yüzyılın başlarından itibaren örgütlülük süreci içine giren, Kürd siyasi oluşumları Kürdistan mefkuresini kendilerine amaç edindikleri için, örgüt içi ve Kürd örgütleri arasında hiç olmayan iç çatışma geleneği ilk olarak 1971 de Dr. Şivan tarafından bozulmuş, PKK’nın ortaya çıkması ile Kürdistan’da yeni ve çok karanlık bir süreç başlatılmıştır. PKK’nin bu versiyonu Türk Devletinin 1925-1937 yılları arasında uyguladığı Şark Islahat Planlarını anımsatıyordu. Arada çok büyük bir fark vardı 1925 ile 1937 yılları arasında uygulanan Şark Islahat Planları Devletin resmi güçleri tarafından pratiğe geçiriliyordu.

1970’lerin ortalarından itibaren PKK üzerinden uygulanan plan ise çok daha derin, kirli ve acımasızdı. Şark Islahat Planları’ının ilk hedefi o dönemde ki Kürd örgütleri ve potansiyel güce sahip olan Kürd aşiretleri idi. PKK’nin de ilk görevi Kürdistan’daki örgütleri tasfiye etmek, potansiyel güç sahibi aşiretleri sıkıştırmak, yormak, bunaltmak ve Devletin gölgesine sığınmaya zorlamaktı. İkisi de farklı zaman dilimlerinde aynı göreve odaklanmıştı. 1925-37 arasında devlet tarafından, amacının ne olduğu açık ve seçik ti.1970’li yıllarda Apo ve örgütünün uyguladığı yöntemler ise, önceki ile kıyaslanamayacak bir durumdu. Çünkü APO bütün bunları Bağımsız Birleşik Kürdistan adına yaptığını iddia ediyordu. Aynı amaçları savunan Kürd örgütlerini tek tek hedefleyerek Bağımsız Birleşik Kürdistan’ı savunmuyorlar gerekçesi ile tasfiye etmeyi kendine temel amaç edinmişti.

Doğu Perinçek’in son zamanlarda kendi yayın organı olan Ulusal TV de ifşa ettiği böcek teorisini doğrular nitelikteydi. Doğu Perinçek’in ifşa ettiği teoriye göre: 1978 de MİT teşkilatı bir teori geliştirip adını böcek teorisi koyuyor. Böcek teorisine göre, Apo büyük böcektir, büyük böcek ormana salınarak, ormandaki diğer böcekleri yiyecek.

Kurtalan’da 1977 yılında genç arkadaşlarımızın kolektif çabası ile Kurtalan Köylülerle Birleşme Dayanışma Derneği adı altında demokratik bir kurum oluşturulmuştu. Kurtalan gençliği ezici bir çoğunlukla bu derneğin çatısı altında bir araya gelip, halkla bütünleşme, halkın her türlü sorunları ile birebir ilgilenme çabasını aktif bir şekilde sürdürüyordu. Derneğe bırakılan bir daktilo ile çevre köylerden gelen insanlarımızın sorunları ile ilgileniyor ve başvuracakları resmi kuruma dilekçe yazılıp, köylü vatandaşın yanında bir gençte resmi kuruma gittiği zaman dernekten gelindiği anlaşılıyor ve oradaki görevli memur hızla vatandaşın sorununu çözüyordu.

O dönemler, okuma yazma oranının ve Türkçe konuşmanın çok düşük olduğu bir dönemdi. Hem ilçe merkezinde, hem de çevre köylerden ehliyet almak ve resmî kurumlara iş başvurusu yapabilmek için ilkokul diploması zorunluluğu vardı. Halktan insanlar akın, akın derneğe gelmeye başlamıştı. Derneğe diploma için gelenlerin isim listesini TÖBDER’e (Tüm Öğretmenler Birleşme Dayanışma Derneği) veriyorduk ve bir sezonda 600 diplomanın verildiğini hatırlıyorum

Köylüler arasında çıkan çelişki ve kavgalarda hemen devreye giriyor ve taraflar arasındaki sorunu hakkaniyet içinde çözerek, onları barıştırıyorduk. Çünkü temel amaç ve inancımız toplum içindeki sorunların diyalog ve barışla çözülmesi, toplumun bilinçlendirilerek egemen güce karşı örgütlü bir duruma getirilmesi idi.

Sol yelpazede olmamıza rağmen, diğer sol-sosyalist örgütlerin aksine halkımızın değer yargılarına azami derecede saygı gösteriyorduk dönemde lümpen kültürü ve gençlerin dejenerasyonu nu engellemek için dernekte inisiyatif sahibi olan arkadaşlar olarak, kendimize üç prensip belirlemiştik

1)- Toplumu din kisvesi altında kendine köle gibi bağlayan ve milli meseleden uzaklaştırıp apolitik bir kalıba sokan, Devletle işbirliği içindeki belli başlı odakları her yerde eleştirip, halk arasında onları tecrit ediyorduk. Bunun yanında halkımızın ezici çoğunluğunun inandığı İslâm dini hakkında ileri geri konuşulmasına müsaade etmiyorduk. Aynı hassasiyeti, diğer farklı inançlara sahip Alevi ve Ezdiler içinde gösteriyor, bunun yanında bu iki kesim Kürd toplumunun içinde ötekileştirilme sorunu ile yüz yüze oldukları için, bunlara pozitif yaklaşım da bulunuyorduk.

2)- Belli kurallar çerçevesinde alkol almak isteyenlere müdahale etme hakkını kendimizde görmüyorduk. Öbür taraftan alkol alıp çarşı, sokakta dengesiz davranış ve hareketlerde bulunanlara müsaade etmiyorduk.

3)- Kız, kadın ilişkilerinde Kürd toplumunun ahlaki değerlerini esas alıyor, bu toplumsal değerlerin zıddı davranışları kabul etmiyorduk.

Bu prensipleri çiğneyenleri üç sefer uyarıyorduk. Üç sefer uyarılmasına rağmen, halen aynı hatayı tekrarlamak ta ısrar edenleri, dernekten ve arkadaş çevresinden ihraç edip soyutluyor ve topluma o kişilerin ihraç edildiklerini ve bundan sonraki şer ve günahlarının bizi bağlamadığını toplumla paylaşıyorduk. Bu tutum ve davranışlarımız, toplum tarafından takdir ediliyor ve çocuklarının dernek çatısı altında güvende olduklarını fark ediyorlardı. Bunun yanında dernekte sık sık siyasi seminerler dışarıdan gelen siyasi kadrolar tarafından veriliyordu. Kürdistan ulusal özgürlük mücadelesinin uzun erimli bir mücadele olduğunu ve her türlü meşru mücadelenin olmazsa olmaz olduğunu. Bunun yanında Kürdistan toplumu ulusal bir bilinçle örgütlendirilmeden, zamansız girişilecek herhangi bir çıkışında Kürdistan halkının anasının ak sütü gibi helal olan, millet olmaktan kaynaklı haklarının büyük bir akamete ve hatta yenilgiye uğrayacağını o günlerdeki genç dimağlarımızla öngören bir duyarlılığa sahiptik.

Kısa bir zaman dilimi içinde, birçok tecrübesizliğimize rağmen toplumsal değerler üzerinde yürümemiz halk arasında bizim lehimizde gün geçtikçe gelişen bir güven ve umuda dönüştüğünü fark edebiliyorduk. Halk arasında lehimize bu gelişmeler olurken, bu yapılanma dan, başta Devletin kolluk kuvvetleri olmak üzere, kişisel egoları yüksek ve Mahalli hesaplar peşinde olanlarda hoşnut olmuyordu. 1977’de yapılan genel seçimlerde Kurtalan’da ki yerel seçimlerde taraf olan arkadaşlarımız aktif bir dinamizm göstererek adaylardan birini destekleyip yerel yönetime getirdiler. (O dönemde doğru olan tavır, ya kendi adayımızı göstermek veya mahalli seçimlerde tarafsız tutum almaktı. Millî meseleye odaklanmış, siyasal bir yapının, mahalli seçimlerde veya herhangi bir seçimde adaylar arasında seçenek yapmak eşyanın tabiatına aykırı bir tutumdu günkü gençlik yıllarının verdiği bir tecrübesizlik olarak değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum) Mağlup olan adayın finansörlüğünü üstlenen, ağalığa özenmiş kişi, yenilgiyi hazmedemedi ve bu hırs üzerinden PKK ile işbirliği içine girip, onları Kurtalan’da konuşlandırdı.

Hırs ve ihtiraslarına esir düşüp gözü kararan bu şahıs,1977 seçimlerinde kaybettiği finansı 1981 de yapılması beklenen seçimlerde belediyeyi ele geçirerek telafi edebileceği dürtüsü ile hareket etmeye başlamıştır. Gençliğin Mahalli seçimlerdeki dinamizmini görünce öncelikle dernek etrafında dönmeye başladı. Sosyal yapıları, derneğin belirlediği prensiplerle uyuşmadığı için, dernek çevresinden umduğunu bulamayınca PKK’lileri Batman’dan getirip Kurtalan’da yerleştirdi. PKK’nin yapısında bununla tam örtüşüyordu. Kurtalan’da çok güçsüz idiler. Bu aşamadan sonra arkadaşlarımızla girdikleri her tartışmayı kavgaya dönüştürüyorlardı.

1978 yılının Ekim ayının başlarında Batman’da bulunan derneğimiz üzerinde de provokatif hareketlerde bulunuyor ve orada da yapılan her tartışma kavga ve kaba kuvvete dönüşüyordu. Dengê Kawa çevrelerinin kurduğu derneğin yan tarafında bulunan ve herkesin yanında, dernek üyelerinin de zaman zaman oturduğu çayhaneye Kalaşnikof otomatik silahla saldırıyor, saldırı sonucunda dernekle hiçbir bağı olmayan iki kişi öldürülüyordu. Arkadaşlarımızdan biri Batmanlı, biride Kurtalanlı olmak üzere iki kişi el avuçlarından hafif yararlanıyordu.

Bu olay Kurtalan’da duyulduğunda büyük bir öfke ile karşılandı ve onların Kurtalan’da ki adamlarına karşı misilleme yapılması eğilimi güçlü bir şekilde ortaya çıktı. Akşam yaklaşık 10 kişilik bir grup bir araya gelerek durum değerlendirildi ve Batman’da vuku bulmuş bir olay nedeniyle Kurtalan’da azınlıkta olan adamlarına karşı misilleme yapmanın doğru olmadığı, zira Kurtalan halkının olay hakkında yeterli bilgisi olmamasının yanında ,bizim onlardan çok üstün bir durumda olmamız nedeniyle halk üzerinde aleyhimizde bir algı oluşabileceği var sayılarak, misilleme yapılması kararı doğru bulunmamakla beraber, şöyle bir şerhte karar altına alındı: Batman’daki provokasyonla ilgili bildiri bize gelip, dağıtıldığı zaman, muhtemelen onlardan bize karşı tepki gelecektir. Böyle bir durumda onlara iyi bir ders verilirse Kurtalan halkı üzerinde ki güven ve saygınlığımızda olumsuz bir durum yaşanmaz görüşü kabul gördü.

Ertesi gün,(7ekim 1978) Batman’da ki saldırıda yaralanan iki kişi Kurtalan’a geliyor. Batman’dan PKK tarafından Kurtalan’a sorumlu olarak görevlendirilen İdris Güzel adlı kişi, Kurtalan çarşısının merkezinde, Batman’dan gelen Dengê Kawacı (İdris Güzel ile, Batman’dan gelen Yaşar ismindeki Dengê Kawaci birbirlerini iyi tanıyorlar) ile yüz yüze geldiğinde üzerindeki silahı çıkararak, Batman’dan gelen kişilerin üzerine doğru çeviriyor. O esnada çarşının içindeki kaldırımda olup bitenleri seyreden ve Almanya’dan izinli gelen Nevzat Güneş, Kardeşi Nasır’ın, Yaşar ismindeki arkadaşı ile silah tehdidi altında olduğunu görünce, cesurca ve atik bir davranışla silahı elinde bulunduran İdris Güzelin üzerine atlayarak, elindeki silahı yere düşürerek onu etkisiz hale getiriyor. Ne yazık ki kendini bilmez biri, yerdeki silahı alarak İdris Güzelin belden aşağı bölgelerine sıkar. Oysa Kürdlerin geleneklerinde silahı elinden alınan kişi, ölüden beterdir ve silahı elinden alındıktan sonra ona ateş etmek gerekmezken, bu kişinin yaptığı hareket karşı tarafın eline bir koz vermiş oluyordu.

Eğer o hareket yapılmamış olsaydı, olabilirdi ki PKK’nın Kurtalan’da artık toplum içine çıkacak yüzü bile kalmazdı. Silahlı birinin elinden hiçbir silah kullanmadan onu etkisiz duruma düşürmek, bir insan için olabilecek çok küçük düşürücü ve onur kırıcı bir durumdur.

Olayda yaralanan İdris Güzel, bir taksi kiralanarak arkadaşları tarafından Batman’a götürülür. Batman’daki PKK sorumlusu (muhtemelen Mazlum Doğan olabilir, çünkü o dönemde Batman’da görevli idi) bunlara emir vererek, gideceksiniz ve bu olaya karşı misilleme yapacaksınız diye talimat verir. Bunun üzerine Kurtalan’da ki PKK’lilerden bir grup akşam karanlığının, yeni çökmeye başladığı bir sırada Kurtalan çarşısına girerler. O saatlerde genellikle herkesin evlerine çekildiği saatlerdi. Nedim Sak’ın evi çarşı merkezine çok yakın olduğu için, tanıdık bir Berber dükkanının önünde oturmaktadır. Nedim’i gören bu saldırgan grup, hemen üzerine ateş etmeye başlar. Nedim de üzerinde savunma amaçlı taşıdığı silahla karşılık verir. Saldırganlar dan biri yaralanır, ne yazık ki Nedim’in vücuduna birden fazla mermi isabet etmiş ve ağır yaralı olarak Dicle üniversitesi hastanesi ne götürülür ama yara çok ağır olduğu için, hayatını Kürdistan davasına daha çok genç yaşta adayan Nedim Sak, daha gençliğinin baharını bile yaşayamadan hayata veda eder.

Bu suikast Kurtalan’ın yakın tarihinin en acı ve ilk siyasi suikastı idi. Biz o gencecik yaşlarımızda halkımıza hizmet aşkı ile uzun vadeli bir mücadeleyi önümüze koyduğumuzda elbette bundan çok daha büyük tehlikeleri umuyorduk ve göze alıyorduk. Ne var ki bizzat Kürd toplumunun içinden değil, ülkemizde zorla egemenliğini kuran sömürgeci devletten bekliyorduk, bu tür saldırıları ve tehlikeleri.

Nedim Sak cinayeti Garzan bölgesinde PKK tarafından işlenen ilk cinayet oluyordu. 08 Ekim 1978’de Nedim’in cenazesi Diyarbakır’dan, Kurtalan’a getirildiğinde o güne kadar görülmemiş kitlesel bir kalabalık cenazeye eşlik etmek üzere Kurtalan’a giriyordu. TCDD yolları istasyonunun bulunduğu yerde cenaze aracı kortej le birlikte durdu. Kurtalan kaymakamı, jandarma bölük komutanı ve emniyet komiseri (O dönemde ilçelerde Emniyet teşkilatı komiserlikler şeklinde temsil ediliyordu) beraberlerinde ki polis ve jandarmalarla cenazeyi kendileri alıp gömme girişiminde bulundular. Cenaze aracında bulunan cenaze kortejinden sorumlu kişi elini, Devletin ilçe sorumlularına doğru ellerini sert bir şekilde uzatarak cenazemizi nasıl gömeceğimizi biz iyi biliyoruz demesiyle, Devletin yetkili erkanları geri çekilip, susmak zorunda kaldılar. Aynı gün, bir dernek taraftarı ilçe emniyet teşkilatında göz altına alınmıştı ve Siirt’ten gelen telsiz talimatlarına tanık olmuştu. Neden dağıtmıyorsunuz emirlerine, efendim devasa bir kalabalığı elimizdeki az sayıda güvenlik personeli ile nasıl dağıtacağız diye cevap veriyorlardı.

O gün kek Derwêşê Sado, cenaze kortejinin en önünde Nedim Sak’ın cenazesinin arkasında her zaman olduğu gibi modern giyimi ve fotörü ile, matemini belli ettiriyordu. Çünkü Nedim Sak, çok genç yaşta olmasına rağmen, bazen onun yanına ilişiyor ve merak edip, öğrenmek istediği konularda ona sorular soruyordu. Onun bu durumu bazen bizim de dikkatimizi çekiyordu Kek Derwêşê Sado, çarşının alt girişinden merkez camii ne kadar ciddi bir şekilde matemini göstererek yürüyordu. Camide ki işlemler bittikten sonra yaklaşık bir km ilerideki mezarlıklara kadar cenazeye eşlik ediyordu. İleriki yıllarda kek Derwêşê Sado Nedim den, söz ederken gözleri hep doluyordu.

Kek Derwêşê Sado ile aramızdaki tozlu bulutların dağılmaya başlamasının başlangıcı, hepimizin matemli olduğumuz bu acı günde başladı diyebilirim.

Devam edecek.