Irak’ta, kendilerini “Mukavemet” diye adlandıran 8 Şii silahlı grup [1], ABD güçlerinin Irak’taki varlığına ilişkin yayımladıkları ortak bildiride, Amerikan güçlerini “işgalci” olarak vasıflandırıp, bu ülkenin sadece sadece zor ve şiddet dilinden anladığını ileri sürdü.

Bu bildirinin, yeni Kudüs Gücü Komutanı’nın Irak’a yaptığı ziyaret, ABD’nin Irak Hizbullah güçlerini vuracağı söylentileri ve daha sonra ABD Başkanı Trump’ın İran ve ona bağlı grupların Amerikan çıkarlarına saldırı hazırlığında olduğu şeklindeki uyarılarının ardından gelmesi dikkat çekiciydi.

Bu, Irak’ta ABD ile Şii düşmanları arasında tırmanan gerginliğin son halkası olabilir ama son halka olması imkansızdır. Soru şu ki bundan sonra neler olaracak? Korona salgınının dünyayı kasıp kavurduğu bu dönemde Irak’ta gerginlik neden artıyor? Bu, korona dönemindeki gerginlik, tarafların birbirinin güç kapasitesini hesaplnma şeklinden kaynaklı yoksa arkasında başka itici nedenler de var mı?

Bildirinin temel amacı iç siyasete yöneliktir. Açıkcası, Irak’ta hükümeti kurmakla görevlendirilen Adnan Zurfi’nin çabalarını sonuçsuz bırakmak ve kendi taleplerini görmesini sağlamaktır. En azından kısa zamanda ne ABD ne de İran bir savaş istemiyor. Ancak kendilerine “Mukavemet” adını veren gruplar, ABD ile kontrollü bir gerginliği tercih ediyor.

Sürekli ve sınırlı bir çekişme

“Mukavemet” gruplarının bildirisi bir bakıma bize neler yaşanabileceğinin ipuçlarını veriyor. Her şeyden önce bildiride belirtilen, “Çatışma kararı verirsek eğer, Irak topraklarını ve gökyüzünü size cehennem yapiriz” ifadeleri, bu grupların hali hazırda ABD ile bir savaş başlatma kararı almadıklarını ve dolayısıyla ABD’nin de böyle anlamasını istemediklerini gösteriyor.

Elbette bu süreçte saldırıdan çok saldırı tehdidinde bulunmayı yeğliyorlar. 11 Mart 2020’de Taci Askeri Üssüne düzenlenen saldırıda 2’si Amerikan, 1’i İngiliz 3 askerin hayatını kaybettiği saldırıyı henüz tanınmamış veya yeni ilan edilmiş bir grup üstlenmişti. Hizbullah ve Nuceba gruplarının bu saldırıya destek açıklaması Şii grupların ABD ile çekişmeyi kontrollü ve sınırlı bir şekilde sürdürmek istediğini gösteriyor.

ABD ile gerginliğe ihtiyaçları var. Çünkü bu ideolojik anlamda vücut bulmalarına, Irak siyaseti içerisinde konum ve söz sahibi olmalarına yarıyor. ABD’nin Irak’tan çıkması onlar için bir kazanım olabilir. Ancak onlar sıcak ve kapsamlı bir savaşla bunu gerçekleştirmek istemeyecek kadar realisttirler. Çünkü böyle bir savaşın siyasi, askeri ve ekonomik açıdan kendi çıkarlarına sonuçlanmayacağını biliyorlar.

Olaya dış yüzünden de bakıldığında, aslında İran da en azından bu dönemde bazı sebeplerden ötürü bu grupları ABD’ye karşı savaşa teşvik edebilecek durumda değil.

Birincisi; Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından İran’ın Heşdi Şabi grupları ve Şii siyaseti üzerindeki etkinliği, eskisi kadar güçlü değil. Dolayısıyla bu durumda yaşanacak bir savaşın kontrolden çıkması olasılığı yüksektir ki bu da Tahran’ın çıkarları ile çakışmaz. Kasım Süleymani’nin tersine yeni Kudüs Gücü Komutanı etkili ve geniş ilişkilere sahip biri olarak öne çıkmıyor. Şii tarafların ortak başbakan adayı üzerinde anlaşmamaları, ki buna İran’a yakın gruplar da dahildir, bu zayıflığın en açık göstergesidir. Bu, Haşdı Şabi yönetiminde Ebu Mehdi Mühendis’in yerine geçecek ismin belirlenmesi konusunda da böyleydi. Kaç ayı geçmesine ragmen, hala onun yerini doluracak kişinin ismi tartışmalı.

İkincisi ise; korona salgını krizi nedeniyle petrol fiyatlarının düşmesi ile Irak ve İran’ın ciddi ekonomik sorunlar yaşamasıdır. Böyle bir durumda savaşa yeltenmek kendileri açısından çok ağır sonuçlar doğurabilir. Sınırlı bir gerginlik, koronavirüsü salgınına karşı mücadelede ve ekonomik krizi önleme konusunda izlediği zayıf siyaset nedeniyle İran’ın işine yarayabilir. Fakat kapsamlı bir savaş zararla sonuçlanır.

Siyasi ve ekonomik durum İran’ı öyle bir hale getirmiş ki koronavirüs salgınından önce bile ABD tarafından en önemli komutanlarından birinin öldürülmesi karşılığında savaşı göze alamamış, sınırlı bir misilleme ile yetinmişti.

Koronavirüsü salgınının tüm dünyada yayıldığı bu dönemde, bazı ülkeler de, ABD’nin İran’a uyguladığı ambargonun hafifletilmesi talebinde bulunurken, ABD’nin İran’a ve Irak’taki müttefiklerine karşı kapsamlı bir savaş dayatma beklentileri gerçekçi olmayabilir.

Irak’ta Hizbullah hedeflerinin vurulmasına yönelik dillendirilen planlar yeni değil. Hizbullah İran’ın Irak’taki nüfuzunun omuriliğidir. Bölgesel bir role sahip oldukları gibi Ebu Mehdi Mühendis’ten tutun halefi olarak adlandırılan Ebu Ali Basri ve Ebu Fedik’e kadar tüm bu isimler Hizbullah üyesi kişiler ve dolayısıyla en azından Heşdi Şabi’nin kurumsal düzeninde güçlü pozisyoları var.

ABD daha önce Ebu Mehdi Mühendis gibi bir ismi öldürdü, bazı Hizbullah liderlerini terör listesine aldı. Hatta bazı yerlerde İran’a yakın grupların karargahlarını da hedefledi. Ancak bu da İranlı yetkililer ve bazı Heşdi Şabi gruplarının propagandasını ettikleri, ABD’nin kampsamlı bir savaş hazırlığı değil. Başkan Trump’ın kırmızı çizgisi olan Amerikan askerlerinin hayatı Taci saldırısında aşıldı ama ABD savaşmadı. Ancak yine de Amerikan askerlerinin bazı üslerden çekilmesi ve Irak’a hava savunma sistemi yerleştirilmesi bazı medya organlarında savaş hazırlığı şekllinde yorumlandı.

Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ve ardından yaşanan gelişmelerden sonra ABD savunma güvenliğini arttırmak için taktik amaçlı güçlerini toplamış olabilir. ABD, 19 Mart’ta Kaim, 26 Mart’ta Geyare ve 29 Mart’ta da Kerkük’teki K1 askeri üslerinden çekildi. Heşdi Şabi güçlerinin bu bölgelerdeki dağılımına da baktığımızda [2], İran’a yakın grupların ABD’ye yönelik saldırılarının kapsamını daha iyi anlayabiliriz.

Kaim’de Hizbullah, Horosan ve Seyduşşuheda grupları ait, en azından 9 karargah ve karakul mevcüttür. Geyare’de Bedir, İmam Ali, Cundul İmam gruplarına ait karargah ve karakollar bulunuyor. Kerkük’te Bedir ,Horosan, Hizbullah ve İmam Ali gruplarının en azından 19 karargah ve karakol bulunuyor . Bu yıl ocak ayıncan beri ABD’nin Irak’taki üssleri bir çok kez saldırıya uğradı. Dağınık bir gücün savunma kabiliyeti yetersiz olur, bu da askeri üslerin boşaltılmasının bir nedeni olabilir.

İç siyaset

Bildirinin birinci bölümü daha çok Amerika karşıtı duygulara hitap eden eski sloganlardan ibaret. Ancak ikinci bölümü “ajan” olmakla itham edilen Adnan Zurfi’nin reddedilmesidir ki temel amaç da bu olabilir.

Bu yıl Ocak ayında bu grupların büyük bölümü İran’ın Kum kentinde Hadi Amiri ve Mukteda Sadr ile bir araya gelip “Mukavemet” cephesinin kurulmasını tartıştı. Bu bildirde de “Mukavemet” kulanıldı. Fakat, Mukteda Sadr, ki şu an Adnan Zurfi’yi destekliyor, “Muhammed Salih Iraki” adıyla kullandığı ünlü sayfasında, bu bildiriye karşı durdu ve bunu daha fazla çıkar için bir girişim şeklinde değerlendirdi.

İran’a yakın grupların muhalefetine rağmen Adnan Zurfi hala başbakanlık koltuğuna oturmak için tüm gayretini sarfediyor. O, ABD Başkanı Trump’ın “Önce Amerika!” şeklindeki sloganını biraz da Iraklı bir versiyonla  çalışmasının şiarı olarak kullanıyor. Zurfi’nin “Önce Irak” şiarını geröekleşmesi en azından bir yıl içerisinde çok zor görülüyor. Fakat sorun yalnızca bu da değil. İç borç veya Merkez Bankası’ndan alacağı yedek para ile koronavirüsün yol açtığı ekonomik krizin etkilerini bir süreliğine öteleyebilir. Ancak Irak ekonomisinin temel sorunlarına kalıcı bir çözüm bulmak bir yıldan fazla bir süreye ihtiyaç duyuyor.

Hilesiz bir seçim, yolsuzluğun ortadan kaldırılması, protestocuların taleplerinin yerine getirilmesi ile birlikte, Bağdat ile Kürdistan Bölgesi arasındaki sorunların çözümü için verilen sözlerin yerine getirilmesi de kısa vadeli halledilecek konular değil. Zurfi kendinden öncekiler gibi yasalardan üstün tutulan Şii dini otoritenin tavsiyelerine bağlı kalacağını ifade ediyor.

Başka bir konu ise Zurfi’nin de tıpkı kendinden önce Abadi ve Abdulhemdi’nin de yinelediği ve bir slogan haline gelen silahların devletin elinde toplanması tekrarladı ama, onunla paradox içinde olan çokbaşlı-silahlı grupların varlığını destekledı!

Zurfi’nin prorgamını hayata geçirmesinin önündeki en temel engellerden biri de (ki eğer başbakan olursa), İran’a yakın gruplar ile ABD arasındaki gerginliğin artmasıdır. Böyle bir gerginliğin artması ve bu grupların talepleri, Zurfi’nin hükümet kurma veya olası bir durumda hükümeti idame ettirmesi önünde engel olabilir.

Sonuç

Büyük bir ihtimalle kendisini “Mukavemet” olarak adlandıran bu gruplarla ABD arasındaki geringlik sürecek. Fakat kısa süre içerisinde kapsamlı bir savaşa dönüşmesi ihtimali uzaktır. Sınırlı bir çekişme İran’ın da çıkarınadır. Fakat savaşa teşvik kendisinin de zararına olacaktır. Özellikle de Süleymani-Ebu Mehdi Mühendis olayında, ABD’nin intikam konusundaki kararlılığını gördükten sonar! ABD’nin de bugünkü koşulları İran’a yakın grupları zayıflatmak için kullanmak istemesi ihtimal dahilindedir. Ancak kısa sürede savaş onların  açıkarına olmayabilir.

Genel itibariyle çekişmenin bu şekilde devam etmesi ABD’yi Kürtler ve Sünnilere daha da yakınlaşmaya itebilir. Bu da kısa vadede hükümet kurma müzakerelerinde onların çıkarına olur.

Kaynak: https://www.rudaw.net/turkish/opinion/06042020

 [1] –Heşdi Şabi’ye bağlı 8 grup; Esaibi Ehli Hak, Nuceba, Seyduşşuheda, İmam Ali, Ewfa Hareketi, Cundul İslam Hareketi, Seray Aşura ve Horosan.

[2]https://www.google.com/mapis/d/viewer?mid=1KanwiykiNx7VikQUN52zNiSimij6qxiNiL7IYiwsir&ll=32.754608181685114%2C48.78839005917257&z=7