Tıpkı “Akılsız başın cezasını ayak çeker” atasözünde olduğu gibi, Kürtler açısında son sıkıntılı durumun PKK’nin hırslı ve akılsız davranışlarından dolayı olduğu bir gerçektir. Buna rağmen ABD başkanı ve onun yönetiminde ki bakanların sözlerine baktığımızda olayın hiç de bu kadar umutsuz bir vakıa olmadığı kanaatindeyim.

Türkiye’nin Suriye Kürdistan’ına müdahalesi nedeniyle dizi yazımıza ara verip bu gün bu konuyu işlemek istedim. Eğer yazmamız gereken zorunlu bir konu çıkmasa gelecek yazımızla diziye devam edeceğiz İnşallah.

Aydın insan; Yeteri kadar açık olmayan yeni meydana gelen bir olayı anlamak için, “tarihte olan benzer bir olayı alıp şimdiki olayla çarparak veya karşılaştırarak ileri bir zaman için öngörüde bulunabilene denir.”

Bu tarif çerçevesinde bu yazıda ABD’nin onayı ile Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesini analiz edip ileriki zaman için öngörüde bulunmaya çalışacağız İnşallah…

İlk önce bu konu ile ilgili, neredeyse tıpa tıp aynı bu günkü Suriye Kürtlerin başına gelene benzer, 1991 yılında Irak Kürtlerinin başına gelen, fakat şimdiki insanlarımızın unuttuğu tarihteki bu olaya yeniden hatırlatıp bakmaya çalışalım.

Hatırlamamız gerekir ki, 2 Ağustos 1990… Saat sabahın 2’sinde Irak birlikleri Kuveyt’e girdi. Kuveytliler ne olup bittiğini bile anlamaya fırsat bulamadı. Canını kurtarabilenler Suudi Arabistan’a kaçtı. Kuveyt Emiri ülkeyi terk etme konusunda herkesten önce davrandı ve ailesiyle birlikte o da Suudi Arabistan’a sığındı. Birkaç saat içinde Iraklılar başkent Kuwait City’yi ele geçirdi. Saddam keyifliydi. Ama bu durum uzun sürmeyecekti ve nitekim sürmedi de…

Peki, Saddam bir sabah kalktı da, aklına esip de bu işgale mi kalkıştı? Elbette hayır. Aylar önce ABD Bağdat büyük Elçisi vasıtasıyla ABD ile danışarak ve tıpkı Erdoğan’ın aylarca ABD ile danışarak Suriye’ye girdiği gibi, O da ABD’nin onayı ve hatta teşviki ile Kuveyt’te girdi. Sonrasında ABD hemen hemen tüm dünyayı Saddam’ın başına yığdı ve sonrası Saddam’ın akıbeti hepimizin malumu.

“1990 yılın sonlarına kadar ABD Saddam’a karşı dünya çapında bir koalisyon oluşturdu. 1991 Şubatın da ABD öncülüğünde Irak’a karşı askeri olarak harekete geçti ve kısa zaman zarfında Irak ordusunu hezimete uğrattı.”

“Savaş başladıktan bir ay sonra, Şubat 1991′de, dönemin ABD başkanı olan baba George H. W. Bush, şu meşhur sözleriyle Irak halkını açıkça ayaklanmaya davet ediyordu:

“Akan kanı durdurmanın bir yolu daha var ve bu da Irak ordusu ve halkının kontrolü kendi eline alıp diktatör  Saddam  Hüseyin’in kenara çekilmesini sağlamaları.”

Bunun doğal bir sonucu olarak Irak’taki milyonlarca insan o sırada Irak’ı bombalamakta olan ABD’nin kendi saflarında olduğu durumda Saddam’dan kurtulmalarının mümkün olduğuna inanmakta güçlük çekmedi.

Özellikle Mart ayında Irak Ordusu’nun Irak’ın çeşitli yerleri ve Kuveyt’te gerçekleşen çatışmalarda ABD’nin önderliğindeki koalisyon kuvvetleri karşısında hezimete uğramış olması ülkenin güneyinde olduğu gibi kuzeyinde de bir umut havası yarattı. Çok kısa bir süre içerisinde Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde o dönem güçlerini birleştiren Mesut Barzani ve Celal Talabani’nin Peşmerge Kuvvetleri önderliğinde Baas rejimine karşı geniş katılımlı ayaklanmalar baş gösterir oldu. Güneyde Şiiler kuzeyde de Kürt Göstericiler ayaklanmayla belirledikleri tüm hedef sahaların tümünü ele geçirerek amaçlarına ulaştılar.

Lakin aynı ABD bu ayaklanmalarla Kürtlerin ve Şiilerin kendi kontrollerinin dışına çıkma ihtimali belirlenince, hiç tereddüt göstermeden ayaklanmaları bastırmak için Saddam’a ayaklanmaları bastırmak için yeşil ışık yaktı ve Kürtler ve Şiiler Irak Cumhuriyet Muhafızları’nın şiddetli ve vahşiyane müdahaleleri ile karşılaştılar.

Bununla beraber,  tıpkı şimdiki Suriye’deki Kürtlerde olduğu gibi ABD’nin başta çeşitli seviyelerde ima ettiği destek bir türlü Kürt ve Şiilere gelmez oldu.

ABD’nin bu geri adımı ile bölgedeki diktatöre karşı başlayan ayaklanmalar, aniden son 50 yılın en büyük göçüne dönüştü.  ABD, Kürtlerin kendisine tamamıyla bağlı hissettiğini anlayınca tekrardan harekete geçti. Irak’ın 36. paralel üstündeki bölgeyi BM kararıyla uçuşa yasak bölge ilan edip gerçek bir şekilde korumasına aldı ve bildiğimiz gibi resmi statüye sahip “Irak Kürdistan Federe Bölge Hükümeti’nin oluşmasıyla sonuçlandı ve bağımsızlık süreci de halen devam etmektedir.

Bundan sonra sürecin nereye doğru gideceğini anlamak için, yine başa dönmemiz gerekiyor.

Körfez savaşı başlar başlamaz Turgut Özal mealen; “Körfez savaşıyla Orta doğuda haritalar değişecek” demişti. O günden beri Kürt–Kürdistan merkez olmak üzere ağır da olsa plan işliyor.

Türkiye’nin Suriye Kürdistan bölgesine müdahalesine gelince;

IŞİD Kobani’ye müdahale edinceye kadar Amerika Suriye’nin Kürt bölgesine müdahil olmuş değildi. İŞİD Kobani’ye müdahale edip, halk yerlerinden edilip, büyük kitlesel göçle büyük insani dram oluşunca Kürdistan lideri Mesut Barzani’nin ABD başkanı Obama nezdinde giriştiği çabasıyla ABD savaşa müdahil oldu. İlk önce Türkiye’nin İŞİD’e karşı müdahele etmesini Erdoğan’dan istedi. Erdoğan Türkiye olarak müdahale etmek istemeyince o zaman karadan Peşmergelerin Kobaniye ulaşmasını sağlamak için yol vermesini istedi ve izin vermesini sağladığı gibi havdan da onlara destek oldu. Peşmergeler İŞİD’i Kobani’de hezimete uğrattı. Obama, bu işe girişmişken Kürt güçleri İŞİD’in egemenliğinde bulunan diğer bölgelere yönlendirdi. Bunun için silah ve mühimmat sağladı. ABD hem Irak’ta hem de Suriye de Kürt güçlerine desteğini artırarak sürdürdükçe Kürt güçler İŞİD’e karşı destan yazmayı sürdürdüler ve dünyadan da destek ve takdir kazanmaya devam ettiler. Fakat ABD, Irak Kürdistan’ında bir sorun olmamakla beraber Suriye Kürtlerinde bir sorun görüyordu. O da PYD’nin PKK ile bağlantısı ve muhalif Kürtlerin yer almasına izin vermemesiydi. Yani tek tipli bir yönetimle ve bu yönetimin kendi egemenliğinde olmasını dayatmasıydı. ABD, PYD nezdinde bu sorunu çözmek için Barzani’yi de devreye sokarak bir sürü girişimde bulundu. Salih Müslim PYD başkanı iken Barzani’nin girişimi ile Rojava’lı Kürtler arasında birliğin sağlanması için Salih Müslim ve Kürt muhalif grubu ENKS ile hem Erbil de Hem de Duhok’te iki önemli toplantı yapıldı. Barzani’nin garantörlüğünde iki antlaşma sağlanmasına rağmen Kandil’deki PKK merkezince her iki antlaşma bozuldu. TEV-DEM’den Hanife Huseyin ANF’ye yaptığı açıklamada bu bozma sebebini şöyle açıklıyor; “Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’nin Cezire Kantonu’nu Güney Kürdistan’a bağlayıp Bağımsız Kürdistan Devleti ilan etmeye çalıştığını, buna izin vermeyeceklerini, Şengal’deki çatışmaların da bu yüzden çıktığını…“ 15.3.2017.

Saha sonraki tarihlerde Mesut Barzani bu antlaşmanın bozulmasıyla ilgili yaptığı açıklamada: “Batı Kürdistan da ki kardeşlerimiz, önlerine çıkan tarihi fırsatı heba ettiler. Onlar için statü kazanmaları için Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya ile görüşmüştüm. Hepsinin de onay ve desteklerini almıştım. Fakat ne yazık ki bu tarihi fırsatı kaçırdılar ve heba ettiler. Kürtler için çok yazık oldu.”

Ondan sonraki yıllarda da ABD’nin  PYD’ye bu konudaki dayatmaları sürdü. Son bir yılda ABD PYD’ye desteğinin sürdürülebilmesi için kesin kes şu üç konuyu hayata geçirmesini istedi:

1– PKK ile irtibatını kesilmesi.

2– Muhalif Kürtlerin iktidarlarına ortak etmeleri ve

3– Türkiye ile olan hududunu boşaltıp yerlerine Irak Kürdistan’ın da bulunan Roj peşmergelerin Türkiye sınır hududu boyunca yerleştirmelerine razı olması.

Son dakikaya kadar da ABD bunları dayattı fakat PYD bunların hiçbirine razı olmadı ve ABD’yi çileden çıkararak ABD’nin Türkiye’yi çağırıp ancak onunla PYD’yi terbiye edilebilecek kararı vermesine sebep oldu.

Bir kaç defa daha anlatmıştım. Bir kere daha burada tekrarlayayım:  Mersin’de GÖÇDER kurucu başkanıyken ve Abdullah Öcalan da daha Suriye’de iken, ABD’nin Türkiye’deki Kürt politikasının mimarı ( şu anda da ABD’de Dışişleri Bakanlığında Kürt meselesiyle ilgili üst düzeyde görevli olan) bir ABD diplomatı, 1997 yılındaki bir tarihte beni aradı. “Kürt sosyal sınıfının katmanların her kesiminden birer kişiyi bir araya getirebilirsen, gelip onlarla görüşmek isterim” dedi. “Olur” dedim. Toplandık. Uzun uzun Kürt meselesini konuşurken, mealen özet olarak (halen de çoğu sağ olan orada bulunan insanların huzurunda) aynen şöyle dedi: “Bu gelişimin sebebi, size (Türkiye de ki Kürt sorunu konusun da) ABD’nin devlet politikasını net olarak aktarmak istiyorum. Kürt sorununuzun çözümü için siz Kürtler, kendinizi sadece PKK ile sınırlandırmamanız lazım. Alternatif bir yapılanma içerisinde çalışma yapmanız gerekiyor. Çünkü şunu bilmeniz gerekir ki, ilerideki ABD’nin Kürt politikasındaki planlamasında, Öcalan ve çizgisinin (yani Apo’culuğun) yeri yok. Sorulan bir soru üzerine, (yanlış anlamayın) bu PKK’nin solculuğuyla da ilgisi yok. Gerekiyorsa Komünist partiyi de kurdururuz veya mevcut olanı da destekleriz “ dedi. Biz şaşkınlık içerisinde tekrardan nedenini sorduğumuzda; “Biz Öcalan’ın kişilik yapısını ve psikolojisini çok iyi biliyoruz. Abdullah Öcalan, ideolojik (yani Kürtlük) formasyonu zayıf biri. Öcalan önüne gelecek her türlü iş birliğine yatkın pragmatik bir kişiliğe sahiptir. Onun, Kürt hareketinin başında olması bize güven vermiyor” v.s….

Şimdi Suriye de olanlar bu söylediklerimle son derece ilgilidir. Yani ABD şu ortamda kesinlikle PKK ve uzantılarıyla iş tutmaz. Tutmak mecburiyetinde kalırsa bile ilanihaye sürdürmez. Bu yıllar önce yaptıkları Kürt planlamalarında karara bağlamış bir gerçektir. Bunun için ABD PYD ortaklığıyla İŞİD’e karşı elde ettiği başarıdan sonra yukarıda belirttiğim şartı PYD’den de istedi, fakat PYD PKK baskısıyla bunların hiçbirisini yerine getirmedi, şimdiki ortam ortaya çıktı.

Peki şimdi ne olacak ve hangi süreç işleyecek?

Yazının ilk bölümünde Irak Kürdistan’ın sürecini anlatmıştık. Bu süreçte Kürtler ayaklanıp Güney Kürdistan’ın topraklarını kurtardıklarına rağmen nasıl da ABD onları Saddam’ın saldırılarına tek başına maruz bıraktıklarını, milyonlarcasını göç etmelerinden sonra başta Birleşmiş Milletler olmak üzere tüm batılı devletleri de içine katarak nasıl tekrardan korumaya aldırıp şu andaki duruma getirdiklerini gördükten sonra Suriye Kürdistanı da bu süreçten geçirdikten sonra ikisini birleştirip Güney ve Güney batı Kürdistanı sağlama bağlayacağını kanaatindeyim.  Çünkü ABD’nin ciddi ve derli toplu bir Kürt politikasına sahip olduğunu biliyorum. ABD’nin Orta doğu merkezli sürdürmekte olduğu yeni dünya düzenin verilere dayanarak merkezinin Kürt ve Kürdistan olduğunu son derece güçlü bir kanata sahibim.

Peki ABD’nin bunu yapacağını nereden biliyoruz veya nereden çıkarıyoruz? Bunu Irak Kürdistanı’nın oluşum sürecini göz önünde bulundurarak ABD’nin son bir yıllık davranışını ve ABD başkanı Trump’un son söylemlerine baktığımızda bunu rahatlık söyleyebiliriz.

Doğrudur, Son bir haftada Türkiye’nin ABD onaylı Suriye müdahalesine baktığımızda Kürtlerde ve onları seven dostlarında ciddi bir moral bozukluğu ve hayal kırıklığına sebep olduğu gözleyebiliriz. Tıpkı “Akılsız başın cezasını ayak çeker” atasözünde olduğu gibi, Kürtler açısında son sıkıntılı durumun PKK’nin hırslı ve akılsız davranışlarından dolayı olduğu bir gerçektir. Buna rağmen ABD başkanı ve onun yönetiminde ki bakanların sözlerine baktığımızda olayın hiç de bu kadar umutsuz bir vakıa olmadığı kanaatindeyim.

Örneğin Türkiye’nin Rojava Kürdistan’ına yönelik hareketi başladıktan sonra; Trump: “Kürtler harika insanlar, onları terk etmiyoruz. “Suriye’den çekiliyor olabiliriz, ama hiçbir zaman o özel insanlar ve harika savaşçılar olan Kürtleri terk etmiyoruz.”

“Kürtlere silah yardımında bulunuyoruz”

ABD son bir haftada Rojava’ya geçirdiği yeni sevkiyatla Batı Kürdistan’a sevk ettiği TIR sayısı 600’e yaklaştı. Peki bu ne demektir? ABD, Rojava yönetimini PKK ile ilişkisini kesmemesi ve diğer Kürtleri yönetime ortak etmemesi nedeniyle Türkiye ile terbiye etmeye çalışıyor.

Nitekim Trump: “Önümüzde üç seçeceğimiz var: Binlerce asker gönder ve askeri olarak kazan, Türkiye’yi ekonomik olarak yaptırımlarla sert bir şekilde vur ya da Türkiye ile Kürtler arasında bir anlaşmaya aracılık et.”

 ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin, “Trump ABD’li yetkililere Türkiye’yi hedef alabilecek güçlü yaptırım yetkisi veren yeni bir kararname imzaladı. Zorunda kalırsak Türkiye ekonomisini işlevsiz hale getirebiliriz.

Graham, Trump’a hitaben; “Türkiye’ye felç edici yaptırımlar uygulanması konusunda Kongre’yle birlikte çalışmanız iyi bir karar! Bu yaptırımlar Türkiye’nin saldırganlığının değerli bir müttefiki, Kürtleri yok etmesine, IŞİD’in yeniden yükselişine izin vermememiz çok önemli”

www.haber7.com/dunya/haber/2905916-graham-iyice-zivanadan-cikti

Bu uzun alıntıları neden yaptım?

ABD’nin ciddi ve devlet politikası çerçevesinde bir Kürt politikasının olduğunu ortaya koymak için. Buna kanıt olarak da aşağıdaki anıyı aktarmak isterim:

1990’ların başında, Mesut Barzani Amerika devletine bir ziyarette bulundu. O zaman Güney Kürdistan’da hava alanı olmadığı için Kürdistan yetkilileri dış ülke seyahatlerini hep Türkiye üzerinden yapıyorlardı. Dönüşte hem Türkiye yetkilileriyle görüşmeler yapmak, hem de Kürdistan’a geçmek için Ankara’ya uğradı.

O zaman Mersin’de GÖÇDER başkanlığını yapıyordum. Rahmetli Şerafetin Elçi beni aradı. “Başkan Barzani onuruna bir akşam yemeği vereceğiz. Seni de davet etmek istiyorum, gelebilir misin?”  “Olur” dedim. Ankara Oran semtinde Diyarbakırlı Selahattinin yeri adındaki kebapçıda buluştuk. Yemek yendikten sonra sohbet faslında Başkan Barzani’ye, ABD’nin Kürtlerle ilgi politika ve niyeti soruldu. Başkan Barzani; “ABD’nin Kürlerle ilgili evvelden belirlemiş olduğu bir politikası var. Bana da ipucu verdiler. Fakat nihai hedeflerini bana da açıklamadılar. Bu münasebetle ABD’nin Kürtlerle ilgi nihai hedeflerini ben de bilmiyorum” dedi.

Bir ara Kürt devletinin kurulması ile ilgi sorulan bir soruya Süleyman Demirel: “Batılılar bir Kürt devleti kurmak isterlerse yapılacak bir şey yok” diyecektir.

www.nerinaazad.org/tr/columnists/yahya-munis/yenidunya-duzeninde-kurtlerin-rolu-ve-onemi

“Eğer Türkiye Suriye operasyonun da geri adım atmazsa, Erdoğan’ın bu hamlesi ters tepebilir ve siyasi olarak sonunu getirebilir… Erdoğan, attığı bu adımın ülkesini koruyacağını zannederken daha kaotik ve çalkantılı bir bölge yaratıyor olabilir. ”

www.nerinaazad.org/tr/news/regions/middleeast/sarkul-avsat-turkiyenin-operasyon-hamlesi-ulkeyi-kaosa-sokabilir

Son olarak, konumuzla ilgili ABD diş işleri bakanı Pompeo dan bir alıntı ile yazıyı bitirelim;

Dışişleri Bakanlığı’nın şimdiki görevi şu: “Rojava’daki Kürtleri korumak için gereken şeyin yapılması adına dünyayı harekete geçiriyoruz. Bunun önemli olduğunu, yapılması gereken doğru şey olduğunu biliyoruz ve Amerika bunu başarmaya kendini adadı”

 Görüş ve önerileriniz  için: [email protected]