Selin M. Bölme/ Hoybun örgütü:  Kürt milliyetçiliğinde yeni bir evre

0
5634

Hoybun Orgutu Kurt Milliyetciliginde Yen Bir Evre (1) 

Özet

Bu çalışmada Kürt sorununun uluslararası alana taşınmasında öncü olan Hoybun Örgütü’nün kuruluş süreci, bu süreci etkileyen faktörler, yapısı ve faaliyetleri ve dağılma süreci incelenmiştir. Örgüt, kendi döneminde çok ciddi kazanımlar elde edemese de, pek çok yönü ve yaklaşımları ile Kürt hareketine yeni bir soluk getirmiştir ve kendinden sonraki dönem için önemli bir birikim bırakmıştır. Hoybun’dan önceki örgütlenmelere baktığımızda, bu şekilde askeri ve idari yapılanma içine giren bir örgüt olmadığını görürüz. Daha önemlisi Hoybun, bağımsız bir Kürt devletinin kurulabilmesi sorunu uluslararası alana taşımanın gerekliliğine inanarak yabancı devletlerden destek arayışına girmiş, yayınları ile uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışmıştır. Bu yönüyle Kürt milliyetçiliğinde yeni bir evre başlatmıştır.

GİRİŞ

Toplumsal olarak aşiretler şeklinde örgütlenmiş olan Kürtler arasında milliyetçi fikirlerin doğuşunu 19. yüzyılın başlarına kadar götürebilmek mümkündür. Bununla birlikte ilk siyasi örgütlenmeler, 1908’de Meşrutiyetin ilan edilmesinin ardından doğan özgürlükçü ortamda, milliyetçi fikirlerin güçlenmesi ile başlamıştır. Bu dönemde kurulan örgütler Kürt milliyetçiliğinin gelişmesinde önemli roller üstlenmişlerdir. Kurtuluş Savaşı’nın sona ermesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması Kürt hareketi için de dönüm noktası olmuştur. Yeni kurulan ulus devleti muhafaza etmek isteyen Cumhuriyet idaresi ile Anadolu’nun doğusunda Kürt devleti kurmak isteyen Kürt liderler arasında bir çatışma dönemi başlamıştır. Bu çatışmanın başlaması ile Kürt örgütlenmeleri illegal ilan edilmiş; bunun üzerine Kürtler gizli olarak örgütlenmeye yönelmiş ve bu şekilde propoganda, basın-yayın faaliyetlerini yürütmüşlerdir.  1925 yılında başlayan Şeyh Said İsyanı, aynı günlerde çıkarılan Takriri Sükun Yasası ve Diyarbakır ve Ankara’da kurulan İstiklal Mahkemeleri ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlere karşı sertleşen politikası yeni bir evreye girmiştir. 1927’de çıkarılan kanunla Kürtlerin yaşadığı bölgelerin büyük kısmını kapsayacak şekilde Genel Müfettişlik kurulmuş ve aynı tarihlerde ‘Bazı Eşhasın Şark Menatıkından Garp Vilayetlerine Nakillerine Dair Kanun’ nun çıkarılması ile sakıncalı görülen kişi, grup ve aşiretlerin zorla Batı illerine göç ettirilmesi süreci başlamıştır (Göktaş 1991: 54-55). Bu ortamda, kaçabilen Kürt aydınlar, asker ve subaylar, İran, Irak ve Suriye’ye sığınmışlar ve çok geçmeden yeni şartlar altında örgütlenme fikirlerini tartışmaya başlamışlardır (Kalman 1997: 33, Karaca 2003: 19). Bu tartışmalardan, Kürt milliyetçiliğine farklı bir soluk getirecek Hoybun Örgütü doğmuştur. Hoybun, hem oluşturduğu askeri ve idari yapılanma ile hem de bağımsız bir Kürt devleti fikrini dünya kamuoyuna duyurma çabaları ile Kürt hareketini yeni bir evreye taşımıştır.

Hoybun’un Kuruluşu

Kürt hareketinde Şeyh Said isyanı ardından yeniden bir birlik kurma yönünde çabalar 1926-1927 yılları arasında yoğunluk kazanmıştır. Hareketin önderliğini İskender takma adı[2] ile bilinen 1922’de İstanbul’u terkederek Suriye’ye gelen Memduh Selim yapmıştır. (Kurubaş 1997:  173, Ekrem Cemil Paşa 1991: 67) Bu dönemde Belçika’da toplanan ‘Baskı Altındaki Milletler Konferansı’na yazılar göndererek Kürtlere yapılan uygulamaları anlatan ve Avrupa’nın dikkatini çekmeye çalışan Memduh Selim, Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra bölgeye gelen Kürtlerle yeni bir örgütlenme için temaslara başlamıştır. Görüştüğü kişiler arasında Dr. Mehmet Şükrü [Sekban], İhsan Nuri, Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza, Berazi aşireti reisi Mustafa Şahin, Paris’te bulunan Şerif Paşa ve Mısır’da bulunan Celadet ve Kamuran Bedirhan yer almaktadır. Toplantılar neticesinde bir Kürt kongresi toplanması konusunda görüş birliğine varılmış ve bu amaçla birçok aşiret reisinin de desteği sağlanmıştır (Alakom 1998: 22; Kurubaş 1997:  172; Göktaş 1991:  93; Kahraman 2004: 213).

Araştırmacılar arasında Hoybun’un ilk toplantısının ne zaman, nerede yapıldığı ve örgütün nasıl kurulduğu konusunda fikir ayrılıkları bulunmaktadır. Bazı yazarlar (Alakom 1998, Göktaş 1991), ‘Kürt Ulusal Kongresi’ olarak adlandırılan ilk kuruluş toplantısının 5 Ekim 1927’de Lübnan’ın Bihamdun kentinde, Ermeni Taşnak Örgütü’nün merkez komite üyesi Vahan Papazyan’ın evinde gerçekleştiğini belirtmektedirler. Kalafat’a (1992: 134) göre ise, ilk toplantı Şubat 1927’de Revanduz’daki [Irak] Seyit Taha’nın evinde İngilizlerin ve Ermenilerin yardımı ile yapılmıştır. Hakkı Öznur (2003: 271) Revanduz’daki ilk toplantı konusunda Kalafat’a katılmakla birlikte, kuruluştan sonra ilk kongrenin 5 Ekim 1927’de Bihamdun’da yapıldığını söylemektedir. Diğer bazı yazarlar ise (Yıldız 1992: 218, Kurubaş 1997: 173, Şadillili 1980: 176) Hoybun’un ilk toplantısını 1927 senesinde Bağdat’ta Emirizyan’ın Londra Oteli’nde gerçekleştirdiğini ileri sürmektedirler. Alakom’a göre (1998: 24) ilk toplantının Irak’ta yapıldığını söyleyen kaynaklar büyük bir olasılıkla Hoybun’un siyasetini benimsemeyen bazı Kürtlerin Irak’ta kurduğu ‘Teali Örgütü’nün kuruluşu ile Hoybun’un kuruluşunu birbirine karıştırmaktadır. Bir takım kaynaklara göre ise (Alakom 1998: 24’ten Gürsel 1977: 53) Hoybun 1920 senesinde Paris’te kurulmuştur. Burkay ise (1978) Hoybun’un Kürt Teali Cemiyeti, Kürt Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyeti, Kürt Milli (Millet) Fırkası ve Kürt Bağımsızlık Komitesi adlı dört örgütün birleşmesinden oluştuğunu ileri sürmektedir. Bir birleşmeden söz edilmese de, toplantıya bu örgütlerin temsilcilerinin katıldıkları başka kaynaklarda da dile getirilmektedir (Aytepe 1998b:50, Alakom 1998:22).

İlk toplantıya ilişkin farklı tarih ve yerler ifade edilmekle birlikte, Kürt Ulusal Kongresi tarafından yayınlanan 1928 tarihli “Nizamname-i Umumi ve Peyam-ı Milli” adlı tüzüğün 1. maddesinde “Maksat, 1927 senesi teşrinievvelinin [Ekim] beşinci günü ikat eden birinci Kürt Kongresi’nin kararıyla ve Hoybun namile milli bir Kürt Cemiyeti teşekkül eylemiştir” ifadesi yer almaktadır (Karaca 2003: 20’den Hoybun Nizamnamesi). Kongre hayata geçirilene kadar Kürtlerin sığındıkları Irak, Suriye, İran ve Paris’te örgütlenme fikri ile çeşitli toplantılar gerçekleştirmiş olmaları ihtimali, kuruluş yeri ve tarihi konusunda karışıklığı açıklamaktadır. Nitekim benzer bir kanaatle Kurubaş da kitabında (1997: 174)  Irak’ta gerçekleştiği söylenen toplantıların kuruluş öncesi hazırlık toplantıları olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle kuruluşu 5 Ekim 1927’de Bihamdun’daki kongre olarak almak doğru olacaktır.

Benzer bir görüş ayrılığı ‘hoybun’un kelime anlamı konusunda da vardır. Bazı kaynaklarda (Kalafat 1992: 136) ‘benlik’, ‘özbenlik’; bazılarında (Jwaideh 2003: 409, Karaca 2003: 19)  ‘bağımsızlık’ olarak geçmektedir. Kimi yazarlar, örgütteki Ermeni etkinliğine de vurgu yaparak; ‘hoybun’un Kürtçe ‘benlik’ ve ‘haybun’un ise Ermenice ‘vatan’ anlamına geldiğini ve ‘hoybun’ kelimesinin bu kelimelerin birleştirilmesinden ortaya çıktığını ileri sürmektedirler. Bu konuda detaylı etimolojik bilgi veren Alakom (1998: 17-18) kelimenin Kürtçe’deki yazılışından yola çıkarak, xo (kendi) ve bûn (olmak) kelimelerinin birleşmesinden ‘xobun’ olacağını, Kürtçe’de bağımsızlık için ‘serxwebûn’ ‘serbexoyi’ sözcüklerinin kullanıldığını, ‘hoybun’ kelimesinin, Kürtçe’nin sözcük hazinesi bakımından ölü bir sözcük olduğunu; ayrıca Ermenice’de ‘hay’ın ‘vatan’ anlamına geldiğini, dolayısı ile ‘hoybun’un ileri sürülen anlamların hiçbirine gelmediğini yazmaktadır. Kürtçe sözlüklerde de ‘xoybun’ kelimesi yer almamaktadır. ‘Xo’nun Zaza lehçesinde karşılığı ‘kendi’ iken Kurmanci’de bir karşılığı yoktur. ‘Bûn’ kelimesi ise Kurmanci’de ‘başlamak’, ‘olma’, ‘oluşma,’ anlamlarına gelmektedir, ancak Zazaca bir anlamı yoktur (Ferheng Online Sözlük). İki lehçenin birleşmesi ile bir sözcük yaratılmış olması çok zayıf bir ihtimaldir. Dolayısıyla Alakom’un “Kürtçe açısından ölü bir sözcük” tanımlaması en akla yatkın açıklamadır. ‘Xoybûn’ bir kısaltmadan veya Ermenci bir kelime ile birleşmeden doğmuş olabilir. Örgütün kendi yayınlarında ise bu konuda bir açıklama yapılmamıştır.

  1. Üyeler ve Örgüt İçi Rolleri: Bedirhanlar’dan Cemilpaşazadeler’e

Hoybun kelimesinin kökeni ve örgüt’ün nerede ne zaman kurulduğu yönünde farklı fikir ve görüşler ileri sürüldüğü gibi örgüte üye olanlar, ne zaman örgüte girdikleri, kimlerin hangi görevleri üstlendiği konusunda da farklı ifadeler söz konusudur. Daha önce de belirtildiği gibi hareketin başını Memduh Selim çekmektedir. Memduh Selim, Türkiye, Mısır, Suriye, Irak, Avrupa ve Amerika’da bulunan Kürtlerden oluşan kalabalık bir kitle ile temaslar kurarak ‘Kürt Kongre’sini hayata geçirmiştir (Kurubaş 1997: 172). Daha sonra aftan yararlanarak Türkiye’ye dönüp Antakya Lisesi’nde öğretmenliğe başlayan Memduh Selim’in burada da Hoybun’un bir şubesini kurduğu söylenmektedir (Alakom 1998: 41) Memduh Selim, örgütün kuruluşundan dağılışına kadar örgüt içinde kalmış bir kaç kişiden biridir.

Örgütün kuruluş aşamasında ilk toplantısının Revanduz’da gerçekleştirildiğini yazan Kalafat (1992: 134), bu toplantıya Seyit Taha, kardeşi Mustahattin, Balık aşireti reisi Mehmet Ağa, Şeyh Sait’in akrabalarından Hınıslı Mehmet Emin, Menkuri aşireti reisi Seivar Ağa ve İngiliz elçiliğinden Kaptan Moltfortre ile katibinin katıldığını belirtmektedir. İlk toplantının Bağdat’ta Londra Otelinde olduğunu söyleyen Şadillili’ye (1980: 166) göre bu toplantıya Ermeniler adına Levon, Emirizyan, Sultanyan ve Ariş adlı önderler ile Kürtlerden Ali Rıza, Dr. Şükrü Mehmet (Sekban), Mehmet Emin (Broşki), İhsan Nuri, Hurşit ve Abdülkerim Fehmi katılmıştır.

Sayılan bu isimlerin kuruluş aşamasında çeşitli toplantılarda yer almış olmaları muhtemeldir. 1927 senesinde gerçekleşen Kongre’ye katılan isimler üzerinde biraz daha netlik olduğunu söylemek mümkündür. Kongre Dr. Mehmet Şükrü başkanlığında çalışmalara başlamış ve Memduh Selim, Celadet ve Kamuran Ali Bedirhan, Şahinzade Mustafa, Malatya Mutasarrıfı Halit Fehmi, Liceli Fehmi, Şeyh Sait’in kardeşi Mehdi, Süleymaniyeli Abdülkerim, Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza’ya vekaleten Haco Ağa, Ramanlı Emin ve kaçak Osmanlı zabiti Hurşit ile birlikte Ermenilerden Taşnak önderi Vahan Papazyan burada hazır bulunmuştur (Şadillili 1980: 166).

Özellikle Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza’nın örgütte hangi toplantılara katıldığı ve hangi şekilde ayrıldığı konusunda birbirinden farklı görüşler mevcuttur. Kalafat (1992: 134), Revanduz’da gerçekleşen Hoybun’un üçüncü toplantısında bir takım anlaşmazlıklar çıktığını, bu anlaşmazlıklar neticesinde Seyit Taha örgütten ayrılırken, Ali Rıza’nın bundan sonra ilişkilerinin zayıfladığını ileri sürmektedir. 1931 tarihinde Milli Emniyet (MİT) tarafından yayınlanan bir broşürde, Beyrut’ta yapılan kongrede başkanlığa Ermenilerden Papazyan’ın seçilmesi üzerine, başkanın bir Kürt olmasını isteyen Ali Rıza ve adamlarının buna itiraz ettiklerini aktarılmaktadır. Buna göre; tartışmalar sonucu Ermeniler ve Bedirhanlar, Ali Rıza ve taraftarlarının örgütten çıkarılmasını istemişler ve Ali Rıza ve adamları ayrılarak başka örgüt kurmuşlardır (Kaya: 2001, Sarınay 1998:6). Ali Rıza’nın oğlu M. Fuat Fırat, bir röportajında İngilizlerin babasının Hoybun Kongresi’ne katılmasına izin vermediklerini ve babasının kendi vekâletini amcası Şeyh Mehdi ve Liceli Fehmi’ye verdiğini, bu iki kişiyi kendi yerine gönderdiğini ileri sürmüştür (Alakom 1998: 32). Bununla birlikte, Hoybun’un ilk kuruluş toplantısına katılan Ahmed Abdurrahman Ağa anılarında Hoybun’un merkez komitesinin listesini vermektedir ve burada Ali Rıza’nın da adı yer almaktadır. Diğer isimler ise şunlardır:  Celadet Bedirhan, Memduh Selim, Dr. Mehmet Şükrü (Sekban), Haco Ağa, Ramanlı Emin, Mustafa Şahin, Bozan Şahin, Kerim Bey, Tefik Bey, Kamil Bey, Bedrettin Ağa, Liceli Fehmi (Alakom 1998: 30). Bu bilgilerden hareketle, Ali Rıza’nın örgütün kuruluş aşamalarında yer aldığını, Kongre’ye muhtemelen katılamadığını ancak kısa bir süre örgütte yer aldıktan sonra, çıkan anlaşmazlık sonucu ayrıldığını söylemek mümkündür.

Hoybun örgütü ile beraber adı en çok anılan bir diğer isim ise Celadet Bedirhan’dır. Celadet Bedirhan örgütün kuruluş aşamasından itibaren önemli bir konuma sahiptir. Bunun yanı sıra kardeşleri Kamuran ve Süreyya Bedirhan da örgüt faaliyetlerinde aktif rol almışlardır. Kimi kaynaklara göre, örgütün başkanlığına Vahan Papazyan seçilirken, Genel Sekreterliğine Celadet Bedirhan getirilir (Kalafat 1992: 137, Şadillili 1980: 168-169). Ancak pek çok kaynakta, Celadet Bedirhan’ın ismi Hoybun’un ilk başkanı olarak geçmektedir.[3] Hoybun Örgütü’nün kuruluşu ve faaliyetleri hakkında Dahiliye Vekaleti’nin 19 Ağustos1929 tarihli raporu da bunu doğrulamaktadır (BCA 030.10.115/803/5). 1927’de Türkiye Hükümeti’nin ilan ettiği genel af sonrasında, Suriye ve Irak’a geçmiş olan pek çok şeyh, ağa ve beyin geri dönmesi sonrasında örgütün kontrolü tümüyle Bedirhanlar’a geçmiştir (Cegerxwin 2003: 190). Buna göre; Celadet Bedirhan 1927-1932 yılları arasında örgüt içinde aktif olarak çalışmıştır. Süreyya Bedirhan ise örgütün özellikle dış ilişkilerinde önemli roller üstlenmiş,  Mevlanazade Rıfat ile birlikte Ermeniler’le yakın ilişkiler kurmuştur. ABD’deki Kürtleri örgütlemek ve ABD yönetimi ile halkına Kürtler hakkında bilgi vermek üzere Hoybun adına çeşitli kereler ABD’ye gitmiştir (Bedirhan 1994: 9). Bedirhan kardeşler, özellikle Hoybun’un propaganda faaliyetlerine büyük önem vermişler ve bu konuda pek çok yayını kendileri kaleme almışlardır. Şam, Beyrut ve Paris’te şubeler kuran Celadet, Kamuran ve Süreyya Bedirhan beyler, bir nevi diplomatlık görevi üstlenmişler ve uluslararası kamuoyunun dikkatini Kürt isteklerine çekmek için gayret göstermişlerdir (Alakom 1998: 40). Hareket içinde çıkan anlaşmazlıklar sonucu 1932 yılında Kamuran Bedirhan’ın örgütten çıkarılması üzerine, Celadet Bedirhan da örgütten ayrılmış ancak Hoybun’la ilişkileri bundan sonra da devam etmiştir (Malmisanij 2004:224).

Hoybun’un kurucuları arasında yer alan diğer bir isim ise Dr. Mehmet Şükrü Sekban’dır.  Mehmet Şükrü’nün ismine Hoybun’dan önce kurulan önemli Kürt örgütlerinde kurucu sıfatı ile rastlamak mümkündür. Bazı kaynaklara göre Mehmet Şükrü, 1927’den itibaren Hoybun’un Bağdat Şubesi Başkanlığını yürütmüştür. Bu dönemde Milletler Cemiyeti’ne Kürt sorunu ile ilgili mektup göndererek, sorunu uluslararası platforma taşımaya çalışmıştır (Kurubaş 1997: 185, dn.164). Hoybun’dan ne zaman ayrıldığı tam olarak bilinmemektedir. Ancak af ile Türkiye’ye dönmesi ve 1933 yılında Fransa’da yayınlanan ‘Kürt Sorunu’ adlı kitabında Türk Hükümeti’nin tezlerini destekleyen görüşlere yer vermesi üzerine, Kürt milliyetçileri arasında saygınlığını yitirdiği bilinmektedir (Kurubaş 1997: 186; Alakom 1998: 42). Muhtemelen aynı dönemde Hoybun’la olan bağları da kopmuştur.

Ağrı İsyanı’nın komutanı olarak ön plana çıkan İhsan Nuri, Hoybun’un en bilinen isimlerden biridir. İstanbul’da Harp Akademisi’nde eğitim görmüş ve ardından Osmanlı Ordusu’nda görev almıştır. Çeşitli Kürt örgütlerinde İhsan Nuri’nin adını görmek mümkündür. Azadi üyesiyken başlattıkları ayaklanma sonrasında Irak’a kaçmış ve burada Hoybun’un kuruluş çalışmalarından haberdar olmuştur (Kalman 1997: 53). İhsan Nuri, Hoybun’un ilk merkez komitesinde yer almış (Alakom 1998: 33) sonrakilere de Ağrı delegesi sıfatı ile katılmıştır (Bayrak 1994: 89). İhsan Nuri’nin Hoybun açısından esas önemi, kendisinin Ağrı İsyanı’nı örgütlemek ve yönetmek üzere örgüt tarafından “Başkomutan” sıfatı ile atanmış olmasıdır (İhsan Nuri Paşa 1992: 7). İsyan bastırıldıktan sonra, İran’a kaçan İhsan Nuri’nin bu noktadan sonra örgütle ilişkileri kesilmiştir (Alakom 1998: 79).

Hoybun’un kurucuları arasında yer almamakla birlikte, özellikle Bedirhanlar örgütten ayrıldıktan sonra, yönetimde ön plana çıkan isimler Cemilpaşazadeler’dir. Cemilpaşazade Ekrem, Mısır’da bulunan Celadet ve Kamuran Bedirhan Beyler’in ve Memduh Selim’in daha Bihemdun Kongresi’nden önce birçok defalar yazdıkları mektuplardaki rica ve ısrarların neticesinde Hoybun’a katıldıklarını söylemektedir (Ekrem Cemil Paşa 1989: 72). Ali Rıza ve arkadaşlarının Türkiye’ye döndükleri bu dönemde Hoybun bir dağılma içine girmiştir. Cemilpaşazadeler’den Kadri, Ekrem, Bedri, Mehmet (Muhammed) 1929’da Mikdat (Mikdad) ise bir yıl sonra Suriye’ye geçmişlerdir (Ekrem Cemil Paşa 1989: 67). Bu süreçte Doktor Ahmet Nafız Bey, Şevket Bey, Osman Sabri Bey, Reşit Kurd ve Kadri Can da örgüte katılmış ve Hoybun’u yeniden canlandırmak için çalışmaya başlamışlardır (Cegerxwin 2003: 207). Cemilpaşazade Ekrem (1989: 77), 1934-1939 arasında Cemilpaşazade Kadri’nin, 1939-1946 yılları arasında ise kendisinin Hoybun’un siyasi temsilciliğini yaptığını belirtmektedir.

  1. Amaçlar: Türkiye’deki Kürtler için Birlik ve Bağımsızlık

Hoybun’un nihai amacı hiç şüphesiz Kürtler için bağımsızlıktır. Bu bağımsızlık hedefi, 1928 yılında “Nizamname-i Umumi ve Peyman-ı Milli” adı ile Hoybun’un tüzüğünde[4]4 Örgütün amacı Türkiye boyunduruğu altında bulunan Kürdistan ve Kürtlerin kurtuluşu ve doğal ve ulusal sınırları içinde bağımsız bir Kürdistan devleti kurmak sözleri ile ifade edilmiştir. Burada da görüldüğü gibi hedef bütün Kürtlerin bağımsızlığı değildir; örgüt amacını Türkiye sınırlarında yaşayan Kürtlerlerin kurtuluşu ile sınırlandırmıştır. Bu bağımsızlık hedefine ulaşabilmek için Türkiye’deki Kürtler arasında birliğin sağlanması öncelikli hedef görülmüştür. Nitekim Kongre sonunda Kürtler arasındaki aşiret kavgalarının kan davalarının, kurulan birliğe zarar vermemesi için, örgüte üye olan kişilerin “Kardeşlik Andı”nı içmesine karar verilmiştir. Bu anda göre; iki yıl süresince kan davaları ertelenecek, anlaşmazlıklar unutulacak ve Kürtler birbirlerine silah çekmeyeceklerdir. Ayrıca tek bir çatı altında toplanabilmek adına daha önce kurulan örgütlerin feshi de karara bağlanmıştır (Bayrak 1994: 87).

….

[1][1] Yrd.Doç.Dr., Marmara Üniversitesi, Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü

E-mail: [email protected]

[2] Alakom’a göre “Bazı kaynaklarda Memduh Selim ile İskender ayrı iki şahsiyetmiş gibi yanlış bir takım saptamalar yer almaktadır.” (Alakom 1998:  s.22)

[3] Alakom (1998: 36-37), Bazil Nikitin, E.G.Elpinston, Erhart Franz ve Nazmi Sevgen gibi pek çok araştırmacının Hoybun’un ilk başkanı olarak Celadet Bedirhan’ı gösterdiklerini yazar. Ayrıca  Jwaideh (2003: 409) Hoybun’un ilk başkanı olarak Celadet Bedirhan’ın ismini verir.

[4] “Tüzüğün elde bulunan nüshasının son iki sayfası okunamadığı için, belgenin tam olarak kaç maddeden oluştuğu bilinmemektedir.” (Alakom 1998: 25)