Celadet Bedirhan, Mir Bedirhan’ın çocuklarından Emin Ali Bey’in oğludur ve 26.04.1893 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Meşakkatlı ve badirelerle dolu sürgün yaşamının son halkasında, Şam’a bağlı Hecan köyünde “kader kuyusu”nu ürerken, kuyunun çökmesiyle 15 Temmuz 1951 tarihinde hakkın rahmetine kavuşur.

Modern Kürt milliyetçi mücadelesinin öncü kadrolarından biri olan Celadet Bedirhan, 58 yıllık yaşam süresi içerisinde Kürd dili, kültürü, tarihi, edebiyatı, şiiri, folkloru vd. konularda yazdığı çok sayıda makale ve eserleri vardır. Celadet Bedirhan, yakın dönem Kürd tarihinde siyasetçi, gazeteci, dilbilimci, hukukçu, eğitimci ve çevirmen kimlikleriyle tanınır. Ölümünün 66. yıldönümü nedeniyle onu saygıyla anarken yaşamının ilk yılları, yazım çalışmaları ve siyasi mücadelesinin başlangıçtan 1923’e kadar olan ve yeterince bilinemeyen bu dönemi birkaç yazıyla kısaca anlatmaya çalışacağım.

Celadet’in babası Emin Ali Bey işi gereğince Akka, Selanik, Ankara, Isparta, Edirne ve İstanbul gibi şehirlerde görev yaptığı için, çocukluğu bu şehirlerde geçer ve ilköğretimin bir kısmını da buralarda tamamlar. İlköğretimden sonra kardeşi Kamuran ile beraber Mekteb-i Sultâni olarak bilinen bugünkü Galatasaray Lisesi’ne kaydolurlar. 1906 yılında yapılan ikinci büyük Bedirhaniler sürügününde, Emin Ali Bey çocuklarıyla birlikte önce Isparta’ya ve oradan da Akka Kalesi’ne sürülürler.

İkinci Meşrutiyetin ilanına kadar burada zorunlu sürgünde kalırlar. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte genel af çıkartılır, Emin Ali Bedirhan ve ailesi de diğer bütün sürgünler gibi geri döner ve tekrar İstanbul’a yerleşirler. Celadet’in kendi aktarımına göre, liseyi bitirdikten sonra Mekteb-i Harbiye’ye gitmek ister ancak annesinin karşı çıkması nedeniyle bu isteğinden vazgeçmek zorunda kalır.

Bütün hanedanlar gibi Bedirhaniler de eğitime çok önem vermişler ve Emin Âli Bedirhan da çocukların eğitimine özel bir önem veriyordu. Bu nedenle çocuklarına modern eğitimin yanı sıra çeşitli konularda özel eğitim de aldırıyordu. Celadet okulda öğrendiği Osmanlıca ve Arapçanın yanı sıra aldığı özel derslerle de Fransızca, Farsça, Yunanca ve Rusça dillerini de öğrenmiştir. Daha sonra üniversite öğrenimi döneminde de Almancayı öğrenmiştir.

Emin Âli Bedirhan milliyetçi düşünceleri nedeniyle Kürd dili ve kültürüne de ayrı bir önem veriyordu. Osmanlı yöneticileri Bedirhanilerin Kürdistan’a gitmelerini yasakladıkları için, bu durum yeni nesillerin Kürd dili ve kültürüyle olan bağlarını da zayıflatıyordu. Emin Âli Bey çocuklarının Kürd ulusal kültürü ile olan bağlarını canlı tutmak için Kürdista’dan İstanbul’a özel öğretmen, sanatçı, edip ve şairler getirirdi. Satranç gibi kültürel etkinlikler de ev içi faaliyetlerin ayrılmaz parçasıydı. Emin Âli Bey çocuklarına sadece kültürel ve akademik eğitim vermekle yetinmemiş, aynı zamanda onları siyasal ve ulusal fikirlerle de donatmış. Celadet Bedirhan’ın aktarımına göre babası onun için sadece bir hanedan ve soyluluk bağı değildir, aynı zamanda ulusal bilinç ve yurt sevgisinin kaynağıdır.

Mevcut belgelere göre Celadet Bedirhan’ın yazım hayatının ilk yazısı 20 Kasım 1908’de “Harbiye Nâzırı Ali Rıza Paşa Hazretlerine” başlığıyla Serbesti gazetesinin 5. sayısında yayımlanan mektubudur. Mektubun içeriğinde, Meşrutiyet yöneticilerinin yaşanmakta olan ekonomik kriz ve sıkıntılı durumu göz önünde bulundurarak istibdat yönetimi döneminden gelen alışkanlıklara son vermesi gerektiğini dile getirir. Bu mektup haricinde yeni yazılar ve eserler ortaya çıkmazsa, “Edirne Sükûtunun İçyüzü (1913) adlı eser Celadet ve Kamuran Bedirhan kardeşlerin yazdığı ilk kitap olarak kabul edilir. Kitabın içeriğine bakıldığı zaman, Bedirhan kardeşlerin bu dönemde “İslamcılık” ve “Osmanlıcılık” olarak tanımlanan fikirlerin etkisinde olduğu görülmektedir. Celadet Bedirhan’ın bu dönemde yazdığı ikinci eser ise “Bobi’nin Hatası” adlı hikaye kitabıdır. Aynı yılda iki kardeşin yine ortak olarak kaleme aldığı diğer bir eseri de “Osmanlı Teyyâreciliğinin İlk Şehitleri İçin Hükümetten Rica” adlı risaleleridir. Bu eserlerin yanı sıra, adından bahsedilen fakat yayımlanmamış bazı çalışmalardan da bahsedilmektedir ancak bunlar elimizde yoktur.

Birinci Dünya Savaşı başladığında Celadet Bedirhan, kendi isteğiyle Osmanlı ordusu saflarında savaşa katılır. Edirne, Kafkas ve Irak cephelerinde dört yıl boyunca ihtiyat subayı rütbesiyle görev yapar.

Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgisi ve dağılmasıyla sonuçlanır. Mütareke dönemi olarak adlandırılan savaş sonrası geçiş dönemi, Kürd milli mücadelesi açısından da çok önemli bir dönemdir. Bu süreçte Kürdler yeni modern örgütler kurar; ilk legal Kürt partisi, Radikal Avam Fırkası adıyla gazeteci Mevlanzâde Rıfat’ın başkanlığında kurulur ve Celadet’in babası Emin Âli Bedirhan da bu partinin kurucularından biridir. Bu partinin kuruluşundan kısa bir süre sonra da Seyit Abdülkadir’in başkanlığında Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC) kurulur. Seyit Abdülkadir’in girişimleriyle Radikal Avam Fırkası da bu cemiyete katılır; Emin Âli Bedirhan cemiyetin ikinci başkanı ve Mevlanzâde Rıfat da cemiyetin merkez yönetiminde yer alır. Celadet ve Kamuran kardeşler de KTC’nin iki aktif üyesi olur. M. Rıfat’ın sahibi olduğu Serbestî gazetesi, bu dönemde KTC’nin yayın organı olarak yeniden yayımlanmaya başlar. Celadet Bedirhan da Serbesti gazetesinde yardımcı editör ve köşe yazarı olarak makaleler yazmaya başlar.

Celadet Bedirhan, Birinci Dünya Savaşı süresince Kürdistan’da şahit olduğu ya da arkadaşlarından duyduğu ilginç olay ve belgelerin bazılarını zaman zaman Serbestî gazetesinde ve bir bölümünü de “Ruznameyi Harb” başlığı altında Türkçe İstanbul gazetesinde yayınlamıştır. Serbestî gazetesinin 209. sayısında yayımlanan bir makalesinde Umumi Savaş’ın Kürdistan’daki sonuçlarını şöyle dile getirmektedir: “İhtiyat zabiti sıfatıyla Irak, cenubi Kürdistan, Kafkasya ve daha değişik yerlerde bulunduğum esnada, İstanbul’da ve Osmanlı memleketinin sair noktalarında Kürdlerin imhası hakkında dolaşan şayiaların maddi ve korkunç eserlerini ağlayarak ve inleyerek gördüm… Günahsız olarak sürülen, öldürülen ve idam olunan yüzlerce masumun şehadet olayını, ev ve yurtlarından kovulan binlerce felaketzedenin sefalet maceralarını açıklayan müspet belgeler, nezdimizde mahfuzdur.

Kürdistan’dan göç ettirilip Musul çöllerine bir avuç kum gibi serpilip binlerce Kürdün açlıktan, sefaletten nasılsa hayatını kurtararak Musul şehrine ilticaya muvaffak olanların, Musul caddelerinin kaldırımlarına ağlayarak ve inleyerek uzanmış kısık ve öz bir seda ile “Ez bextê Xudayî serî çiçîyê” [Alah için biraz yardım] diye inliye inliye terki hayat ettikleri bütün Musul ahalisinin ve altıncı ordu zabıtasının malumudur.

Hatta bu hususta günlük Musul sokaklarından yüzlerce cenazenin arabalarla toplandığını, Musul belediyesinin kayıtlarına müracaatla da ispat ve izhar eylemek mümkündür.

Mazlum ve fedakâr bir millet hakkında reva görülen bu cinayetler, İttihat ve Terakki hükümetinin eserleri arasında en büyük şaheseri teşkil ediyordu.”