Seîd Veroj/ Kürt basınında ilk dönem-II

0
1984

2-UMMID:

Kurdistan gazetesinden sonra çıkan ikinci gazete, “UMMID” gazetesidir. Ummid gazetesinin imtiyaz sahibi ve sorumlu müdürü Mehmet Salih Bedirhan’dır. Mehmet Salih Bedirhan, İzzet Bey’in oğlu ve Salih Bey’in torunudur. Dedesi Salih Bey, Mir Bedirhan’ın ağabeyi Abdullah’ın oğludur.

Gazetenin künye kısmında on beş günde bir yayımlanacağı belirtilmiş ancak toplam olarak kaç sayı yayımlandığını bilmiyoruz. Elimizde gazetenin sadece  ikinci sayısı mevcuttur. Üzerinde yayım tarihi olarak Pazar 6 Cemaziyel-Evvel 1318 yazılmış. Bu da miladi takvime göre 1 Eylül 1900 tarihine tekabül eder. Eğer belirtilen periyotta bir gecikme yoksa, gazete on beş günde bir yayımlandığına göre, birinci sayısının 15 Ağustos 1900 yılında yayımlanmış olması gerekir.

Ummid gazetesinin Kurdistan gazetesiyle bir ilişkisinin olup olmadığı, varsa ne tür bir ilişki olduğunu bilemiyoruz. Ancak içeriğine baktığımızda işlenen konular bağlamında bir paralellik vardır. Ummid gazetesinin ikinci sayısının yayım tarihi olan “1 Eylül 1900”, Kurdistan gazetesinin 24. sayısının Londra’da yayımlanmasıyla aynı güne denk geliyor.

Gazetenin elimizdeki sayısının bütün yazıları Osmanlıca kaleme alınmış ancak “Arapça makaleleri de kabul edip” yayımlayacaklarını belirtilmiştir. Gazetenin ikinci sayısında toplam dört yazı yayımlanmış ve bunların altında Ebu’l Berekat adıyla sadece bir imza vardır. Ebu’l Berekat imzası, büyük ihtimalle Mehmed Salih Bedirhan’ın mahlas adıdır.

Ummid gazetesi, istibdat yönetimine karşı halkçı bir çizgide yayın yapmış ve bu duruşunu şöyle dile getirmiş: “Ummid gazetesi, memleket ve millet hizmetindedir. Milletin dertlerini dinlemeye hizmet eden siyasi gazetedir.” Elimizdeki ikinci sayısının kapak yazısında ve iç yazılarından öyle anlaşılıyor ki o da Kurdistan gazetesi gibi, Abdülhamit’in istibdat rejimine karşı mücadeleyi sürdüreceğini belirtmiş, muhalefet etmeyi “faziletli bir cihat” olarak tanımlamış ve daha vurgulu bir şekilde öne çıkartmıştır. Öyle ki gazetenin künye kısmının en üstünde motto şeklinde şöyle yazılmıştır: “Cihadın en faziletlisi; zalim Sultana karşı söylenen doğru ve hak sözlerdir.”

Gazetenin ikinci sayısında yer alan, “Jubileye Yadigâr Yahut Utanmayan Kimdir?” ve “Hakkı Açıklama” başlığı altında yazılmış iki yazıda da Abdülhamit’in istibdat yönetimi şiddetli bir şekilde eleştirilmekte ve şöyle denilmektedir:

“Bir iki aydan beri her gün bir gazetede jübile yadigârı olarak falan vali şunu yaptı, falan mutasarrıf şunu etti, Abdülhamit’te İstanbul’da bir darûl-fûnun tesis etti. Abdülhamit’in yirmi beşinci yıldönümü şerefine şenlikler tertip ediliyor. Kur’anlar okunacak, ondan sonra da biralar, şaraplar içilecek, çalgılar çalınacak, danslar edilecek. Velhasıl İslamiyet şerefine, insaniyet namına yakışmayacak rezaletler…

Şimdi düşünecek olursak, kendimiz için, kocaları ölmüş dulların, babaları ölmüş yetimlerin, evlatları ölmüş bahtsız baba ve annelerin, biraderleri ölmüş kimsesiz bacıların acılı ağlamalarından, yürek parçalayan feryatlarından güzel bir sevinç vasıtasını bulabilecek miyiz? Ne bedbaht mahlukuz ki gözümüz önünde devran eden bu ciğer parçalayan durumlara karşı, sevincimizi göstermek ve bu olayların asıl sorumlusu olan bir gaddarın şerefine şenlikler tertip etmek alçaklığını irtikap etmeye tenezzül ediyoruz.”

3- ŞARK VE KURDİSTAN:

II. Meşrutiyet’in ilanından sonra çıkan ilk gazetelerden biri de Şark ve Kurdistan gazetesidir. Gazetenin yayım yeri İstanbul ve birinci sayısı 20 Kasım 1908’de tarihinde yayımlanmıştır. Gazetenin her sayısı dört (4) sayfadan ibarettir. Haftada iki kez yayımlanan bu gazetenin yayın dili Osmanlıcaydı. Sorumlu müdürü Hersekli Ahmet Şerif, başyazarı ise Malatyalı Bedri idi. Bediüzzaman Said Kurdî ve Hersekli İsmail de gazetede sürekli yazan yazarlardır.

Gazetenin toplam kaç sayı yayımlandığını bilmiyoruz ancak elimizde 1, 2 ve 3. sayıları mevcuttur. Gazete yayın politikasında, düşünsel olarak da “Osmanlıcılığı” savunan ve “Batıcılığı” eleştiren bir perspektif izlemiş, bu perspektifi künye kısmında yazılan “Şarkın siyasi vaziyeti ile Garbın insaniyete karşı şaibelerini tasvir eden gazetedir”  mottosuyla özetlemiş. “İfade-i mahsusa” başlığı altında başlarken yazısında yukarıdaki motto şöyle açıklanmaktadır: “Niçin Garbın şaibelerini iddia ediyoruz?… Evet, geneliyle Garb’ın haksızlıktan, şefkatsizlikten, gadr, kin ve garazdan zahiren tatlı, hakikatte insanlık için pek o kadar daha acı olan şaibelerinden bahsediyoruz ve edeceğiz.”

Bildiğimiz kadarıyla gazete bilinen herhangi bir Kürt cemiyetine bağlı olarak yayımlanmamıştır. Fakat gazeteyi çıkaranların kendileri bir fikir topluluğu olabilirler.

Gazetenin birinci sayısında Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluş çalışmalarından bahsedilmiş. Eldeki sayıların içeriğine baktığımızda; Batılıların Berlin Anlaşması ve Lahey Konferansı’nda Kürdlere yönelik tutumları, Kürdlerin İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla ilgili yaklaşımları, yeni ıslahatlar ve Kürdçe eğitim gibi önemli bazı konuların ele alındığı görülmektedir.

Gazetenin başyazarı Malatyalı Bedri “Kürd ve Kürdistan” başlıklı yazısında, Berlin Anlaşmasına ve sonrasındaki sürece vurgu yaparak hükümetin Kürdleri suçlaması ve Batılıların da buna bigane kalmasını eleştirerek şöyle der: “Zavallı Kürdler; Berlin Anlaşması’nda, Lahey Konferansı’nda hükümetin Kürdistan’da yapmış olduğu bütün kötülüklerini yüklendiler. Gerçeğin daima tek gözlükle aksini gören Frenkler veya Frenkleşmiş vatandaşlar, Garp basınında “Teracim-i ahval-i Ekrad” (Kürdlerin hal tercümeleri) gülyabani hikayesi tarzından neşrettiler.” Söz konusu makalenin devamında Kürdlerin II. Meşrutiyetin ilanıyla ilgili yaklaşımını da şu satırlarla dile getirmiştir: “Biz Kürdler, Müslim ve gayri-Müslim vatandaşlar bugün fethedilen yüce hürriyet kalesini zaten arzuluyorduk. Millet-i Osmaniye’nin senelerden beri hasretle bekledikleri Meşrutiyet’in fedakârı olduğumuzu bütün fiiliyatımızla, bütün gayretimizle göstereceğiz.”

Şark ve Kurdistan’ın önemli yazarlarından biri de Bediüzzaman Mele Said-i Kurdi’dir. Bediüzzaman hazretlerinin mevcut sayılarda “Kürdler neye muhtacdır?” ve “Kurd Alemi” başlığı altında iki yazısı yayımlanmıştır. Aynı zamanda Kürdistan’da yeni okulların açılması, bu okullarda eğitim ve öğretimin Kürdçe yapılması talebiyle daha önce padişaha verdiği dilekçenin aynısı yeniden yayımlanarak desteklenmiştir. Kürtler açısında bugün için de geçerli ve gündemde olan anadille eğitim talebinin gerekliliğini, bu tarihsel belgeyi yeniden hatırlatarak bu bölümü sonlandırmak istiyorum: “Hükümetin gayretle Kürdistan’ın kasaba ve şehirlerinde okulların yapımı ve inşası buyurulmuş olduğunu şükranla şahit isek de, bundan yalnız Türkçe diline aşina olan çocuklar istifade ediyor. Bu dile aşina olmayan Kürd çocukları, kemalat kaynağı olan ilim medreselerinden yoksun olmaları ve bu okullardaki öğretmenlerin mahalli lisana vakıf olmamaları vesilesiyle eğitimden mahrum kalmaktadır. …

Bunun çaresi, numune-i imtisal (misal gösterilecek) ve teşvik sebebi olmak için Kurdistan’ın değişik noktalarında; biri Ertûş aşireti merkezi olan Beytüşşebap tarafında, diğeri Motkan, Belıkan, Sason ortasında, biri de Kakan, Heyderan ortasında olan nefsi Van’da medrese (Medrest’ûl Zehra) diye adlandırılan dini ilimlerle birlikte fen ilimlerinin okutulacağı, hiç olmazsa ellişer öğrenci bulunmak, ayrıca onların gündeliklerinin karşılanması hükümetçe temin edilmesiyle üç eğitim kurumu tesis edilmelidir. Bazı medreselerin de kalkındırılması maddi ve manevi olarak Kurdistan’ın gelecek hayatiyetini temin eder, mühim sebeplerdendir.”

Kaynak: Kurdistan24