Mevcut bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla Kürdistan İstiklal Komitesinin (KİK), illegal bir şekilde hücre tarzı temeline dayalı olarak örgütlenmiş. “Örgüt hücre esasına göre örgütlenmişti ve her hücre 12 kişiden oluşuyordu. Hücre üyeleri birbirini tanımazdı, her hücre üyesi ancak hücre sorumlusu aracılığıyla öteki hücre üyesiyle ilişki sağlayabilirdi. Her hücreye de özel bir isim verilmişti, isimler belirlenirken Kürdistan’daki değişik yer, bölge, kuş ve bitki isimleri tercih edilmiştir; Beybûn, Rebenok, Sorgul, Leylak, Guleşevîn, Çiya, Şax, Kew, Zevî, Çem, Yaregul, Gezîne, Nêrgiz ve Lûleper gibi.”[1] Örgüt dair yöneticilere bilgi veren Binbaşı Kasım da, örgütün beşerli hücreler (gruplar) halinde örgütlendiğini ve hücre üyelerinin birbirini tanımadığını belirtir.[2] KİK’in sembol olarak armasında; “Bir pamuk bezin sağ ve sol taraflarında yükselen buğday sümbülleri, altta mürekkep hokkası içerisinde uzun bir kalem, yanında bir hançer ve yukarı doğru hepsinin ortasında büyükçe güneş sembolü vardı.”[3]

Örgüt bir bütün olarak Kürdistan’ın her tarafında örgütlenmeyi hedeflemiş ve bunun için de Kürdistan coğrafyasını üç kısma ayırmış: Birinci kısım, Kuzey Kürdistan ve Güneybatı Kürdistan’ı kapsıyor; İkinci kısım, Güney Kürdistan’ı kapsıyor ve üçüncü kısım da Doğu Kürdistan yani İran Kürdistanı’dır.”[4] M. Van Bruinessen’e göre; “Azadi, gerçek bir örgüt olup bir eylem planına sahipti ve Kürdistan’ın 18 yerleşim biriminde yerel şubeler açmıştı.”[5] Tahsin Sever’e göre ise, örgüt toplam olarak 23 il ve ilçede teşkilatlanıp şubeler kurmuştu.[6] Örgütün amacı, çalışma yöntemi, şubelerin kurulması ve örgütlenme şekli KİK’in dış tüzüğünde maddeler halinde belirtilmiştir.[7] Örgütlenme alanı ve hedefi olarak bütün Kürdistan coğrafyasını önüne koyduğu için, Güney ve Batı Kürdistan’daki örgütlerle de ilişki kurmuştu. 1925 Kürd hareketinde idam edilen Dr. Fuad’ın 21 Şubat 1925 tarihinde Ferit Paşa’ya gönderdiği mektuptan öyle anlaşılmaktadır ki örgütün Bağdat, Musul ve Halep gibi merkezlerle de ilişkisi vardı.[8] Bu ilişkilerin yürütülmesi ve yönetilmesi için Süleymaniyeli Tevfik, İsmail Hakkı Şaweys ve Salih Efendi vazifelendirilmişti.

İngiliz Hava Kuvvetlerinin hazırladığı gizli bir raporda örgütün yapısı, öncü kadroları ve askeriye içerisindeki üyeleri, Kürdistan’daki şubeleri ve bu şubelerin başkanları, örgüte destek veren aşiret ve aşiret liderlerinin adları liste halinde belirtilmiştir. Örgüt şubelerinin kurulduğu il-ilçeler ve şube reisleri ile bazı üyelerin adları şöyle sıralanmıştır: “Erzurum (Örgütün merkezi ve lideri Miralayı Halit Bey’dir), İstanbul (şube başkanı Seyyit Abdülkadir), Kars (Şube başkanı Yüzbaşı Tevfik Efendi), Beyazıt (şube başkanı Şeyh İbrahim), Malazgirt (şube başkanı Heyderan aşiretinden Kör Hüseyin Paşa), Varto (şube başkanı Hesenanlı Halit Bey), Hınıs (şube başkanı Rüştü Efendi), Bitlis (şube başkanı Yusuf Ziya Bey), Van (şube başkanı Saidî Kurdi’nin kardeşi Molla Abdülmecit), Siirt (şube başkanı İhsan Nuri Bey), Şırnak (şube başkanı Hacı Bayram aşiretinden Süleyman Ağa), Cizre (Hacı Dursun Efendi, Abdülvahap Efendi, Abdülmütalip Efendi), Diyarbekir (şube başkanı Cemil Paşazade Ekrem Bey), Mardin (Hacı Hıdır Efendi), Erzincan (isim belirtilmemiştir), Harput (isim belirtilmemiştir), Dersim (şube başkanı Kangozade Ali Haydar), …”[9] Kadri Cemil Paşa’nın aktarımına göre Diyarbekir şubesi şu kişilerden oluşmuştu: “Dr. Fuad, Kasın Bey Cemil Paşa, dava vekili Mehmed Efendi, Hacı Ahti (meşhur lakabıyla Bavê Tûjo) ve Ekrem Cemil Paşa.”[10] Yerel veya yazılı çeşitli kaynaklardan edindiğimiz bilgilere rağmen, örgütün merkez yönetimi ve üye sayısı hakkından yeterli bilgi ve belgelere sahip değiliz. Yerel kişilerden ve aile üyelerinden edindiğimiz bilgilere göre, örgütün üye kayıt defteri, Halit Bey’in gözaltına alınmasından sonra, amcası İsmail Ağa tarafından yakılarak imha edilmiştir.

Kürdistan İstiklal Komitesi’yle ilgili merak edilen konulardan biri de dönemin bölgedeki etkin devletlerle; özelikle de Ortadoğu ve Kürdistan coğrafyasında etkin ve egemen olan İngiltere, Fransa ile Rusya gibi devletlerle ne tür ve ne derece ilişkiler geliştirdiğidir. Örgüt dokümanlarında ve açıklanan çeşitli istihbarat raporlarında öyle anlaşılmaktadır ki, bölgede etkin olan devletlerle ilişki kurmak ve onların desteğini kazanmaya çok önem verilmiş. Konu örgütün harici tüzüğünde de yer almış ve özellikle İngiltere’ni adı verilerek şöyle denilmektedir: “Komite’nin amacı, Kürdlerin birliğini oluşturarak İngiliz hükümetinin desteğiyle Kürdlerin bağımsızlığını sağlamaktır.”[11] Bu amaçla İngilizlerle ilişkilerin geliştirilmesi ve gerekli desteğin sağlanabilmesi için, Seyyit Abdülkadir başkanlığındaki İstanbul komitesi görevlendirilmiş. Halit Bey, Yusuf Ziya ve diğer bazı merkezi kadrolar ise daha çok Bolşevik Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesi taraftarıydı. Fakat bütün girişimlere rağmen sözkonusu devletlerden düşünülen destek alınamamış. Mustafa Kemal, Kürdlerden önce Bolşevik Rusya, sonra Fransa ve İngiltere’yle anlaşmayı sağladığı için, Kürdlerin girişimleri sonuçsuz kalmıştır.

KİK bir taraftan örgütsel ve propaganda çalışmalarını sürdürürken, diğer taraftan da Mustafa Kemal’in liderliğindeki Heyet-i Temsiliye’nin Kürdistan’daki propaganda ve örgütleme çalışmaları devam etmektedir. Mustafa Kemal çeşitli vesilelerle Kürd aşiret reisleri, ağa, şeyh ve aristokratları üzerinden Kürdlerin desteğini alabilmek için, onları öven ve yücelten özel mektuplar göndermekte, kurulacak yeni devletin Türklerin-Kürdlerin ortak devleti olacağını vurgulamakta, bazı beyannamelerinde Kürdlere özerklik verileceğine dair açıklamalarında bulunmaktadır. Elbette ki bütün bu açıklama ve sözler bir kesim Kürdlerin kafalarını da karıştırmıyor değildi. Lozan Antlaşması’na dahi gidilirken, seçilen müzakere heyeti ve aşiret liderlerine baskıyla çektirilen (büyük oranda sahte) telgraflarla böyle bir algı yaratılmak isteniyordu.

Ancak 23 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması’nın imzalanması ve aynı yılın 29 ekiminde Cumhuriyet ilan edildikten sonra, Kürdlere verilen sözler unutuldu, 1924 oluşturulan yeni anayasada Kürdler ve haklarından hiç bahsedilmediği gibi, birinci Mecliste var olan ve muhalefet edebilecek Kürd mebusların büyük çoğunluğu da tasfiye edildi. Böylece Arapların Türklere dair yaptıkları belirlemeye uygun olarak; Türkler söz verir ama gereğini yapmaz düsturu geçerli olur. İkinci mecliste yer alan Kürd kökenli vekiller ise artık merkezden seçilmiş ve bir türlü atama olduğu için, Kürdlük adına söyleyecek bir sözleri ve duruşları da yoktur.

Bu aşamadan sonra Kürdlerin büyük bir kısmının, yeni cumhuriyet hükümetinden olan umut ve beklentileri boşa çıkar. Kürd siyasetçileri, aydınları, uleması ve aşiret liderlerinin büyük bir kısmı, Türklerin Kürdleri eşit ve ortak olarak kabul etmediklerini, bu vatanın “Türklerin ve Kürdlerin ortak vatanı” olduğu söz ve söyleminin samimi ve gerçek olmadığını, dolayısıyla ayrılmanın ve kendi kendini yönetmenin dışında bir çarelerinin olmadığına ikna oldular. Bu amaca ulaşabilmek için, Cibranlı Halit Beyi’in başkanlığındaki Kürdistan İstiklal Komitesi’nin etrafında daha sıkıca toplanmaya ve örgütlenmeye başladılar.

Halit Bey Kürd efkar-ı umumisinin çoğunluğu tarafında güvenilir, milletperver, dilaver, dava adamı olarak kabul edilmekteydi. “Halit Bey bütün Kürd taraflarıyla ilişki içerisinde olduğu için, kısa bir süre içerisinde Kürd efkar-ı umumisini % 80 oranında Kürdlük lehine dönüştürdü.”[12] Ayrıca muhalif şahsiyet ve aşiret liderlerini ulusal mücadeleye katabilmek için çok çaba harcıyordu, özellikle de bölgedeki alevi Kürd aşiret liderleri nezdinde önemli girişimlerde bulunuyordu. Ulusal meselede kırmızı hatlara sahipti, bu konuda, 7 Temmuz 1923 tarihli mektubunda Cibranlı Binbaşı Kasım’ı uyararak şöyle demektedir: “Kavmi mefkûreye muhalif olanlar, millet içerisinde nefretle anılırlar.”[13]

[1] Jiyan û Berhemekanî Îsmaîl Heqî Şaweys, J. b., r. 17

[2] Şevket Beysanoğlu, Anıtlar ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi (Cumhuriyet Dönemi), Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Yayınları, 2001, 3. Cilt, r. 975

[3] Jiyan û Berhemekanî Îsmaîl Heqî Şaweys, J. b., r. 38

[4] Kovara Bîr, Nîzamnameya Derveyî Ya Komîteya Îstıqlala Kurdıstane, Hejmar: 7, Havîna 2007, Dîyarbekir, r.  27; (Daireya Giştî ya Sicîlan, Wezareta Hewagerî ya Brîtanya, 23 / 412, Qism: 2, Eks / Em 4583)

[5] M. Van, Ağa Şeyh Ve Devlet (Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi), Özge Yayınları, r. 352

[6] Tahsin Sever, Serokê Komîteya Îstîklala Kurdistanê (Azadî) Mîralay Xalid Begê Cibrî, Kovara Bîr, Jimar: 7, Diyarbakır, Havîn 2007, r. 22

[7] Kovara Bîr, Nîzamnameya Derveyî Ya Komîteya Îstıqlala Kurdıstane, Hejmar: 7, Havîna 2007, Dîyarbekir, r. 27; (Daireya Giştî ya Sicîlan, Wezareta Hewagerî ya Brîtanya, 23 / 412, Qism: 2, Eks / Em 4583)

[8] Şevket Beysanoğlu, Anıtlar ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi (Cumhuriyet Dönemi), Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Yayınları, 2001, 3. Cilt, r. 944

[9] Ahmet Mesut, İngiliz Belgelerinde Kurdistan (1918-1958), Doz Yayınları, İstanbul, 1992, r. 147, 148

[10] Kadri Cemil Paşa, Doza Kurdistan, Özge Yayınları, Ankara, 1991, s. 85

[11] Nîzamnameya Derveyî Ya Komîteya Îstıqlala Kurdıstane, Kovara Bîr, Hejmar: 7, Havîna 2007, Dîyarbekir, r. 27; (Daireya Giştî ya Sicîlan, Wezareta Hewagerî ya Brîtanya, 23 / 412, Qism: 2, Eks / Em 4583)

[12] Şevket Beysanoğlu, Anıtlar ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi (Cumhuriyet Dönemi), J. b., r. 974-977

[13] Mahmut Akyürekli, Binbaşi Kasım’ın Hatıraları, Avesta Yayınları, İstanbul, 2020, r. 50