6 Şubat günü büyük bir doğal afetle uyandık. Büyük afetlerin yaratığı sonuçlar, insanların hafızasında kalıcı kayıtlar oluşturur ve yaşam boyunca o anlar unutulmaz. Deprem de bu afetlerden olup yaşadığımız coğrafyanın bir gerçekliğidir. Depremlerin yaratığı maddi ve manevi tahribatlar toplum ve bireyler üzerinde büyük etkiler yapar ve bazen de kalıcı travmalar oluşturur. Şahsen deprem geçekliğiyle henüz 8-9 yaşlarında iken, 6 Eylül1975 tarihinde gerçekleşen Lice depremiyle karşılaştım. Daha sonra 17 Ağustos 1999 İstanbul/Gölcük depremini yaşayarak tanık oldum. Bu deprem, bende her nevi ortam sarsıntısına karşı büyük bir hassasiyet oluşturdu.

Bu hassasiyetle 23 Ekim 2011 tarihinde gerçekleşen Van depremi ve ondan sonra 24 Ocak 2020’de gerçekleşen Elazığ depremlerini aile ortamında ilk farkeden idim. Aynı şekilde 6 Şubat 2023 tarihinde, sabah saat 4.17 sularında gerçekleşen Maraş merkezli depremde de, evde ilk uyanandım ve ailece yatak odasının dolapları önünde korunma pozisyonunda eğilerek sarsıntının geçmesini, bitmesini beklemeye koyulduk.

Oturduğumuz daire binanın birinci katı olmasına rağmen, sarsıntıyı şiddetle hissediyorduk, ilk dipten vuruştan sonra, sanki dans eder gibi dört yönlü olarak hareket ediyordu ve zaman geçmiyordu. Her bir saniye bir dakika kadar uzamış ve dakikalar da saate dönüşmüştü, adeta zaman durmuş gibi bir türlü geçmiyor ve sarsıntı bitmiyordu. Bu arada bitti bitecek diyerek, ailece birbirimize destek ve moral vermeye çalışıyorduk. Sarsıntının şiddetinden dolayı depremin merkez üssünün Diyarbakır olduğunu düşündük. Sarsıntı durduktan sonra, her birimiz eline aldığı telefon ve bir-iki giysi parçasıyla dışarı fırladık. Çok geçmeden sosyal medya aracılığıyla öğrendik ki depremin merkez üssü Maraş’tır.

Merkezi üssü Maraş olan 7,7 büyüklüğündeki depremi, o şafakta öyle geçirdik. Henüz bu depremin yaratığı tahribatı öğrenmeye çalışırken, aynı gün yaklaşık sekiz saat sonra 7,6 büyüklüğünde ikinci bir depremin gerçekleşmesi, toplumda büyük bir şok ve kaygı yarattı. Art arda bu şiddette iki büyük deprem, belki de dünya tarihinde bir ilk idi. Merkez üssü Maraş olan bu ardıl depremler, uzmanların deyimine göre Türkiye’de yaşanmış asrın felaketlerinden biridir.

Her iki deprem de başta Türkiye olmak üzere Suriye, Irak, Lübnan, Ermenistan, Gürcistan, Yunanistan gibi birçok bölge ülkede hissedildi. Maraş başta olmak üzere toplam 10 vilayet; Maraş, Adıyaman, Hatay, Antep, Malatya, Osmaniye, Diyarbakır, Ş. Urfa, Elazığ, Adana ve bu illere bağlı bir çok ilçe ve köy depremin yıkıcı sonucundan farklı derecede etkilendiler. Bilim insanları ve yetkili bazı kurumlarca bu bölgedeki depremi tetikleyen fay hattına dair deprem riski ve uyarılar, aslında gün ve saat belirtmenin dışında, yapılan birçok tahminde dile getirilmişti.

Deprem, dünyanın birçok ülkesinde gerçekleşen bir doğal afettir ve bunun önüne geçebilmek şimdilik mümkün değildir. Fakat ülkelerin yönetimleri tarafından vatandaşlara verilen deprem eğitimi, alınacak idari ve imar tedbirleri aracılığıyla, depremlerin yıkıcı sonuçları en az düzeye indirilebilir. Japonya ve Şili gibi ülkeler bunun en açık örnekleridir. Türkiye’nin depremler sonucu en çok can ve mal kaybı yaşayan ülkelerden biri olduğu bilinmektedir. Bu gerçeklik, deprem riskinin yöneticilerce yeterince dikkate alınmadığı ve dolayısıyla gerekli önlemlerin de yürürlülüğe sokulmadığını gösteriyor. Fay hatları üzerinde onlarca şehir ve sanayi kuruluşunun inşa edilmiş olması da bu umursamazlığın en açık örneğidir.

Hükümet tarafından yardım çağırısı yapıldıktan sonra, dünyanın birçok ülkesinden hızlı bir şekilde gelen yardım ve destekler, çok açık bir şekilde uluslararası dayanışmanın önemini ortaya koydu. Yapılan açıklamalara göre deprem nedeniyle şimdiye kadar dünyanın 75 ülkesinden Türkiye’ye yardım yapılmış. Bu yardım ekiplerinin bazıları, resmi kurumların dahi henüz ulaşamadığı bazı yerleşim yerlerine hızlı bir şekilde intikal ederek kurtarma çalışmalarına katıldılar. Başta ekipman, ilaç, gıda, teknolojik araç ve iş makineleri aracığıyla birçok yönden kurtarma çalışmalarına önemli katkılar sundular. Bu durum da Türkün Türkten başka dostu yoktur savının bir kez daha havada kaldığını gösteriyor.

Bu vahim deprem nedeniyle, yaklaşık on ilde yaşanan yıkım ve acıları dindirmek ve azaltmak nedeniyle, canla başla çalışan birçok ülkenin yardım ekiplerini hedef gösteren ya da zan altında bırakan bir takım Irkçı siyasetçi, yönetici ve sosyal medya çevrelerinin yalan yanlış açıklamaları gerçekten de üzücüdür, kurtarma çalışmalarına zarar vermektedir. Demokrat parti genel başkan

yardımcısı İlay Aksoy’un Twitter’da Barzani Yardım Vakfı’na ait yardım tırlarını etiketlemesi, savcıları ve güvenlik güçlerini göreve çağırması bu tarz faşist yaklaşımların en bariz örneğidir. Be cahil senin Federe Kürdistan Hükümeti Bölgesi’nde Türkiye’nin Konsolosluğu olduğundan haberin yok mudur, bu yardımların Türkiye Hükümeti’nin resmi çağrısı üzerine karşılıklı bir diyalog ve iletişim sonucunda olduğunu bilmiyor musun?

İlay Aksoy partisinin başındaki “demokrat” kelimesinin anlamını da kavramamış ve onun içeriğinden de çok uzaktır. İngilizce kısaltılmış adıyla BCF (Barzani Charity Foundation) adını Kürdistan Demokrat Partisi’nin kurucu başkanı olan Mustafa Barzani’nin adından almaktadır. BCF’nin birçok ülkede, alanda insani yardım amacıyla yürüttüğü faaliyetler de hiçbir ayrım yapmaksızın tam da hümanist ve “demokrat” kelimelerinin içeriğini doldurmaya yöneliktir. Barzani Yardım Vakfı (BCF) da, kuruluş amacına göre, şu an bulunduğu alanlarda insani yardımlaşma görevini yapmaktadır; Antep İslahiye, Maraş, Adıyaman, Malatya ve Diyarbakır’da depremzedelere yönelik yardım çalışmalarını aralıksız olarak sürdürmektedir. Sizin gibi adı demokrat fakat kendisi ayrımcı, faşist ve ırkçı olan bir zihniyete dayanmamaktadır.

Bu satırların yazarı da dün bu çalışmalara katkı sağlamak üzer, Diyarbakır Diclekent civarındaki Ahmedî Xanî camisi ve aynı bölgedeki Namık Kemal İlköğretim Okulu’nda bulunan vatandaşlarımıza bir öğün sıcak yemek ulaştırmak için, BCF görevlileriyle birlikte bu yardım çalışmalarına bizzat katılarak yakından gözlemlemiştir.

Diyarbakır, her iki depremde de şiddetle sarsılmasına rağmen, elbette ki Maraş, Hatay, Adıyaman, Malatya, Antep ve Osmaniye gibi büyük bir yıkıma uğramadı. Diyarbakır merkezde toplam sekiz bina yıkıldı ve şimdiye kadar tespit edildiği kadarıyla bunlardan dört tanesi kesilen bina kolonlarından kaynaklanmış. Diyarbakır halkı ilk andan itibaren topyekûn olarak büyük bir dayanışma örneği sergiledi; Afad gibi resmi kuruluşlarla birlikte birçok sivil toplum kuruluş, büyük-küçük esnaf ve iş insanları, tüccarlar, otel sahipleri, öğrenciler, gençler ve halk depremin yaralarını sarmak için bir bütün olarak başarılı bir dayanışma örneği sergilediler. Aynı zamanda maddi ve manevi destek sağlamak üzere zarar gören komşu il ve ilçelere de destek olmak için yardıma koştular. Şüphesiz ki bütün eksikliklerine rağmen bu takdire şayan bir tutum ve davranıştır, bunu korumak ve sürdürmek gerekir.

Bugün depremin beşinci günündeyiz, şimdiye kadar açıklanan can kaybı yirmi bini geçti, her geçen saat ve gün can kaybı daha da artmaktadır. Aynı zamanda mevcut can kaybına, ölü sayısına kimliği tespit edilmeyenler dahil değildir. Yıkılan bina sayısı göz önünde bulundurulduğunda, ne yazık ki bu rakamın çok daha fazla olacağı tahmin edilmektedir. Bizdeki kadar yıkım olmasa da Suriye’de de ve özellikle Afrin ve Cenderes bölgesinde büyük bir yıkım var ve oralara gerekli yardımlar ulaştırılamıyor. Barzani Yardım Vakfı, orada da insani yardım ve dayanışma çalışmalarını sürdürmektedir. Böylesine kısa bir yazıda yaşanan bu deprem felaketini henüz bilemediğimiz, duyamadığımız başka birçok yönü ve hikayesiyle açıklamak elbette ki mümkün değildir. Fakat depremin ortaya çıkarttığı etki ve yarattığı sonuçlara dair, kendimce önemli bulduğum diğer bazı noktalara da değinmek istiyorum.

Elbette ki doğal afetlerin önüne geçilemez ancak alınacak akılcı ve planlı tedbirlerle, bu tür yıkıcı olayların sonuçları hafifletilebilir ya da en aza indirilebilir. Deprem alanına kurtarıcı ekiplerin ve acil ihtiyaçların geç ulaşması, ulaşanların da doğru bir şekilde organize edilip yönlendirilememesi, herkesçe görülen ve dile getirilen en büyük eksikliklerden biridir. Can kaybı yönünde hayati derecede önemli olan ilk üç günde birçok yerleşim biriminde halk kendi göbeğini kendisi kesmeye çalıştı. Yıkık binalar önünde nöbet tutan depremzedelerin ailelerinden yükselen “aile fertlerimiz enkaz altında, yardım yok …….” feryatları bunun bir göstergesidir.

Maraş gibi şehir halkı nazarında hikmetinden sual olmayan devletin, afet alanına geç ulaşması, halkın kafasında birçok soru işareti getirdi, devletle yetersizliğiyle acı bir karşılaşması oldu. Maraş Pazarcık’tan Kürtçe olarak seslenen yaşlı teyzenin bakışına göre, bu duyarsızlığın, hantallığın ve ağırdan almanın en önemli nedeni ise “Kürd olmalarından ve Kürtçe konuşmalarından” kaynaklanıyordu.

Bunun yanı sıra görülen hırsızlık ve yağmalama olayları, GSM iletişim sorunları ve sosyal medyanın kısıtlanması, halk içinde önemli tepkilere neden oldu. Şehir merkezlerinde genel olarak bu sorunlar yaşanırken, köyler ve beldelerde durum çok daha kötü. Beşinci günde dahi kırsal kesimde ulaşılamayan köyler var. Ne gerekçe gösterilirse gösterilsin, depremin merkez üssü olan Maraş’a ancak üçüncü günde ulaşılabilmesi büyük bir yönetim zaafının göstergesidir. Aynı şekilde deprem süreci doğru ve isabetli bir şekilde yönetilemediğinden binlerce gönüllü ve iş makinesi yeteri kadar organize edilememiş, elde olan kaynak tam verimli kullanılamamıştır. Bu nedenle var olan insani yardım potansiyeli de doğru bir şekilde kullanılamadığı için, her geçen gün can kaybı daha da artmaktadır. Bunun yanısıra bu derece çok sayıda mesken ve bina yıkımının gerçekleşmesi, yapı denetim sorununu da açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Son olarak, tabii afet nedeniyle depremin etkilediği on vilayet Olağanüstü Hal Bölgesi olarak ilan edildi. OHAL kararının, bir siyasi baskı aracın dönüştürülmesi durumunda, deprem bölgesi ve dışında, yeni sorunlar ve krizler ortaya çıkması muhtemeldir. Elbette bu büyük deprem ne ilk ve ne de son olacak, umut ederim ki uzmanların ve bilim insanlarının tehlike arz eden fay hatlarıyla ilgili uyarıları göz önüne alınır ve ileriki süreçte benzer acılarla ve hatalarla tekrar karşılaşmayız

Hayatını kaybeden bütün hemşerilerimize ve vatandaşlarımıza başsağlığı diliyorum.

Kaynak: https://www.rudaw.net/turkish/opinion/12022023