Bir dönemin son halkasını oluşturan ve Dersim bölgesinde yoğunlaşan Kürd ulusal hareketinin bastırılmasından sonra, Cumhuriyet Türkiye’si sınırları içerisinde kalan Kürdlerin siyasi mücadelesi önemli bir kırılmaya uğradı, yaklaşık yirmi beş yıllık bir sessizlik dönemine girdi. Bu dönemde yaşanan İkinci Dünya Savaşı’nın bölgede Kürdler açısında yarattığı en önemli gelişme ise, 22 Ocak 1946 yılı sonunda Doğu Kürdistan coğrafyasının geniş bir alanında kurulmuş olan Kürdistan Cumhuriyeti’dir. Bunun yanı sıra Kürdistan Cumhuriyeti’nin Genel Kurmay Başkanlığını yapmış ve mücadele arkadaşlarıyla birlikte Sovyetler Birliği’nde sürgünde bulunan Mustafa Barzani’nin 1958 yılında Irak’a dönmesi ve Güney Kürdistan’da ulusal mücadelenin yeniden ivme kazanması, bölgedeki bütün Kürdleri etkilemekteydi.

Bu siyasal ve toplumsal gelişmelerin sonucu olarak 1957 yılında Suriye Kürdistan Demokrat Partisi kuruldu. Daha sonra da Şeyh Said’in sekreterliğini yapmış olan Fehmi Bilal’in teşvikiyle 11 Temmuz 1965 tarihinde Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP), beş kurucu üyeyle (Said Elçi, Ömer Turhan, Şakir Epözdemir, Şerafettin Elçi ve Derviş Akgül) Diyarbakır’da illegal olarak kuruldu. Parti çalışmasının önde geleni ve kurucu üyelerden olan Said Elçi, parti başkanı seçildi.

TKDP’nin kuruluşundan yaklaşık kırk gün sonra, yine Fehmi Bilal’in ısrarı ve teşvikiyle, 21 Ağustos 1965 tarihinde Diyarbakır Turistik Otelde düzenlenen özel bir oturumda Faik Bucak’ın parti üyeliği onaylanır, aynı toplantıda Said Elçi başkanlığı Faik Bucak’a devreder ve kendisi de parti genel sekreteri olur.

Faik Bucak; milliyetçi düşünceleriyle net, sağlam bir kişiliğe sahip, farklı toplumsal kesimlerle sıcak ilişkileri olan, tokgözlü ve toplumda saygıyla karşılanan bir şahsiyetti. Bu özellikleriyle parti için ideal bir lider olarak görülüyordu.

TKDP’nin kuruluşundan dokuz ay sonra Başkan Faik Bucak, partinin kuruluşunu bir mektupla Irak Kürdistan Demokrat Partisi Genel Başkanı Mustafa Barzani’ye bildirir. Bildiğimiz kadarıyla Mustafa Barzani bu bilgilendirmeye herhangi bir yazılı cevap vermemiştir. Faik Bucak başkanlığa getirildikten sonra, parti program ve tüzüğünde bazı değişiklikler yapılır, örgütlenme çalışmaları hızlandırılır. Ancak dolaylı ya da doğrudan parti başkanına gelebilecek saldırılara karşı gerekli tedbirler alınmadığı için, Başkan Faik Bucak 5 Temmuz 1966 tarihinde Siverek-Diyarbakır yolunda uğradığı silahlı saldırı sonucunda bacağından yaralanır ve hastaneye kaldırılır. Yarası ölümcül olmayan Faik Bucak, gerekli tedbirler ve önlemler alınamadığı için, karanlık ve derin güçlerin devreye girmesiyle yapılan bir iğneyle zehirlenip öldürülür.

Bugün Faik Bucak’ın şahadetinin 51. yıldönümüdür. Bu vesileyle bir yönüyle onu saygı ve rahmetle anarken aynı zamanda bazı özellikleriyle de genç nesillere anlatmak gerekir.

Faik Bucak, 1919 yılında Siverek’in Hadro köyünde doğmuş, ilkokulu Siverek’te, orta ve lise öğrenimine de Urfa’da başlayıp Diyarbakır’da tamamlamıştır. 1939 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolmuş. İstanbul’da öğrenci iken dayısı Mustafa Remzi Bucak, Yusuf Azizoğlu ve Musa Anter’le beraber Dicle Öğrenci Yurdu’nu kurarlar. Öğrenciliği süresince İstanbul’da düzenlenen “Doğu Geceleri” organizatörlerinden ve aynı zamanda bu şenliklerde oynanan halkoyunlarında halay başıydı.

1946 yılında Hukuk Fakültesini bitirir, bir müddet hakim olarak görev yapar ve daha sonra istifa ederek Urfa’da serbest avukatlık yapmaya başlar. 27 Mayıs 1960’ta askerlerin yönetime el koymasıyla, Faik Bucak da dahil olmak üzere 55 Kürd aydını ve ileri geleni, Kürd milliyetçisi olma iddiasıyla tutuklanarak Sivas’ta askeri bir kampta alıkonulur. Darbecilerin yani “Mili Birlik Komitesi’nin bir amacı da, Irak ve İran’da yükselen Kürt Ulusal Hareketi’nin Türkiye’deki etkilerini kırmaktı. Çünkü aynı dönemde özellikle Irak’ta Mustafa Barzani önderliğinde yürütülen ulusal mücadele Türkiye’yi de etkilemekte, sınır bölgelerinde Hakkâri, Van, Siirt, Mardin, Diyarbakır gibi yerlerde Barzani’ye fiili destek verilmekteydi.” Yukarıda da belirtiğimiz gibi, bölgede yaşanan gelişmeler, başta darbeciler olmak üzere Türk yönetimini oldukça tedirgin etmekteydi. Bu tedirginliktir ki “49’lar Davası” olarak bilinen tutuklamaları ve daha sonra da “Sivas Kampı” tutuklamalarını ortaya çıkartmıştır.

Bucak, Sivas Sürgün kampında iken, gerek basına yaptığı açıklamalar ve gerekse de hükümete yönelik cesaretli eleştirileriyle basında da öne çıkan isimlerden biri olmuştu. Sürgün dönüşünde, 1965 parlamento seçimlerinde Adalet Partisi’nde milletvekili adayı olur ancak adaylığı reddedilir. O da pes etmeyerek bağımsız aday olarak seçime katılır fakat kazanamaz.

Faik Bucak; Kürd milliyetçi düşüncelerini benimsemiş, toplumsal yaşamında çok aktif, ulusal kültür ve değerlere her zaman önem veren, haksızlığa tahammül etmeyen, sorunlara pratik çözümler üreten, paylaşımcı bir yapıya sahipti. O, sadece siyasi bir lider değildi, aynı zamanda yaşam felsefesini şiirlerinde işleyen bir şairdi.

Faik Bucak’ın başkanlık süresi bir yıldan az sürdü. Başkanını kaybeden TKDP’nin yönetiminde önemli bir boşluk oluştu. Çünkü Faik Bucak, milliyetçi ve devrimci duruşuyla, toplumun farklı kesimleriyle olan sıcak ilişkileriyle, Kürd toplumunda saygın ve güvenilir bir konuma sahipti. Bu kişiliği ve konumuyla parti çalışmalarını daha uzun bir süre devam ettirebilseydi, parti ile toplumun değişik kesimleri arasında önemli bir köprü kurabilir ve Kürd ulusal hareketinin kopan halkalarını yeniden birleştirebilirdi. Maalesef bu yoldaki yürüyüş, yeterli tedbirlerin ve gerekli hesapların yapılmaması nedeniyle de uzun sürmedi. Başkan Faik Bucak’ın şehadetinden sonra, partideki “Genel Başkanlık” mevkii kaldırıldı ve Said Elçi Genel Sekreter sıfatıyla parti çalışmalarına devam etti.

TKDP, uzun bir sessizlik döneminden sonra Kuzey Kürdistan’da illegal olarak kurulan ilk siyasi parti unvanına sahip olup teorik ve pratik olarak Kürd ulusal hareketinin gelişimine önemli katkılarda bulunmuş, ayrı örgütlemeyi esas almış ve Kürdistan’ın statüsünü “müstemleke” olarak tespit etmiş ilk Kürd örgütü olması itibariyle ayrıntılı bir şekilde incelenmesi ve araştırılması gerekiyor.

Kürd ulusal mücadelesinde geleneksel ulusalcı bir çizgiyi temsil eden TKDP, 52 yıllık geçmişiyle tarihsel misyonunu başarıyla sonuçlandıramasa da Kürd toplumunun hafızasında yer edinmiş ve önemli bir ulusal potansiyele sahiptir. Ancak bireysel çekişmelerin belirleyici olduğu parçalı yapısından dolayı, güncel ve tarihsel sorumluluğunun gereğini yerine getirmemektedir. Kürdistan’ın bir parçası kardeş KDP’nin öncülüğünde bağımsızlığa doğru ilerlerken, kuzeydeki KDP’nin bir özne olarak meydanlarda olmaması, bu zeminde hareket eden herkesin samimi ve ciddiyetle bu durumu sorgulamasını gerektirir.