“Basın hürriyeti, geçmişleri kirli olanların hiç işlerine gelmez.”

Ahmet Muhtar Paşa hükümeti 12 Temmuz 1912’de kurulduktan kısa bir süre sonra af çıkarılır, Mevlanzade Rıfat bu aftan istifade ederek tekrar İstanbul’a döner. “29 Temmuz tarihinde Serbestî İstanbul’da yeniden yayına başalar ancak kısa bir müddet sonra Eylül 1912’de siyasi bir kararla Serbestî’nin yayını durdurulur.”[1] Yorulmaz bir toplumsal hürriyet, basın ve düşünce hürriyeti savunucusu olan Mevlanzade Rıfat durmaz ve dönemin muktedirlerine ve bütün hürriyet taraftarlarına şöyle seslenir: “Evet biz; hürriyetin, hem de sınırsız bir hürriyetin aşığıyız. Bütün vatandaşlarımızı, hatta bütün insanları, ırkı beyaz, sarı veya siyah ile bütün insaniyetin aşkımıza ortak olmalarını isteriz. Hatta mümkün olsa yer küresini bir müşterek vatan haline dönüştürülmüş olduğunu görmek isteriz.”[2]

1912’nin sonlarına doğru Serbestî yayını durdurulduktan sonra, 1913’te M. Rıfat’ın hem şahsi ve hem de fikirsel yaşamında önemli değişiklikler olur. 44 yaşında iken dönemin sarayda yetişmiş, önemli bir kültürel ortamdan gelen ve aktivist bir kadın olan Nuriye Ulviye Hanım’la evlenir. Nuriye Hanım’ın başkanlığında Müdafaa-i Hukuk-i Nisvan Cemiyeti namıyla bir kadınlar cemiyeti kurmuştu ve bu cemiyetin yayın organı olarak da Kadınlar Dünyası adıyla bir dergi çıkartılıyordu. Nuriye Hanım aynı zamanda Kadınlar Dünyası’nın başyazarıydı ve dergideki birçok yazı da kendisi tarafından hazırlanıyordu. Adı geçen derginin 101. sayısından itibaren artık Nuriye Hanım “Mevlan” soyadını kullanmaya başlamıştır. 100. sayıdan sonra Kadınlar Dünyası gazetesi haftalık olarak yayınlanır, bazı sayıları Serbestî matbaasında basılmış, gazetenin başyazılarının çoğu Nuriye Ulviye tarafından yazılmış, farklı sayılarında Bedirhanilerden üç kadın yazmış; Meziyet Bedirhan, Fahriye Bedirhan ve Mes’adet Bedirhan. Bu dönemde M. Rıfat’ın mesaisinin büyük kısmı Kadınlar Dünyası’nın idarehanesinde geçmiştir.

Erkekler Dünyası

Mevlanzade Rıfat eşine nazire olsun diye sadece bir sayı Erkekler Dünyası (6 Kanun-i Sani 1329/ 19 Ocak 1914) gazetesini çıkartmış. “İki Söz” başlıklı giriş yazısında, bu konudaki düşüncelerini şöyle açıklamıştır: “Erkekler Dünyası basın sahasına atıldı ve vazifesine başladı. İhtimal ki bu isimden, Erkekler Dünyası isminden “Kadınlar Dünyası”na, kadınların meşru mücadelesine zıt bir konum, zıt bir meslek takip olunacağı zannedilsin. Erkekler sırf erkeklik, hayatta sırf erkeklerin mücadelesinde bulunması maksatları hatıra gelsin. Hayır; Erkekler Dünyası, bu hastalıklı fikir ve itikadı takip etmez ve etmeyecektir. Bugün dünyanın her tarafında, hatta Çin’de ve Japonya’da bile ailenin varlığı milletin varlığıdır. Velhasıl insaniyetin tek bir ayakla kemâlâta ve yükselmeye doğru yürüyemeyeceği anlaşılmıştır. Kadına da erkekler gibi hukuk vermek, erkekler gibi hayat mücadelesinde serbest bırakmak lüzumu idrak edilmiştir.

Erkekler Dünyası; beyhude zorbalıklara, tehlikeli gururlara kapılan cahil tabakanın efkâr ve dimağını aydınlatmak ve terbiyeye çalışarak kadın haklarını da daha geniş çerçevede müdafaa edecektir…”[3] Nuriye hanımın dediğine göre, böyle bir derginin yayınlanması düşüncesi M. Rıfat tarafından önerilmiş ve 163. sayıdan itibaren de M. Rıfat’ın kendisi bu gazetenin sorumlu müdürlüğünü üstlenmiştir.

Bu dönemde M. Rıfat’ta görülen diğer bir önemli yenilik ise, fikirsel değişimdir. Daha  önceleri Osmanlının kurtuluşu ve Osmanlı milletler sorunun çözümü için savunduğu “İtihad-ı Osmani” çerçevesinde “Adem-i Merkezi” yönetimler oluşturulması gibi çözümlerden uzaklaşır ve mesaisini ağırlıklı olarak Kürd millet sorununun çözümü için harcar. Bu süreçten sonra Kürdistan sorunuyla ilgili arayışları çerçevesinde, dönemin Kürd örgütleri ve çıkardıkları yayınlarla ilişkisi daha da artmış, bu yayınlar aracılığıyla yazmaya ve konuyu tartışmaya başlamıştır. Kürd Talebe Hêvî Cemiyeti’ne bağlı olarak yayınlanan Hetawî Kurd dergisine gönderdiği mektupta şöyle demektedir: Şimdi biz Kürdlere düşen vazife; başımızın çaresine bizzat bakmaktır. Doğal olarak hiçbir Kürd ırkının ölmesini, insanlık içerisinde sönmesini, ırkdaşı tarafından yutulmasını istemez. Bundan ötürü “Başımızın çaresine bizzat bakalım” cümlesine her Kürdün iştirak etmesi lazımdır.”[4] Bu tartışmalar devam ederken Birinci Dünya Savaşı başladığında, siyasi iktidar tarafından bütün Kürd cemiyetleri kapatılır ve onlara bağlı yayınlar da durdurulur. Dört yıllık savaş süresince M. Rıfat’ın görünür bir çalışmasına rastlamadım.

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan hemen sonra M. Rıfat, aktif olarak siyasal ve yayın faaliyetlerine girmiş. Mehmed Emin Âli Bedirhan’la ve diğer arkadaşlarıyla birlikte 22 Teşrin-i Evvel 1334’te (22 Ekim 1918’de) Radikal Avam Fırkası kurmuşlar ve bu partinin yayın organı olarak da İnkılab-ı Beşer adlı bir gazete yayınlamaya başlamış. Bundan yaklaşık iki aylık bir müddet sonra da 17 Kanun-i Evvel 1334’te (17 Aralık 19182’de) Seyid Abdülkadir başkanlığında Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC) kurulur. Seyid Abdülkadir ve arkadaşlarının girişimleriyle Mevlanzade Rıfat ve Emîn Âlî Bedirhan ikna edilerek KTC’ine katılmaları sağlanır. Kendi deyişiyle M. Rıfat KTC’nin merkez yönetiminde yer alır.[5] Bu süreçte Serbestî gazetesi, 9 Kanun-i Evvel (Aralık) 1918’de Mevlanzade Rıfat’ın sorumlu müdürlüğünde yeniden yayına başlar. Bu dönemde Serbestî, KTC’nin amaçlarına paralel bir yayın politikası izlemektedir, baş editörü M. Rıfat ve yardımcı editör ise Celadet Bedirhan’dır. Serbestî aralıklarla 1922’lerin sonlarına kadar yayınını sürdürür ve toplam olarak 770 sayı yayınlanır.

KTC’ne bağlı yayın organları ve Serbestî gazetesi bu dönemde, gerek KTC ve faaliyetlerine yönelik ve gerekse de M. Rıfat’ın şahsına yönelik Kemalistlerin asılsız karşıt propagandalarını da teşhir etmeye devam etmiştir. Kürdistan Teali Cemiyeti’nin yayımlanan bir tekzip yazısında, İdareyi Milliye ve Albayrak gazetelerinin “Elazığ Valisi Ali Galip Olayı” gibi asılsız propagandaları çok açık bir şekilde teşhir edilmektedir. “İdareyi Milliye ve Albayrak gazetelerinde yer almış Malatya vakası namında vukua gelen bir hadisenin cereyanından bahseden beyanname, hakikatleri tahrif ile Kürdler hakkında bazı isnatlarda bulunduğundan, yapılan isnatları kemali nefretle reddeder ve Kürdlerden hiç kimsenin Elaziz valisi Ali Galip Beyin harekatına iştirak etmediğini beyan eyleriz.

İdari heyetimiz azasından Mevlanzade Rıfat Bey, Mütarekeden beri İstanbul’u terketmemiştir.

Kürdlerin milli hukukunu tanımak istemeyen her zümre ve bilhassa Teşkilat-ı Milliye ile hiç bir alaka ve rabıtamız (bağımız) yoktur, olamaz. Cemiyetimiz tarafından Paris Konferansı’na Kürdistan hududuyla milli talepleri hakkında verdikleri kararın çıkışına kadar Kürdistan’da sükun ve asayişin devamından başka bir maksat takip etmemekte olduğu izah olunur.”[6] Malum çevrelerin bugün de akademik unvanlarla yazdıkları ve yaptıkları araştırmalarda, M. Rıfat’a iftiralar atıp ateş püskürtmelerinin nedenlerinden biri de geçmişten beri gelen bu karşıtlık ve düşmanlıktır.

Serbestî gazetesi zaman zaman yayına ara verse de Osmanlı son döneminin en uzun ömürlü Kürt gazetesi olup yayın hayatı 12 yıldan fazla sürmüştür. Şüphesiz bu uzun yayın dönemi içerisinde M. Rifat’ın fikirlerinde ve Serbestî’nin yayın politikasında da değişimler olmuştur. Bu değişimler genel olarak üç farklı döneme ayrılarak incelenebilir.

Birinci dönem, gazetenin yayına başladığı zamandan 31 Mart Vakası’na kadar olan süreyi kapsar. Bu süreçteki yayın politikasının temel prensiplerini şöyle sıralamak mümkündür: Tarafsız ve hür bir yayın olmak, Meşrutiyet kazanımlarını korumak, istibdat rejimini tamamen ortadan kaldırmak, “İttihad-ı Osmanî”yi koruyarak “Adem-i Merkeziyeti” sağlamak, İttihat ve Terakki rejimine karşı aktif bir muhalefet yapmak, din ve unsur ayrımını yapmadan baskı altındaki bütün vatandaşların sesi olabilmek.

İkinci dönem olarak adlandırdığım süreç, M. Rıfat’ın Mısır sürgünüyle başlayıp Paris Atina ve tekrar İstanbul’a dönüşle devam eder, Bursa’ya sürgün ve 1912’lerin sonlarında yayın faaliyetlerinin durdurulmasına kadarki süreyi kapsar. Serbestî, Paris’te Şerif Paşa’nın maddi desteğiyle yayımlanır. Bu durumu öğrenen dönemin yöneticileri ilgili birimlere şöyle bir uyarıda bulunurlar: “Mevlanzâde Rıfat tarafından Paris’te yayınlanan Serbestî gazetesi hükümet aleyhinde neşriyat yaptığından yurda sokulmaması ve dağıtımının yasaklandığı.”[7]

Üçüncü dönem ise, yaklaşık beş yıllık aradan sonra 1918’de Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC)’nin yayın organı olarak yeniden yayınlanmasından 1922’lere kadar devam eden süreyi kapsar. Bu dönemdeki yazar kadrosunun önemli bir bölümü KTC’nin üyeleridir. Bedirhan kardeşlerden Celadet gazetenin yardımcı editörü, Kamuran ise köşe yazarıdır. Şair Abdurrahman Rahmi Hakkari de gazetede yazan önemli Kürd kalemlerinden biridir. KTC’nin bölünmesi sürecinde Emin Âlî Bedirhan ile birlikte bağımsızlık yanlısı Kürtd Teşkilatı İçtimaiye Cemiyeti’nde yer alır. Bu devrede Mevlanzâde Rıfat, Kürt milliyetçi hareketinin merkezinde yer almış, bir taraftan örgütlü ve siyasi çalışmaları yürütürken bir yandan da Serbestî gazetesinin yayınını sürdürmüştür.

İstanbul’un Ankara Hükümeti’nin denetimine geçmesiyle birlikte birçok Kürt aydını ve siyasetçisi gibi M. Rıfat da İstanbul’u terk etmek zorunda kalmıştır. Böylece Serbestî gazetesinin yayını son bulur. Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra, o da sürgün edilen 150’likler listesinde yer alır ve Halep’e yerleşir. M. Rıfat, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra Osmanlı siyasal ve basın hayatında aktif olarak yer almış, aynı zamanda Kürt milliyetçi hareketinin öncülüğünü yapan önemli şahsiyetlerden biri olup gazeteci, yayıncı, yazar ve siyasetçi kimlikleriyle tanınmaktadır. M. Rıfat, Serbestî Gazetesi’nin yanı sıra Hukuk-i Umûmiye, İnkılab-i Beşer, Âkil, Ahalî, Meşrûtiyet, Faruk, Cihad, Kadınlar Dünyası, Erkekler Dünyası vd. gazete ve dergilerin de sahipliği veya belli dönemlerde sorumlu müdürlüğünü yapmış, aynı zamanda farklı gazete ve dergilerde de çok sayıda yazısı yayımlanmıştır. Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için, İBV yayınlarında çıkan “Mevlanzade Rifat û Serbestî” adlı kitabımdan istifade edebilirsiniz.

Kürdistan İstiklal Komitesi’nin örgütlemesiyle Şeyh Said’in sahadaki liderliğinde gerçekleşen 1925 Kürd hareketi sürecinde ve sonrasında, birçok siyasi ve diplomatik girişimlerde yer almış. Bu amaçla 11 Mayıs 1926’da Çerkez Ethem ve İhsan Nuri’yle birlikte Bağdat’a ziyarette bulunmuşlar.[8] Halep’teyken kurulan Xoybûn (Hoybun-Bağımsızlık) örgütü çalışmalarına katılmış. Mevlanzade Rıfat’ın kalbi yaşanan baş döndürücü gelişmeler, ihanetler ve yenilgilere fazla dayanamamış ve 8 Eylül 1930’da geçirdiği kalp krizi sonucu hayata veda etmiştir.

[1] Ali Birnci, Tarihin Gölgesinde Meşahir-i Meçhuleden Birkaç Zât, Dergah Yayınları, 2001, s. 383

[2] Mevlanzade Rıfat, Hakkı-ı Vatan Yahut Tariki Mücahedede Hakikat Ketm Edilemez (Vatan Hakkı Yahut Mücadele Yolunda Hakikat Gizlenemez), Serbesti Matbaası, İstanbul, 1328

[3] Erkekler Dünyası, İki söz, No: 1, s. 2, Pazartesi, 6 Kanuni Sani 1329 (19 Ocak 1914)

[4] Hetawî Kurd, sayı: 2, 21 Teşrin-i Sani Sene 1329

[5] Mevlanzâde Rifat; Türkiye İnkılabının İçyüzü, Pınar yayınları. İstanbul, 2000, s. 270

[6] Kurdistan, No: 15, 29 Teşrin-i Evvel 1335, s. 190

[7] BOA, 604-97, 30-05-1325 (H).

[8] Dîyarî Kurdistan, no: 16, 11 Mayıs 1926