Bundan iki gün sonra Kürtlerin yapmış olduğu bağımsızlık referandumu üzerinden üç yıl geçmiş olacak. Bağımsızlık referandumu, içeriden ve dışarıdan kaynaklı bütün engelleme girişimleri ve karşı duruşlara rağmen, büyük bir sorun yaşanmadan 25 Eylül 2017’de gerçekleşti. Referandum sonucu, bütün dünyaya Kürtlerin ne istediğini açık bir şekilde ortaya koydu. Ancak bu tarihi adımdan 21 gün sonra 16 Ekim 2017’de, Irak-ı Arabı kıble edinmiş işbirlikçi Kürt gruplarının da desteğiyle Haşdê Şabi ve Irak ordusunun birlikte gerçekleştirdiği saldırı sonucunda, başta Kerkük olmak üzere Irak anayasasında tartışmalı bölgeler olarak belirtilen şehirler ve kasabalar yeniden işgal edildi. Bu tarihten itibaren bölgede ve uluslararası alanda Federe Kürt Yönetimi’ne karşı uygulanan bütün baskılara ve yaşanan olumsuzluklara rağmen, bu tarihi karar ve adımı, güncel ve dönemsel siyasi gelişmelerin yarattığı bulanıklıkta görünmez kılarak unutturmak yada unutmak, bir ulusun hafızasının zayıflığını gösterir. Yaşadığımız süreçteki Kürt siyasi tarihinin en önemli gelişmelerinden olan bağımsızlık referandumunu yeniden hatırlatmak ve hafızalarda diri tutmak için, referandumla ilgili yayımlanan bu yazımı tekrar sizinle paylaşmak istiyorum.

* * *

Aslında 2014 yılının ilk aylarından itibaren başlayan bağımsızlık referandumu çalışmaları, IŞİD’in Kürdistan’a saldırmasıyla akamete uğradı. IŞİD, Irak’ta Sünni Arapların çoğunlukta olduğu ve altmış binlik Irak ordusunun mevcut olduğu şehirleri hiçbir direnişle karşılaşmadan ele geçirdi. Bununla birlikte tarihi Musul vilayetini kapsayan şehirlerdeki garnizonlarda bulunan son derece modern silahlar ve vilayetin ekonomik kaynaklarına el koyan IŞİD, İslam Devletini ilan etti ve kısa bir süre sonra da yönünü Güney Kürdistan bölgesine çevirdi.

Daha önceki Irak yönetimlerinin Kürdistan’da gerçekleştirdikleri Enfal ve Halepçe jenositlerinin bir benzerini de IŞİD (İslam Devleti) tarafından Şengal’de Ezidi Kürtlere karşı yapıldı. Binlerce kadın, çocuk ve yaşlı Kürd esir alınarak köle pazarlarında birer eşya gibi satılığa çıkarıldı. Peşmergenin kahramanca direnişi ve müttefik güçlerin de sağladığı hava desteğiyle IŞİD oyunu bozuldu, “ihtilaflı bölgeler” olarak adlandırılan Kürd yerleşim birimleri de dahil olmak üzere yaklaşık bin kilometrelik savunma hattı oluşturularak Güney Kürdistan sınırları güvenlik altına alındı.

Bundan önceki siyasi gelişmeler de hatırlanırsa, Irak Şii Hükümetleri de 2005 yılında kabul edilen Anayasanın başta 140. maddesi olmak üzere yaklaşık 50 maddesini ihlal edip; Kürdistan’ın %17’lik bütçe payı, peşmerge ve diğer memurların maaşı kesilerek Kürdistan halkını açlıkla terbiye etmek istediler. Bu gelişmeler, Mesud Barzani başkanlığındaki Kürdistan Federe Yönetimi’ni kendi çaresine bakmanın dışında bir yol bırakmadı. Bu siyasi ve güvenlik eksenli gelişmeler sonucunda, Mesud Barzani başkanlığında 22 partinin katılımıyla 7 Haziran 2017’de düzenlenen zirve toplantısında, Kürdistan bölgesinin kendi kaderini tayin etmek üzere 25 Eylül 2017 tarihinde referanduma gitme kararı oybirliğiyle alındı ve bu süreci yönetmek üzere yüksek referandum konseyi oluşturuldu. Bağımsızlık referandumu süreci, Mesud Barzani başkanlığındaki bu konsey tarafından yönetildi.

Referandum kararı öncesinde yürütülen diplomatik faaliyetlerde ABD başta olmak üzere AB ülkeleri ve bölgede etkin diğer bir devlet olan Rusya’dan gelen sinyaller olumlu veya en azından tarafsız gözükürken, bölge ülkelerinin tepkileri de pek sert değildi. Onlar, Kürdistanlıların kendi içinde anlaşma sağlayamayacakları, grupsal ve aşiretsel çıkarları aşıp bir ulusal irade gösteremeyecekleri, buna bölge devletlerinin Kürtler içindeki gizli elleri ve etkileri de eklenince sürecin başarıya ulaşamayacağını düşünüyorlardı.

Başta Irak Şii yönetimi olmak üzere bölgesel ve uluslararası siyasi aktörler, referandumu belirsiz bir tarihe ertelemek veya iptal ettirebilmek için çok çaba harcadılar, doğrudan veya dolaylı olarak Barzani sıkıştırıldı, ikna girişimlerinde bulundu, baskı yapıldı ve tehditler savuruldu. Barzani dik duruşuyla bir taraftan bütün bu baskılara ve hilelere karşı göğüs gererken, diğer taraftan da Kürdistan halkının iç birliğini korumak için her nevi tavizi vermekten çekinmedi. Bütün çelişkilere ve olumsuzluklara rağmen, bu yürüyüşteki bir zorluğu daha aşarak 15 Eylül’de Kürdistan Parlamentosu’nu aktifleştirip, bağımsızlık referandumu kararı aynı zamanda parlamento kararına da dönüştürüldü. Bu adım, referandum karşıtlarını daha da rahatsız etti ve hareketlendirdi. Kimileri nasihat, kimileri büyük rüşvetler ve kimileri de tehditlerle 25 Eylül bağımsızlık referandumunun ertelenmesi ya da iptal edilmesi için elinden geleni yapmaya çalıştı.

Ancak referandum tarihi yaklaştıkça Başkan Mesud Barzani daha net ve kararlı bir tavır ortaya koyarak hem içerideki tereddütlü yaklaşımları ve hem de dış baskılara karşı boyun eğmeyeceğini çok açık bir dille ortaya koydu. Şahidi olduğumuz Soran ve Hewlêr mitinginde, “Bağımsızlık ve devletleşmenin dışında başka bir seçeneğin kalmadığını” söyleyerek, net olarak aşağıdaki mesajları verdi: “1- Önümüzde iki yol var; ya bağımsız ve özgür olacağız ya da boyunduruk altında kalmaya devam edeceğiz. 2- Bölgesel ve uluslararası baskılar Kürd ulusunun kendi kaderini tayin hakkı ve bağımsızlık referandumunu engelleyemeyecektir. 3- Kürdistan devleti bütün etnik ve dini grupların devleti olacaktır.”

Bu mesajlar Kürdistan halkının özgüvenini zirveye çıkartı ve referandum karşıtlarının da süreci engelleme umudunu kırdı. Buna rağmen süreci akamete uğratma çabaları durmadı. Son günde diğer “ihtilaflı bölgeler” olmasa da en azında Kerkük’ün bağımsızlık referandumu kapsamı dışında kalması için bölge devletlerinin yanısıra özellikle de İran’ın yönlendirmesi ve YNK içindeki bir grubun da desteğiyle Kerkük’te yaşanan badire de atlatıldıktan sonra, bağımsızlık referandumu yolundaki Kaf Dağı aşılmış oldu.

Referandum süreci, yerli ya da yabancılardan oluşan yaklaşık iki bin beş yüz kişilik gazeteci ve gözlemci heyetleri tarafından izlendi, bazı ufak tefek aksaklıklar dışında hiçbir olumsuzluk yaşanmadı, bu konuda ciddi hiçbir olumsuz rapor da yayımlanmadı.

Kürdistan Yüksek Seçim Komisyonu tarafından yapılan resmi açıklamada, bağımsızlık referandumuna katılım %72,16 ve “evet”in oranı ise %92.73 olduğu kamuoyuna duyuruldu. Vilayetlere göre seçim sonuçları dağılımına baktığımızda, ortaya çıkan tabloyla ilgili tarihi bir notu belirterek bu bölümü sonlandırmak istiyorum. Kürtler arasında “Kültür başkenti” olarak adlandırılan Süleymaniye şehrinde bağımsızlık referandumuna katılım oranının diğer Kürdistan şehirlerine oranla daha düşük seviyede çıkması, Güney Kürdistan’daki aydınlanma hareketinin siyasi yönünü tekrar tartışır duruma getirdi.

Bağımsızlık referandumu ve sonrası nasıl okunmalıdır?

  • Referandum sorunların çözümünde kullanılan meşru demokratik bir yöntem ve haktır, başta bölge devletlerinin yöneticileri ve şoven basını olmak üzere hiç kimse Kürdistan bağımsızlık referandumunu “gayri meşru” olarak dillendiremez.
  • Başta Woodrow Wilson prensiplerinin mirasçısı olan ABD ve AB ülkeleri olmak üzere, demokratik dünya ülkeleri Güney Kürdistan halkının ortaya çıkan iradesine saygı duymalı, taleplerine kulak vermeli ve desteklemelidir.
  • Güney Kürdistan’da yapılan bağımsızlık referandumu sonuçları, nasıl bir yol izlenirse izlensin Kürdistan siyasi liderliğine bağımsız Kürdistan Cumhuriyeti devletini ilan etme yetkisi ve sorumluluğunu vermiştir.
  • Kürdistan halkı bu oylamayla aynı zamanda Kürdistan Başkanı Mesud Barzani’ye olan desteği ve güveni de yenilemiştir. Böylece Irak, Türkiye ve İran başta olmak üzere referandum karşıtlarının seviyesiz yakıştırmalarına ve asılsız iddialarına en iyi cevabı vermiştir.
  • Müstakbel Kürdistan devletini “ikinci İsrail” olarak adlandırmak, Kürd milletinin onuruna yapılmış bir saldırıdır. Diğer bütün bölge devletleriyle olduğu gibi İsrail devletiyle de karşılıklı iyi dostluk ve müttefiklik ilişkilerini geliştirmek Kürdistan yönetiminin tercihi ve en doğal hakkıdır. Ümmetin dini duygularını kendi siyasi çıkarlarına alet ederek Selahattin Eyyubi’nin torunları olan Kürdleri İslam aleminden tecrit etmeye çalışmanın diğer adı din tacirliğidir. Müslüman olan biri bunu yapamaz.
  • Güney Kürdistan bağımsızlık referandumu bir gerçeği tekrardan su yüzüne çıkartı; her birinin kendi içerisindeki Kürd nüfusu Güney Kürdistan’dan daha fazla olan Türkiye, İran ve Irak hiçbir konuda anlaşamasalar da sözkonusu Kürdler olunca, bütün çelişkilerini bir tarafa bırakıp Kürdlerin devletleşmesini “bölge halkına yapılmış ihanet” ya da “bölge bağrına saplanmış hançer” olarak değerlendirmeleri, hakikate aykırı asılsız bir iddia ve bölgedeki elli milyon Kürdün hakkının inkarıdı. Kürdlerin devletleşmesi bölge halkına yapılmış bir ihanet ise, Türkiye ve İran neden 22 Arap devletine ek olarak bağımsız Filistin devletinin kurulmasını candan yürekten destekliyor. Şu iyi bilinmelidir ki Kürdistan milleti bağımsızlık hak ve taleplerini hiçbir komşu devletin merhametine ve onayına bırakmaz.

Sonuç olarak, bu yazıyı hazırlarken Mam Celal Talabani’nin ölüm haberinin yayılması, bütün Kürdler gibi beni de derinden üzdü. Mam Celal’in karizmatik ve uzlaşmacı kişiliğine en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde aramızdan ayrılması önemli bir boşluk yaratmıştır. Başta Talabani ailesi olmak özere bütün Kürd milletine başsağlığı diliyorum. 05.10.2017

Kaynak: Bas, sayı: 38