Başlarken yazısında, zaman zaman Kürd basını-yayın faaliyetlerinin gelişim sürecine ve özellikle de ilk dönemine değineceğimi belirtmiştim. Bu bağlamda yıldönümü nedeniyle bugün Süleymaniye Kürdlerinden olan Ali İlmi Fani ve çıkardığı Ferda gazetesinden bahsedeceğim. Ferda gazetesi bundan 114 yıl önce yani hicri takvimine göre ilk sayısı 1 Rabiulevvel 1337 (5 Aralık 1918) tarihinde yayınlanmış. Dönemin muktedirlerine muhalif bir gazete olması nedeniyle, o zaman da ve bugünde üzeri örtünmekte, sansür uygulanmakta ve gazetenin arşivi açıklanmamaktadır. Adeta görünmez bir el tarafından üzerine gizli ambargo konulmuştur. 300 sayıdan fazla yayınlanmış olan Ferda gazetesinin ancak piyasada yaklaşık on sayısına ulaşılabiliyor. Diğer sayıları gizli dehlizlerden çıkartılmak istenmiyor. Elbette bunun açık-gizli nedenleri vardır ve yazının akışı içerisinde kısaca bunlara değineceğiz.

Osmanlı son dönemi matbuat aleminde, günümüz deyişiyle basın-yayın dünyasında, kaleminin gücü ve sıvriliğiyle en çok bilinen iki Kürd şahsiyet vardır; biri Mevlanzade Rifat ve diğeri de Ali İlmi Fani ya da “Fanizade” dir. M. Rıfat günlük Serbestî gazetesinin sahibi ve Ali İlmi Fani de Adana’da yayımlanan Ferda gazetesinin sahibi ve başyazarıdır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ikisi de kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin aktif üyeleri arasında yer almış. İkisi de İttihat-Terakki ve ondan sonra da Kemalist Hareket’e açık muhalefet etmiş, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasıyla birlikte “150’likler Listesi”ne dahil edilmiş, sürgün edilip vatandaşlıktan çıkartılmışlar. 1922’lerin sonlarına doğru ülke dışını çıkmak zorunda kalmışlar, daha sonra yerleşmiş oldukları Suriye’de kurulan Xoybûn partisinin de üst düzeydeki üyeleridir.

Güney Kürdistan’nın Süleymaniye şehrinin tanınan aileleri “Mevlanbegzade” ve “Fanizade” gillere mensup olan bu iki erbabı kalem gazeteci ve yazar Kürd, muhalif duruşları nedeniyle o gün de ve bugün de, Türk basın çevreleri, yazın ve akademi aleminin çoğunluğu tarafından haklarından sürekli negatif olarak bahsedilmekte ve itibarsızlaştırma çalışmaları devam etmektedir. Örneğin 18 Eylül 1930 tarihli Vakit gazetesi, Mevlanzade Rıfat’ın ölümünü şöyle bir başlıkla haber etmiştir: “Bu vatansız Halep’te füc’ten (kalp krizinden) öldü.”[1] Geçen iki yazımda, kısa ve çok özet şeklinde de olsa Mevlanzade Rıfat ve Serbestî gazetesini biraz anlatmıştım. Aynı kampanya ve söylemler Ali İlmi için de kullanılmıştır. Yine Vakit Gazetesi’nin 8 Eylül 1930 tarihli sayısında, o dönem Antakya Lisesi’nde Edebiyat öğretmeni olan Ali İlmi, Felsefe öğretmeni Memduh Selim ve Tarih öğretmeni Mahmud için, “Okul müdürü M. Bozanti bu üç serseriye müzaheret etmekten geri kalmamakta. Bütün Antakya halkı bu üç melunun bilhassa Memduh Selim’in mektepte muallim bulunmasından, hatta Antakya’da ikamet etmesinden şiddetle müteessirdir.”[2] Benzer söylemler o zaman da ve daha sonra da farklı yayınlar aracılığıyla tekrarlanmıştır. Yine Ferda gazetesiyle aynı dönemde yayın yapan Yeni Adana gazetesi, Ferda’nın 149. sayısında dönemin muktedir anlayışını eleştiren “Efendiler Nereye?” başlıklı başyazısından alıntı yaparak “Hiyanet Vesikaları”[3] diye yansıtmaktadır. Geçen yazıda motto olarak M. Rıfat’ın şu sözünü aktarmıştım: “Basın hürriyeti, geçmişleri kirli olanların hiç işlerine gelmez.”

Şimdi asıl konumuz olan Ali İlmi’nin basın faaliyetleri ve Ferda gazetesine dönelim. Yazar, gazeteci, edip, şair ve politikacı kimlikleriyle tanınan merhum Ali İlmi Fani, iki kardeşi; Zeynel Abidin Fani ve Mesud Faniyle birlikte, Lozan Antlaşması gereğince “150’likler” listesinde yer almış önemli bir Kürd aydınıdır.

Ali ilmi Fani, Süleymaniyeli Mehmed Abdülbaki Fani efendinin oğludur. Aile zorunlu göç nedeniyle 1850’li yıllarda Adana Kadirli’ye yerleşmiş. Abdülbaki Efendi Süleymaniye ve Bağdat’ta medrese okuyup iyi derecede bir eğitim gördüğü için orada Rüştiye mektebine muallim olarak tayin edilmiştir. Görmüş olduğu iyi eğitimle birlikte zengin ilim ve irfanıyla sürekli çevresini aydınlatmaya çalışan, güler yüzlü, hoşsohbet, hezaraşina ve hünerli bir eğitimci, doğrusu bir ummân-i maanî idi.[4] İbnülemin Mahmud Kemal İnal ve Kardeşi Ahmed Tevik Bey, 1884/1885 yıllarında kendisinden Arap ve Fars edebiyatı dersleri ve hattı talik eğitimi almışlar.[5] Ali İlmi, Abdulbaki Efendi’nin yedi erkek evladından ikincisiydi: Kerim, Ali İlmi, Zeynel Abidin, Mesud, Ahmed Fazıl, Salahattin, Sabahattin.

Ali İlmi Fani “13 Kasım 1877’de Kadirli (Kars Zulkadriye)’de doğmuş ve annesinin adı Ayşe Sıdıka hanımdır.”[6] Çocukluğundan itibaren iyi bir eğitim almış, 1896’da Adana Mülkiye İdadi’sini en iyi dereceyle bitirmiş, ondan sonra da farklı medreselerde eğitimine devam etmiş, hocalardan özel olarak Fransızca dersleri almış, Farsça, Arapça ve Türkçe okuyup yazabiliyordu. Kısacası iyi bir tahsil yapmış,[7] kalem ustası bir şair, edip ve yazar olmanın yanı sıra basın-yayın faaliyetleriyle de öne çıkmış. Birçok gazete ve derginin başyazarlığı ve sahipliğini yapmıştır.

Gazeteciliğe 1898’de Adana resmi vilayet gazetesi olan Seyhan gazetesinde yazmakla başlamış ve 1905 yılında gazetenin başyazarı konumuna gelmiştir. Ali İlmi’nin yazarı ve mesul müdürü olduğu ikinci gazete ise 1909’da İttihat-Terakki’nin İtidal gazetesine karşı yayına başlayan haftalık Rehber-i İtidal gazetesidir ve toplam dört sayı yayımlanmıştır. Adı geçen gazetelerin yanı sıra Teceddüt (1908-1910) ve Anadolu (1909-1914) gazetelerinin de başyazarlığını yapmış, Adana Vakası, Volkan ve Vahdet gibi gazetelerde de “Ali İlmî” ve “Derviş Sukûtî” müstearıyla yazılar yazmış. Ali İlmi çalışmalarını yazı ve gazetecilikle sınırlamamış aynı zamanda politika da yapmış, “18 Nisan 1912’de yapılan seçiminde,  Kozan temsilcisi olarak Meclis-i Mebusan’a seçilmiş.”[8]

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesiyle birlikte, yeni bir dönem başlamış. Osmanlı İmparatorluğu’nun birçok bölgesi İtilaf Devletleri’nin nüfus alanları olarak paylaşılmış. Bu dönemde Kürdler de Wilson Prensipleri’inden etkilenerek kimlik siyasetine yönelerek kendi örgütlerini kurarlar. Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC) bu dönemde kurulan en önemli Kürd örgütlerinden biridir. Fanizade ailesi de kurulan bu cemiyetin aktif üyeleri arasında yar alır. Abdülbaki Efendi’nin yedi evladından üçü; Ali İlmi, Zeynel Abidin ve Mesud Fani 1918’in sonlarında kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin üyesi olmuşlar. Zeynel Abidin Fani, KTC’nin son genel sekreterliğini de yapmış. Tarihçi T. Zafer Tunaya’nın, Ferda’nın 140. sayısından (14 Haziran 1920) aktardığına göre, Adana’da da KTC şubesi açılmış[9] ancak şube reisi ve yönetimin kimlerden oluştuğunu belirtmemiş.

Ali İlmi’nin Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra yaptığı en önemli faaliyetlerinden bir de yayınlamış olduğu Ferda gazetesidir. Ferda farsça bir kelime olup yarın anlamına gelmektedir. Ferda Gazetesi, 5 Aralık 1918’de Adana’da yayın hayatına başlamış, Bu dönemde Adana’yı da içine alan Kilikya Bölgesi, itilaf devletlerinden Fransa’nın denetimi altındadır. Bu nedenle olmalıdır ki bazı sayılarda künye bilgileri Osmanlıca ve Fransızca olarak yazılmış. Künye kısmında “mesul müdür ve başyazar” olarak Ali İlmi yazılmış, basım yeri olarak da Kale Kapısı’ndaki Ferda Matbaası belirtilmiştir. Gazete perşembe ve pazartesi günleri olmak üzere haftada iki sayı yayınlanmış, “siyasi, ilmi ve edebi Türkçe gazete” olduğu belirtiliyor. O zaman Adana’da Ferda Gazetesi’nin haricinde Adana Postası, Rehber gibi başka muhalif gazeteler de yayınlanmaktaydı. Ali İlmi’nin ilişkili olduğu iki Ferda gazetesi yayınlanmış, bunlardan birincisi İkinci Meşrutiyet’ten hemen sonra ve diğeri de Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 5 Aralık 1918’de yayınlanmış ve bu yazının asıl konusu olan Ferda’dır. Yaklaşık olarak üç yılda toplam 300 sayıdan fazla yayınlanmış olan Ferda, M. Rıfat’ın Serbestî gazetesinden sonra Osmanlı son döneminde bir Kürdün yönetiminde çıkmış en uzun süreli ikinci gazetedir. Her iki gazetenin sahibi de, Süleymaniyeli tanınmış Kürd ailelerin üyeleriydi.

Ferda, dönemin İttihat-Terakki ve onun devamı olan Kemalist Hareket’e karşıt bir yayın politikası izlemiş. O zaman da ve bugün de Kemalistlerin Ferda Gazetesi’ne karşı ateş püskürtmesinin asıl nedeni budur. Gazetenin sayfalarında İttihat-Terakki ve Kemalist Hareketi ve politikalarını şiddetle eleştirilmiş, “kanunsuzluk”[10], “kan dökücü”, “serseri”[11], “çete”[12], “eşkıya”, “Bolşevik işbirlikçisi” ve Osmanlı padişahına karşı bir “başkaldırı” olarak değerlendirilmiş. Daha sonra ilan edilen Cumhuriyet yönetimini de “”Cumhurriyet-i Cebriyye”[13] yani “Zorba Cumhuriyet” olarak adlandırmaktadır.  Girişte de belirtiğimiz gibi, karşı tarafın da benzer söylemleri olmuş. Bu tür söylem ve değerlendirmeler, farklı muhalif bakış olarak görülmeli ve kabul edilmelidir. Tarihsel gerçekliği aydınlığa kavuşturmak, o günden bugüne devredilmiş, askıda bırakılmış veya üstü örtülmüş sorunları tarihsel bir perspektiften yeniden değerlendirmek gerekir. Bu nedenle dönemin siyasi ve toplumsal olaylarını doğru bir şekilde anlayıp yorumlayabilmek için, bir tarihsel vesikaya dönüşmüş olan Ferda Gazetesi üzerindeki ambargo kaldırılmalı, daha geniş kapsamlı araştırmalar yapılmalıdır.

Önemli bir dönemin mücadelecisi, tanığı ve yazarı olan Ali İlmi, 1922’den 1938’e kadar sürgünde yaşadı. Kardeşi Zeynel Abidin ise güney Kürdistan’da Seyyid Taha’yla birlikte siyasi çalışmalarını sürdürüyordu. Kendisi de siyasi çalışmaları nedeniyle iki kez bölgeyi ziyarete gitmiş. Haziran 1927’de baba ocağı Süleymaniye’yi ziyarete ettiği zaman, Jîyan gazetesinde gelişiyle ilgili şöyle bir haber yayınlanmış: “Has bir Kürd olan, edebiyat dünyasında önemli ve yüksek bir yeri olan üstat muhterem kıymetli Ali İlmi Bey, bu sefer asli vatanını görmek düşüncesiyle buraya (Süleymaniye’ye) gelmiş ve birkaç gün burada kalacak. Kendisi, vatan sevdasıyla meşhur olan Mele Fanî Efendi’nin torunudur. Zahmet ederek uzun bir seyahat sonucunda Şam’dan buraya gelmiş, hoş geldin diyoruz.”[14] Bu uzun sürgünlük süresinin yaklaşık son sekiz yılını da Antakya’da Edebiyat öğretmenliği yaparak geçirmiş.

Sonuç olarak böylesine mücadeleci, yazar, gazeteci, siyasetçi, edip, şair, öğretmen ve doğa sevdalısı bir şahsiyeti bu kısa yazıda bütün çalışmaları ve yönleriyle anlatmak mümkün değildir. Hele şiir ve edebiyat yeteneği ve sevdasını anlatmak, çok daha geniş bir çalışmayı gerektirir. Umarım ileriki zamanlarda bu konuyu daha kapsamlı bir şekilde tekrar yazma fırsatım olur. Ali İlmi, küçük bir cerrahi müdahale nedeniyle 25 Ağustos 1964 yılında doğum yeri olan Kadirli’de vefat etmiştir. Kendisini rahmet ve şükranla anıyoruz. Ali İlmi’nin ölümü üzerine kendisi de 150’liklerden biri olan Refi Cevat Ulunay, Milliyet gazetesindeki köşesinde “Ustad Ali İlmî” başlığıyla şöyle yazmıştı: Oğlu ölüm haberini bana ilettiği gün, bütün vücudumla büyük bir üzüntü duydum. İçime bir ateş girdi, beni yaktı…. Bir bilge, edebiyat ustası ve şairi kaybetmiştik….”[15] 04.12.2022

Kaynak: https://www.rudaw.net/turkish/opinion/041220221

[1] Vakit Gazetesi, 18 Eylül 1930

[2] Vakit Gazetesi, 8 Eylül 1930

[3] Yeni Adana, no: 252, s. 3, Pazar 12 Nisan 1338-R /17 Şubat 134-H (12 Nisan 1922)

[4] Abdullah Uçman, Bir 150’liğin Mektupları Ali İlmî Fânî’den Rıza Tevfik’e Mektuplar, Kitabevi, 2. Baskı, İstanbul, 2012, r. 108-109

[5] İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, Cüz: II, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, r.  365

[6] Ali Birinci, Tarihin Gölgesinde Meşahir-i Meçhûleden Birkaç Zat, Dergâh Yayınları, Şubat-2001, İstanbul, r. 324

[7] BOA, DH_SAIDd___00153_00033), Sicil-i Umumi (27 Şaban 1336 /7 Haziran 1918

[8] Abdullah Uçman, Şiir ve Sanat Anlayışı Üzerine Rıza Tevik’ten Ali İlmi Fanî’ye Bir Mektup, Kitabevi, İstanbul, 1996, r. 11

[9] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, Cilt-2 Mütareke Dönemi, İletişim Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2010,dipnot 15, r. 201

[10] Ferda, no: 9, Adana, Ferda Matbaası, 20 Rebiulahir 1337 (23 Ocak 1919)

[11] Ferda, no: 69, Adana, Ferda Matbaası, 6 Muharrem 1338 (1 Ekim 1919)

[12] Ferda, no: 204, Pazaretesi 7 Şubat 1337-H (7ê Sibata 1921an), r. 1

[13] Abdullah Uçman, Bir 150’liğin Mektupları Ali İlmî Fânî’den Rıza Tevfik’e Mektuplar, Kitabevi, 2. Baskı, İstanbul, 29 Teşrin-i Evvel 1926 tarihli mektup, 2012, s. 6

[14] Jîyan, jimar: 70, 21 Hezîrana 1927

[15] Refî Cevat Ulunay, Ustad Ali İlmî, Milliyet Gazetesi, s. 3, 01.09.1964