Talat Paşa, İttihat Terakki Partisi’nin Genel Başkanı ve İttihatçı son Sadrazam (başbakan) dır. Yani en tepedeki adamdır. Karar mekanizmasının başıdır ve bütün bilgilere sahip biridir. İttihat Terakki yönetimi, Osmanlı/Türk tarihinde artıları ve eksileriyle çok tartışılan bir yönetim olarak tarihte önemli bir yere sahiptir. Bu yönetimin hala tartışılan uygulamalarından ve siyasi kararlarından en önemlisi “Ermeni Tehciri” konusudur. Önemlidir. Çünkü doksan yılı aşkındır bu konu gündemden düşmemiştir. Önemlidir. Çünkü bu uygulama bir soykırımdır. Önemlidir. Çünkü bu soykırım Türkiye Cumhuriyet tarafından inkâr edilmekte veya başkalarına yıkılmak istenmektedir. Önemlidir. Çünkü Osmanlı/Türk yönetimlerinin başka halklara karşı yürüttüğü soykırımların, kapsam ve niceliği itibariyle en büyüklerinden biridir. Ve daha pek çok nedenden dolayı önemlidir.

Talat Paşa’nın sadrazamlık yaptığı dönemde gerçekleşen “Ermeni Tehciri” devletin kayıtlarında mevcuttur. Ancak Talat Paşa bununla da yetinmemiş, kendisi bu konudaki özel bilgileri bizzat not alarak saklamıştır. Murat Bardakçı’nı (25,26,27 Mayıs 2005 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde ve daha sonra kitap olarak) kamunun bilgisine sunduğu bu notlar ve rakamların siyasal ve demografik olarak neyi ifade ettiğine bakmak ve bu hususu değişik yönleriyle irdelemek gerekir.

Öncelikle bazı ön yargılar ve peşin kabuller üzerinde durmakta yarar var:

  • Bir buçuk milyon Ermeni tehcir edilmiş ve öldürüldüğü görüşü.

Toplumumuzda olayların önemi rakamların büyüklüğüyle ölçülme alışkanlığı yer etmiştir. Rakamların büyüklüğü elbette ki önemlidir. Ermeni tehcirindeki gerçek rakam, ifade edilenden daha az veya daha çok olabilir. Ancak her halükârda büyük bir sayıyı ifade ettiği kesindir. Ancak burada asıl önemli olan, Ermeni Halkına uygulanan tehcir ve katliamın uluslararası hukuk normlarına göre tanımının ne olduğudur. Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin III. maddesindeki tanımlamaya göre, bu uygulamanın adının “soykırım” olduğudur. Bazı uzlaşmacı tarihçilerin “etnik arındırma” tanımı, uygulama karşısında hafif kalmaktadır ve “soykırım” tanımı daha geçerli görünmektedir.

  • Tehcir edilen ve öldürülen bütün bu Ermeniler’in Kürdistan coğrafyasında yaşadıkları anlayışı.

Talat Paşa’nın tutuğu ve sakladığı notlara göre, 1915 te çıkarılan Geçici Tehcir Kanunu nedeniyle toplam 924.158 Ermeni “tehcire” tabi tutulmuştur ve bunların illere ve sancaklara göre dağılımı şöyledir: Ankara : 42.224, Erzurum: 128.657, Adana: 46.031, Bitlis: 109.251, Halep: 34.451, Hüdavendigar (Bursa): 66.413, Diyarbekir: 61.002, Sivas: 141.592, Trabzon: 34.500, Mamuratülaziz (Elazığ): 74.206, İzmit: 54.370, Canik (Samsun): 26.374, Karesi (Balıkesir): 8.290, Kara hisar (Afyon): 7.327, Kayseri: 47.617, Maraş: 27.101, Niğde: 5.101, Konya: 4.381

Talat Paşa’nı notlarında o tarihte tüm Anadolu’da yaşayan Ermeni nüfusunun 1.256.403 olduğunu belirtmektedir. Yukarıdaki rakamlar ve 1915 yılındaki Osmanlı Devleti’nin idari bölünüşü dikkate alındığında, Kürdistan coğrafyası içinde “tehcir”e tabi tutulan Ermeni sayısı yaklaşık 350.000 civarındadır. Yani “tehcir”e ve katliama tabi tutulan Ermeni sayısının yaklaşık üçte ikisi (2/3) Kürdistan Coğrafyası dışındadır ve Kürtlerin elinin uzanmadığı bir coğrafyadadır. Başka bir söylemle Türk coğrafyasının içindedir ve gönderildikleri Suriye’ye uzaklığı Kürdistan’a göre birkaç mislidir. Bu bölgeden yola çıkanların verdiği zayiat çok çok fazladır.

Bu durum bir başka gerçeği de ortaya koymaktadır: Kürdistan coğrafyasında yaşayan Ereni nüfusunun zannedildiğinin çok altında olduğu görülmektedir.

  • Kürtlerin Ermenileri katlettiği savı.

Kürdistan coğrafyasında Ermeniler tehcire tabi tutuldukları zaman Kürtler tarafından da istenmeyen saldırıların yapıldığı ve bu nedenle pek çok Ermeni’nin hayatını kaybettiği doğrudur. Ancak “Ermeni Tehciri” dendiği zaman, olayın adını ve niteliğini doğru koymak gerekir. Olay, Ermenilerin yaşadığı coğrafyadan koparılıp atılmaları ve olabildiğince katledilmeleridir. Bu olayın niteliği tamamen siyasidir ve siyasi iktidar tarafından kararlaştırılıp, uygulama alanına konmuştur. “Ermeni tehcirine ve katline” karar veren siyasi iradenin sahibi Osmanlı/Türk devletidir. O dönemde Kürtlerin siyasi iradeyi kullanacak ne siyasal mekanizmaları vardı ne de mevcut siyasal mekanizmalar içinde yer alıyorlardı. Bu nedenle Kürtlerin bu olayda siyasi bir sorumluluğu söz konusu değildir.

Bazı Hamidiye Alayları’nın bu tehcir ve katliamda yer aldıkları doğrudur. Ancak bunların da devlete bağlı silahlı güçler olduğunu, Kürtleri değil, devleti temsil ettikleri gözden uzak tutulmamalıdır. 20. yüzyılın başındaki ulusalcı akımların Kürt toplumunu da etkilediği biliniyor. Osmanlı/Türk yönetiminin Kürtleri Ermenilere karşı kışkırtmalarında toprak meselesini kullanmaları, “Ermeniler vatanınızı elinizden almak istiyor” tezini işlemeleri, yükselen Ermeni milliyetçiliği, Kürtlerde büyük korkular ve endişeler yarattı. Ayrıca Ermeni taşınmazlarının Kürtlere vaat edilmesi de Kürtleri bu çirkin olayların içine çekti. Burada Kürtlerin suçsuzluğu anlamında bu argümanları getirmiyorum. Sadece olguların arka planında yatan hususların neler olduğunu belirlemeye çalışıyorum. Tehcir kararını çıkaran da bu kararı uygulayan da bu uygulama sırasında katliamı gerçekleştiren de Osmanlı/Türk yönetimidir. Değerli araştırmacı Rohat Alakom’un NETKURD İnternet Sitesi’nde yayınladığı “Sitrana Gundê Cano”, o dönemin olaylarını ve duygularını yoruma yer bırakmayacak açıklıkta aktarmaktadır.

  • Ermeniler ‘in yaşadığı alan konusundaki kabuller.

Talat Paşa’nın verdiği rakamlardan da anlaşılacağı gibi, Ermeniler ‘in büyük bölümü Türklerin meskûn olduğu Anadolu coğrafyasında yer almaktadır. Kürt coğrafyasındaki sayının o dönemdeki Kürt nüfusuna göre azınlık olduğu ve masif (blok) bir coğrafyada yaşamadıkları anlaşılmaktadır.

  • Kürdistan coğrafyasında yalnız Ermenilerin “tehcir” edildiği anlayışı.

Talat Paşanın notlarına göre Rus işgali üzerine “bazı Doğu illerinden” 702.905 Müslüman nüfusun İzmit-Halep hattı üzerindeki yerleşim alanlarına ve Batı Anadolu’daki şehirlere tehcir edildiği görülmektedir. Bu konuda bazı kaynaklarda gösterilen rakamlar şöyledir:

  • Talat Paşa kendi el yazısı ile tuttuğu notlarda 702. 905 Müslümanın, Hududu Şarkîye Menatıkı Harbiye Riyaseti tarafından Kürdistan’dan batı illerine tehcir edilmiştir. Bu kurumun belgelerine göre tehcir edilen bu Müslüman nüfusun en az yarısı yolda ölmüş veya öldürülmüştür. Kürdistan’daki bu Müslüman nüfus her halde Kürtlerden başkaları değildi.
  • Aşair ve Muhacirin Umumiyes’inin 1918 yılında yayınladığı raporda bu sayıyı 707.504 olarak gösterir.
    • Mir Celadet Bedirxan bu rakamı 650.000 olarak verir.
    • Ahmet Emin Yalman ise 862.962 olarak gösterir. (Osmanlı Nüfus İdaresi ve İskanı Aşair ve Muhacir Müdüriyeti)

Rakamlar ne olursa olsun Ermeni soykırımından tam bir yıl sonra bugünlerde Kürtlerin yaşadığı bir soykırım vardır. Ermeni soykırımı ile ilgili tek suçlunun Kürtler olduğu konusunda Kürt aydınlarının bir kısmı cansiperane yarışırken bu Kürt soykırımı konusunda tek kelime etmemektedirler.

Devletin açıklanan veya açıklanmayan arşivlerinin daha nice gerçekleri barındırdığını merak etmemek mümkün mü? Olgular ve olaylar tartışılırken bütün ön yargılardan ve ön kabullerden uzak durup serin kanlılıkla değerlendirmeler yapıldığında gerçeklere daha yakın olacağız.

https://www.facebook.com/permalink.phpstory_fbid=1533506520013735&id=100000632050459