Bu yazımda şair Kirkor Yeteroğlu ve Kırık Çan kitabına biraz değinmek istiyorum.

Kirkor Yeteroğlu ismini çok fazla duymamış ve hikâyesini bilmiyor olabilirsiniz. Düşleri ve düşünceleri hakkında çok fazla bir bilginiz de olmayabilir. O, bizden biri, ama “öteki”dir. Kendi ülkesinde “bir güvercinin ruh tedirginliği”nde yaşayan ve nereden, nasıl ve ne zaman bir darbe gelecek diye hep tetikte olan ve olanlar karşısında da çaresiz kalıp çığlığını sessizce yüreğine atandır. O, “zemheride yolunu yitirmiş serçe ürkekliğinde”: “çocukluğum/ derin ırmaklarda akıyor/ saklayarak kimliğini”, “ömrüm kanayan bir çiçek” diyendir. (s.26, 46)

Yeteroğlu, 20 Temmuz 1950’de Malatya Arapgir’de doğmuştur. İlkokulu Çemişgezek ve Arapgir’de tamamlamış. 1964 yılında Üsküdar Surp Haç Tıbrevank Yatılı Ermeni Lisesi Ortaokulu’nda başladığı öğrenimini, Arapgir Ortaokulu’nda sürdürürken, 1966 yılında 2. sınıfta ayrılmak zorunda kalmıştır. Ortaokuldan terk biri olarak 1968-1971 arası Diyarbakır’da yaşar; Hançepek küçelerini adımlayarak lal ve talihsiz tarihin derinliklerinde düşsel gezintiler yapar. 1974’ten beri ise İstanbul’da yaşamını sürdürmektedir. Birçok gazete ve dergide şiir ve yazıları yayımlanmıştır. Kırık Çan(1) adlı şiir kitabı, 2014 yılında Kıyı Dergisi Yayınları tarafından basılarak, okuyucuyla buluşturulmuştur.

Kırık Çan kitabı çok eski bir kitap, ama ben yeni okudum. Okuyunca da duygulanıp bu satırları yazmayı görev bildim. Şairimiz bana gönderdiği bir mesajında; “Şiir, yaşamımda olmasa olmazlardandır,” ifadesiyle kendini tanımlamıştı (20 Ekim 2022). Benim için, binbir emek harcayarak; zihinsel ve bedensel bir faaliyetle mal, hizmet, bilgi ve düşünce üreten her insan kıymetlidir, şiir yazanlar ise daha bir kıymetlidir. Bazen arada bir şiir yazan biri olarak, şiiri ve şiir yazanları hep sevmişimdir ama bir şartla: Aşka, sevgiye, barışa, doğaya, ortak yarara, hukuka, insani değer ve güzelliklere dair olduklarında…

Doğa ve yaşamdaki ses ve sözlerin arıtılmış özü olarak anlamlandırdığım şiir; aşkla nefreti, gülle dikeni, milliyetçilikle evrenselliği, maddi güzellikle bireysel çıkarcılığı, manevi zenginlikle dinsel kısırlığı, savaşla barışı, mağlupla galibi dile getirebilir. Yani hem bal ve şerbet sunulabilir, hem de ırkçı, militarist ya da dinci dizelerle zehir kusabilir. Burada sözcükleri kimin, neden ve nasıl seçip seslendirdiği önem taşımaktadır. Benim tercihim hayattan yanadır: Sevgi yaşatır, nefret öldürür!

Arap şair ve düşünür Adonis’in şairlik hakkında çok sevdiğim bir tanımlaması var: “Şair hem anlatan hem de gören sıfatıyla hep öğrencidir. Öncelikle kendi özünü, onun ıstıraplarını, hamlıklarını ve sarhoşluklarını görür. Sonra da dünyayı görür. Bu yolda, okuyucusunun kaptanı değil yoldaşıdır. Ona yoldaş olduğu için kendine söylemekte olduklarını ona da söyler. Diğer bir ifadeyle ona söylenmeyeni söyler: Bastırılmışı, yasağı, haramı ve reddedilmişi.” (Kitap, Hitap, Hakikat, Everest Yayınları, s.113)

Kirkor Yeteroğlu Adonis’ın bu tanımına uygun düşecek bir şekilde ustalıkla dizelerini oluşturup yılların dertleriyle yoğrulmuş yaşadıklarını, çaresizliklerini, duygu ve düşüncelerini Kırık Çan’da anlatmaya çalışmış ve “yok sessizlikten başka sesimiz” (s.23) diyerek sessizlerin sesi olmuştur. Dizeleri içten, akıcı ve sıcak olması nedeniyle okurken insan yüreğinin o derin, naif ve ince tarafına her temasında dokunaklı bir ezgi misali insanın ruhunu çepçevre sarıyor ve samimi dokunuşlarıyla da tarihi ve zamanı yeniden konuşturuyor.

Diyarbakırlı hemşerimiz Oşin Çilingir (d.1945-ö.2021)’in belirlemesiyle: “Kitapta yetmiş şiir bulunduğu dikkate alındığında bu, yılda iki şiir demektir. Yeteroğlu, az ama öz yazan bir şair. (…) İki sözcüklü bir metaforu kitabın kapağına taşımıştır: Kırık Çan! ‘Kırık’ ve ‘çan’ sözcükleri ilgi ve / veya benzetme sonucu gerçek anlamlarının dışında kullanılmış, böylece kitap adında güzellik, güçlülük, canlılık, zarafet, derinlik ve genişlik elde edilmiştir. ‘Kırık’, ‘kırılmış’ bir testi ya da bir değnek, ‘çan’ da basit bir çıngırak olmaktan çıkmıştır. ‘Kırık’, örneğin ‘kırık kalp’deki metafor gibi manevi bir varlığın kavramına dönüşürken benzer biçimde çan da maneviyata çağrının bir aracına dönüşmüştür.(Agos Gazetesi, 02.06.2015)

Yeteroğlu’nun şiirleri aslında sessiz bir isyan ve birikmiş duygularının gün yüzüne çıkış sancıları. Kayanın uçurumunda kanadı kırık bir kartalın kanadından sızan kan damlaları misali, has sözün asıl ölçüsünün zaman olduğunu unutmadan, yalan söylemeyen sözcüklerle yüreğinde katmerleşen sırları bir bir dizelerine taşımış. Ve, iyi de etmiş.

Sevgili Kirkor Yeteroğlu; ihtimallerin hayalini kurmak bile güzeldir. Böylesi demlerde şiirin zihinsel mayalanmayı oluşturduğunu düşünürüm hep. Klasik devlet kurumlarının iktidarı yerine bir partinin/ rejimin iktidarı yerleştirilmeye, vatandaşlık yerine de partili aidiyet oluşturulmaya çalışıldığı bir dönemi yaşıyor oluşumuzdan dolayı her zamankinden daha çok şiire, sizin gibi kıymetli şairlere ihtiyacımız var. Dostum; şiirlerini severek, edebi tat alarak zevkle okudum. Sağ ol. Eline, yüreğine sağlık!

Kırık Çan Kitabından Tadımlık İki Şiir:

HANÇER UCUNDA COĞRAFYA

kır kokuları soluğumuzu yakınca

silvan sarardı düşlerimizi

gölgeli avlular, parke sokaklar

viran evleriyle Hançepek(2)

hançer ucunda coğrafya

taşımıştın çocukluğunu

kentlerin yalnızlığına

sinmişti kimliğinin kıyısına

mutsuz bir göçebelik

alaca bir suskunlukta

durmuştu yürek saati

solgun bir nergistim Karacadağ’da

yakamda kınalı bir güvercin

tenimde yangın izi (s.56)

FOTOĞRAFTA İZİ

                     -anneme-

yatılı okul günlerinden

bir fotoğraf

ne zaman gitsem sılaya

sevince karışır gözyaşı

annem sarılır gurbet yalnızlığıma

diner özlemi can evinde

toplanırdı tahta bavul

içinde ayrılığın ayak sesi

taşan kapakta sıkışmış

gül işlemeli mendil

uykunun sularında

burgaçlı son gece

habersiz uzanır yanıma

yastık olurdu kolu

başımın altında

süzülür gözlerinden

mutlu yorgunluğu

kuşların göç mevsimi

gitmiyorum artık doğduğum yere

ne annem var ne serçeler

yanık bir haziran

kurumuş ağaç sesi bahçede (s.82-83)

———————–

(1) Kirkor Yeteroğlu, Kırık Çan, Kıyı Yayınları, 2014-Trabzon, 88 sayfa.

(2) Hançepek: Diyarbakır’da Ermeni Mahallesi. (K. Yeteroğlu’nun notu)

Önemli Bir Not: Bu yazımı bitirip gazeteye göndereceğim gün, nedense Kirkor Yeteroğlu ile görüşsem iyi olur düşüncesi geçti içimden. Mesaj atıp uygun olup olmadığını sordum. Oğlu Kamer gönderdiği cevabi mesajda: “Babamın telefonu bende. Babam yüksek tansiyon nedeniyle Cuma günü (10 Mart) beyin kanaması geçirdi, şimdi hastanende. Bilinci yerine gelince mesajınızı ileteceğim,” yazınca yüreğim sıkıştı, bir tuhaf oldum. Üzüntümü nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum. Sevgili dostuma acil şifalar diliyorum. Umarım bir an önce sevdiklerinin arasına döner. Dostuma ve ailesine selam ve sevgilerimi gönderiyorum. (14 Mart 2023)